Ehl-i Kitap; Anlam ve Mâhiyeti

Ehl

Ehl-i Kitap; Anlam
ve Mâhiyeti



"Ehl-i kitab", kitap ehli, kitaplı anlamına
gelir; Vahiy yoluyla indirilen kutsal bir kitaba inananlar için kullanılan bir
tâbirdir. "Kitab ehli", "kendilerine kitap verilenler" anlamındaki bu terim,
müslümanlar dışındaki ilâhî kitap sahibi din mensupları için kullanılır. Kur'an,
bu terimle, müşriklerden (putperest ve ateistlerden) ayırt etmek için Tevrat,
Zebur ve İncil'e inanan yahûdi ve hıristiyanları kasteder. Kur'ân-ı Kerim,
birçok yerde yahûdilerden ve hıristiyanlardan, ehl-i kitap diye bahseder;
hadislerde de bu tâbir çokça kullanılmıştır. İslâmî literatürde "ehl-i kitap"
yerine "kitâbî" kelimesinin kullanıldığı da görülmektedir.

Bu kitaplar (Tevrat, Zebur, İncil) tahrif
edilmiş olmakla beraber, içlerinde vahye dayanan hakikat ve hikmetler de bulunma
ihtimalinden dolayı İslâm, onlara inanan yahûdi ve hıristiyanları, müşriklere
nisbetle kısmen ayrıcalıklı bir konuma oturtmuştur. İslâm, müşriklere
yapılanların aksine, İslâm idaresine itaat eden yahûdi ve hıristiyanları, cizye
ve haraç karşılığında, kendi ibâdetleriyle serbestçe meşgul olmalarına izin
vermiştir.

Allah katından indirilmiş, hükümleriyle amel
edilmesi gereken Kur'an'ın dışında iki kitap (Tevrat ve İncil) vardır. (Zebur,
şiir tarzında ilâhîlerden oluşan bir kitap olduğundan, içinde ahkâmla ilgili
hususlar yoktur. Dâvud (a.s.), Tevrat'ın hükümleriyle hüküm ve amel eden, yeni
şeriat getirmeyen bir peygamberdir.) Kur'an'daki ehl-i kitap tâbiriyle de bu
kitapların muhâtabı olan yahûdilerle hıristiyanlar kastedilmektedir. Ehl-i kitap
terkibinin geçtiği âyetleri, "Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa
indirildi" (6/En'âm, 156) meâlindeki âyeti göz önüne alarak tefsir eden ilk
müfessirler, bununla yahûdi ve hıristiyanların kastedildiğini ifade etmişlerdir
(Mücâchid, 1/186; Taberî Câmiu'l-Beyân, 8/69; İbn Kesir, Tefsîru'l-Kur'ân,
2/44). Bu âyetten hareketle Hanbelî ve Şâfiî mezhepleri sadece yahûdi ve
hıristiyanları ehl-i kitap saymışlar; Hanefîler ise semâvî bir dine inanan ve
Tevrat, Zebûr, İncil, suhuf gibi vahyedilmiş bir kitabı bulunan her ümmetin ehl-i
kitap olduğunu söylemişlerdir.

İslâm'ın yayılmasına paralel olarak ehl-i
kitabın sadece yahûdi ve hıristiyanları ifade eden bir tâbir olduğu kanaati de
değişmiştir. Bunun temel sebeplerinden biri, Kur'ân-ı Kerim'de yahûdilik ve
hıristiyanlığın dışında Sâbiîlik, Mecûsîlik gibi ilâhî olmayan başka dinlerden
de söz edilmesi ve bu dinlerin kendilerince bir kitaba sahip bulunması; diğeri
de müslümanlar açısından siyasî, iktisadî, ve sosyal şartların bunu gerekli
kılmasıdır.

