Uydurma Hadislere Örnekler
Uydurma Hadislere Örnekler
Uydurma Hadislere
Örnekler
1) "Ölmeden önce ölünüz." Aliyyu'l-Karî şöyle
der: "Askalânî, sâbit olmadığını söylemiştir. Aslında bu, tasavvuf ehli
sofilerin sözüdür. Ölmeden önce nefis ve şehvetlerinizin esiri olmaktan
kendinizi kurtarınız, demektir." (Aliyyu'l-Kari, Zayıf Hadisleri Öğrenme Metodu,
Çev. Ahmet Serdaroğlu, İst. 1986, s. 122; Aclûnî, Keşfu'l-Hafâ, c. 2, s. 291,
no: 2669). Ölmeden önce ölmek, ölü gibi yaşamak yerine; öldükten sonra
yaşamanın, ölümsüzleşmenin, şehâdet ehli şehid olmanın yolu bulunmalıdır.
2) "Mü'minin artığı (mü'mine) şifâdır." Aclûnî:
"Necm (uddin el-gâzî), âİtkan' adlı eserinde: âBu, hadis değildir' demiştir." (Aclûnî,
a.g.e. c. 1, s. 458, no: 1500; Aliyyu'l-Kari, a.g.e. s. 70)
3) "Vatan sevgisi imandandır." Aliyyu'l-Kari:
"Zerkeşî, bunu, hadis olarak bulamadığını söyledi. Seyyid Muînuddin es-Sâfurî,
sâbit değildir, dedi. Eskilerin sözü olduğunu söyleyenler vardır." Sahâvî de:
"Aslını bulamadım" dedi. Menûfî de: "Mânâsının doğruluğunu iddia etmek,
şaşılacak bir şeydir. Çünkü vatan sevgisi ile iman arasında bir münâsebet
yoktur" demiştir. (Aliyyu'l-Kari, a.g.e. s. 60-61). Aclûnî: "Sâğânî, âmevzûdur'
demiş ve Mekasıd'da: âBunun, hadis olduğuna rastlamadım' diye beyan etmiştir." (Aclûnî,
a.g.e. c. 1, s. 345-346, no: 1102)
4) "İki günü eşit olan aldanmıştır. Bu günü,
dününden kötü olan mel'undur." Aliyyu'l-Kari: "Abdülaziz'in rüyada aldığı bir
öğüttür. Hatta Beyhakî'nin rivâyetine göre: âiyiliklerini arttırmayanlar
zarardadır' ilâvesi de vardır.' Bostî de: âKişinin, dünyalıktaki ilerleyişi
noksanlık, hayırlı olmayan kazancı ise, hüsranlıktır' dedi." (Aliyyu'l-Kari,
a.g.e. s. 110). Aclûnî: "Irâkî, tahkîkatında şöyle diyor: âBu hadisi, Abdulaziz
bin Ebî Revad'ın rüyası olarak biliyoruz..." (Aclûnî, a.g.e. c. 2, s. 233, no:
2406)
5) "Düşmanın silâhıyla silâhlan!" Bu söz, sahih
veya zayıf hiçbir senedinin olmadığı ve lafzının hiçbir mûteber kaynak hadis
kitabında bulunmadığı, yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkmıştır.
6) "Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır." Halk
arasında dillerde hadis diye dolaşan ve Rasûlullah'ın hadisiyle hiçbir ilgisi
olmayan bu söz, Bayezid Bistamî'ye âit olup Kuşeyrî Risâlesi'nde şu şekilde yer
almaktadır: "Üstâdı bulunmayanın imamı şeytandır." (Abdülkerim Kuşeyrî, Kuşeyrî
Risâlesi, çev. Süleyman Uludağ, İst. 1991, s. 592). Halk arasında ise, ilk
şekliyle şöhret bulmuştur. Yine benzer bir uydurma hadis şöyledir: "Şeyhi
olmayanın dini de olmaz." Akşemseddin, bu rivâyeti kaynak belirtmeden Makamatu'l-Evliyâ
adlı eserinde şeyhin önemini anlatırken zikretmiştir (A. İhsan Yurd-Mustafa
Kaçalin, Akşemseddin'in Hayatı ve Eserleri, s. 332). Kaynakların hiçbirinde yer
almayan bu rivâyet uydurmadır (208). Hadis diye nakledilen benzer bir uydurma da
şudur: "Kavmi içindeki şeyh, ümmeti içindeki peygamber gibidir." (191)
7) "Zaman sana uymazsa, sen zamana uy!" Ne yazık
ki, halk arasında, hatta okumuş kesim arasında bile hadis olarak dolaşan bu
sözün, hadis ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmadığı gibi, anlamı da;
İslâm'ın rûhuna ve insanın yaratılış gâyesine tamamen aykırıdır. Hiçbir mûteber
kaynak kitapta izine rastlanmamış, mevzû hadislerden bile kabul edilmediği için
tahkik ehli ulemâ, ondan söz bile etmemiştir. Bu, kim tarafından uydurulduğu
bilinmeyen bomboş bir sözdür.
8) "Haksızlığa karşı susan, dilsiz şeytandır."
Ebû Ali Dakkak'ın sözü olup âKuşeyrî Risâlesi'nde şöyle kayıtlıdır: "Hak
çiğnenirken susan, dilsiz şeytandır." (Abdülkerim Kuşeyrî, a.g.e. s. 258)
9) "İnsanlar helâktedir, âlimleri hâriç..."
Hadis olarak uydurulan bu söz için Sâğânî: "İftirâ edilmiş bir sözdür, demiştir
(Aclûnî, Keşfu'l-Hafâ, c. 2, s. 312, no: 2796). Hasan el-Basrî şöyle demiştir:
"İlim sahipleri dışında olan insanların hepsi, helâke uğramışlardır. İlim sahibi
olanların da amel edenleri dışındakileri helâke uğramışlardır. Amel edenlerinin
de ihlâslıları dışında kalanlar, helâke uğramışlardır. İhlâslıları ise, büyük
bir tehlike ile karşı karşıyadırlar." (Said Havvâ, El-Esas fi's-Sünne, -İslâm
Akaidi- çev. M. Ahmet Varol ve heyet, İst. 1992, c. 10, s. 11)
10) "İşlerinizde darlığa düştüğünüz zaman, kabir
ehlinden yardım isteyiniz." Bazı tasavvuf kitaplarında, meselâ İbn Kemal
Paşa'nın Erbaîn'inde geçmektedir. Allâme Âlûsi, bu konuda şunları söylemektedir:
"Bu hadis, Rasûlullah'ın hadisleri hakkında ârif olanların icmâı ile
Rasûlullah'a yapılan bir iftirâdır. Ulemâdan hiç kimse bu hadisi rivâyet
etmemiştir ve bu hadis, itimad edilen hiçbir hadis kitabında bulunamamıştır.
Şüphesiz Rasûlullah (s.a.s.), kabirleri mescid edinmeyi yasakladı ve kabirleri
mescid haline getirenlere lânet etti (Bkz. Buhârî, Salât 82-83; Müslim, Mesâcid
22; Ebû Dâvud, Cenâiz 70-72, hadis no: 3227). Rasûlullah'ın bu tavrına rağmen,
kabir ehlinden yardım talep etmeyi emretmesi nasıl tasavvur edilebilir? Her
türlü noksanlıktan münezzeh olan Allah'a yemin olsun ki, bu hadis, bir buhtân-ı
azîmdir (büyük bir iftirâdır)." (Şihâbuddin Mahmud el-Âlûsi, Rûhu'l-Meânî, Fî
Tefsîri'l-Kur'ânî ve's-Seb'i'l-Mesânî, Beyrut, 1405/1985, c. 6, s. 127-128)
11) "Nefsini bilen, Rabbini bilmiş olur."
Aliyyu'l-Kari: "İbn Teymiye, mevzû olduğunu, Sem'ânî, merfû olarak
bulunmadığını, ancak Yahya bin Muâz er-Râzî'nin sözü olduğunu söylemiştir.
Nevevî: âLafzı hadis değildir, fakat mânâsı sâbittir' dedi. Denildi ki: âKendi
cehâletini bilen, Allah Teâlâ'nın bâkî olduğunu, kendisinin âciz ve zayıf
olduğunu bilen, Rabbinin kuvvet ve kudretini anlamış olur." Bu sözün, Emîru'l-Mü'minîn
İmam Ali bin Ebî Tâlib (r.a.)'e âit olduğu beyan edilir. (Nehcü'l-Belâğa, Hz.
Emir Ali bin Ebî Tâlib, Çev. Abdülbâki Gölpınarlı, Kum, 1989, s. 419; A.
Yıldırım, 229-230) Anlam bakımından bu sözün tersi daha doğru olmalıdır:
"Rabbini bilen nefsini/kendini bilmiş olur." Allah'ı tanımadan insanın
kendini/nefsini doğru tanıyabilmesi hemen hemen mümkün değildir.
12) "Kalp, Rabbin (Allah'ın) Evidir." Aclûnî:
Aslı yoktur. Zerkeşî: Aslı yoktur. İbn Teymiye: Mevzûdur, demiştir. Aliyyu'l-Kari:
"Sehavî, merfû olarak aslı olmadığını söyledi" der. (Aliyyu'l-Kari, a.g.e. s.
87)
13) "Mü'minin kalbi (gönlü) Allah'ın Arşıdır."
Aclûnî: "Sâğânî: âMevzûdur' diyor." (Aclûnî, a.g.e. c. 2, s. 99, no: 1886)
14) "Allah Teâlâ şöyle buyurur: âBen, yeryüzüne,
göğe, Arş'a ve Kürsiye sığmam. Ancak müttakî mü'min kulumun kalbi, Beni içine
alır (kalbine sığdım)." Aclûnî: "İhyâ hadislerinden. Irâkî, Tahcic'de: Aslı
yoktur, diyor. İbn Teymiye ve Zerkeşî, İsrâiliyattan olduğunu söylemişlerdir.
Rasûlallah'a ulaşan bir senedi bilinmemektedir (Aclûnî, a.g.e. s. 195, no: 2256;
Aliyyu'l-Kari, a.g.e. s. 104).
15) "Ben, bilinmeyen (gizli) bir hazine idim,
bilinmeyi diledim. Birtakım kimseler yarattım. Onlara kendimi bildirdim ve onlar
da beni bildiler." Aliyyu'l-Kari: "İbn Teymiye, âPeygamber'in sözü olmadığını,
sahih veya zayıf bir senedinin bulunmadığını' söyledi. Zerkeşî ve Askalânî de,
ona (İbn Teymiye'ye) uydular. Sûfilerin sözlerindendir (Aliyyu'l-Kari, a.g.e. s.
92). Aclûnî: "Suyûtî ve diğerleri de, İbn Teymiye gibi değerlendirmişlerdir."
(Aclûnî, a.g.e. c. 2, s. 132, no: 2016; A. Yıldırım, 98-99) (9)
16) "Allah Teâlâ'nın ahlâkı ile ahlâklanınız."
Suhreverdî, bu revâyeti şeyhlik makamını anlatırken zikretmiştir (Suhreverdi,
Avârifu'l-Meârif, s. 323). Elbânî, bu rivâyetin ne sünnet kitaplarında, ne de
Suyûtînin el-Câmiu's-Sağîr adlı eserinde aslının olmadığını belirtmektedir
(Suyûtî, el-Câmiu's-Sağîr bi şerhi'l-Akaidi't-Tahâviyye, s. 123 -Elbânî'nin
tahrîciyle-). Hadis olmadığı, uydurma olduğu açıktır. (195)
17) "Allah yeri Cumartesi, o yerdeki dağları
Pazar, ağaçları Pazartesi, sevilmeyen şeyleri Salı, nuru Çarşamba günü yaratmış.
Yerin üzerine hayvanları Perşembe günü yaymıştır. Âdem'i de Cuma günü ikindiden
sonra yaratılanların en sonunda ve Cuma saatlerinin sonunda, ikindi ile akşam
arasında yaratmıştır." İmam Buhârî, bu sözün hadis değil, Kâ'bu'l-Ahbâr'ın sözü
olduğunu ve merfû olarak rivâyetinin hata olduğunu belirtmektedir (İbn Teymiye,
Mecmû Fetâvâ, I/256-257) İbn Teymiye gibi İbn Kayyım da aynı kanaattedir.
Ayrıca, bu rivâyet, Kur'ân-ı Kerim âyetlerine terstir. Bu rivâyet, yaratmanın
yedi günde olduğunu belirttiği halde; Allah Kur'an'da yeri ve göğü altı günde
yarattığını belirtmektedir (7/A'râf, 54; 10/Yûnus, 3; 57/Hadîd, 4). (A.
Yıldırım, a.g.e. s. 99-100
18) "Allah'ın yarattığı ilk şey akıldır. Allah
ona 'öne doğru yürü!' dedi, o da öne doğru yürüdü; 'geriye doğru yürü!' dedi, o
da geriye doğru yürüdü. Bunun üzerine Allah şöyle dedi: 'İzzetime ve celâlime
yemin olsun ki, katımda senden değerli hiçbir şey yaratmadım. Seninle alır,
seninle veririm; seninle ödüllendirir, seninle cezâlandırırım." Mutasavvıflardan
Ahmet Avni Konuk, Suhreverdi, İsmail Hakkı Bursevi, hadis diye zikretmişlerdir.
Hadisin ittifakla mevzû olduğu kabul edilmektedir (Sâğânî, s. 35; Sehâvî, 163;
Aclûnî, I/263 vb.). Kur'an'ın yaratılışla ilgili anlatımlarıyla bağdaşması
mümkün olmayan bir telâkki olduğunu belirtmektedir. Rivâyetin uydurma olduğu
açıktır.
