Fecir | Konular | Kitaplar

Şehadetin İşleyişi

Şehadetin İşleyişi




Şehadetin
İşleyişi:
 
Kişi, gerek nefsiyle, gerekse
duyularıyla bir şeyin doğruluğunu anlarsa, o şeyin doğru olduğundan emin olursa,
onu itiraf eder, onun öyle olduğuna tanıklık eder. Söz gelimi Tevhid Kelimesini
söylemek, Allah'ın varlığına ve birliğine iman etmektir. Yani bu kelime ile
verilen bilginin doğruluğundan emin olmak, onun doğruluğuna şâhid olmaktır.
Burada hislerle bir şeyin doğruluğu gözlenmiş, emin olunmuş ve bu doğrulayıcı
tavır bir ‘şehâdet'le ortaya konmuştur.
Allah (c.c.) kendi varlığını
‘ğayb-şehâdet' süreci olarak ortaya koyuyor ve insanı çeşitli şekillerde buna
şâhid olmaya çağırıyor. İşte bu şehâdet, insanın kaçamayacağı bir tanıklıktır.
Yerde ve gökte olan her şey bu tanıklığı yapmaktadır. Yalnız bazı insanların
nefisleri bunu inkâr etse de, gerçek böyledir.[1]
Zâten Kıyâmet günü insanların dilleri susacak, buna karşın elleri ve ayakları
insanın ne yaptığına ‘şâhitlik' edeceklerdir.[2]

İnsanın var olması bir anlamda
‘şehâdet'i yerine getirmesi içindir. Bazı mü'minlerin "Ya Rabbi! Bizi
şehidlerden yaz" diye duâ etmeleri bu gerçeğe işaret etmektedir.[3]
Olgun mü'minler, bu anlamdaki şehâdetlerini hakkıyla yerine getiren kimselerdir.[4]
Kur'ân'ı tam anlayabilmek için bu evrensel şehâdeti bütün anlamıyla yerine
getirmek gerekir. Çünkü Kur'an, bu şehâdeti insanlara bildirmek için geldi.
Allah'ın güzel adlarından biri
de ‘Şehid'dir. O, her şeye ve her şeyin üzerine şâhiddir.[5]
Allah'ın varlığı ve O'na ait yaratma, var etme, Rablik, kudret ve bunların
eserleri bütün evrende, her yerde varken, bu şehâdeti inkâr etmek zâlimliktir.[6]

Şehâdetin tarihî süreç
içerisinde üç zamanını görmek mümkündür: Allah'ın, insanların benliklerini kendi
gerçeğine şâhid tuttuğunu Kur'an haber vermektedir. Bu ‘elest bezmi' diye
bilinen sözleşmedir/misaktır. Bütün insanlar fıtratlarıyla Allah'a ve O'nunla
ilgili gerçeklere ‘şehâdet' etmişlerdir ve etmektedirler. ‘Ben sizin Rabbiniz
değil miyim?' sorusuna ‘evet Rabbimizsin, buna şehâdet ederiz' demişlerdir.[7]
Bu şâhidlik sebebiyle insan öldükten sonra, benim bundan haberim yoktu
diyemeyecektir.
İnsan dünyaya geldikten sonra,
dünya hayatının câzipliğine kapılarak bu şehâdeti unutabilir. Ahirette ona ‘sana
bir uyarıcı peygamber gelmedi mi?' sorusu sorulduğu zaman ‘nefislerimize karşı
şehâdet' ederiz' derler.[8]
Bu itiraf, hem varlık dünyasının Allah'a ait olduğunu kabul etmektir, hem de
varlığın sahibi Allah'ın insana elçiler gönderdiğini ilan etmektir. Böylece
insanlar dünya hayatında da bu şehâdeti sürdürmeye davet ediliyorlar. Bu
şehâdeti yerine getiren mü'minleri Kur'an şöyle anlatıyor:
"Rasûl'e indirilen Kur'an'ı
dinledikleri zaman, tanıdıkları gerçekten dolayı gözlerinin yaşla dolup
taştığını görürsün. Derler ki: Rabbimiz, inandık, bizi şâhidler (olarak) yaz!"
(Mâide: 5/83)
Allah (c.c.) kendi varlığına
bizzat kendisi şehâdet ediyor. Aynı şehâdeti melekler ve ilim sahibi kimseler de
yaparlar.[9]
Allah (c.c.) bu tanıklığı, kendisinin dışında herhangi bir ilâh olmadığı
gerçeğini vurgulayarak yapmaktadır. Melekler, bu gerçegi itiraf ederler. İlimden
nasibi olan bazı âlimler de elde ettikleri bilgilerle bunu kabul ederler. Çünkü
onların elde ettiği bilgiler zâten Allah'ın Rabliğinin şâhitleridir.

[10]

 



[1]
Hadîd: 57/1; Haşr: 59/1; İsrâ: 17/44.



[2]
Yâsin: 36/65; Fussilet: 41/20.



[3]
Âl-i İmrân: 3/53; Mâide: 5/83.



[4]
Meâric: 70/33.



[5]
Âl-i İmrân: 3/98; Mâide: 5/117; Yûnus: 10/47.



[6]
Bakara: 2/140.



[7]
A'râf: 7/172.



[8]
En'âm: 6/140.



[9]
Âl-i İmrân: 3/18.



[10]
Hüseyin K. Ece, İslam'ın Temel Kavramları, Beyan Yayınları: 611-612.