Cennettekilerin Aralarında Geçen Bazı Konuşmalar

Cennettekilerin Aralarında Geçen Bazı Konuşmalar

Cennettekilerin Aralarında Geçen Bazı Konuşmalar:

"Derler ki:
"Bizden hüznü giderip yok eden Allah'a hamdolsun; şüphesiz Rabbimiz, gerçekten
bağışlayandır, şükrü kabul edendir. Ki O, bizi kendi fazlından (ebedi olarak)
kalınacak bir yurda yerleştirdi; burada bize bir yorgunluk dokunmaz ve burada
bize bir bıkkınlık da dokunmaz." (Fatır: 35/34-35)
Allah'ın
cennetine, onurlu üstün bir makama yöneltip-iletmiş olduğu müminlerin buradaki
konuşmaları Kur'an'da ayrıntılarıyla anlatılmıştır. Bu konuşmalar, dünya
hayatında müminlere güzel örnek teşkil etmesi açısından önemlidir. Özellikle
"Orada 'ne saçma ve boş bir söz' işitirler, ne günaha sokma. Yalnızca bir söz (işitirler):
"selam, selam" (Vakıa: 56/25-26) ayeti dünya hayatındayken de boş sözden
kaçınmanın önemini gösterir. Başka bir ayette de bu durum şöyle ifade edilir:

"İçinde ne 'boş
ve saçma bir söz' işitirler, ne bir yalan. Rabbinden bir karşılık olmak üzere
yeterli bir bağış(tır bu)" (Nebe: 78/35-36)

Şimdi her
kelimesi hikmetli olan bu konuşmaları en başından itibaren görelim...
Hesaba
çekilmelerinin ardından müminler, bölük bölük cennete sevkedilmişlerdir. Oraya
vardıklarında onları ilk karşılayanlar cennetin bekçileri olmuştur. Cennetin
kapıları müminler için açılır ve bekçiler onları selamlarlar:
"... Selam
üzerinizde olsun, hoş ve temiz geldiniz. Ebedi kalıcılar olarak ona girin."
(Zümer: 39/73)
Bir başka
ayette ise bu karşılama şöyle anlatılır:

"Sabrettiğinize karşılık selam size. (Dünya) Yurdun(un) sonu ne güzel."
(Rad: 13/24)
Müminlerin
onlara cevabı ise çeşitli ayetlerde şöyle bildirilir:
"Bize olan
va'dinde sadık kalan ve bizi bu yere mirasçı kılan Allah'a hamd olsun ki,
cennetten dilediğimiz yerde konaklayabiliriz. Salih amellerde bulunanların ecri
ne güzeldir." (Zümer: 39/74)
"... Biz
doğrusu daha önce, ailemiz (yakın akrabalarımız) içinde endişe edip-korkardık.
Şimdi Allah, bize lütufta bulundu ve hücrelere kadar işleyen kavurucu azaptan
korudu. Şüphesiz, biz bundan önce O'na dua (kulluk) ederdik. Gerçekten O,
iyiliği bol, esirgemesi çok olanın ta kendisidir."
(Tur: 52/26-28)
"... Bizi
buna ulaştıran Allah'a hamd olsun. Eğer Allah bize hidayet vermeseydi biz
doğruya ermeyecektik. Andolsun Rabbimizin elçileri hak ile geldiler..."
(Araf: 7/43)
Bunun üzerine,
aynı ayetin devamında, onlara seslenilir:
"İşte bu,
yaptıklarınıza karşılık olarak mirasçı kılındığınız cennettir."
Bir ayette,
müminlerin cennetteki şükürleri şu şekilde tasvir edilir:
"Oradaki
duaları: "Allah'ım, Sen ne yücesin"dir ve oradaki dirlik temennileri:
"Selam"dır; dualarının sonu da: "Gerçekten, hamd alemlerin Rabbi olan
Allah'ındır." (Yunus: 10/10)
Başka bir
ayette de şöyle geçer:
"... Bizden
hüznü giderip yokeden Allah'a hamdolsun; şüphesiz Rabbimiz, gerçekten
bağışlayandır, şükrü kabul edendir. Ki O, bizi kendi fazlından (ebedi olarak)
kalınacak bir yurda yerleştirdi; burada bize bir yorgunluk dokunmaz ve burada
bize bir bıkkınlık da dokunmaz." (Fatır: 35/34-35)
Cennete girmiş
salih müminlerin aralarında geçen konuşmalar ise şöyledir:
"Böyleyken,
kimi kimine yönelmiş olarak, birbirlerine soruyorlar:
Bir sözcü
der ki: "Benim bir yakınım vardı."
"Derdi ki:
Sen de gerçekten (dirilişi) doğrulayanlardan mısın?"
"Bizler
öldüğümüz, toprak ve kemikler olduğumuzda mı, gerçekten biz mi (yeniden
diriltilip sonra da) sorguya çekilecekmişiz?"
(Konuşan
yanındakilere) Der ki: "Sizler (onun şimdi ne durumda olduğunu) biliyor
musunuz?"
Derken,
bakıverdi, onu 'çılgınca yanan ateşin' tam ortasında gördü.
Dedi ki:
"Andolsun Allah'a, neredeyse beni de (şu bulunduğun yere) düşürecektin."
"Eğer
Rabbimin nimeti olmasaydı, muhakkak ben de (azab yerine getirilip) hazır
bulundurulanlardan olacaktım.
"Nasıl, biz
ölecek olanlar değil miymişiz?"
"Yalnızca
birinci ölümümüzden başka (öyle mi)? Ve biz azaba uğratılacak olanlar değil
miymişiz?"
Şüphesiz,
bu, asıl büyük 'kurtuluş ve mutluluğun' ta kendisidir."
(Saffat: 37/50-60)
Bu ayetlerden
de gördüğümüz gibi, müminler, sonunda ulaştıkları bu mutlu sonun ancak ve ancak
Allah'ın dilemesiyle ve Rahmetiyle olduğunun bilincindedirler. Şuurları son
derece açıktır ve geçmişi hatırlamaktadırlar. Belki de tüm hayatları onlara
detaylı olarak gösterilmektedir. Bu sahnede, kendilerini dünya hayatında
saptırmaya çalışan yakın çevrelerini görmüşlerdir. Ve anlamışlardır ki, eğer
Allah'ın üzerlerindeki sonsuz lütfu ve koruması olmasaydı, kendileri de
kolaylıkla yoldan sapabilirlerdi. İşte bunların bilincine varan müminler, aynen
dünyada olduğu gibi cennette de Allah'a sürekli şükrederler.
Cennet ehlinin
cehennemdekilerle aralarında geçen ve cehennem halkının pişmanlıklarını ifade
eden sözler ise aşağıdaki ayetlerde haber verilir:
"Onlar
cennetlerdedirler; birbirlerine sorarlar.

