Fecir | Konular | Kitaplar

Şehâdetin İşleyişi

Şehâdetin İşleyişi




Şehâdetin İşleyişi
 
Kişi, gerek nefsiyle, gerekse
duyularıyla bir şeyin doğruluğunu anlarsa, o şeyin doğru olduğundan emin olursa,
onu itiraf eder, onun öyle olduğuna tanıklık eder.
Söz gelimi Tevhid Kelimesini
söylemek, Allah'ın varlığına ve birliğine iman etmektir. Yani bu kelime ile
verilen bilginin doğruluğundan emin olmak, onun doğruluğuna şâhid olmaktır.
Burada hislerle bir şeyin doğruluğu gözlenmiş, emin olunmuş ve bu doğrulayıcı
tavır bir ‘şehâdet'le ortaya konmuştur.
Allah (c.c.) kendi varlığını
‘ğayb-şehâdet' süreci olarak ortaya koyuyor ve insanı çeşitli şekillerde buna
şâhid olmaya çağırıyor. İşte bu şehâdet, insanın kaçamayacağı bir tanıklıktır.
Yerde ve gökte olan her şey bu tanıklığı yapmaktadır. Yalnız bazı insanların
nefisleri bunu inkâr etse de, gerçek böyledir (57/Hadîd, 1; 59/Haşr, 1; 17/İsrâ,
44).
Zâten Kıyâmet günü insanların
dilleri susacak, buna karşın elleri ve ayakları insanın ne yaptığına ‘şâhitlik'
edeceklerdir (36/Yâsin, 65; 41/Fussilet, 20).
İnsanın var olması bir anlamda
‘şehâdet'i yerine getirmesi içindir. Bazı mü'minlerin "Yarabbi! Bizi şehidlerden
yaz" diye duâ etmeleri bu gerçeğe işaret etmektedir (3/Âl-i İmrân, 53; 5/Mâide,
83).
Olgun mü'minler, bu anlamdaki
şehâdetlerini hakkıyla yerine getiren kimselerdir (70/Meâric, 33). Kur'ân'ı tam
anlayabilmek için bu evrensel şehâdeti bütün anlamıyla yerine getirmek gerekir.
Çünkü Kur'an, bu şehâdeti insanlara bildirmek için geldi.
Allah'ın güzel adlarından biri
de ‘Şehid'dir. O, her şeye ve her şeyin üzerine şâhiddir (3/Âl-i İmrân, 98; 5/Mâide,
117; 10/Yûnus, 47).
Allah'ın varlığı ve O'na ait
yaratma, var etme, Rablik, kudret ve bunların eserleri bütün evrende, her yerde
varken, bu şehâdeti inkâr etmek zâlimliktir (2/Bakara, 140).
Şehâdetin tarihî süreç
içerisinde üç zamanını görmek mümkündür:
Allah'ın, insanların
benliklerini kendi gerçeğine şâhid tuttuğunu Kur'an haber vermektedir. Bu ‘elest
bezmi' diye bilinen sözleşmedir/misaktır. Bütün insanlar fıtratlarıyla  Allah'a
ve O'nunla ilgili gerçeklere ‘şehâdet' etmişlerdir ve etmektedirler. ‘Ben sizin
Rabbiniz değil miyim?' sorusuna ‘evet Rabbimizsin, buna şehâdet ederiz'
demişlerdir (7/A'râf, 172). Bu şâhidlik sebebiyle insan öldükten sonra, benim
bundan haberim yoktu diyemeyecektir.
İnsan dünyaya geldikten sonra,
dünya hayatının câzipliğine kapılarak bu şehâdeti unutabilir. Ahirette ona ‘sana
bir uyarıcı peygamber gelmedi mi?' sorusu sorulduğu zaman ‘nefislerimize karşı
şehâdet' ederiz' derler (6/En'âm, 140).
Bu itiraf, hem varlık
dünyasının Allah'a ait olduğunu kabul etmektir, hem de varlığın sahibi Allah'ın
insana elçiler gönderdiğini ilan etmektir. Böylece insanlar dünya hayatında da
bu şehâdeti sürdürmeye davet ediliyorlar.
Bu şehâdeti yerine getiren
mü'minleri Kur'an şöyle anlatıyor:
"Rasûl'e indirilen Kur'an'ı
dinledikleri zaman, tanıdıkları gerçekten dolayı gözlerinin yaşla dolup
taştığını görürsün. Derler ki: Rabbimiz, inandık, bizi şâhidler (olarak) yaz!"
(5/Mâide, 83)
Allah (c.c.) kendi varlığına
bizzat kendisi şehâdet ediyor. Aynı şehâdeti melekler ve ilim sahibi kimseler de
yaparlar (3/Âl-i İmrân, 18). Allah (c.c.) bu tanıklığı, kendisinin dışında
herhangi bir ilâh olmadığı gerçeğini vurgulayarak yapmaktadır.
Melekler, bu gerçegi itiraf
ederler. İlimden nasibi olan bazı âlimler de elde ettikleri bilgilerle bunu
kabul ederler. Çünkü onların elde ettiği bilgiler zâten Allah'ın Rabliğinin
şâhitleridir.