Fecir | Konular | Kitaplar

Kadın; Mâhiyeti

Kadın




Kadın; Mâhiyeti

 
Kadın, insan denen varlığın
yarısı, bir cinsi, bir elmanın diğer yarısı gibi olan erkeğin eksikliklerinin
kendisiyle tamamlandığı kişidir. Kadın denilince, tarih boyunca ve güncel
değerlendirmede çoğunlukla mazlum bir tip karşımıza çıkmaktadır. Tarihî süreçte
çoğunlukla ezilmiş, hor görülmüş, emeği ve cinsiyeti sömürülmüş, bir hizmetçi ve
hatta bir köle statüsünde kabul edilmiştir. Günümüzde de durum pek farklı
değildir. Kendisine öncelik ve değer veriliyor gösterilerek kadın, erkeklerin
yine kölesi olarak kabul edilmekte, cinsel obje ve reklam aracı olarak
yaklaşılmaktadır. Bazı müslümanlar da din adına ayrım ve adâletsizlik yapmakta,
geleneksel yaklaşımın Kur'an ve Sünnete ters anlayış ve uygulamalarını örf ve
âdet olarak sürdürmekte, kadına zulmetmektedir. Aslında, gerçek İslâm toplumunda
kadın sorunu diye bir problemden bahsedilmez. Ancak, ortak insanî problemler
sözkonusu olabilir. Asr-ı Saâdet, bunun en güzel örneğidir.
Doğmasından utanç duyulan
kadını İslâm, horlandığı mevkîden alıp yükselterek insanlık açısından erkekle
aynı düzeye getirmiştir. Kur'ân-ı Kerim'in birçok âyetinde erkek ve kadına
birlikte hitap edilmektedir. Dünyada kadının ruhunun bulunup bulunmadığının
tartışıldığı bir sırada İslâm, kadını erkeğin parçası saymış ve onu erkek gibi
teklife ehil (yükümlü), insanlık bakımından tamamen erkekle eşit kılmıştır.[1]

Erkeklere farz olan şeyler,
kadınlara da farz, erkeklere yasak olanlar kadınlara da yasaktır. Dinin en
önemli emirlerinden olan iyiliği emir, kötülükten men'etme görevi, hem erkeklere
ve hem de kadınlara verilmiş bir görevdir.[2]
Ma'rûfu emir ve münkerden nehy, bir öğreticiliktir. Demek ki İslâm, kadına
toplumda öğreticilik görevini de vermiştir. Nitekim Peygamber (s.a.s.)'in
hanımları, onun hadislerini ve dinî hükümleri kadın-erkek ashâba anlatıp
öğreterek öğretmenlik görevini yapmışlardır. İlk müslüman kadınlar da Allah'ın
bu emrini yerine getirmişler, dinlerini korumak ve savunmak için çeşitli
güçlüklere, işkencelere göğüs germişler, yurtlarından çıkarılmışlar, şehid
olmuşlardır.
Peygamberimiz, hemen her
savaşta hanımlarından birini beraberinde götürürdü. Erkeklerin yanında kadınlar
da savaşa katkıda bulunmuş, savaşçılara su taşıma, hastalara bakma, yaralıları
nakletme gibi askerî görevler yapmışlardır. Cuma ve bayram namazlarına iştirâk
etmişler, kendilerine özgü yerde sıraya girerek erkeklerle birlikte Allah'a
ibâdet etmişlerdir.
Hz. Peygamber'in, erkeklerden
ayrı olarak kadınlardan da bey'at alması, kadına verilen özgürlüğü ve erkeklerle
eşit siyasî katılım hakkını göstermesi açısından çok önemlidir. Hz. Peygamber,
hanımlarına son derece nâzik davranmış ve kerîm/olgun insanların kadınlara güzel
davranacağını; kadınlara katı davrananların kaba ve kötü insanlar olduklarını
belirtmiştir (İbn Mâce, Edeb 3; Ebû Dâvud, Edeb 6, Rikak 22, İ'tisâm 3; Müslim,
Akdiye 11). 
Allah, ilk insan Âdem (a.s.)'i
topraktan ve o bir nefisten eşini yaratmıştır (4/Nisâ, 1). Havvâ'sız Âdem
eksiktir; Âdem'siz Havvâ'nın eksik olduğu gibi. Erkekle kadın birbirlerinin
eksiklerini tamamlayan bir elmanın iki yarısı gibidirler. "Onlar (hanımlar)
sizin için bir elbise; siz de onlar için bir elbisesiniz." (2/Bakara,
187)     
Kadın-erkek insan, yeryüzünün
halifesidir (2/Bakara, 30). Emâneti insan olarak beraber yüklenmişlerdir (33/Ahzâb,
72). Hiç kimse, doğuştan ayrıcalıklı değildir. Erkek ve kadın olarak dünyaya
gelmek konusunda hiçbir insanın kendi irâdesi sözkonusu değildir. Dilediğine
kız, dilediğine erkek çocuk veren Allah'tır (42/Şûrâ, 49). Bir kimseyi
akîm/kısır kılan da Allah'ın irâdesidir 42/Şûrâ, 50). Allah'ın seçimine rızâ
göstermekten, şükretmekten başka yapılacak da yoktur. Allah yanında fazilet ve
üstünlüğün ölçüsü cinsiyet değil; takvâdır (49/Hucurât, 13).
Çoğu insanın ve hatta nice
müslümanın düşünce, kültür ve uygulamasında kadın hor görülmekte, ikinci sınıf
varlık sayılmaktadır. Bu, İslâm'ın yıktığı câhiliyye hayatının kalıntılarından
ibâret gayr-i İslâmî bir durumdur. Bu bakış açısı neticesinde, kadının erkeğe
kayıtsız şartsız itaati, onun her alanda kendisinden üstün olduğunu bilmesi,
fitne çıkarmamak için mescidlere gitmemesi, sesini asla erkeklere duyurmaması,
buna rağmen cehennemin çoğunluğunu kendi cinsinin oluşturacağına inanması
istenmiş; toplumdan İslâmî kültür ve eğitimden, mescidden soyutlanıp evine
kapanabildiği ölçüde takvâda ileri gideceği düşüncesi yerleştirilmiştir.   
Kur'an'da bu şekilde bir cinsin toplumda pasifize edilmesi sözkonusu olmadığı
gibi, Rasûlullah döneminde de bu şekilde yaşanmamıştır. Aslında, Peygamberimiz'e
ilk inanıp ilk müslüman olan kimse bir kadın olduğu gibi (Hz. Hadice), İslâm
yolunda ilk şehid düşen kimse de kadındır (Hz. Sümeyye).   

 




[1]
bkz. 16/Nahl, 97; 3/Âl-i İmrân, 195; 33/Ahzâb, 35; 9/Tevbe, 72.




[2]
Tevbe: 9/71; Âl-i İmrân: 3/10, 104.