19) "Sen olmasaydın, Ben eflâkı (âlemleri)
yaratmazdım." Aliyyu'l-Kari: "Hulâsa'da da olduğu gibi, Sâğânî, mevzû olduğunu
söylemiştir. (Aliyyu'l-Kari, a.g.e. s. 99; Aclûnî, a.g.e. c. 2, s. 164, no:
2123; A. Yıldırım, 121-123; A. Yıldırım, 121-123)
20) "Ümmetimin âlimleri, Benî İsrâilin
peygamberleri gibidir." Aliyyu'l-Kari: "Demirî ve Askalânî, aslı olmadığını
söylediler." (Aliyyu'l-Kari, a.g.e. s. 82). "Şevkânî ve Zerkeşî, aslı olmadığını
söylediler." (Muhammed bin Ali eş-Şevkânî, El-Fevâidu'l-Mecmûa fi'l-Ehâdîs-i
Mevdûa, Kahire, 1380/1960, s. 286, no: 47, A. Yıldırım, 148)
21) "Fakirlik, benim iftihârımdır ve ben onunla
övünürüm." Aliyyu'l-Kari: "Askalânî, bâtıl ve mevzû olduğunu, İbn Teymiye de,
yalan olduğunu söylemiştir." (Aliyyu'l-Kari, a.g.e. s. 85-86; Aclûnî, a.g.e. c.
2, s. 87, no: 1835) "Fakirlik küfür olayazdı" hadisi çok zayıftır. Sahîh olması
halinde, mânayı kalbî fakr'a hamletmek gerekir. Yani, kişiyi sızlanma ve korkuya
atan, Allah'ın hükmüne rızâsızlığa, sema ve arzın Rabbince yapılan taksime
itiraza sevkeden fakirliğe hamledilmesi gerekir. İşte bu sebeplerdir ki
Rasûlullah (s.a.s.): "Çok malla zengin olunmaz. Gerçek zenginlik kalb
zenginliğidir" (Buhârî, Rikak 15; Müslim, Zekât 120, hadis no: 1051;
Tirmizî, Zühd 40, h. no: 2374) buyurmuştur.
22) "Âdem su ile çamur arasında iken ben nebî
idim." Hallâc, Suhreverdi, Ahmet Avni Konuk gibi tasavvuf ehli insanlar bu sözü
hadis diye nakletmişlerdir. İbn Teymiyye, bu rivâyetin aslının olmadığın, bu
lafızla rivâyeti ilim ehlinden kimsenin görmediğini ve bâtıl olduğunu
söylemektedir (İbn Teymiyye, Hakikatu Mezhebi'l-İttihâdiyyûn, s. 126-127).
Zerkeşî, bu lafızla aslının olmadığını belirtir (Zerkeşî, Tezkire, s. 172). Bu
rivâyetin kaynağı bakımından dayanağı yoktur. Elbânî bu tür hadisleri uydurma
kabul etmiştir (Muhammed Nâsıruddin Elbânî, Silsiletu'l-Ehâdîsi'd-Daîfe
ve'l-Mevzûa ve Eseruhâ's-Seyyiu fi'l-Ümme, I/473-474) Hemen hemen aynı bilgilere
Aclûnî ve eş-Şeybânî gibi müellifler de eserlerinde yer vermişlerdir. Rivâyetin
uydurma olduğu açıktır (A. Yıldırım, s. 125)
23) "Ben, yaratılışta nebîlerin ilki, peygamber
olarak gönderilme yönünden sonuncusuyum." Elbânî, rivâyeti zayıf kabul etmiştir
(Elbânî, a.g.e. II/115, no: 661). Rivâyet, mûteber kabul edilen kaynaklarda yer
almamaktadır. Zayıf veya uydurmadır. (126)
24) "Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: 'Kim benim
velîme eziyet ederse Bana açıkça harp ilân etmiş olur. Ben yapmasını istediğim
hiçbir şey hakkında mü'minin ölümü karşısındaki tereddüdüm gibi tereddüt
etmedim. Fakat bunda, kulum ölümden hoşlanmıyordu. Kulum Bana yaklaşabilmesi
için, kendisine farz kıldığım şeylerin mislini yapması gerekir. Kulum Bana
nâfile ibâdetlerle de yaklaşmaya devam eder. Nihayet Ben onu severim. Ben kulumu
sevince de artık onun işiten kulağı, gören gözü ve tutan eli olurum..." Ebû
Nuaym, hadisin garib olduğunu söylemiştir. İbnEbi'd-Dünya 'nın muhakkıkı
isnâdının zayıf olduğunu belirtmektedir. Elbânî ise isnâdının zayıf olduğunu
söylemektedir (Sahîha, IV/189-193, A. Yıldırım, 145) Benzer iki rivâyet
şöyledir: "Allah Teâlâ buyurur ki: 'Kim benim velîlerimden birini hafife alırsa
(küçültür ve hakaret ederse); Benim karşıma düşman olarak çıkmış olur." ;
"Riyânın en basiti bile şirktir. Kim Allah'ın velî kuluna düşmanlık ederse
Allah'a karşı harp ilân etmiş olur. Allah muttakî ve gösterişsiz gizli amel
işleyen kullarını sever. Ki onlar, ortada yok iken hiç kimse tarafından sorulup
araştırılmaz. Eğer bir toplulğun yanında iseler, çağrılıp fikirleri alınmaz.
Onlar tanınmazlar. Kalpleri hidâyet lambalarına benzer. Bütün müşkil ve muğlak
işlerin altından çıkarlar. Uhdesinden gelirler." İhyâ'nın tahricini yapan Irâkî,
"bu rivâyet sahih değil, zayıf hadistir denildiğini, çünkü senedinde İsa bin
Abdirrahman zayıf, hatta metruk bir râvîdir" der (Irâkî, el-Muğnî, III/406, 10
nolu dipnot). Rivâyet sahih olamaz. Çünkü rivâyette belirtilen velîlerin, sahâbe
dışında olduğu ve sanki onlardan da daha faziletli oldukları hissedilmektedir.
Sahâbenin derecesi mâlumdur. Bunun aksi, kabul edilen bir durum değildir (146).
25) "Küçük cihaddan büyük cihada dönmüş
bulunmaktayız" Hz. Peygamber böyle deyince, âEy Allah'ın Rasûlü! Büyük cihad
nedir?' diye sorulunca O da şöyle buyurdu: "Dikkat edin, o nefs mücâhedesidir."
Mutasavvıflardan Ebû Tâlib el-Mekkî (a.g.e. I/187)ve Hucvirî (a.g.e. 314) bu
rivâyeti nefsle mücâhedenin önemi ile ilgili olarak eserlerine almıştır. Bu
rivâyet, ikinci el kitaplarda yer almaktadır. Rivâyeti Irâkî, "bu hadisi
Beyhakî'nin Kitâbu'z-Zühd adlı eserinde rivâyet ettiğini ve senedinin zayıf
olduğunu" belirtir (Gazzâlî, İhyâ, III/14; V/132). Aliyyu'l-Kari ise, İbn
Hacer'in bunun İbrâhim bin Able'nin sözü olduğunu söylediğini nakleder
(Aliyyu'l-Kari, el-Esrâr, s. 211-212, no: 211). Hz. Peygamber'in Tebük Gazvesi
dönüşü buyurduğu rivâyet edilen bu söz hakkında İbn Teymiyye şöyle demektedir:
"Bunun aslı yoktur. Hz. Peygamber'in fiillerini ve ef'âlini bilen hiçbir kimse
bunu rivâyet etmemiştir. Bunun yanında kâfirlerle cihad etmek en büyük
amellerdendir. İb Teymiyye, görüşünü âyet (4/Nisâ, 95; 9/Tevbe, 19-20) ve
hadislere (bkz. Buhârî, Cihad 1; Müslim, İmâre 111; Nesâî, Cihad 17, hadis no:
3128) dayandırarak açıklar. İbn Teymiyye bu rivâyetin kendisinin zikrettiği âyet
ve hadislere ters olduğunu belirtir (Mecmûu Fetâvâ, c. 11, s. 197-200). İsnâdı
problemli olan bu rivâyetin metninin de âyet ve sahih hadislere ters olduğu
anlaşılmaktadır. (227-228)
26) "Düşmanlarının arasında en azılı olan
düşmanın, iki yanın arasında ve içinde bulunan nefsindir." Hadis kitaplarında
bulunmayan bu rivâyet, Gazzâlî'nin İhyâ'sında (III/10) zikredilir. Irâkî,
rivâyetin senedinde bulunan Muhamed bin Abdirrahman bin Gazvân'ın hadis
uydurucularından birisi olduğunu kaydeder. Rivâyetin uydurma olma ihtimali
yüksektir. (228)
27) "Ben yere ve göğe sığmadım, ancak mü'min
kulumun kalbine sığdım." Kesin olarak uydurmadır. (240)
28) Hz. Peygamber'in hayâli gözünün önünden
hiçbir zaman gitmeyen Hz. Ebû Bekir, bir gün Rasûlullah (s.a.s.)'a gelerek, 'Ey
Allah'ın Rasûlü! Her zaman hayâlin gözümün önünde duruyor. Hatta kazâ-i hâcet
ânında bile sizi hayal ediyorum' demişti. Rasûlullah (s.a.s.) ona: "tahayyül
etmeyin" diye buyurmamışlardır. Bu rivâyeti Mevlânâ Hâlid, râbıtanın
delillerinden bahsederken zikretmiştir (Hâlidiye Risâlesi, s. 16). Mevlânâ
Hâlid, bundan şu sonucu çıkarır: "O halde râbıta ve büyüklerin örnek
yaşayışlarıyla tahayyül edilmeleri her zaman mümkündür." Kaynağı bulunamamıştır.
Kaynaklarda yer almayan bu rivâyetin uydurma olduğu açıktır. (259)
29) "Beş şey ibâdettendir; az yemek, mescidlerde
oturmak, Kâ'be'ye bakmak, okumadan da olsa mushafa bakmak, âlimin yüzüne
bakmak." Deylemî, Firdevsu'l-Ahbâr, II/309, no: 2791; Suyûtî, el-Câmiu's-Sağîr,
I/613, no: 3966. Buradaki dipnotta hadisin zayıf olduğu belirtilmektedir.
Rivâyet mûteber kaynaklarda yer almamakta, ayrıca Asr-ı Saâdette "mescidler"
denecek kadar mescid olmaması, belirtilen zamanda Kur'an'ın mushaf haline
getirilmemesi ve bugünkü anlamda âlim tâbirinin o dönemde kullanılmaması
rivâyetin uydurma olduğunda tereddüde yer bırakmamaktadır. İbnu'l-Cevzî, bunu
şöyle değerlendirir: "Hz. Peygamber'in zamanında mushaf mı vardı ki, ona
baksın." (Bkz. Ebû Şehbe, Difâ', s. 42) (267-268)
30) "Hz. Âdem (a.s.) cennetten çıkarılmasına
sebep olan hatayı işledikten sonra affedilmesi için (Nebî'nin hakkı ile
tevessülde bulunarak) yaptığı duâda: 'Allah'ım! Beni Muhammed'in hakkı için
Senden beni affetmeni istiyorum' diye yalvarmış. Cenâb-ı Hak: 'Ey Âdem! Henüz
yaratmadığım halde Muhammed'i sen nasıl tanıdın?' diye sorunca, Hz. Âdem (a.s.):
'Yâ Rabb! Sen beni elinle yaratıp bana ruhundan üflediğinde başımı kaldırıp arşa
baktığımda, arşın sütunlarında 'Lâ ilâhe illâllah Muhammedün Rasûlullah'
cümlesinin yazılı olduğunu gördüm. Bildim ki Sen, ismine ancak mahlûkatın en
sevimlisini izâfe edersin!' dedi. (Bundan dolayı onun ismiyle tevessül ettiğini
söylemiş.) Bunun üzerine Allah: 'Doğru söyledin Ey Âdem! Gerçekten o, Bana
yaratılmışların en sevimli olanıdır. Onun hakkı için (mâdem ki) Bana duâ ettin
(tevessülde bulundun) Ben de seni affettim. Şâyet Muhammed olmasaydı seni
halketmezdim' buyurdu." (Kadı Iyaz, Şifâ, I338). Zehebî tarafından mevzû kabul
edilen bu rivâyet, İbn Hacer tarafından bâtıl bir rivâyet diye
nitelendirilmiştir. Heysemî, isnâdında tanınmayan kişiler olduğunu,
belirtmiştir. İbn Teymiyye bu mevzûda nakledilen tüm hadislerin zayıf hatta
mevzû olduğunu söylemiştir. Elbânî de rivâyetin Kur'an'a ters, bâtıl ve uydurma
olduğunu tesbit etmiştir. Rivâyetin uydurma olduğu açıktır.
(274-1755)
31) "İlim Çin gibi uzak ülkelerde de olsa onu
elde etmek için peşine düşünüz. İlim talep etmek, hiç şüphesiz, her müslümana
farzdır." Hatîb, Târîhu Bağdat adlı eserinde (9/364) rivâyet etmiş ve Ebû
Atike'nin sika olmadığını söylemiş; İbn Arrâk ise İbn Hıbbân'ın rivâyete âbâtıl
ve aslı yoktur' dediğini nakletmiş (Tenzûh'uş-Şerîa, I/258), Elbânî de bâtıl
olduğunu söylemiştir. Rivâyetin aslı olmadığı açıktır. (308)
32) "Gizli bir ilim nevi vardır. Allah hakkında
mârefet sahibi olanlardan başkası bunu bilmez. Bu ilimden bahseden ârifleri,
Allah hakkında aldanış halinde olanlardan başkası inkâr etmez." Hadisi Deylemî
rivâyet etmiş, ancak buradaki dipnotta isnâdının zayıf olduğu belirtilmiştir
(Deylemî, Firdevsu'l-Ahbâr, I/258, h. no: 799). Mûteber kabul edilen kaynaklarda
yer almayan ve isnâdı zayıf olan rivâyetin uydurma veya en azından zayıf olma
ihtimâli büyüktür. (310)
33) "Kim bildiği ile amel ederse, Allah Teâlâ,
ona bilmediklerini de öğretir; amelinde muvaffak kılar, sonuçta kul cenneti hak
eder (ve oraya girer). Kim de, bildiği ile amel etmezse, bildiğinde de şaşırır,
Allah onu amelinde muvaffak kılmaz, sonuçta cehennemi hak eder (ve oraya
girer)." Rivâyeti Ebu Nuaym Enes tarîkıyla merfû olarak rivâyet etmiş, rivâyet
senedinin uydurma olduğunu söylemiştir (Ebû Nuaym, Hilye, 10/15). Irâkî de Ebû
Nuaym'ın ifadelerine aynen katılmıştır. Elbânî de mevzû olduğuna hükmetmiştir
(Daîfe, I/611). Rivâyetin uydurma olduğu açıktır. (311)
34) "Bir zikir meclisinde bulunmak, bin rekât
(nâfile) namaz kılmaktan daha faziletlidir. Bir ilim meclisinde bulunmak, bin
hasta ziyaretinden ve bin cenâzeye iştirak etmekten daha faziletlidir."
Oradakiler: âYâ Rasûlallah! İlim meclisinde bulunmak, Kur'an kırâatinden de
faziletli midir?' diye sorduklarında, Allah Rasûlü (s.a.s.), "Kur'an okumak,
ilimle olursa ancak o zaman (asıl) faydayı verir." buyurdu. Mutasavvıflardan Ebû
Tâlib el-Mekkî bu rivâyeti Allah'ın kalbe koyduğu ilimle kalbin açılması
hususunda zikretmiştir (Ebû Tâlib el-Mekkî, a.g.e. I/149). Kaynağı
bulunamamıştır. Kaynağı belli olmayan rivâyetin mevzû olma ihtimali büyüktür.
(313)
35) "Mü'minin firâsetinden sakının. Çünkü o
baktığında Allah'ın nûru ile bakar." Zehebî ve İbnu'l-Cevzî'nin çok zayıf ve
münker diye tanıttıkları bu rivâyete Elbânî de zayıf demiştir. Rivâyetin zayıf
olduğu açıktır. (318)
36) "Kırk gün süreyle Allah'a ihlâs ile amel
edenin hikmet pınarları kalbinden lisânına akar." İbnu'l-Cevzî, rivâyetin
illetli olduğunu belirtmiştir. Zerkeşî, senedinde zayıflık olduğunu ifade eder.
Elbânî de zayıf olduğuna hükmetmiştir. Rivâyetin zayıf olduğu anlaşılmaktadır.
(319-320)
37) "Bâtın ilmi Allah'ın sırlarından bir sır ve
Allah'ın kullarından dilediği kimselerin kalbine attığı hükümdür." İbnu'l-Cevzî,
sahih olmadığını ve râvîlerinin hepsinin bilinmediğini belirtmiş, Elbânî ise
mevzû olduğuna hükmetmiştir. Uydurma olduğu açıktır. (324)
38) "Şeriat sözlerim, tarikat davranışlarım,
hakikat hallerim, ma'rifet ise, her şeyim olan ana sermâyemdir." Hiçbir hadis
kaynağında yer almamaktadır. Kaynağı belli olmayan bu rivâyetin uydurma olduğu
açıktır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.) zamanında tarikat ve tasavvufî bir terim
olan ma'rifet kavramları kullanılmıyordu. (325)
39) "Allah, âşıkları, kendilerinden sâdır olan
(şatâhat gibi) kusurlarından dolayı muâheze etmez." Sûfiyyenin hadis diye
rivâyet ettiği sözdür (M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri
Sözlüğü, III/310). Hiçbir hadis kaynağında bulunmayan bu rivâyetin uydurma
olduğu açıktır. (356)
40) "Mü'minin dünyadaki hediyesi fakirliktir."
[Tasavvuf büyüklerinden Ebû Tâlib el-Mekkî, hadisi zühd konusunu işlerken
(Kuutu'l-Kulûb, I/243), Gazzâlî ise fakr bahsinde (İhyâ, IV, 287) zikretmiştir.
Deylemî'nin rivâyet ettiği bu hadise, Suyûtî, zayıf demiş, Deylemî de, zayıf bir
senetle rivâyet etmiştir. Bu rivâyetin metni de tenkide açıktır. (385)
41) "Fakirlik, mü'mine atın yanağındaki dizgin
ve alnındaki beyazdan daha süslüdür." [Ebû Tâlib el-Mekkî, hadisi zühd
konusunu işlerken (I/243), Gazzâlî ise fakr bahsinde (İhyâ, IV, 287)
zikretmiştir.] Taberânî'nin Mu'cemu'l-Kebir'inde (VII, 294-295) zayıf bir
isnadla rivâyet ettiği hadisi, Irâkî, senenidini zayıf kabul etmiştir. (385)
42) "Peygamberlerden en son cennete girecek
olan, zenginliği sebebiyle Süleyman (a.s.)'dır..." [Ebû Tâlib el-Mekkî,
hadisi zühd konusunu işlerken (I/243), Gazzâlî ise fakr bahsinde (İhyâ, IV, 287)
zikretmiştir.] Taberânî, Evsat'ta ferd bir isnadla rivâyet etmiştir. Bunda,
Irâkî'nin de dediği gibi, münkerlik vardır. Mevzû olma ihtimâli çok yüksektir.
(385)
43) Bir hadis rivâyeti, "Hz. Peygamber, Allah
Teâlâ, dünyayı Âdem oğlundan çıkana benzetti" şeklindedir. Bu rivâyeti, Ebû
Tâlib el-Mekkî zühd konusunu işlerken zikretmiştir (I/244). Rivâyeti Ahmed bin
Hanbel (Müsned, V/136) ve Taberânî rivâyet etmişlerdir. Fakat isnaddaki Ali bin
Cud'ân hakkında ihtilâf edilmiştir. Rivâyet metnindeki nezâket ve üslûptaki
düşüklük sebebiyle rivâyete ihtiyatla yaklaşmak gerekir. Hadis zayıftır. (389)
44) "Karnınızı aç bulundurunuz. İhtirâsı
terkediniz, bedeninizi çıplak bırakını, emellerinizi kısa tutunuz, ciğerlerinizi
susuz bırakınız, dünyayı terkediniz; umulur ki bu sâyede Rabbinizi kalplerinizle
görürüsünüz." Hucvîrî, bu hadis rivâyetini açlık bahside zikretmiştir
(Hakikat Bilgisi, s. 467). Irâkî, aslını bulamadığını söylemektedir. (el-Muğnî,
III/214; Zebîdî, İthâf, VII/288). Rivâyetin aslı olmadığı anlaşılmaktadır,
uydurmadır. (391)
45) "Dünya sevgisi, bütün hataların başıdır."
Bu rivâyeti, Ebû Tâlib el-Mekkî, zühdün vasfı ve fazileti konusunu işlerken
(I/254), Gazzâlî ise dünyanın zemmi konusunda zikretmiştir. Aclûnî, İbn Teymiye
ve Sâğânî, rivâyetin mevzû hadisler içinde yer aldığını belirtmiştir. Rivâyet,
uydurmadır. (392-393)
46) "Allah Teâlâ, dünyadan yüz çeviren kimsenin
kalbine hikmet yerleştirir, dilini konuşturur, dünyanın dert ve dermanını ona
bildirir. Ve onu sâlim olarak dünyadan çıkarıp selâmete ulaştırır." Bu
rivâyeti Ebû Tâlib el-Mekkî, zühdün vasfı ve fazileti konusunu işlerken (I/255),
Gazzâlî ise zühdün fazileti mevzuunda (IV/322) zikretmiştir. İbnu'l-Cevzî,
Mevdûâtında almıştır. Rivâyetin uydurma olduğu bellidir. (393)
47) "Allah Teâlâ, giydiğine aldırış ve itibar
etmeyen insanları sever." Bu rivâyeti Ebû Tâlib el-Mekkî, zühdün vasfı ve
fazileti konusunu işlerken (I/258), Gazzâlî ise zühdün açıklanması mevzuunda
(IV/338) zikretmiştir. Irâkî'nin aslını bulamadığı rivâyeti (IV/336) Beyhakî
rivâyet etmişti, Subkî de İhyâ'da isnâdını bulamadığı hadisler arasında
zikretmiştir (VI/372) Rivâyetin uydurma olduğu açıktır. (394)
48) "Hz. Peygamber'in gömleği, zeytin yağcının
gömleği gibi idi." Bu rivâyeti Ebû Tâlib el-Mekkî, zühdün vasfı ve
fazileti konusunu işlerken (I/259), Gazzâlî ise zühdün açıklanması bölümünde
(IV/337) zikretmiştir. Irâkî, Tirmizî'nin bu hadisi zayıf bir senetle rivâyet
ettiğini söylemektedir (IV/337). Rivâyetin uydurma olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü
Hz. Peygamber (s.a.s.)'in meşhur sünneti olan nezâfet/temizlik özelliğine ters
düşmektedir. (395)
49) "Allah'ım, beni fakir olarak vefat ettir,
zengin olarak vefat ettirme. Beni miskinlerle haşret." Bu rivâyeti
Ebû Tâlib el-Mekkî, zühdün vasfı ve fazileti konusunu işlerken (I/263)
zikretmiştir. Rivâyeti, Beyhakî Ebû Saîd el-Hudrî'den rivâyet etmiş, ancak
rivâyetin isnâdında bulunan Hâlid bin Yezid bin Abdirrahman hakkında İbn Adî ve
Zehebî, zayıf ve güvenilir olmadığını haber vermişlerdir. Rivâyetin uydurma olma
ihtimali açıktır. (398)
50) "Zengine zengin olduğu için tevâzu
gösterenin dininin üçte ikisi gider." Bu rivâyeti Kuşeyrî fakir konusunda
zikretmiştir (Kuşeyrî Risâlesi, s. 445). Mûteber kaynaklarda yer almayan bu
meşhur rivâyetin mevzû olduğu açıktır. (401)
51) "Yüz seksen senesi olduğu zaman, size
gurbeti (yurdundan uzaklaşmayı) ve dağların tepelerinde ibâdete çekilmeyi helâl
kıldım." Eşref Ali, evlenmeyi terketme ve uzlet bölümünde (s. 251)
rivâyete yer verir. Ebû Tâlib el-Mekkî'nin Kuutu'l-Kulûb adlı eserinde rivâyet
şu biçimi almıştır: "İki yüz senesinden sonra ümmetime bekârlık helâl
kılınmıştır. Sizden birisinin o zamanda bir enik (köpek yavrusu) yetiştirmesi
çocuk yetiştirmesinden daha hayırlıdır." ((II/239), Başka bir rivâyet de şu
şekildedir: "İki yüz yılında sizin en hayırlınız ailesi ve malı olmayan bekâr
kimsedir." Bu tür rivâyetler genelde mevzûât (uydurma hadisler) kitaplarında
yer almaktadır. Bu rivâyetler, kesinlikle uydurmadır. (405)
52) "Allah'ım, Beni miskin olarak yaşat, miskin
olarak öldür, miskinler zümresinde haşret." Tirmizî ve İbn Mâce, zayıf
senedlerle rivâyet etmişlerdir. Hadis, zayıftır. (410)
53) "Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın
ölecekmiş gibi âhiret için çalış." Bu lafızla uydurmadır.
54) "Kanaat, tükenmeyen bir hazinedir."
Bu rivâyet, bazı kaynaklarda hadis olarak geçer. Meselâ, bkz. Kurtubî, el-Kifâf
ve'l-Kanâah, Kahire, 1408/1988, s. 14. Ancak İbn Hıbbân'ın, Muhammed bin
Münkedir'in babasına nisbet ettiği bir sözdür (İbn Hibbân, Ravzatu'l-Ukalâ,
Beyrut, 1397/1977, s. 150). Bu söz, kanaat hakkında güzel bir ifâde olsa da
hadis değildir.
55) "Şüphesiz rüyâ; Allah'ın, uykusunda iken
kulu ile yaptığı bir konuşmadır." Hiçbir hadis kaynağında yer almayan bu
rivâyetin uydurma olduğu anlaşılmaktadır. (113)
56) "Kınalanın, çünkü melekler, mü'minin
kınasını hayra işâret kabul ederler."
57) "Abdest aldığınız zaman suyu gözlerinizin
içine sokmaya çalışınız. Ellerinizi silkelemeyiniz. Çünkü o, şeytanın
yelpâzesidir."
58) "Hanım, eşinin çamaşırını yıkadığı zaman,
Allah ona bin sevap verir. Bin hatasını affeder. Yeryüzündeki her şey o hanım
için istiğfâr eder ve âhiretteki derecesini bin kat yükseltir."
59) "Ashâbım yıldızlar gibidir. Hangisine
uyarsanız, hidâyete erersiniz."
60) "Gecelerin en büyüğü dörttür: Recep ayının
ilk gecesi, Şa'bân ayının on beşinci gecesi, Ramazan ve Kurban Bayramı
geceleri."
61) "Bir ibrik suyun fiyatı bir dinar (altın
lira) olmuş olsa da Cuma günü banyo yapınız."
62) "Amellerin en faziletlisi en zor olanıdır."
63) "Bana çok salevât getirin; çünkü kabirde ilk
soru benimle ilgili olarak sorulacaktır."
64) "Bana dünyada en çok salevat getiren,
cennette en çok zevceye sahip olur."
65) "Kibirli insana karşı kibirli görünmek
sadakadır."
66) Hz. Ömer bir gün Peygamber (s.a.s.)'in
huzuruna geldi. Ağladığını görünce sebebini sordu. Efendimiz (s.a.s.) şöyle
cevap verdi: "Cebrâil (a.s.)'in bana haber verdiğine göre, Allah (c.c.) müslüman
olarak ihtiyarlayan kimseye azab etmekten hayâ etmektedir. Acaba, ihtiyar
müslüman günah işlerken Allah'tan utanmaz mı?"