Suçlu-günahkarları;
"Sizi şu
cehenneme sürükleyip-iten nedir?"
Onlar: "Biz
namaz kılanlardan değildik" dediler.
"Yoksula
yedirmezdik."
"(Batıla ve
tutkulara) Dalıp gidenlerle biz de dalar giderdik."
"Din (hesap
ve ceza) gününü yalan sayıyorduk."
"Sonunda
yakîn (kesin bir gerçek olan ölüm) gelip bize çattı."
Artık,
şefaat edenlerin şefaati onlara bir yarar sağlamaz."
(Müddessir: 74/40-48)
İşte böylece
cehennem ehli, dünya hayatlarında yapıp ettikleri kötülükleri ikrar ederler ve
artık cehennemden bir çıkış imkanı olmadığı da anlarlar. Bu konuşmalar ise
cennetteki müminlerin şükürlerini ve mutluluklarını daha da arttırır. Cennet
ehli ile cehennem ehli arasında geçen bir başka konuşma da şöyle anlatılır:
"Cennet
halkı, ateş halkına (şöyle) seslenecekler: "Bize Rabbimizin vaadettiğini gerçek
buldunuz mu?" Onlar da: "Evet" derler. Bundan sonra içlerinden seslenen biri
(şöyle) seslenecektir: "Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun."

"Ki onlar
Allah'ın yolundan alıkoyanlar, onda çarpıklık arayanlar ve ahireti
tanımayanlardır." (Araf: 7/44-45)
"Ateşin
halkı Cennet halkına seslenir: Bize biraz sudan ya da Allah'ın size verdiği
rızıktan aktarın. Derler ki: Doğrusu Allah, bunları inkâr edenlere haram (yasak)
kılmıştır." (Araf: 7/50)
Böylece
cehennem ehlinin ızdırabı kat kat artmaktadır. Çektikleri onca acının yanında,
cennet nimetlerini de görebilmekte ve cennet ehli ile de konuşabilmektedirler.
Ancak onların sahip olduğu nimetlere erişebilmeleri mümkün değildir. Artık
pişman olmak için çok geçtir. Bu manevi ızdırap bir başka ayette de şöyle
anlatılmıştır:
"İnkar
edenler ateşe sunulacakları gün, (onlara şöyle denir:) "Siz dünya hayatınızda
bütün güzellikleriniz ve zevklerinizi tüketip-yok ettiniz, onlarla yaşayıp-zevk
sürdünüz. İşte yeryüzünde haksız yere büyüklenmeniz (istikbarınız) ve fasıklıkta
bulunmanızdan dolayı, bugün alçaltıcı bir azab ile cezalandırılacaksınız."
(Ahkaf: 46/20)
Böylece kafir
olanlar dünya hayatlarında işlediklerinin feci karşılığını çekmek üzere, sonsuza
dek cehenneme hapsedilirler. Müminler ise, asıl büyük kurtuluş ve mutluluğun ta
kendisini bulmuşlardır...

[1]







[1] Harun
Yahya, Mü'minlerin Asıl Yurdu Cennet, Vural Yayınları: