Zekâtın Önemi
Zekâtın Önemi
Zekâtın Önemi:
İslâm deyince imandan sonra ilk akla gelen iki
rüknünden birincisi namaz farzı ise, ikincisi de zekât farzıdır. Bu sebeple
ulemâ "Zekât İslâm' ın üçüncü rüknüdür" demiştir. Kur'ân-ı Kerîm baştan sona,
namazla zekâtı hep yan yana zikreder. "Namaz kılın!" derken, arkadan da "Zekâtı
verin!" diye emreder.
Zekâtın namazla aynı ehemmiyet çerçevesinde
emredilmesi, İslâm dîninin, sadece uhrevî hayat ve ibâdetle meşgul olan bir din
olmayıp bir medeniyet dîni olduğunun, dünya hayatını âhiret hayatından, âhiret
hayatını dünya hayatından ayırmayan, ikisini bir mütâlaa eden bir hayat ve
devlet dîni olduğunun te'vili mümkün olmayan delili olmaktadır.
Evet zekât verilerek hem maddî ve dünyevî
hayatımız tanzîm edilecek, müstakil bir ümmet olmanın fiilî ve maddî ifâdesi
olan devletin hayat damarı kana kavuşacak, hem de Allah'ın rızası elde edilerek
ebedî hayat kazanılacak. Görüldüğü üzere zekât ne sırf lâik bir vergi, ne de
sırf uhrevî maksadlı bir ibâdettir. Ama her iksidir de: Hem devletin hayatiyeti
olan vergi, hem de âhiretin şartı olan ibâdet.
Şu halde zekât, Resûlullah'ın ifâdesiyle
İslâm'ın köprüsüdür: Âhiret yakası ile dünya yakası arasına atılmış, ikisini
birleştiren bir köprü; fâni ile bâkiyi, ümmetle devletini, fakirle zengini,
madde ile mânayı, Allah'la kulu birleştiren bir köprüdür. Zekâtla zenginin malı
kirden, ruhu cimrilikten temizlendiği gibi, fakirin de gönlü kinden temizlenir.
Böylece cemiyetin iki zümresi sulha kavuşur, Zekât farîzasına uyarak yardım
elini uzattığı fakir zümreye zenginin merhamet hisleri uyanır, fakir de zengine
hürmet ve muhabbetle dolar, müteşekkir olur. Bu, bir cemiyetin huzuru ve saâdeti
için şartı olan içtimâî barıştır. Batı cemiyetinde böyle bir müessesenin
yokluğu, cemiyette proleter ve burjuva olmak üzere birbirine düşman iki zümre
ortaya çıkarmış, Fransız ihtilâl-i kebiri ile kavgaya dönüşen bu sürtüşme ve
hizipleşmeler, en sonunda işçipatron ikiliğine yani beşerin müebbed kavgası
demek olan komünistkapitalist dünyalar safhasına ulaşmıştır. Zekât müessesesi
sâyesinde İslâm dünyası binbeşyüz yıldır böyle bir kavgadan uzak yaşamıştır.
Müslümanlar bu müesseseyi canlı tuttukları müddetçe ihtilâlci ve komünist
fikirler İslâm cemiyetinde gelişemeyecek ve tutunamayacaktır.[1]
[1]
İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve
Şerhi, Akçağ Yayınları:7/321-322.
Zekâtın Önemi:
İslâm deyince imandan sonra ilk akla gelen iki
rüknünden birincisi namaz farzı ise, ikincisi de zekât farzıdır. Bu sebeple
ulemâ "Zekât İslâm' ın üçüncü rüknüdür" demiştir. Kur'ân-ı Kerîm baştan sona,
namazla zekâtı hep yan yana zikreder. "Namaz kılın!" derken, arkadan da "Zekâtı
verin!" diye emreder.
Zekâtın namazla aynı ehemmiyet çerçevesinde
emredilmesi, İslâm dîninin, sadece uhrevî hayat ve ibâdetle meşgul olan bir din
olmayıp bir medeniyet dîni olduğunun, dünya hayatını âhiret hayatından, âhiret
hayatını dünya hayatından ayırmayan, ikisini bir mütâlaa eden bir hayat ve
devlet dîni olduğunun te'vili mümkün olmayan delili olmaktadır.
