Müslümanların Ehl-i Kitaba Karşı Davranışları Nasıl Olmalıdır? .

Müslümanların Ehl

Müslümanların Ehl-i
Kitaba Karşı Davranışları Nasıl Olmalıdır?



Allah, peygamber göndermedikçe hiçbir topluma
azâb etmez (17/İsrâ, 15). Her ümmete peygamber gönderilmiştir (10/Yûnus, 47).
Kur'an, bu peygamberlerin bir kısmını anlattığı halde, bir kısmını anlatmamıştır
(40/Mü'min, 78). Bütün peygamberlerin gönderilme amacı, insanları sadece Allah'a
kulluk yapmaya ve tâğuta kulluktan kaçındırmaya çalışmaktır (16/Nahl, 36).
İsrâiloğullarında olduğu gibi, önceki peygamberlerin tebliğleri netliğini
kaybettiğinde, Cenâb-ı Hak yeni bir peygamber gönderiyordu. Hz. Muhammed
(s.a.s.) son peygamber olup kendisinden sonra bir daha peygamber gelmeyeceği
için, Allah'ın râzı olduğu tek din olan İslâm'a dâveti peygamberlerin vârisleri
durumunda olan ümmetin âlimleri (Buhârî, İlim 10) yapacaklardır. Âlimler bu
dâveti, Hz. Peygamber'in kendisinden sonra kıyâmete kadar gelecek tüm insanlara
bir hidâyet rehberi ve vesikası olarak bıraktığı Kur'ân-ı Kerim ile
yapacaklardır. Dâvet edilenler ise, asr-ı saâdette olduğu gibi, şimdi de tüm
insanlıktır. Elbette ki bu insanlar içerisinde önemli bir yer tutan ehl-i kitap
da vardır.

Ehl-i Kitabın, İslâm'ın dâvet ve tebliğine
muhtaç ve muhâtap oldukları açıkça ortadadır. Kur'an'ın, ehl-i kitabı bugünkü
halleriyle hidâyette kabul etmeyip onları Peygamberimiz'e ve Onun getirdiği
Kur'an'a ve İslâm'a dâvet ettiği görülür.

Müslümanlar, ehl-i kitabı dost edinemezler.
Allah Teâlâ, müslümanların,
mü'minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesini yasaklamıştır (4/Nisâ, 144).
Dost olmaları yasaklanan kâfirlerden ehl-i kitapla dostluk da özel olarak
nehyedilir. "Ey iman edenler! Yahûdileri ve hıristiyanları dost edinmeyin.
Onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onlar
dost kabul edenler, onlardandır. Şüphesiz Allah, zâlimler topluluğuna yol
göstermez." (5/Mâide, 51) "Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine
kitap verilenlerden dininizi alay ve oyun konusu edinenleri ve kâfirleri
dost edinmeyin. Allah'tan korkun; eğer mü'minler iseniz." (5/Mâide,
57) "Sen onların milletine/dinine uyuncaya kadar yahûdiler de hıristiyanlar
da senden râzı olmazlar. De ki: ‘Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur.' Sana gelen
ilimden sonra eğer onların hevâlarına/arzularına uyacak olursan, andolsun ki,
Allah'tan sana bir dost ve yardımcı yoktur." (2/Bakara, 120) "Ey iman
edenler! Kendilerine kitap verilenlerden bir gruba uyarsanız, imanınızdan sonra
döndürüp sizi kâfir yaparlar." (3/Âl-i İmrân, 100)

Tarih boyunca da görülmüştür ki ehl-i kitap
kâfirlerinin İslâm'a ve müslümanlara olan düşmanlıkları, tecâvüz ve saldırıları
hep onların din taassuplarından kaynaklanmaktadır. Ortaçağda cereyan etmiş olan
haçlı seferleri bugün de devam etmektedir. Ancak bu demek değildir ki durum icap
ettirirse İslâm devleti onlarla belirli şekillerde antlaşma yapamaz. Hayır,
yapabilir. Nitekim Hz. Peygamber de Mekke müşrikleriyle Hudeybiye musâlâhası
yapmıştır. Ehl-i kitapla yapılan şartların zorladığı böylesi resmî antlaşmalar
başka, onları dost edinmek başkadır. Antlaşma hususunda da çok temkinli olmak
gerekir, Hele hele onları kertenkele deliğine de girseler peşlerinden gitmek
tarzında şuursuzca taklit etmek, ümmet-i Muhammed'in izzetine yakışacak
davranışlar değildir. Çünkü kâfirler birbirlerinin dostlarıdır. Onlar hakkın ve
haklının değil; birbirlerinin tarafını tutarlar, birbirleriyle
yardımlaşırlar.

Ehl-i kitabı da İslâm'a dâvet etmek bir
görevdir. Hak din sadece İslâm'dır; ehl-i kitap da İslâm'a dâvete muhtaçtır. Asr-ı
saâdette Peygamber Efendimiz (s.a.s.)'in kendisi, her insanı ve her toplumu
ilâhî risâlete çağırdığı gibi; kendisinden sonra da onun vârisleri olan İslâm
âlimleri, bu dâvet ve tebliği kıyâmete kadar gelecek insanlara ulaştıracaktır.
Bu onların temel görevidir. Bu dâvete, dinleri mensuh olan ehl-i kitap da
muhâtap ve muhtaçtır. Çünkü gündüz vakti güneşin aydınlığında yıldızların
ışığına ihtiyaç kalmaz. Yıldızların vereceği aydınlığı İslâm güneşi fazlasıyla
vermektedir. Bu itibarla Hz. Muhammed (s.a.s.)'e ve onun hidâyet güneşine
uymadan kimse cennetin yolunu bulamaz. Hz. Muhammed (s.a.s.), bütün insanlığa,
tabii ki aynı zamanda ehl-i kitaba da gönderilmiştir. "Biz seni ancak bütün
insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu
bilmezler." (34/Sebe', 28) Ayrıca bkz. 7/A'râf, 158; 25/Furkan 1.

Ehl-i kitabı dâvette, sözün Bakara sûresinde
ağırlıkla yahûdilere tevcih edildiğini, Âl-i İmrân sûresinde ise çoğunlukla
hıristiyanlara tevcih edildiğini görüyoruz. Ehl-i kitabın hepsi bir değildir.
Mûtedil olanları olduğu gibi, çok katı ve zâlim olanları da vardır (5/Mâide,
66). Bu itibarla Kur'ân-ı Kerim, kitap ehlini dâvet ederken, onları önce
yumuşaklıkla, bildikleri gerçekleri hatırlatarak ve kitap bilgisine sahip
kimseler olarak bile bile gerçeği inkâr edip de kâfirlerin ilki olmamalarını
tenbih eder. "Elinizdeki (Tevrat'ın, aslı)nı tasdik edici olarak indirdiğime
(Kur'an'a) iman edin. Sakın onu inkâr edenlerin ilki siz olmayın..."
(2/Bakara, 41). Yine Kurân-ı Kerim, İslâm'a karşı düşmanlıkta yahûdilerin ve
müşriklerin daha şiddetli, hıristiyanlarınsa, mü'minlere daha yakınca olduğunu
belirtir (5/Mâide, 82-85).

Kur'an, dâvet ve tebliğde en mâkul üslûp ve
yolları kullanır. "De ki: ‘Ey ehl-i kitap, bizimle sizin aranızda eşit olan
bir söze gelin: Allah'tan başkasına tapmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz
kimimizi tanrı edinmesin. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse; ‘şâhit olun, biz
müslümanlarız' deyin." (3/Âl-i İmrân, 64) Bu âyet-i kerime, kıyâmete kadar
bir bayrak gibi ehl-i kitabın dâvet semâsından inmeyecektir. Bu âyet-i kerimeyi
Rasûlullah (s.a.s.), Bizans imparatoru Herakliyüs'ü İslâm'a dâvet ettiği
mektubunda da yazmıştır (Buhârî, Tefsîr Âl- İmrân 4; İbn Kesîr, 1/371).
"Sizin yanınızda bulunanı doğrulayıcı olarak indirdiğime (Kur'an'a) iman edin ve
inkâr edenlerin ilki siz olmayın. Bile bile hakkı bâtılla karıştırıp gerçeği
gizlemeyin." (2/Bakara, 41-42) "Ey kitap ehli, (gerçeği) gördüğünüz
halde, niçin Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz? Ey kitap ehli, niçin hakka
bâtılı karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?" (3/Âl-i İmrân,
70-71).