67) "Akîk yüzük takının. Çünkü o, taş değil;
mübârek bir maddedir."
68) "Zümrüt yüzük takınmak, fakirliği giderir."
69) "Âlim meclisinde bir saat oturmak, Allah
katında bin yıllık ibâdetten daha sevimlidir."
70) "Hayvanın otu yiyip bitirmesi gibi, mescidde
konuşma da iyilikleri yer bitirir."
71) "Beş şey orucu bozar: Yalan, gıybet,
koğuculuk, yalan yere yemin ve şehvetle bakmak."
72) "En hayırlı ticâret, tuhafiyecilik; en
hayırlı sanat da terziliktir."
73) "Babanın evlâdına duâsı, Peygamber'in
ümmetine duâsı gibidir."
74) "Gözlerini kaybetmek, günahlar için
mağfirettir. İşitme duyusunu kaybetmek de günahlar için mağfiret sebebidir.
Bedendeki diğer noksanlıklar da böyledir."
75) "Yahûdi ve hıristiyanlara selâm veriniz. Ama
ümmetimin yahûdilerine selâm vermeyiniz." Dediler ki: âOnlar kimdir ey Allah'ın
Rasûlü?' Buyurdu ki: "Ezanı ve ikameti duyup da cemaate gitmeyenlerdir."
76) "Hayret edilecek bir şey olmadan gülmek
ahmaklıktır."
77) "Bir söz söylerken aksırmak, o sözün
doğruluğu için âdil bir şâhiddir."
78) "Kurbanlarınızı büyük kesiniz. Çünkü onlar
sırat üzerinde binek hayvanlarınız olacaktır."
79) "Mercimek yemenizi tavsiye ederim. O,
mübârek bir yiyecektir. Kalbi yumuşatır, gözyaşlarını çoğaltır."
80) "Gıybet, zinâdan daha kötüdür." Sahâbîler,
âbu nasıl olur, ey Allah'ın Rasûlü?' diye sorunca Efendimiz (s.a.s.) şöyle cevap
verdi: "Adam zinâ eder. Sonra tevbe eder ve Allah (c.c.) tevbesini kabul
edebilir. Ama, gıybet eden kimse, gıybet ettiği arkadaşı onu affetmedikçe,
mağfiret edilmez."
81) "Allah Rasûlünün, kabzası gümüşten bir
kılıcı vardı. Adı zülfikârdı."
82) Peygamber (s.a.s.) patlıcanı yerdi ve
faziletini de şu sözlerle anlatırdı: "Kim onu dert olarak yerse ona dert olur.
Şifâ olarak yiyene de şifâ olur."
83) "Yeni doğan çocuklarınızı, ağladıklarından
dolayı bir sene dövmeyiniz. Çünkü onlar, dört ay kelime-i şehâdet söylerler,
dört ay bana salât u selâm ederler, son dört ayda da ana-babalarına duâ
ederler."
84) "Melekler, karnı dolu kimsenin yanına
girmez."
85) "Zemzem suyu ile cehennem ateşi, bir kulda
ebediyyen bir araya gelmez."
86) "Kim bir kerre salevât-ı şerîfe okursa, onun
zerre kadar günahı kalmaz."
87) "Kim bir ihtiyacını gidermekte güçlük
çekerse, Bana salevât-ı şerîfe getirsin. Çünkü o, keder, üzüntü ve sıkıntıları
giderir ve rızkı çoğaltır."
88) "Kim, abdest aldıktan sonra bir kerre Kadr
sûresi okursa, sıddîklerden olur. İki kerre okursa şehidler dîvânına yazılır. Üç
kerre okuyanı ise Allah (c.c.) peygamberlerle haşreder." (Sehâvî: "Abdestten
sonra Kadr sûresi okumakla ilgili rivâyetin aslı yoktur" demektedir.
89) "Ey Ali! Hayrı, güzel yüzlülerden iste.
Çünkü onlar cömerttir. Hayrı hayâ sahibi kimselerden talep et."
90) "İtaatkâr bir evlât, ana-babasına rahmet
nazarıyla bakarsa, Allah (c.c.) ona kabul edilmiş bir hac sevâbı verir." Dediler
ki: âHer gün yüz kerre baksa?' Buyurdu: "Evet, Allah en büyük ve en güzeldir."
91) "Ümmetimin âlimleri, İsrâil oğullarının
peygamberleri gibidir."
92) "Kim bir âlimi ziyâret ederse Beni ziyâret
etmiş olur. Kim bir âlimle musâfaha ederse, Benimle musâfaha etmiş olur. Kim bir
âlimle oturursa, dünyada Benimle oturmuş gibi olur. Allah (c.c.) onu kıyâmet
günü cennette Benimle oturacaktır."
93) "Kim, cehennemden âzâd edilmiş kişileri
görmek isterse, talebelere baksın. Allah'a yemin ederim ki, bir âlimin dersine
devam eden talebenin her adımına ve öğrendiği her harfe Allah (c.c.) bir senelik
ibâdet sevabı verir. Her adımına cennette bir şehir inşâ eder. Yeryüzünde
yürürken ona istiğfâr edilir. Affedilmiş olarak sabahlar ve akşamlar. Ayrıca
melekler onlar için şâhitlik ederek şöyle derler: âİşte bunlar, Allah'ın
cehennemden âzâd ettiği kimselerdir."
94) "Kim bir âlime ikramda bulunursa, yetmiş
peygambere ikramda bulunmuş olur. Kim bir talebeye ikram ederse yetmiş şehide
ikram gibidir. Kim âlimi severse yaşadığı sürece hataları yazılmaz."
95) "Âlimin yüzüne bakmak ibâdettir."
96) "Mushaf'a bakmak ibâdettir."
97) "Gözlerini seven kişi, ikindiden sonra yazı
yazmasın."
98) "Allah Teâlâ buyuruyor: âKim abdest bozar da
abdest almazsa Bana eziyet etmiş olur. Kim abdest alır ve iki rekât namaz
kılmazsa Bana cefâ etmiş olur. Kim namazı kılar da Benden bir şey istemezse Bana
cefâ etmiş olur. Kim de namazdan sonra Bana duâ eder de Ben ona istediğini
vermezsem Ben ona cefâ etmiş olurum. Ben ise, cefâ eden bir Rab değilim."
99) "Kim, kaşlarını devamlı tarakla düzeltirse,
belâlardan kurtulur."
100) "Kim, saçını ayakta tararsa, borç altında
kalır."
101) "Kim, sarı ayakkabı giyerse, onu giydiği
müddetçe sevinci artar."
102) "Kim, besmeleyi güzelce yazarsa mağfiret
olunur."
103) "Kim, üzerinde besmele yazılı bir kâğıdı,
besmeleye hürmet ve onu kirlenmekten korumak için yerden kaldırırsa, Allah
(c.c.) katında sıddîklar arasına girer ve müşrik bile olsalar, ana-babasının
azâbı hafifletilir."
104) "Yemeğe üflemek bereketi giderir."
105) "Kadın zayıf olarak yaratılmıştır. Onun
zayıflığını sükûtla karşılayın. Evlerde onların ırzlarını koruyun. Kadın, salona
oturmasın. Ve ona yazı yazmayı öğretmeyin."
106) "Bir hanım, eşinin izni olmadan evden
çıkarsa, güneş ve ayın üzerine doğduğu her şey, eve dönünceye kadar ona lânet
eder."
107) "Şâyet ben, bir insanın başka bir insana
secde etmesini emredecek olsaydım, kadına, kocasına secde etmesini emrederdim."
108) "Eğer kocanın tepesinden ayağına kadar
bütün bedeni irinler içinde kalıp hanımı o irinleri diliyle silerse, yine de ona
karşı teşekkür etmek vazifesini edâ etmiş sayılmaz."
109) "Uğursuzluk üç şeydedir: At, kadın ve
evde."
110) "Erkeğe, hanımını ne sebeple dövdüğü
sorulmaz."
111) "Kadınlara itaat, pişmanlıktır."
112) "Kadınlara danışın, fakat onların
dediklerinin tersini yapın."
113) "Kadınları Allah Teâlâ geride bıraktığı
gibi siz de geride bırakın."
114) "Benden sonra erkeklere kadınlardan daha
zararlı fitne-fesat olarak hiçbir şey bırakmadım"
115) "Kadınların akılları şehvetlerindedir."
116) "Kadınları göze çarpan mevkîlere
oturtmayın, yazıyı da öğretmeyin. Dikiş öğretin ve Sûre-i Nûr'u da iyi öğretin."
117) "Havvâ olmasaydı, hiçbir kadın kocasına
ihânet etmezdi. İsrâiloğulları da olmasaydı (bekleyen) et bozulmazdı."
118) "Cennet sâkinlerinin en azı kadınlardır."
119) "Kadınların cehennemde çoğunluğu teşkil
ettiğini gördüm Aklı ve dini eksik olanlar arasında akıl sahibi erkeklere galebe
çalan kadınlardan başkasını görmedim."
120) "Kadın üzerinde en fazla hakkı olan kişi
kocasıdır; erkek üzerinde en fazla hakkı olan kimse ise annesidir."
121) "Ey kadınlar! Eğer kocalarınızın size olan
haklarını bilseydiniz, ayaklarının tozunu yüzlerinize silerdiniz."
122) "Hangi kadın, kocası kendisinden râzı
olarak vefat ederse, cennete girer."
123) "...Kadınların dinleri ve akılları
eksiktir."
124) "Şüphesiz kadın, karşınıza bir şeytan
sûretinde gelir ve bir şeytan sûretinde gider."
125) "Kadın avrettir, dışarı çıktımı şeytan ona
istişrâf eder/muttalî olur."
126) "Kadınlar arasında sâliha kadın, yüz tane
karga arasında alaca bir karga gibidir."
127) "Doksan dokuz kadından biri cennette,
diğerleri ise cehennemdedir."
128) "Kadınlara danışmayın, onlara muhâlefet
edin. Kadınlara muhâlefet edin, zira kadınlara muhâlefet berekettir."
129) "Kadınları önünüze geçirmeyin, onların üç
adım önünden yürüyün."
130) "Kadınları yüksek yerde oturtmayın."
131) "Kadınlar için kabir daha hayırlıdır."
132) "Kadınların hayırlı işi, yün eğirmektir."
133) "Kadın, kocasından izinsiz evden çıkarsa,
her şey onu lânetler."
134) "Kadınları aç ve çıplak bırakın."
135) "Kadınlar (muhâlefette ve istediklerini
yapmada erkeklerden) baskındırlar."
136) "(Namaz kılanın önünden geçen) kadın, köpek
ve eşek (ve domuz), namazı keser."
137) "...Cehennem ehlinin çoğunluğunun kadınlar
olduğunu gördüm. 'Neden ey Allah'ın Rasûlü?' diye sordular. (Cevâben:)
"küfürlerinden dolayı" buyurdu. 'Allah'ı mı inkâr ediyorlar?' (diye tekrar)
sordular. "Kocalarına karşı nankörlük ederler; iyiliğe karşı nankörlük ederler.
İçlerinden birine dünya durdukça iyilik etsen, sonra, senden bir şey görse,
(hemen) 'senden asla hiçbir hayır görmedim ki!' der."
138) Amr bin el-Âs'dan diyor ki: "Biz Rasûlullah
(s.a.s.) ile birlikte bir dağ yolunda bulunurken, ansızın şöyle dedi: "Bakın!
Bir şey görüyor musunuz?" Biz dedik ki: 'Kargaları görüyoruz. İçlerinde, gagası
ve ayakları kızıl renkli, alaca bir karga var.' Rasûlullah şöyle buyurdu:
"Kadınlardan cennete girebilecek olanlar, ancak şu (siyah) kargalar içindeki
alaca karga gibi olanlardır."
(Tasavvufî eserlerde
hadis diye nakledilen zayıf veya uydurma rivâyetler hakında geniş bilgi almak
için, bkz. Ahmet Yıldırım, Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki
Dayanakları, T.D.V. Y. Ank, 2000; Muhittin Uysal, Tasavvuf Kültüründe Hadis
-Tasavvuf Kaynaklarındaki Tartışmalı Rivâyetler-, Yediveren Y. Konya, 2001;
Mahmut Yeşil, Va'z Edebiyatında Hadisler, T. Diyanet Vakfı Y.Ank. 2001; Hasan
Cirit, Halkın İslâm Anlayışının Kaynakları, Çamlıca Y. İst. 2002; Hatice
Kelpetin Arpaguş, Osmanlı Halkının Geleneksel İslâm Anlayışı ve Kaynakları,
Çamlıca Y. İst. 2001)
Halk arasında meşhur nice kitaplardaki kaynağı
belirtilmeyen hadis rivâyetleri ele alınırsa, örnekler maalesef ciltlerle
kitapları dolduracaktır. Özellikle tasavvufla, tasavvufî ahlâk ve ahlâkla ilgili
eser ve konuşmalarda, yer yer vaaz, nasihat türü konuşma ve eserlerde bu tür
örnekleri duyup görüyoruz. Din, sağlam kaynaklara, sağlam delillere
dayandırılmalı, Kur'an ilkeleri, zayıf veya uydurma rivâyetlerle
zedelenmemelidir. Dinle ilgili konularda güncel siyasal ve sosyal problemlere
karşı uyanık olunması kadar; tarihsel süreç içinde hakka karışan bâtılları zor
da olsa ayırdetmeye çalışmak, bugünün dâvâ adamlarının boynuna borçtur.