Evet zekât verilerek hem maddî ve dünyevî
hayatımız tanzîm edilecek, müstakil bir ümmet olmanın fiilî ve maddî ifâdesi
olan devletin hayat damarı kana kavuşacak, hem de Allah'ın rızası elde edilerek
ebedî hayat kazanılacak. Görüldüğü üzere zekât ne sırf lâik bir vergi, ne de
sırf uhrevî maksadlı bir ibâdettir. Ama her iksidir de: Hem devletin hayatiyeti
olan vergi, hem de âhiretin şartı olan ibâdet.
Şu halde zekât, Resûlullah'ın ifâdesiyle
İslâm'ın köprüsüdür: Âhiret yakası ile dünya yakası arasına atılmış, ikisini
birleştiren bir köprü; fâni ile bâkiyi, ümmetle devletini, fakirle zengini,
madde ile mânayı, Allah'la kulu birleştiren bir köprüdür. Zekâtla zenginin malı
kirden, ruhu cimrilikten temizlendiği gibi, fakirin de gönlü kinden temizlenir.
Böylece cemiyetin iki zümresi sulha kavuşur, Zekât farîzasına uyarak yardım
elini uzattığı fakir zümreye zenginin merhamet hisleri uyanır, fakir de zengine
hürmet ve muhabbetle dolar, müteşekkir olur. Bu, bir cemiyetin huzuru ve saâdeti
için şartı olan içtimâî barıştır. Batı cemiyetinde böyle bir müessesenin
yokluğu, cemiyette proleter ve burjuva olmak üzere birbirine düşman iki zümre
ortaya çıkarmış, Fransız ihtilâl-i kebiri ile kavgaya dönüşen bu sürtüşme ve
hizipleşmeler, en sonunda işçipatron ikiliğine yani beşerin müebbed kavgası
demek olan komünistkapitalist dünyalar safhasına ulaşmıştır. Zekât müessesesi
sâyesinde İslâm dünyası binbeşyüz yıldır böyle bir kavgadan uzak yaşamıştır.
Müslümanlar bu müesseseyi canlı tuttukları müddetçe ihtilâlci ve komünist
fikirler İslâm cemiyetinde gelişemeyecek ve tutunamayacaktır.[1]
[1]
İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve
Şerhi, Akçağ Yayınları:7/321-322.
ZEKÂT
- ZEKÂT..
- Zekât'ın Hükmü.
- Zekâtın Önemi ve Hikmeti
- Zekâtın Rüknü ve Sebebi
- Zekâtın Farz Olmasının Şartları
- Zekât Verilirken Bulunması Gereken Şart
- Zekâta Konu Olan Mallar ve Bunların Nisapları
- Hayvanların Zekatı
- Altın, Gümüş ve Nakit Paranın Zekâtı
- Toprak Mahsullerinin Zekâtı
- Maden ve Definelerin Zekatı
- Fabrika, Kiralık Bina ve Ticarî Maksatla Kullanılan Taşıt Araçlarının Zekâtı
- Zekâtın Ödenmesi
- Zekatla İlgili Meseleler
- Zekat Malları Üzerinden Sene Geçmesi (Havelan'ül-Havl)
- Zekât Nedir?.
- Zekâtın Önemi
- Zekâtın Farz Oluşu.
- Zekâta Teşvik
- Zekât Vergi Midir?.
- Zekâta Tâbi Mallar
- ZEKÂT..
- Zekât
- Zekâtın Farziyeti
- Zekât, Bütün Peygamberlerin Ümmetlerine Farz Kılınmış Bir İbadettir
- İsrâiloğullarına da Zekât Farzdı
- Zekât Vermemenin Cezası
- Zekâtı Tehir Etmenin Cezası
- Zekâtı geciktirmenin dinî cezası
- Zekâtı tehir etmenin dünyevî cezası