"Ey ehl-i kitap! Rasûlümüz size Kitaptan
gizlemekte olduğunuz birçok şeyi açıklamak üzere geldi; birçok (kusurunuzu) da
affediyor. Gerçekten size Allah'tan bir nur, apaçık bir Kitab geldi."
(5/Mâide, 15) "Ey ehl-i kitap!
Peygamberlerin arasının kesildiği bir sırada size elçimiz geldi. Gerçekleri size
açıklıyor ki (kıyâmette:) ‘Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi' demeyesiniz.
İşte size müjdeleyici ve uyarıcı (rasûlüm Muhammed) geldi. Allah her şeye
hakkıyla kadirdir." (5/Mâide, 19). Bu âyetlerde Hz. Muhammed (s.a.s.)'in ve
Kur'ân-ı Kerim'in net bir şekilde doğrudan doğruya ehl-i kitaba da gelmiş olduğu
açıkça ifade ediliyor.

Ehl-i kitabın şimdi üzerinde bulundukları
dinlerinin hak din olmadığı, tahrife uğramış ve hükmü geçmiş, yani yürürlükten
kaldırılmış olduğu; gerçek yolun ise, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in getirip Kur'an'la
öğrettiği İslâm yolu olduğu şöyle belirtilir: "Allah nezdinde hak din
İslâm'dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki
kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah'ın âyetlerini inkâr edenler
bilmelidirler ki Allah'ın hesabı çok çabuktur. Seninle tartışmaya girerlerse de
ki: ‘Bana uyanlarla birlikte ben kendimi Allah'a teslim ettim.' Ehl-i kitaba ve
ümmîlere de de ki: ‘Siz de Allah'a teslim oldunuz mu?' Eğer teslim olurlarsa
doğru yolu buldular demektir. Yok, yüz çevirirlerse, sana düşen yalnızca
tebliğdir/duyurmaktır. Allah, kullarını çok iyi görür." (3/Âl-i İmrân,
19-20) "Kim İslâm'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir
din) asla kabul edilmeyecek ve o, âhirette ziyan edenlerden olacaktır."
(3/Âl-i İmrân, 85).

Bu âyet-i kerimelerde gerçek dinin İslâm dini
olduğu açıkça belirtildiği gibi, İslâm dâveti de Peygamberimiz (s.a.s.)
tarafından hem eh-i kitaba, hem de ümmîler tâbir edilen Arap müşriklere ve Arap
olmayan müşriklere yöneltilmek sûretiyle İslâm dâveti en kapsamlı şekilde tüm
insanlığa tebliğ edilmektedir. Bu samimi ve sıcak takdimi kabul etmeyip
tartışmaya giren kitap ehliyle mücâdeleyi ise Yüce Allah şöyle bildirir:
"İçlerinden zulmedenleri hâriç, kitap ehliyle en güzel tarzda mücâdele edin ve
deyin ki: ‘Bize indirilene de, size indirilene de inandık. Bizim İlâhımız da
sizin Tanrınız da birdir ve biz O'na teslim olanlarız. İşte sana (kendisinden
öncekileri tasdik eden) böyle (bir) kitap indirdik. Kendilerine kitap
verdiklerimiz, ona inanırlar (:Abdullah bin Selâm ve Ubey bin Kâ'b gibi ehl-i
kitap müslümanları). Şunlardan (şu Araplardan) da ona inananlar vardır.
Âyetlerimizi, kâfirlerden başkası inkâr etmez." (29/Ankebût, 46-47) "De
ki: ‘Ey ehl-i kitap! Allah yaptıklarınızı görüp dururken niçin Allah'ın
âyetlerini inkâr edersiniz? De ki: ‘Ey ehl-i kitap! (Gerçeği) görüp bildiğiniz
halde niçin Allah'ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek mü'minleri Allah yolundan
çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah, yaptıklarınıza tamamıyla şâhittir."
(3/Âl-i İmrân, 98-99)

