Fecir | Konular | Kitaplar

Bir Tefsirden İktibas.

Bir Tefsirden İktibas




Bir Tefsirden
İktibas
 
"Onlar yapabilseler sizi
dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam ederler." Bu açıklama
herşeyi bilen ve herşeyin içyüzünden haberdar olan Allah'tan gelen doğru bir
tespittir. Burada kötülüğe ve müslümanları dinlerinden koparmaya yönelik iğrenç
bir ısrar açığa vuruluyor. Bu ısrarlı çaba, İslâm düşmanlarının sürekli
hedefleri olmuştur. Bu çaba nerede ve hangi zaman diliminde olursa olsun
müslüman cemaatin düşmanlarının değişmez amacıdır. İslâm'ın yeryüzündeki
varlığı, bu dinin düşmanları, her dönemdeki İslâm cemaatinin düşmanları için
başlıbaşına bir kin ve korku kaynağı olmuştur. Başlıbaşına İslâm onları rahatsız
ediyor, korkutuyor, kinlerini kabartıyor. İslâm o kadar güçlü, o kadar sağlam
bir dindir ki, bütün Batı taraftarları ondan korkuyor, bütün haydutlar ondan
ürküyor ve bütün bozguncular (müfsitler) ona karşı antipati duyuyor. İslâm gerek
başlıbaşına gerek içerdiği apaçık hakk, gerek tutarlı sistemi ve gerekse
sağlıklı sosyal düzeni ile doğrudan doğruya somut bir savaştır; o bütün bu
nitelikleri ile batıla, haydutluğa, zulme ve bozgunculuğa karşı doğrudan doğruya
somut bir savaştır. Bundan dolayı batıl taraftarları, haydutlar, bozguncular
onun varlığına katlanamıyorlar. Bu yüzden müslümanların karşısında hep
pusudadırlar, onları dinlerinden koparmak, kâfirliğe döndürmek için yanıp
tutuşurlar. Kâfirlik olsun da hangi türü olursa olsun, onlar için farketmez.
Zira yeryüzünde bu dine inanan, bu sistemin izinden giden, bu düzeni yaşayan bir
tek müslüman cemaat varken batıl düzenlerinin yaşayacağına, haydutluklarının ve
bozgunculuklarının devam edebileceğine güvenemiyorlar.
Bu İslâm düşmanlarının savaş
metodları ve savaş araçları zamanla farklılaşır, fakat hedef hiçbir zaman
değişmez. Bu hedef, gerçek müslümanları dinlerinden döndürmektir. Ne zaman
ellerindeki silâhlardan biri kırılsa, bozulsa başka bir silah çekerler. Ne zaman
ellerindeki silâhlardan biri körelse, etkisini yitirse bir başkasını bilerler.
Herşeyi bilen ve herşeyden
haberdar olan yüce Allah'ın vermiş olduğu bu doğru haber karşımızdadır, müslüman
cemaati bu düşmanlara teslim olmamaları hususunda uyarıyor, onlara tehlikenin
büyüklüğünü gösteriyor, onları düşmanların oyunları karşısında direnmeye,
savaşın zorluklarına dayanmaya çağırıyor. Aksi halde karşılaşılacak sonuç dünya
ve ahiret hüsranı zararıdır, hiçbir mazeretin ve hiçbir gerekçenin
önleyemeyeceği bir azaptır:
"Sizden kim dininden döner
de kâfir olarak ölürse böylelerinin bütün yaptıkları dünyada da ahirette de boşa
gider. Bunlar Cehennemliktirler ve orada ebedi olarak kalacaklardır." Burada
geçen "Hubut" kelimesi, merada otlayan bir devenin zararlı bir ot yemesi
sonucunda önce şişip arkasından ölmesini anlatan bir deyimden türemedir. Kur'an-ı
Kerim, burada bu kelime ile insanın işlediği amellerin önce kabarıp sonra
yokoluvermeleri olayını anlatmak istiyor. Görüldüğü gibi bu kelimenin somut
anlamı ile soyut anlamı arasında sıkı bir uyum var. Yani batıl amelin önce
kabarması, görüntüsünün şişmesi, sonunda ise ortadan çekilip yokluğa karışması
olayı ile zehirli ot yiyen devenin şişmesi ve bu şişkinlik sonunda patlayıp
ölmesi olayı arasında sıkı bir çağrışım vardır.
Kim İslâm'ı taddıktan, onu
tanıdıktan sonra baskı ve caydırma darbeleri altında bu dinden dönerse -uğradığı
baskının ve karşılaştığı caydırma girişimlerinin çapı ne olursa olsun- yüce
Allah tarafından belirlenen akıbeti budur. Yani amellerinin hem dünyada ve hem
de ahirette boşa gitmesi, buna ek olarak da hiç bitmeyecek bir Cehennem azabına
çarpılmasıdır.
İslâm'ın tadına varan, onu
tammış olan bir kalp, gerçek anlamda asla ondan dönemez, vazgeçemez. Bu dönüşün
sözkonusu olabilmesi için o kalbin düzelmez, ıslâh olmaz derecede bozulması
gerekir. Yalnız, insan takatını aşan ağır işkence karşısında görünüşte taviz
verilerek başvurulan korunma önlemi (takıyye) bu sözümüzün dışındadır. Zira yüce
Allah merhametli olduğu için insanın dayanma gücünü aşan işkence karşısında
müslümana dinini bırakmış gibi davranarak canını kurtarma izni verdi. Fakat bu
zor durumda müslümanın kalbi İslâm'a bağlılığını sürdürmeli, imanını seve seve
korumalıdır. Başka bir deyimle bu durumda müslümana verilen müsaade, gerçekten
kâfir olma, (Allah korusun) sahici bir "dininden dönme" müsaadesi değildir.
Yüce Allah'ın bu uyarısı
dünyanın son anına, Kıyamet gününe kadar geçerlidir. Hiçbir müslüman işkenceye,
çeşitli caydırma girişimlerine boyun eğerek dinini, Allah'a kesin bağlılığını
bırakmakta, imanından ve İslâm'a bağlılığından dönmekte mazur sayılamaz.
Yapılması gereken şey cihaddır, mücadeledir, yüce Allah bir çıkış yolu
gösterinceye kadar sabretmek, direnmektir. Hiç kuşkusuz yüce Allah kendisine
inanan ve O'nun yolunda işkencelere maruz kalan kullarını yüzüstü bırakmaz. O,
onları, fedakârlıklarına karşılık olarak iki güzel sonuçtan biri ile; ya zafer
ya da şehitlik ile ödüllendirecektir. (Fi Zılâl, 2/218)