Uydurma Hadislere
Örnekler
1) "Ölmeden önce ölünüz." Aliyyu'l-Karî şöyle
der: "Askalânî, sâbit olmadığını söylemiştir. Aslında bu, tasavvuf ehli
sofilerin sözüdür. Ölmeden önce nefis ve şehvetlerinizin esiri olmaktan
kendinizi kurtarınız, demektir." (Aliyyu'l-Kari, Zayıf Hadisleri Öğrenme Metodu,
Çev. Ahmet Serdaroğlu, İst. 1986, s. 122; Aclûnî, Keşfu'l-Hafâ, c. 2, s. 291,
no: 2669). Ölmeden önce ölmek, ölü gibi yaşamak yerine; öldükten sonra
yaşamanın, ölümsüzleşmenin, şehâdet ehli şehid olmanın yolu bulunmalıdır.
2) "Mü'minin artığı (mü'mine) şifâdır." Aclûnî:
"Necm (uddin el-gâzî), âİtkan' adlı eserinde: âBu, hadis değildir' demiştir." (Aclûnî,
a.g.e. c. 1, s. 458, no: 1500; Aliyyu'l-Kari, a.g.e. s. 70)
3) "Vatan sevgisi imandandır." Aliyyu'l-Kari:
"Zerkeşî, bunu, hadis olarak bulamadığını söyledi. Seyyid Muînuddin es-Sâfurî,
sâbit değildir, dedi. Eskilerin sözü olduğunu söyleyenler vardır." Sahâvî de:
"Aslını bulamadım" dedi. Menûfî de: "Mânâsının doğruluğunu iddia etmek,
şaşılacak bir şeydir. Çünkü vatan sevgisi ile iman arasında bir münâsebet
yoktur" demiştir. (Aliyyu'l-Kari, a.g.e. s. 60-61). Aclûnî: "Sâğânî, âmevzûdur'
demiş ve Mekasıd'da: âBunun, hadis olduğuna rastlamadım' diye beyan etmiştir." (Aclûnî,
a.g.e. c. 1, s. 345-346, no: 1102)
4) "İki günü eşit olan aldanmıştır. Bu günü,
dününden kötü olan mel'undur." Aliyyu'l-Kari: "Abdülaziz'in rüyada aldığı bir
öğüttür. Hatta Beyhakî'nin rivâyetine göre: âiyiliklerini arttırmayanlar
zarardadır' ilâvesi de vardır.' Bostî de: âKişinin, dünyalıktaki ilerleyişi
noksanlık, hayırlı olmayan kazancı ise, hüsranlıktır' dedi." (Aliyyu'l-Kari,
a.g.e. s. 110). Aclûnî: "Irâkî, tahkîkatında şöyle diyor: âBu hadisi, Abdulaziz
bin Ebî Revad'ın rüyası olarak biliyoruz..." (Aclûnî, a.g.e. c. 2, s. 233, no:
2406)
5) "Düşmanın silâhıyla silâhlan!" Bu söz, sahih
veya zayıf hiçbir senedinin olmadığı ve lafzının hiçbir mûteber kaynak hadis
kitabında bulunmadığı, yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkmıştır.
6) "Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır." Halk
arasında dillerde hadis diye dolaşan ve Rasûlullah'ın hadisiyle hiçbir ilgisi
olmayan bu söz, Bayezid Bistamî'ye âit olup Kuşeyrî Risâlesi'nde şu şekilde yer
almaktadır: "Üstâdı bulunmayanın imamı şeytandır." (Abdülkerim Kuşeyrî, Kuşeyrî
Risâlesi, çev. Süleyman Uludağ, İst. 1991, s. 592). Halk arasında ise, ilk
şekliyle şöhret bulmuştur. Yine benzer bir uydurma hadis şöyledir: "Şeyhi
olmayanın dini de olmaz." Akşemseddin, bu rivâyeti kaynak belirtmeden Makamatu'l-Evliyâ
adlı eserinde şeyhin önemini anlatırken zikretmiştir (A. İhsan Yurd-Mustafa
Kaçalin, Akşemseddin'in Hayatı ve Eserleri, s. 332). Kaynakların hiçbirinde yer
almayan bu rivâyet uydurmadır (208). Hadis diye nakledilen benzer bir uydurma da
şudur: "Kavmi içindeki şeyh, ümmeti içindeki peygamber gibidir." (191)
7) "Zaman sana uymazsa, sen zamana uy!" Ne yazık
ki, halk arasında, hatta okumuş kesim arasında bile hadis olarak dolaşan bu
sözün, hadis ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmadığı gibi, anlamı da;
İslâm'ın rûhuna ve insanın yaratılış gâyesine tamamen aykırıdır. Hiçbir mûteber
kaynak kitapta izine rastlanmamış, mevzû hadislerden bile kabul edilmediği için
tahkik ehli ulemâ, ondan söz bile etmemiştir. Bu, kim tarafından uydurulduğu
bilinmeyen bomboş bir sözdür.
8) "Haksızlığa karşı susan, dilsiz şeytandır."
Ebû Ali Dakkak'ın sözü olup âKuşeyrî Risâlesi'nde şöyle kayıtlıdır: "Hak
çiğnenirken susan, dilsiz şeytandır." (Abdülkerim Kuşeyrî, a.g.e. s. 258)
9) "İnsanlar helâktedir, âlimleri hâriç..."
Hadis olarak uydurulan bu söz için Sâğânî: "İftirâ edilmiş bir sözdür, demiştir
(Aclûnî, Keşfu'l-Hafâ, c. 2, s. 312, no: 2796). Hasan el-Basrî şöyle demiştir:
"İlim sahipleri dışında olan insanların hepsi, helâke uğramışlardır. İlim sahibi
olanların da amel edenleri dışındakileri helâke uğramışlardır. Amel edenlerinin
de ihlâslıları dışında kalanlar, helâke uğramışlardır. İhlâslıları ise, büyük
bir tehlike ile karşı karşıyadırlar." (Said Havvâ, El-Esas fi's-Sünne, -İslâm
Akaidi- çev. M. Ahmet Varol ve heyet, İst. 1992, c. 10, s. 11)
10) "İşlerinizde darlığa düştüğünüz zaman, kabir
ehlinden yardım isteyiniz." Bazı tasavvuf kitaplarında, meselâ İbn Kemal
Paşa'nın Erbaîn'inde geçmektedir. Allâme Âlûsi, bu konuda şunları söylemektedir:
"Bu hadis, Rasûlullah'ın hadisleri hakkında ârif olanların icmâı ile
Rasûlullah'a yapılan bir iftirâdır. Ulemâdan hiç kimse bu hadisi rivâyet
etmemiştir ve bu hadis, itimad edilen hiçbir hadis kitabında bulunamamıştır.
Şüphesiz Rasûlullah (s.a.s.), kabirleri mescid edinmeyi yasakladı ve kabirleri
mescid haline getirenlere lânet etti (Bkz. Buhârî, Salât 82-83; Müslim, Mesâcid
22; Ebû Dâvud, Cenâiz 70-72, hadis no: 3227). Rasûlullah'ın bu tavrına rağmen,
kabir ehlinden yardım talep etmeyi emretmesi nasıl tasavvur edilebilir? Her
türlü noksanlıktan münezzeh olan Allah'a yemin olsun ki, bu hadis, bir buhtân-ı
azîmdir (büyük bir iftirâdır)." (Şihâbuddin Mahmud el-Âlûsi, Rûhu'l-Meânî, Fî
Tefsîri'l-Kur'ânî ve's-Seb'i'l-Mesânî, Beyrut, 1405/1985, c. 6, s. 127-128)
11) "Nefsini bilen, Rabbini bilmiş olur."
Aliyyu'l-Kari: "İbn Teymiye, mevzû olduğunu, Sem'ânî, merfû olarak
bulunmadığını, ancak Yahya bin Muâz er-Râzî'nin sözü olduğunu söylemiştir.
Nevevî: âLafzı hadis değildir, fakat mânâsı sâbittir' dedi. Denildi ki: âKendi
cehâletini bilen, Allah Teâlâ'nın bâkî olduğunu, kendisinin âciz ve zayıf
olduğunu bilen, Rabbinin kuvvet ve kudretini anlamış olur." Bu sözün, Emîru'l-Mü'minîn
İmam Ali bin Ebî Tâlib (r.a.)'e âit olduğu beyan edilir. (Nehcü'l-Belâğa, Hz.
Emir Ali bin Ebî Tâlib, Çev. Abdülbâki Gölpınarlı, Kum, 1989, s. 419; A.
Yıldırım, 229-230) Anlam bakımından bu sözün tersi daha doğru olmalıdır:
"Rabbini bilen nefsini/kendini bilmiş olur." Allah'ı tanımadan insanın
kendini/nefsini doğru tanıyabilmesi hemen hemen mümkün değildir.
12) "Kalp, Rabbin (Allah'ın) Evidir." Aclûnî:
Aslı yoktur. Zerkeşî: Aslı yoktur. İbn Teymiye: Mevzûdur, demiştir. Aliyyu'l-Kari:
"Sehavî, merfû olarak aslı olmadığını söyledi" der. (Aliyyu'l-Kari, a.g.e. s.
87)
13) "Mü'minin kalbi (gönlü) Allah'ın Arşıdır."
Aclûnî: "Sâğânî: âMevzûdur' diyor." (Aclûnî, a.g.e. c. 2, s. 99, no: 1886)
14) "Allah Teâlâ şöyle buyurur: âBen, yeryüzüne,
göğe, Arş'a ve Kürsiye sığmam. Ancak müttakî mü'min kulumun kalbi, Beni içine
alır (kalbine sığdım)." Aclûnî: "İhyâ hadislerinden. Irâkî, Tahcic'de: Aslı
yoktur, diyor. İbn Teymiye ve Zerkeşî, İsrâiliyattan olduğunu söylemişlerdir.
Rasûlallah'a ulaşan bir senedi bilinmemektedir (Aclûnî, a.g.e. s. 195, no: 2256;
Aliyyu'l-Kari, a.g.e. s. 104).
15) "Ben, bilinmeyen (gizli) bir hazine idim,
bilinmeyi diledim. Birtakım kimseler yarattım. Onlara kendimi bildirdim ve onlar
da beni bildiler." Aliyyu'l-Kari: "İbn Teymiye, âPeygamber'in sözü olmadığını,
sahih veya zayıf bir senedinin bulunmadığını' söyledi. Zerkeşî ve Askalânî de,
ona (İbn Teymiye'ye) uydular. Sûfilerin sözlerindendir (Aliyyu'l-Kari, a.g.e. s.
92). Aclûnî: "Suyûtî ve diğerleri de, İbn Teymiye gibi değerlendirmişlerdir."
(Aclûnî, a.g.e. c. 2, s. 132, no: 2016; A. Yıldırım, 98-99) (9)
16) "Allah Teâlâ'nın ahlâkı ile ahlâklanınız."
Suhreverdî, bu revâyeti şeyhlik makamını anlatırken zikretmiştir (Suhreverdi,
Avârifu'l-Meârif, s. 323). Elbânî, bu rivâyetin ne sünnet kitaplarında, ne de
Suyûtînin el-Câmiu's-Sağîr adlı eserinde aslının olmadığını belirtmektedir
(Suyûtî, el-Câmiu's-Sağîr bi şerhi'l-Akaidi't-Tahâviyye, s. 123 -Elbânî'nin
tahrîciyle-). Hadis olmadığı, uydurma olduğu açıktır. (195)
17) "Allah yeri Cumartesi, o yerdeki dağları
Pazar, ağaçları Pazartesi, sevilmeyen şeyleri Salı, nuru Çarşamba günü yaratmış.
Yerin üzerine hayvanları Perşembe günü yaymıştır. Âdem'i de Cuma günü ikindiden
sonra yaratılanların en sonunda ve Cuma saatlerinin sonunda, ikindi ile akşam
arasında yaratmıştır." İmam Buhârî, bu sözün hadis değil, Kâ'bu'l-Ahbâr'ın sözü
olduğunu ve merfû olarak rivâyetinin hata olduğunu belirtmektedir (İbn Teymiye,
Mecmû Fetâvâ, I/256-257) İbn Teymiye gibi İbn Kayyım da aynı kanaattedir.
Ayrıca, bu rivâyet, Kur'ân-ı Kerim âyetlerine terstir. Bu rivâyet, yaratmanın
yedi günde olduğunu belirttiği halde; Allah Kur'an'da yeri ve göğü altı günde
yarattığını belirtmektedir (7/A'râf, 54; 10/Yûnus, 3; 57/Hadîd, 4). (A.
Yıldırım, a.g.e. s. 99-100
18) "Allah'ın yarattığı ilk şey akıldır. Allah
ona 'öne doğru yürü!' dedi, o da öne doğru yürüdü; 'geriye doğru yürü!' dedi, o
da geriye doğru yürüdü. Bunun üzerine Allah şöyle dedi: 'İzzetime ve celâlime
yemin olsun ki, katımda senden değerli hiçbir şey yaratmadım. Seninle alır,
seninle veririm; seninle ödüllendirir, seninle cezâlandırırım." Mutasavvıflardan
Ahmet Avni Konuk, Suhreverdi, İsmail Hakkı Bursevi, hadis diye zikretmişlerdir.
Hadisin ittifakla mevzû olduğu kabul edilmektedir (Sâğânî, s. 35; Sehâvî, 163;
Aclûnî, I/263 vb.). Kur'an'ın yaratılışla ilgili anlatımlarıyla bağdaşması
mümkün olmayan bir telâkki olduğunu belirtmektedir. Rivâyetin uydurma olduğu
açıktır.
19) "Sen olmasaydın, Ben eflâkı (âlemleri)
yaratmazdım." Aliyyu'l-Kari: "Hulâsa'da da olduğu gibi, Sâğânî, mevzû olduğunu
söylemiştir. (Aliyyu'l-Kari, a.g.e. s. 99; Aclûnî, a.g.e. c. 2, s. 164, no:
2123; A. Yıldırım, 121-123; A. Yıldırım, 121-123)
20) "Ümmetimin âlimleri, Benî İsrâilin
peygamberleri gibidir." Aliyyu'l-Kari: "Demirî ve Askalânî, aslı olmadığını
söylediler." (Aliyyu'l-Kari, a.g.e. s. 82). "Şevkânî ve Zerkeşî, aslı olmadığını
söylediler." (Muhammed bin Ali eş-Şevkânî, El-Fevâidu'l-Mecmûa fi'l-Ehâdîs-i
Mevdûa, Kahire, 1380/1960, s. 286, no: 47, A. Yıldırım, 148)
21) "Fakirlik, benim iftihârımdır ve ben onunla
övünürüm." Aliyyu'l-Kari: "Askalânî, bâtıl ve mevzû olduğunu, İbn Teymiye de,
yalan olduğunu söylemiştir." (Aliyyu'l-Kari, a.g.e. s. 85-86; Aclûnî, a.g.e. c.
