Fecir | Konular | Kitaplar

Hürriyet Telakkisi

Hürriyet Telakkisi




Hürriyet
Telakkisi:



 

Batı demokrasisi ile İslâmî şûrâyı
ayıran temel noktalardan biri hürriyet telakkisinde yatar. Demokraside, fert her
çeşit içtimâî değerlerin kaynağıdır. İslâm'da ise, "hakk"ın  ve değerlerin,
hayırşer hükümlerinin kaynağı vahy-i İlahîdir. Kur'an ve peygamber diye de ifade
edilir. Ancak, peygamberin de vahiyle konuştuğu kabul edilir. Dolayısıyla bu
meselede esas, şu âyettir: "Allah ve Peygamberi bir meselede hüküm beyan
ettikleri vakit, gerek mü'min olan bir erkek, gerek mü'min olan bir kadın (ona
aykırı olacak) işlerde kendilerine muhayyerlik yoktur. Kim Allah ve Rasûlü'ne
isyan ederse muhakkak ki o, apaçık bir sapıklıkla yolunu sapıtmıştır" (33/Ahzâb,
36).

Öyle ise demokrasideki hürriyet
anlayışı İslâm'da  abdiyete  yerini bırakır. Bir başka deyişle, biri insanî,
ferdî dışında her çeşit değerleri reddederek, ferdi bütün değerlendirmelerin
yegâne selahiyetlisi yaparak insanın kıymet ve hürmetini bu değer koyma
hürriyetinde ararken, İslâmiyet  bu selahiyeti sadece Allah'a verir, insan için
en mümtaz kıymeti onun kulluk vasfında, yani Allah'ın koyduğu nizama uyma
derecesinde arar.

Esâsen mü'min, İlâhî nizama 
samimiyetle inanan, Müslüman da, o  nizama "teslim olan, uyan" demektir.
Ferdiyetci, hümanist bir espri ile kişinin kendi düşüncelerini tebcil etmesi,
kendi kanaatlerine göre iyikötü, hayırşer hükümleri getirmesi Kur'ân-ı Kerim
ifadesiyle kişinin hevasını ilahlaştırmasıdır: "(Ey Muhammed) hevâ ve
hevesini tanrı edinen, bilgisi olduğu halde Allah'ın şaşırttığı, kulağını ve
kalbini mühürlediği kimseyi gördün mü? Onu Allah'tan başka kim doğru yola
eriştirebilir?" (45/Câsiye, 23).

Âyette geçen "bilgisi olduğu
halde" tabiri husûsiyetle üzerinde  durulması gereken bir noktaya dikkat
çekmektedir: Hevasını tanrılaştıranlar, sıradan kimseler değil, "bilgisi olan" (entellektüel)
kimselerdir, bu davranış o canibten gelecektir. Yine âyette, böylesi sapıkların
irşadının çok zor olacağına işaret edilmektedir.

Bir diğer âyette, hevaya uymak,
yani dinî ölçülere  ters düşen ölçüler,  değerler koymak bir başka ifade ile
yukarıda açıkladığımız muhtevada bir ferdiyetçilik, sapıklıkların en büyüğü ilan
edilir: "(Ey Muhammed)... Allah'tan bir yol gösterici olmadan hevasına
uyanlardan daha sapık kim vardır?..." (28/Kasas, 50).

Burada geçen "Allah'tan bir yol
gösterici" ifadesini kabaca "dinî metod" olarak anlayabiliriz. Zira, ihtiyaç
halinde, -izahı burada  uzun kaçacak olan- belli şart ve kayıtlar tahtında ilim
adamları da hüküm koyabilir, o taktirde bu hüküm de dinî olur. Dinin  tesbit
ettiği "metodoloji"ye uymadan konan hükümler "hevâ"dır, sapıklıktır.