Müslümanlara karşı düşmanlıktan vazgeçmeyen
yahûdi ve hıristiyanlara karşı ise, Kur'an'ın ifadeleri artık sertleşmektedir:
"De ki: ‘Ey kitap ehli! Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size gönderilen
Kur'an'ı uygulamadıkça hiçbir temeliniz olmaz.' Rabbinizden sana indirilen,
onlardan çoğunun küfür ve azgınlığını elbette artıracaktır. Kâfirler topluluğu
için üzülme." (5/Mâide, 68). Bu âyet-i kerime şöyle demiş oluyor: "De ki,
‘ey ehl-i kitap, siz hiçbir şey üzerinde değilsiniz, yani diyânetiniz yok, din
adını verdiğiniz, gittiğiniz yol hiçbir şey değildir. Tâ ki Tevrat'ı, İncil'i ve
Rabbinizden size de inzal olunanların hepsini -ki Kur'an ve Kur'an'ın bu âyeti
de bu cümledendir- yerine getiresiniz; bunlara hakkıyla riâyet edesiniz.
Öncekini sonrakinin tasdikinden geçirerek hepsinin sonucuna göre Allah'ın emir
ve yasaklarını uygulayasınız. İşte o zaman bir şey üzerinde bulunmuş, bir dine
sahip olmuş olursunuz. Yoksa bu gidişiniz, dinsizlikten, yolsuzluktan başka bir
şey değildir." (Elmalılı, Eser Y. s. 3/1739).

Bu mâkul yaklaşımlara ehl-i kitabın cevabı
çoğunlukla düşmanca olmuş, müslümanların yaşadığı ülkelere, hâlen de devam
ettirdikleri mutaassıp haçlı zihniyetinin doğurduğu haçlı seferleri bazen
hafifleyerek bazen şiddetlenerek devam edegelmiştir. "De ki: ‘Ey kitap ehli,
sadece Allah'a, bize indirilene ve bizden önce indirilene inandığımız için mi
bizden hoşlanmıyorsunuz? Oysa sizin çoğunuz yoldan çıkmış fâsıklarsınız."
(5/Mâide, 59) "Ey kendilerine kitap verilenler! İndirdiğimiz Kur'an'a iman
edin ki o beraberinizde olan Tevrat'ı tasdik edicidir. Hem Biz birtakım yüzleri
silip de enselerine çevirmeden veya cumartesi ashâbına yaptığımız lânet gibi,
kendilerini lânetlememizden önce iman edin. Allah'ın (azap) emri olagelmiştir."
(4/Nisâ, 47) Artık onların yola gelmeyenleri için söylenecek son söz,
onların anladığı dilden, yani kuvvet yoluyla olacaktır. Çünkü onlar kuvvetten
başka dilden anlamazlar. "Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve âhiret
gününe iman etmeyen, Allah ve Rasûlü'nün haram kıldığını haram saymayan ve hak
dini (İslâm'ı kendine) din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye
verinceye kadar savaşın." (9/Tevbe, 29) Çünkü onların dinleri varsa da hak
din değil; hakperest değildirler. Hak bir dinleri yoktur, din anlayışları hak
ve İslâm değildir. Hâlis muhlis hak dini olan islâm'ı din kabul etmez, Hakkın
şeriatıyla ameli kabul eylemezler. (Elmalılı, Eser Y. 4/2504) (9)

EHL-İ KİTAP