2, s. 87, no: 1835) "Fakirlik küfür olayazdı" hadisi çok zayıftır. Sahîh olması
halinde, mânayı kalbî fakr'a hamletmek gerekir. Yani, kişiyi sızlanma ve korkuya
atan, Allah'ın hükmüne rızâsızlığa, sema ve arzın Rabbince yapılan taksime
itiraza sevkeden fakirliğe hamledilmesi gerekir. İşte bu sebeplerdir ki
Rasûlullah (s.a.s.): "Çok malla zengin olunmaz. Gerçek zenginlik kalb
zenginliğidir" (Buhârî, Rikak 15; Müslim, Zekât 120, hadis no: 1051;
Tirmizî, Zühd 40, h. no: 2374) buyurmuştur.
22) "Âdem su ile çamur arasında iken ben nebî
idim." Hallâc, Suhreverdi, Ahmet Avni Konuk gibi tasavvuf ehli insanlar bu sözü
hadis diye nakletmişlerdir. İbn Teymiyye, bu rivâyetin aslının olmadığın, bu
lafızla rivâyeti ilim ehlinden kimsenin görmediğini ve bâtıl olduğunu
söylemektedir (İbn Teymiyye, Hakikatu Mezhebi'l-İttihâdiyyûn, s. 126-127).
Zerkeşî, bu lafızla aslının olmadığını belirtir (Zerkeşî, Tezkire, s. 172). Bu
rivâyetin kaynağı bakımından dayanağı yoktur. Elbânî bu tür hadisleri uydurma
kabul etmiştir (Muhammed Nâsıruddin Elbânî, Silsiletu'l-Ehâdîsi'd-Daîfe
ve'l-Mevzûa ve Eseruhâ's-Seyyiu fi'l-Ümme, I/473-474) Hemen hemen aynı bilgilere
Aclûnî ve eş-Şeybânî gibi müellifler de eserlerinde yer vermişlerdir. Rivâyetin
uydurma olduğu açıktır (A. Yıldırım, s. 125)
23) "Ben, yaratılışta nebîlerin ilki, peygamber
olarak gönderilme yönünden sonuncusuyum." Elbânî, rivâyeti zayıf kabul etmiştir
(Elbânî, a.g.e. II/115, no: 661). Rivâyet, mûteber kabul edilen kaynaklarda yer
almamaktadır. Zayıf veya uydurmadır. (126)
24) "Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: 'Kim benim
velîme eziyet ederse Bana açıkça harp ilân etmiş olur. Ben yapmasını istediğim
hiçbir şey hakkında mü'minin ölümü karşısındaki tereddüdüm gibi tereddüt
etmedim. Fakat bunda, kulum ölümden hoşlanmıyordu. Kulum Bana yaklaşabilmesi
için, kendisine farz kıldığım şeylerin mislini yapması gerekir. Kulum Bana
nâfile ibâdetlerle de yaklaşmaya devam eder. Nihayet Ben onu severim. Ben kulumu
sevince de artık onun işiten kulağı, gören gözü ve tutan eli olurum..." Ebû
Nuaym, hadisin garib olduğunu söylemiştir. İbnEbi'd-Dünya 'nın muhakkıkı
isnâdının zayıf olduğunu belirtmektedir. Elbânî ise isnâdının zayıf olduğunu
söylemektedir (Sahîha, IV/189-193, A. Yıldırım, 145) Benzer iki rivâyet
şöyledir: "Allah Teâlâ buyurur ki: 'Kim benim velîlerimden birini hafife alırsa
(küçültür ve hakaret ederse); Benim karşıma düşman olarak çıkmış olur." ;
"Riyânın en basiti bile şirktir. Kim Allah'ın velî kuluna düşmanlık ederse
Allah'a karşı harp ilân etmiş olur. Allah muttakî ve gösterişsiz gizli amel
işleyen kullarını sever. Ki onlar, ortada yok iken hiç kimse tarafından sorulup
araştırılmaz. Eğer bir toplulğun yanında iseler, çağrılıp fikirleri alınmaz.
Onlar tanınmazlar. Kalpleri hidâyet lambalarına benzer. Bütün müşkil ve muğlak
işlerin altından çıkarlar. Uhdesinden gelirler." İhyâ'nın tahricini yapan Irâkî,
"bu rivâyet sahih değil, zayıf hadistir denildiğini, çünkü senedinde İsa bin
Abdirrahman zayıf, hatta metruk bir râvîdir" der (Irâkî, el-Muğnî, III/406, 10
nolu dipnot). Rivâyet sahih olamaz. Çünkü rivâyette belirtilen velîlerin, sahâbe
dışında olduğu ve sanki onlardan da daha faziletli oldukları hissedilmektedir.
Sahâbenin derecesi mâlumdur. Bunun aksi, kabul edilen bir durum değildir (146).
25) "Küçük cihaddan büyük cihada dönmüş
bulunmaktayız" Hz. Peygamber böyle deyince, âEy Allah'ın Rasûlü! Büyük cihad
nedir?' diye sorulunca O da şöyle buyurdu: "Dikkat edin, o nefs mücâhedesidir."
Mutasavvıflardan Ebû Tâlib el-Mekkî (a.g.e. I/187)ve Hucvirî (a.g.e. 314) bu
rivâyeti nefsle mücâhedenin önemi ile ilgili olarak eserlerine almıştır. Bu
rivâyet, ikinci el kitaplarda yer almaktadır. Rivâyeti Irâkî, "bu hadisi
Beyhakî'nin Kitâbu'z-Zühd adlı eserinde rivâyet ettiğini ve senedinin zayıf
olduğunu" belirtir (Gazzâlî, İhyâ, III/14; V/132). Aliyyu'l-Kari ise, İbn
Hacer'in bunun İbrâhim bin Able'nin sözü olduğunu söylediğini nakleder
(Aliyyu'l-Kari, el-Esrâr, s. 211-212, no: 211). Hz. Peygamber'in Tebük Gazvesi
dönüşü buyurduğu rivâyet edilen bu söz hakkında İbn Teymiyye şöyle demektedir:
"Bunun aslı yoktur. Hz. Peygamber'in fiillerini ve ef'âlini bilen hiçbir kimse
bunu rivâyet etmemiştir. Bunun yanında kâfirlerle cihad etmek en büyük
amellerdendir. İb Teymiyye, görüşünü âyet (4/Nisâ, 95; 9/Tevbe, 19-20) ve
hadislere (bkz. Buhârî, Cihad 1; Müslim, İmâre 111; Nesâî, Cihad 17, hadis no:
3128) dayandırarak açıklar. İbn Teymiyye bu rivâyetin kendisinin zikrettiği âyet
ve hadislere ters olduğunu belirtir (Mecmûu Fetâvâ, c. 11, s. 197-200). İsnâdı
problemli olan bu rivâyetin metninin de âyet ve sahih hadislere ters olduğu
anlaşılmaktadır. (227-228)
26) "Düşmanlarının arasında en azılı olan
düşmanın, iki yanın arasında ve içinde bulunan nefsindir." Hadis kitaplarında
bulunmayan bu rivâyet, Gazzâlî'nin İhyâ'sında (III/10) zikredilir. Irâkî,
rivâyetin senedinde bulunan Muhamed bin Abdirrahman bin Gazvân'ın hadis
uydurucularından birisi olduğunu kaydeder. Rivâyetin uydurma olma ihtimali
yüksektir. (228)
27) "Ben yere ve göğe sığmadım, ancak mü'min
kulumun kalbine sığdım." Kesin olarak uydurmadır. (240)
28) Hz. Peygamber'in hayâli gözünün önünden
hiçbir zaman gitmeyen Hz. Ebû Bekir, bir gün Rasûlullah (s.a.s.)'a gelerek, 'Ey
Allah'ın Rasûlü! Her zaman hayâlin gözümün önünde duruyor. Hatta kazâ-i hâcet
ânında bile sizi hayal ediyorum' demişti. Rasûlullah (s.a.s.) ona: "tahayyül
etmeyin" diye buyurmamışlardır. Bu rivâyeti Mevlânâ Hâlid, râbıtanın
delillerinden bahsederken zikretmiştir (Hâlidiye Risâlesi, s. 16). Mevlânâ
Hâlid, bundan şu sonucu çıkarır: "O halde râbıta ve büyüklerin örnek
yaşayışlarıyla tahayyül edilmeleri her zaman mümkündür." Kaynağı bulunamamıştır.
Kaynaklarda yer almayan bu rivâyetin uydurma olduğu açıktır. (259)
29) "Beş şey ibâdettendir; az yemek, mescidlerde
oturmak, Kâ'be'ye bakmak, okumadan da olsa mushafa bakmak, âlimin yüzüne
bakmak." Deylemî, Firdevsu'l-Ahbâr, II/309, no: 2791; Suyûtî, el-Câmiu's-Sağîr,
I/613, no: 3966. Buradaki dipnotta hadisin zayıf olduğu belirtilmektedir.
Rivâyet mûteber kaynaklarda yer almamakta, ayrıca Asr-ı Saâdette "mescidler"
denecek kadar mescid olmaması, belirtilen zamanda Kur'an'ın mushaf haline
getirilmemesi ve bugünkü anlamda âlim tâbirinin o dönemde kullanılmaması
rivâyetin uydurma olduğunda tereddüde yer bırakmamaktadır. İbnu'l-Cevzî, bunu
şöyle değerlendirir: "Hz. Peygamber'in zamanında mushaf mı vardı ki, ona
baksın." (Bkz. Ebû Şehbe, Difâ', s. 42) (267-268)
30) "Hz. Âdem (a.s.) cennetten çıkarılmasına
sebep olan hatayı işledikten sonra affedilmesi için (Nebî'nin hakkı ile
tevessülde bulunarak) yaptığı duâda: 'Allah'ım! Beni Muhammed'in hakkı için
Senden beni affetmeni istiyorum' diye yalvarmış. Cenâb-ı Hak: 'Ey Âdem! Henüz
yaratmadığım halde Muhammed'i sen nasıl tanıdın?' diye sorunca, Hz. Âdem (a.s.):
'Yâ Rabb! Sen beni elinle yaratıp bana ruhundan üflediğinde başımı kaldırıp arşa
baktığımda, arşın sütunlarında 'Lâ ilâhe illâllah Muhammedün Rasûlullah'
cümlesinin yazılı olduğunu gördüm. Bildim ki Sen, ismine ancak mahlûkatın en
sevimlisini izâfe edersin!' dedi. (Bundan dolayı onun ismiyle tevessül ettiğini
söylemiş.) Bunun üzerine Allah: 'Doğru söyledin Ey Âdem! Gerçekten o, Bana
yaratılmışların en sevimli olanıdır. Onun hakkı için (mâdem ki) Bana duâ ettin
(tevessülde bulundun) Ben de seni affettim. Şâyet Muhammed olmasaydı seni
halketmezdim' buyurdu." (Kadı Iyaz, Şifâ, I338). Zehebî tarafından mevzû kabul
edilen bu rivâyet, İbn Hacer tarafından bâtıl bir rivâyet diye
nitelendirilmiştir. Heysemî, isnâdında tanınmayan kişiler olduğunu,
belirtmiştir. İbn Teymiyye bu mevzûda nakledilen tüm hadislerin zayıf hatta
mevzû olduğunu söylemiştir. Elbânî de rivâyetin Kur'an'a ters, bâtıl ve uydurma
olduğunu tesbit etmiştir. Rivâyetin uydurma olduğu açıktır.
(274-1755)
31) "İlim Çin gibi uzak ülkelerde de olsa onu
elde etmek için peşine düşünüz. İlim talep etmek, hiç şüphesiz, her müslümana
farzdır." Hatîb, Târîhu Bağdat adlı eserinde (9/364) rivâyet etmiş ve Ebû
Atike'nin sika olmadığını söylemiş; İbn Arrâk ise İbn Hıbbân'ın rivâyete âbâtıl
ve aslı yoktur' dediğini nakletmiş (Tenzûh'uş-Şerîa, I/258), Elbânî de bâtıl
olduğunu söylemiştir. Rivâyetin aslı olmadığı açıktır. (308)
32) "Gizli bir ilim nevi vardır. Allah hakkında
mârefet sahibi olanlardan başkası bunu bilmez. Bu ilimden bahseden ârifleri,
Allah hakkında aldanış halinde olanlardan başkası inkâr etmez." Hadisi Deylemî
rivâyet etmiş, ancak buradaki dipnotta isnâdının zayıf olduğu belirtilmiştir
(Deylemî, Firdevsu'l-Ahbâr, I/258, h. no: 799). Mûteber kabul edilen kaynaklarda
yer almayan ve isnâdı zayıf olan rivâyetin uydurma veya en azından zayıf olma
ihtimâli büyüktür. (310)
33) "Kim bildiği ile amel ederse, Allah Teâlâ,
ona bilmediklerini de öğretir; amelinde muvaffak kılar, sonuçta kul cenneti hak
eder (ve oraya girer). Kim de, bildiği ile amel etmezse, bildiğinde de şaşırır,
Allah onu amelinde muvaffak kılmaz, sonuçta cehennemi hak eder (ve oraya
girer)." Rivâyeti Ebu Nuaym Enes tarîkıyla merfû olarak rivâyet etmiş, rivâyet
senedinin uydurma olduğunu söylemiştir (Ebû Nuaym, Hilye, 10/15). Irâkî de Ebû
Nuaym'ın ifadelerine aynen katılmıştır. Elbânî de mevzû olduğuna hükmetmiştir
(Daîfe, I/611). Rivâyetin uydurma olduğu açıktır. (311)
34) "Bir zikir meclisinde bulunmak, bin rekât
(nâfile) namaz kılmaktan daha faziletlidir. Bir ilim meclisinde bulunmak, bin
hasta ziyaretinden ve bin cenâzeye iştirak etmekten daha faziletlidir."