Kur'an'da, tahrife uğramamış yegâne hak din olan
İslâm'ın dışında; haniflik, yahûdilik, hıristiyanlık, sâbiîlik ve mecûsîlikten
bahsedilmektedir. Hanîf kelimesi, İslâm'ın eş anlamlısı şeklinde ve Hz.
İbrâhim'le ilgili olarak zikredilmektedir. Sâbiîlik ve Mecûsîlik ise sadece
ismen geçmekte, inanç esaslarından ve peygamberlerinden söz edilmemekte, kutsal
bir kitaba sahip olup olmadıkları açıklanmamaktadır. Öte yandan İslâmiyet'in
ortaya çıktığı dönemde dünya üzerinde birçok din bulunmasına rağmen Kur'ân-ı
Kerim bunların çoğundan bahsetmemiştir. Zira ilâhî vahyin ilk muhâtabı olan
Araplar arasında bu dinlerin mensupları mevcut değildi ve onların söz konusu
dinler hakkında bilgileri yoktu. Ayrıca bu dinler İslâm'a rakip olacak seviyede
bulunmayıp Kur'an'da yer alan inanç gruplarından bazılarına dâhil edilebilecek
bir nitelik de taşıyordu.

Kur'ân-ı Kerim'de ismen zikredilen dinlerden
Sâbiîlik hakkında âyet ve hadislerde bilgi yoktur. Gerçek Sâbiîlik, ilk dönem
İslâm kaynaklarında yahûdiliğin veya hıristiyanlığın bir mezhebi olarak görülüp
ehl-i kitap kapsamında mütâlaa edilmiştir. Ebû Hanîfe ve Ahmed bin Hanbel bu
görüştedir. Ayrıca Harranlı putperestler Halîfe Me'mûn kendileriyle görüştükten
sonra Sâbiî adını almışlar ve ehl-i kitap kabul edilmişlerdir. İmam Ebû Yûsuf ve
İmam Muhammed gibi bazı fakîhlerin ehl-i kitap saymadıkları Sâbiîler ise Sâbiî
adını taşıyan, ancak yıldızlara tapan putperestlerdir.

Mecûsîlerden Kur'an'da sadece bir yerde
bahsedilmekte (22/Hacc, 17), fakat bunlar hakkında da bilgi verilmemektedir.
Eski müslüman araştırmacıların çoğunluğuna göre Mecûsîler ehl-i kitap değildir.
Hz. Peygamber'in "Mecûsîlere ehl-i kitap muâmelesi yapın" (Muvattâ,
1/278) dediği rivâyet edilir. Ancak Rasûl-i Ekrem, Mecûsîlerin kestiklerinin
yenilmesini ve kadınlarıyla evlenmesini yasaklamıştır. Mecûsîlerin ehl-i
kitaptan olduğunu söyleyen Hz. Ali de şirkleri sebebiyle kestiklerinin
yenilmesinin ve kadınlarıyla evlenilmesinin müslümanlara yasaklandığını belirtir
(Ebû Yûsuf, Kitabu'l-Harac, 140-141). İmam Şâfiî, Hz. Ali'nin sözüne dayanarak
onları ehl-i kitap saymıştır (Muhammed bin İdris eş-Şâfiî, El-Üm, 4/158).

Kur'an'da ehl-i kitap olarak sadece yahûdi ve
hıristiyanların muhâtap alınması, bu iki din mensubunun birtakım eksiklik ve
yanlışlıklarının yanından Allah, peygamber, âhiret ve kitap inançlarının
bulunması, yani ilâhî kaynağa dayanmaları ve Kur'an'ın o dönemde
muhâtabı olan insanlarca söz konusu dinlerin bilinmesi sebebiyledir. Nitekim bu
din mensupları Hicaz bölgesinde önemli bir etkinliğe sahip olarak müslümanlarla
iç içe yaşıyorlardı. Kur'ân-ı Kerim muhtelif âyetlerinde İslâm dışı din
mensupları arasında ehl-i kitaba önemli bir yer vermekte, onların bazı
farklılıklarını belirtmekte, özellikle hıristiyanlarla diyalog kurulmasını
önermekte, ancak temel iman esasları, ayrıca müslümanlarla olan ilişkilerindeki
eksiklik ve yanlışlıkları vurgulamaktadır. (1)
EHL-İ KİTAP