Oradakiler: âYâ Rasûlallah! İlim meclisinde bulunmak, Kur'an kırâatinden de
faziletli midir?' diye sorduklarında, Allah Rasûlü (s.a.s.), "Kur'an okumak,
ilimle olursa ancak o zaman (asıl) faydayı verir." buyurdu. Mutasavvıflardan Ebû
Tâlib el-Mekkî bu rivâyeti Allah'ın kalbe koyduğu ilimle kalbin açılması
hususunda zikretmiştir (Ebû Tâlib el-Mekkî, a.g.e. I/149). Kaynağı
bulunamamıştır. Kaynağı belli olmayan rivâyetin mevzû olma ihtimali büyüktür.
(313)
35) "Mü'minin firâsetinden sakının. Çünkü o
baktığında Allah'ın nûru ile bakar." Zehebî ve İbnu'l-Cevzî'nin çok zayıf ve
münker diye tanıttıkları bu rivâyete Elbânî de zayıf demiştir. Rivâyetin zayıf
olduğu açıktır. (318)
36) "Kırk gün süreyle Allah'a ihlâs ile amel
edenin hikmet pınarları kalbinden lisânına akar." İbnu'l-Cevzî, rivâyetin
illetli olduğunu belirtmiştir. Zerkeşî, senedinde zayıflık olduğunu ifade eder.
Elbânî de zayıf olduğuna hükmetmiştir. Rivâyetin zayıf olduğu anlaşılmaktadır.
(319-320)
37) "Bâtın ilmi Allah'ın sırlarından bir sır ve
Allah'ın kullarından dilediği kimselerin kalbine attığı hükümdür." İbnu'l-Cevzî,
sahih olmadığını ve râvîlerinin hepsinin bilinmediğini belirtmiş, Elbânî ise
mevzû olduğuna hükmetmiştir. Uydurma olduğu açıktır. (324)
38) "Şeriat sözlerim, tarikat davranışlarım,
hakikat hallerim, ma'rifet ise, her şeyim olan ana sermâyemdir." Hiçbir hadis
kaynağında yer almamaktadır. Kaynağı belli olmayan bu rivâyetin uydurma olduğu
açıktır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.) zamanında tarikat ve tasavvufî bir terim
olan ma'rifet kavramları kullanılmıyordu. (325)
39) "Allah, âşıkları, kendilerinden sâdır olan
(şatâhat gibi) kusurlarından dolayı muâheze etmez." Sûfiyyenin hadis diye
rivâyet ettiği sözdür (M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri
Sözlüğü, III/310). Hiçbir hadis kaynağında bulunmayan bu rivâyetin uydurma
olduğu açıktır. (356)
40) "Mü'minin dünyadaki hediyesi fakirliktir."
[Tasavvuf büyüklerinden Ebû Tâlib el-Mekkî, hadisi zühd konusunu işlerken
(Kuutu'l-Kulûb, I/243), Gazzâlî ise fakr bahsinde (İhyâ, IV, 287) zikretmiştir.
Deylemî'nin rivâyet ettiği bu hadise, Suyûtî, zayıf demiş, Deylemî de, zayıf bir
senetle rivâyet etmiştir. Bu rivâyetin metni de tenkide açıktır. (385)
41) "Fakirlik, mü'mine atın yanağındaki dizgin
ve alnındaki beyazdan daha süslüdür." [Ebû Tâlib el-Mekkî, hadisi zühd
konusunu işlerken (I/243), Gazzâlî ise fakr bahsinde (İhyâ, IV, 287)
zikretmiştir.] Taberânî'nin Mu'cemu'l-Kebir'inde (VII, 294-295) zayıf bir
isnadla rivâyet ettiği hadisi, Irâkî, senenidini zayıf kabul etmiştir. (385)
42) "Peygamberlerden en son cennete girecek
olan, zenginliği sebebiyle Süleyman (a.s.)'dır..." [Ebû Tâlib el-Mekkî,
hadisi zühd konusunu işlerken (I/243), Gazzâlî ise fakr bahsinde (İhyâ, IV, 287)
zikretmiştir.] Taberânî, Evsat'ta ferd bir isnadla rivâyet etmiştir. Bunda,
Irâkî'nin de dediği gibi, münkerlik vardır. Mevzû olma ihtimâli çok yüksektir.
(385)
43) Bir hadis rivâyeti, "Hz. Peygamber, Allah
Teâlâ, dünyayı Âdem oğlundan çıkana benzetti" şeklindedir. Bu rivâyeti, Ebû
Tâlib el-Mekkî zühd konusunu işlerken zikretmiştir (I/244). Rivâyeti Ahmed bin
Hanbel (Müsned, V/136) ve Taberânî rivâyet etmişlerdir. Fakat isnaddaki Ali bin
Cud'ân hakkında ihtilâf edilmiştir. Rivâyet metnindeki nezâket ve üslûptaki
düşüklük sebebiyle rivâyete ihtiyatla yaklaşmak gerekir. Hadis zayıftır. (389)
44) "Karnınızı aç bulundurunuz. İhtirâsı
terkediniz, bedeninizi çıplak bırakını, emellerinizi kısa tutunuz, ciğerlerinizi
susuz bırakınız, dünyayı terkediniz; umulur ki bu sâyede Rabbinizi kalplerinizle
görürüsünüz." Hucvîrî, bu hadis rivâyetini açlık bahside zikretmiştir
(Hakikat Bilgisi, s. 467). Irâkî, aslını bulamadığını söylemektedir. (el-Muğnî,
III/214; Zebîdî, İthâf, VII/288). Rivâyetin aslı olmadığı anlaşılmaktadır,
uydurmadır. (391)
45) "Dünya sevgisi, bütün hataların başıdır."
Bu rivâyeti, Ebû Tâlib el-Mekkî, zühdün vasfı ve fazileti konusunu işlerken
(I/254), Gazzâlî ise dünyanın zemmi konusunda zikretmiştir. Aclûnî, İbn Teymiye
ve Sâğânî, rivâyetin mevzû hadisler içinde yer aldığını belirtmiştir. Rivâyet,
uydurmadır. (392-393)
46) "Allah Teâlâ, dünyadan yüz çeviren kimsenin
kalbine hikmet yerleştirir, dilini konuşturur, dünyanın dert ve dermanını ona
bildirir. Ve onu sâlim olarak dünyadan çıkarıp selâmete ulaştırır." Bu
rivâyeti Ebû Tâlib el-Mekkî, zühdün vasfı ve fazileti konusunu işlerken (I/255),
Gazzâlî ise zühdün fazileti mevzuunda (IV/322) zikretmiştir. İbnu'l-Cevzî,
Mevdûâtında almıştır. Rivâyetin uydurma olduğu bellidir. (393)
47) "Allah Teâlâ, giydiğine aldırış ve itibar
etmeyen insanları sever." Bu rivâyeti Ebû Tâlib el-Mekkî, zühdün vasfı ve
fazileti konusunu işlerken (I/258), Gazzâlî ise zühdün açıklanması mevzuunda
(IV/338) zikretmiştir. Irâkî'nin aslını bulamadığı rivâyeti (IV/336) Beyhakî
rivâyet etmişti, Subkî de İhyâ'da isnâdını bulamadığı hadisler arasında
zikretmiştir (VI/372) Rivâyetin uydurma olduğu açıktır. (394)
48) "Hz. Peygamber'in gömleği, zeytin yağcının
gömleği gibi idi." Bu rivâyeti Ebû Tâlib el-Mekkî, zühdün vasfı ve
fazileti konusunu işlerken (I/259), Gazzâlî ise zühdün açıklanması bölümünde
(IV/337) zikretmiştir. Irâkî, Tirmizî'nin bu hadisi zayıf bir senetle rivâyet
ettiğini söylemektedir (IV/337). Rivâyetin uydurma olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü
Hz. Peygamber (s.a.s.)'in meşhur sünneti olan nezâfet/temizlik özelliğine ters
düşmektedir. (395)
49) "Allah'ım, beni fakir olarak vefat ettir,
zengin olarak vefat ettirme. Beni miskinlerle haşret." Bu rivâyeti
Ebû Tâlib el-Mekkî, zühdün vasfı ve fazileti konusunu işlerken (I/263)
zikretmiştir. Rivâyeti, Beyhakî Ebû Saîd el-Hudrî'den rivâyet etmiş, ancak
rivâyetin isnâdında bulunan Hâlid bin Yezid bin Abdirrahman hakkında İbn Adî ve
Zehebî, zayıf ve güvenilir olmadığını haber vermişlerdir. Rivâyetin uydurma olma
ihtimali açıktır. (398)
50) "Zengine zengin olduğu için tevâzu
gösterenin dininin üçte ikisi gider." Bu rivâyeti Kuşeyrî fakir konusunda
zikretmiştir (Kuşeyrî Risâlesi, s. 445). Mûteber kaynaklarda yer almayan bu
meşhur rivâyetin mevzû olduğu açıktır. (401)
51) "Yüz seksen senesi olduğu zaman, size
gurbeti (yurdundan uzaklaşmayı) ve dağların tepelerinde ibâdete çekilmeyi helâl
kıldım." Eşref Ali, evlenmeyi terketme ve uzlet bölümünde (s. 251)
rivâyete yer verir. Ebû Tâlib el-Mekkî'nin Kuutu'l-Kulûb adlı eserinde rivâyet
şu biçimi almıştır: "İki yüz senesinden sonra ümmetime bekârlık helâl
kılınmıştır. Sizden birisinin o zamanda bir enik (köpek yavrusu) yetiştirmesi
çocuk yetiştirmesinden daha hayırlıdır." ((II/239), Başka bir rivâyet de şu
şekildedir: "İki yüz yılında sizin en hayırlınız ailesi ve malı olmayan bekâr
kimsedir." Bu tür rivâyetler genelde mevzûât (uydurma hadisler) kitaplarında
yer almaktadır. Bu rivâyetler, kesinlikle uydurmadır. (405)
52) "Allah'ım, Beni miskin olarak yaşat, miskin
olarak öldür, miskinler zümresinde haşret." Tirmizî ve İbn Mâce, zayıf
senedlerle rivâyet etmişlerdir. Hadis, zayıftır. (410)
53) "Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın
ölecekmiş gibi âhiret için çalış." Bu lafızla uydurmadır.
54) "Kanaat, tükenmeyen bir hazinedir."
Bu rivâyet, bazı kaynaklarda hadis olarak geçer. Meselâ, bkz. Kurtubî, el-Kifâf
ve'l-Kanâah, Kahire, 1408/1988, s. 14. Ancak İbn Hıbbân'ın, Muhammed bin
Münkedir'in babasına nisbet ettiği bir sözdür (İbn Hibbân, Ravzatu'l-Ukalâ,
Beyrut, 1397/1977, s. 150). Bu söz, kanaat hakkında güzel bir ifâde olsa da
hadis değildir.
55) "Şüphesiz rüyâ; Allah'ın, uykusunda iken
kulu ile yaptığı bir konuşmadır." Hiçbir hadis kaynağında yer almayan bu
rivâyetin uydurma olduğu anlaşılmaktadır. (113)
56) "Kınalanın, çünkü melekler, mü'minin
kınasını hayra işâret kabul ederler."
57) "Abdest aldığınız zaman suyu gözlerinizin
içine sokmaya çalışınız. Ellerinizi silkelemeyiniz. Çünkü o, şeytanın
yelpâzesidir."
58) "Hanım, eşinin çamaşırını yıkadığı zaman,
Allah ona bin sevap verir. Bin hatasını affeder. Yeryüzündeki her şey o hanım
için istiğfâr eder ve âhiretteki derecesini bin kat yükseltir."
59) "Ashâbım yıldızlar gibidir. Hangisine
uyarsanız, hidâyete erersiniz."
60) "Gecelerin en büyüğü dörttür: Recep ayının
ilk gecesi, Şa'bân ayının on beşinci gecesi, Ramazan ve Kurban Bayramı
geceleri."
61) "Bir ibrik suyun fiyatı bir dinar (altın
lira) olmuş olsa da Cuma günü banyo yapınız."
62) "Amellerin en faziletlisi en zor olanıdır."
63) "Bana çok salevât getirin; çünkü kabirde ilk
soru benimle ilgili olarak sorulacaktır."
64) "Bana dünyada en çok salevat getiren,
cennette en çok zevceye sahip olur."
65) "Kibirli insana karşı kibirli görünmek
sadakadır."
66) Hz. Ömer bir gün Peygamber (s.a.s.)'in
huzuruna geldi. Ağladığını görünce sebebini sordu. Efendimiz (s.a.s.) şöyle
cevap verdi: "Cebrâil (a.s.)'in bana haber verdiğine göre, Allah (c.c.) müslüman
olarak ihtiyarlayan kimseye azab etmekten hayâ etmektedir. Acaba, ihtiyar
müslüman günah işlerken Allah'tan utanmaz mı?"
67) "Akîk yüzük takının. Çünkü o, taş değil;
mübârek bir maddedir."
68) "Zümrüt yüzük takınmak, fakirliği giderir."
69) "Âlim meclisinde bir saat oturmak, Allah
katında bin yıllık ibâdetten daha sevimlidir."
70) "Hayvanın otu yiyip bitirmesi gibi, mescidde
konuşma da iyilikleri yer bitirir."
71) "Beş şey orucu bozar: Yalan, gıybet,
koğuculuk, yalan yere yemin ve şehvetle bakmak."
72) "En hayırlı ticâret, tuhafiyecilik; en
hayırlı sanat da terziliktir."
73) "Babanın evlâdına duâsı, Peygamber'in
ümmetine duâsı gibidir."
74) "Gözlerini kaybetmek, günahlar için
mağfirettir. İşitme duyusunu kaybetmek de günahlar için mağfiret sebebidir.
Bedendeki diğer noksanlıklar da böyledir."
75) "Yahûdi ve hıristiyanlara selâm veriniz. Ama
ümmetimin yahûdilerine selâm vermeyiniz." Dediler ki: âOnlar kimdir ey Allah'ın
Rasûlü?' Buyurdu ki: "Ezanı ve ikameti duyup da cemaate gitmeyenlerdir."
76) "Hayret edilecek bir şey olmadan gülmek
ahmaklıktır."
77) "Bir söz söylerken aksırmak, o sözün
doğruluğu için âdil bir şâhiddir."
78) "Kurbanlarınızı büyük kesiniz. Çünkü onlar
sırat üzerinde binek hayvanlarınız olacaktır."
79) "Mercimek yemenizi tavsiye ederim. O,
mübârek bir yiyecektir. Kalbi yumuşatır, gözyaşlarını çoğaltır."
80) "Gıybet, zinâdan daha kötüdür." Sahâbîler,
âbu nasıl olur, ey Allah'ın Rasûlü?' diye sorunca Efendimiz (s.a.s.) şöyle cevap
verdi: "Adam zinâ eder. Sonra tevbe eder ve Allah (c.c.) tevbesini kabul
edebilir. Ama, gıybet eden kimse, gıybet ettiği arkadaşı onu affetmedikçe,
mağfiret edilmez."
81) "Allah Rasûlünün, kabzası gümüşten bir
kılıcı vardı. Adı zülfikârdı."
82) Peygamber (s.a.s.) patlıcanı yerdi ve
faziletini de şu sözlerle anlatırdı: "Kim onu dert olarak yerse ona dert olur.
Şifâ olarak yiyene de şifâ olur."
83) "Yeni doğan çocuklarınızı, ağladıklarından
dolayı bir sene dövmeyiniz. Çünkü onlar, dört ay kelime-i şehâdet söylerler,
dört ay bana salât u selâm ederler, son dört ayda da ana-babalarına duâ
ederler."
84) "Melekler, karnı dolu kimsenin yanına
girmez."
85) "Zemzem suyu ile cehennem ateşi, bir kulda
ebediyyen bir araya gelmez."
86) "Kim bir kerre salevât-ı şerîfe okursa, onun
zerre kadar günahı kalmaz."
87) "Kim bir ihtiyacını gidermekte güçlük
çekerse, Bana salevât-ı şerîfe getirsin. Çünkü o, keder, üzüntü ve sıkıntıları
giderir ve rızkı çoğaltır."
88) "Kim, abdest aldıktan sonra bir kerre Kadr
sûresi okursa, sıddîklerden olur. İki kerre okursa şehidler dîvânına yazılır. Üç
kerre okuyanı ise Allah (c.c.) peygamberlerle haşreder." (Sehâvî: "Abdestten
sonra Kadr sûresi okumakla ilgili rivâyetin aslı yoktur" demektedir.
89) "Ey Ali! Hayrı, güzel yüzlülerden iste.
Çünkü onlar cömerttir. Hayrı hayâ sahibi kimselerden talep et."
90) "İtaatkâr bir evlât, ana-babasına rahmet
nazarıyla bakarsa, Allah (c.c.) ona kabul edilmiş bir hac sevâbı verir." Dediler
ki: âHer gün yüz kerre baksa?' Buyurdu: "Evet, Allah en büyük ve en güzeldir."
91) "Ümmetimin âlimleri, İsrâil oğullarının
peygamberleri gibidir."
92) "Kim bir âlimi ziyâret ederse Beni ziyâret
etmiş olur. Kim bir âlimle musâfaha ederse, Benimle musâfaha etmiş olur. Kim bir
âlimle oturursa, dünyada Benimle oturmuş gibi olur. Allah (c.c.) onu kıyâmet
günü cennette Benimle oturacaktır."
93) "Kim, cehennemden âzâd edilmiş kişileri
görmek isterse, talebelere baksın. Allah'a yemin ederim ki, bir âlimin dersine
devam eden talebenin her adımına ve öğrendiği her harfe Allah (c.c.) bir senelik
ibâdet sevabı verir. Her adımına cennette bir şehir inşâ eder. Yeryüzünde
yürürken ona istiğfâr edilir. Affedilmiş olarak sabahlar ve akşamlar. Ayrıca
melekler onlar için şâhitlik ederek şöyle derler: âİşte bunlar, Allah'ın
cehennemden âzâd ettiği kimselerdir."
94) "Kim bir âlime ikramda bulunursa, yetmiş
peygambere ikramda bulunmuş olur. Kim bir talebeye ikram ederse yetmiş şehide
ikram gibidir. Kim âlimi severse yaşadığı sürece hataları yazılmaz."
95) "Âlimin yüzüne bakmak ibâdettir."
96) "Mushaf'a bakmak ibâdettir."
97) "Gözlerini seven kişi, ikindiden sonra yazı
yazmasın."
98) "Allah Teâlâ buyuruyor: âKim abdest bozar da
abdest almazsa Bana eziyet etmiş olur. Kim abdest alır ve iki rekât namaz
kılmazsa Bana cefâ etmiş olur. Kim namazı kılar da Benden bir şey istemezse Bana
cefâ etmiş olur. Kim de namazdan sonra Bana duâ eder de Ben ona istediğini
vermezsem Ben ona cefâ etmiş olurum. Ben ise, cefâ eden bir Rab değilim."
99) "Kim, kaşlarını devamlı tarakla düzeltirse,
belâlardan kurtulur."
100) "Kim, saçını ayakta tararsa, borç altında
kalır."
101) "Kim, sarı ayakkabı giyerse, onu giydiği
müddetçe sevinci artar."
102) "Kim, besmeleyi güzelce yazarsa mağfiret
olunur."
103) "Kim, üzerinde besmele yazılı bir kâğıdı,
besmeleye hürmet ve onu kirlenmekten korumak için yerden kaldırırsa, Allah
(c.c.) katında sıddîklar arasına girer ve müşrik bile olsalar, ana-babasının
azâbı hafifletilir."
104) "Yemeğe üflemek bereketi giderir."
105) "Kadın zayıf olarak yaratılmıştır. Onun
zayıflığını sükûtla karşılayın. Evlerde onların ırzlarını koruyun. Kadın, salona
oturmasın. Ve ona yazı yazmayı öğretmeyin."
106) "Bir hanım, eşinin izni olmadan evden
çıkarsa, güneş ve ayın üzerine doğduğu her şey, eve dönünceye kadar ona lânet
eder."
107) "Şâyet ben, bir insanın başka bir insana
secde etmesini emredecek olsaydım, kadına, kocasına secde etmesini emrederdim."
108) "Eğer kocanın tepesinden ayağına kadar
bütün bedeni irinler içinde kalıp hanımı o irinleri diliyle silerse, yine de ona
karşı teşekkür etmek vazifesini edâ etmiş sayılmaz."
109) "Uğursuzluk üç şeydedir: At, kadın ve
evde."
110) "Erkeğe, hanımını ne sebeple dövdüğü
sorulmaz."
111) "Kadınlara itaat, pişmanlıktır."
112) "Kadınlara danışın, fakat onların
dediklerinin tersini yapın."
113) "Kadınları Allah Teâlâ geride bıraktığı
gibi siz de geride bırakın."
114) "Benden sonra erkeklere kadınlardan daha
zararlı fitne-fesat olarak hiçbir şey bırakmadım"
115) "Kadınların akılları şehvetlerindedir."
116) "Kadınları göze çarpan mevkîlere
oturtmayın, yazıyı da öğretmeyin. Dikiş öğretin ve Sûre-i Nûr'u da iyi öğretin."
117) "Havvâ olmasaydı, hiçbir kadın kocasına
ihânet etmezdi. İsrâiloğulları da olmasaydı (bekleyen) et bozulmazdı."
118) "Cennet sâkinlerinin en azı kadınlardır."
119) "Kadınların cehennemde çoğunluğu teşkil
ettiğini gördüm Aklı ve dini eksik olanlar arasında akıl sahibi erkeklere galebe
çalan kadınlardan başkasını görmedim."
120) "Kadın üzerinde en fazla hakkı olan kişi
kocasıdır; erkek üzerinde en fazla hakkı olan kimse ise annesidir."
121) "Ey kadınlar! Eğer kocalarınızın size olan
haklarını bilseydiniz, ayaklarının tozunu yüzlerinize silerdiniz."
122) "Hangi kadın, kocası kendisinden râzı
olarak vefat ederse, cennete girer."
123) "...Kadınların dinleri ve akılları
eksiktir."
124) "Şüphesiz kadın, karşınıza bir şeytan
sûretinde gelir ve bir şeytan sûretinde gider."
125) "Kadın avrettir, dışarı çıktımı şeytan ona
istişrâf eder/muttalî olur."
126) "Kadınlar arasında sâliha kadın, yüz tane
karga arasında alaca bir karga gibidir."
127) "Doksan dokuz kadından biri cennette,
diğerleri ise cehennemdedir."
128) "Kadınlara danışmayın, onlara muhâlefet
edin. Kadınlara muhâlefet edin, zira kadınlara muhâlefet berekettir."
129) "Kadınları önünüze geçirmeyin, onların üç
adım önünden yürüyün."
130) "Kadınları yüksek yerde oturtmayın."
131) "Kadınlar için kabir daha hayırlıdır."
132) "Kadınların hayırlı işi, yün eğirmektir."
133) "Kadın, kocasından izinsiz evden çıkarsa,
her şey onu lânetler."
134) "Kadınları aç ve çıplak bırakın."
135) "Kadınlar (muhâlefette ve istediklerini
yapmada erkeklerden) baskındırlar."
136) "(Namaz kılanın önünden geçen) kadın, köpek
ve eşek (ve domuz), namazı keser."
137) "...Cehennem ehlinin çoğunluğunun kadınlar
olduğunu gördüm. 'Neden ey Allah'ın Rasûlü?' diye sordular. (Cevâben:)
"küfürlerinden dolayı" buyurdu. 'Allah'ı mı inkâr ediyorlar?' (diye tekrar)
sordular. "Kocalarına karşı nankörlük ederler; iyiliğe karşı nankörlük ederler.
İçlerinden birine dünya durdukça iyilik etsen, sonra, senden bir şey görse,
(hemen) 'senden asla hiçbir hayır görmedim ki!' der."
138) Amr bin el-Âs'dan diyor ki: "Biz Rasûlullah
(s.a.s.) ile birlikte bir dağ yolunda bulunurken, ansızın şöyle dedi: "Bakın!
Bir şey görüyor musunuz?" Biz dedik ki: 'Kargaları görüyoruz. İçlerinde, gagası
ve ayakları kızıl renkli, alaca bir karga var.' Rasûlullah şöyle buyurdu:
"Kadınlardan cennete girebilecek olanlar, ancak şu (siyah) kargalar içindeki
alaca karga gibi olanlardır."
(Tasavvufî eserlerde
hadis diye nakledilen zayıf veya uydurma rivâyetler hakında geniş bilgi almak
için, bkz. Ahmet Yıldırım, Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki
Dayanakları, T.D.V. Y. Ank, 2000; Muhittin Uysal, Tasavvuf Kültüründe Hadis
-Tasavvuf Kaynaklarındaki Tartışmalı Rivâyetler-, Yediveren Y. Konya, 2001;
Mahmut Yeşil, Va'z Edebiyatında Hadisler, T. Diyanet Vakfı Y.Ank. 2001; Hasan
Cirit, Halkın İslâm Anlayışının Kaynakları, Çamlıca Y. İst. 2002; Hatice
Kelpetin Arpaguş, Osmanlı Halkının Geleneksel İslâm Anlayışı ve Kaynakları,
Çamlıca Y. İst. 2001)
Halk arasında meşhur nice kitaplardaki kaynağı
belirtilmeyen hadis rivâyetleri ele alınırsa, örnekler maalesef ciltlerle
kitapları dolduracaktır. Özellikle tasavvufla, tasavvufî ahlâk ve ahlâkla ilgili
eser ve konuşmalarda, yer yer vaaz, nasihat türü konuşma ve eserlerde bu tür
örnekleri duyup görüyoruz. Din, sağlam kaynaklara, sağlam delillere
dayandırılmalı, Kur'an ilkeleri, zayıf veya uydurma rivâyetlerle
zedelenmemelidir. Dinle ilgili konularda güncel siyasal ve sosyal problemlere
karşı uyanık olunması kadar; tarihsel süreç içinde hakka karışan bâtılları zor
da olsa ayırdetmeye çalışmak, bugünün dâvâ adamlarının boynuna borçtur.
İFTİRÂ
- İFTİRÂ..
- Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
- İftirâ; Anlam ve Mâhiyeti
- İftiranın Çeşitleri
- Kur'ân-ı Kerim'de İftirâ Kavramı
- Hadis-i Şeriflerde İftira Kavramı
- İtirânın En Çirkini Allah'a ve Dine İftirâ.
- Cehennemlik İftira Uydurma Hadisler
- Uydurma Hadislere Örnekler
- Âişe Anamıza Atılan Çirkin İftira İfk Olayı
- Kazf Nâmuslu Bir Kimseye Zinâ İftirası
- Lian Eşler Arası Güvensizliğin Bedeli ve İftiraya Set Çekme.
- Liânın Şartları
- Liânın Hükümleri
- Tefsirlerden İktibaslar
- Günümüz ve İftirâ.
- İftirâ ile İlgili Âyet-i Kerimeler