Cihad Saldırı mıdır? .

Cihad Saldırı mıdır

Cihad Saldırı
mıdır?


İslâm'ın yanlış anlaşılan
emirlerinden biri de cihaddır. Özellikle Batılı araştırmacılar cihadın bir
saldırı olduğunu, İslâm'ın bu saldırı yoluyla yayıldığını, müslümanların saldırı
anlamındaki cihad emrine uyarak başka ülkeleri işgal ettiklerini ısrarlı bir
şekilde iddiâ ederler. Müslümanlar sözkonusu olunca, yerli-yersiz ve
doğru-yanlış tezler ileri süren Batılılar "cihad"ın müslümanlar tarafından
saldırı amacıyla kullanıldığını ve bunu da "holy war" yani "kutsal savaş"
şeklinde anladıklarını ileri sürerler.
Cihadın anlamı ve işleyiş şekli
yakından incelense, cihada izin verilen şartlara yeniden bakılsa, durumun iddiâ
edildiği gibi olmadığı görülecektir. Cihad kavramının karşılığı ‘savaş' kelimesi
değildir. Çünkü ‘cihad'la savaş sözcüğü arasında hem nitelik hem de nicelik
farkı vardır. Savaş, salt askerî harekât olup güce dayanır. ‘Cihad' ise askerî
operasyon da dâhil İlâhî hedefler uğruna gösterilen bütün çabaları içerisine
alır. Bu demektir ki cihad; kutsal bir gâye uğruna ortaya konulan her türlü
fikrî, fiilî ve kalbî çalışmanın ortak adıdır.
İslâm'a göre; "dinde zorlama
yoktur" (Bakara: 2/256). Yani insanlar diledikleri dini seçebilirler.
İnandıkları din ne kadar yanlış ve saçma olsa bile, bu konuda zorlama söz konusu
olamaz. Çünkü inanma bir gönül işidir. Bir şeyin doğruluğu ve hak oluşu ancak
akıl ve kalp ile kabul edilir; silâh zoruyla kimseye bir şey sevdirilemez.
Üstelik, Allah (c.c.) insanlara irâde hürriyeti vermiştir. Onlar, hak ile bâtıl
arasında seçim yapma hakkına sahiptirler. Bu seçimlerinin sonucu tamamen
kendilerini ilgilendirir. Herkes neticesine katlanmak şartıyla bâtılı da
seçebilir; kişilerin cehenneme gitme tercih ve özgürlüğü de vardır.
Ancak, bazı insanlar kendi
halinde bir din seçmekle kalmayıp başkalarına zorla kendi dinlerini benimsetmeye
çalışırlar. Kimileri, insanlar üzerinde hâkimiyet kurmak ister. Kimileri
İslâm'ın dâvetinin önünü kesmeye, insanların İslâm'a ulaşmasını engellemeye
çalışırlar. Kurdukları tuzak ve düzenlerle insanları kandırmaya, hak yoldan
saptırmaya, Allah'ın indirdiklerini bırakıp zulümle yönetmeye, halkın
gönüllerini işgal etmeye çaba gösterirler. Bazıları da, müslümanlara ve onların
yaşadıkları yerlere saldırıp topraklarını işgal etmek, insanlarını yönetimleri
altına almak isterler. İşte bu gibi durumlarda "cihad" gündeme gelmektedir.
Müslümanlara veya onların
yaşadıkları topraklara düşmanları saldırdığı zaman, müslümanlar sessiz mi
kalsın? Allah'ın dinine hakaret edilirken, insanlar zorla veya hile ile
İslâm'dan uzaklaştırılırken; müslümanlar hiç bir şey yapmasın mı? Birtakım
zâlimler, halka, zayıf bırakılmışlara zulmederken, müslümanlar başlarını kuma mı
gömsünler? Güçlüler ve zenginler yeryüzüne istedikleri gibi yön versinler,
fitneyi artırsınlar, insanları sömürsünler, onların zenginliklerini
yağmalasınlar ama müslümanlar aldırmasınlar mı? Allah'a kul olmak isteyen nice
iyi niyetli insanın önüne şeytanî tuzaklar kurulsun da, müslümanlar kıllarını
kıpırdatmasınlar, bu doğru olur mu?
Kaldı ki cihad yalnızca
mü'minlerin dış düşmana karşı yaptıkları bir savunma değildir. Cihad, aynı
zamanda kişinin kendi nefsinin kötü isteklerine karşı direnmesi, İblisin
kandırmalarına karşı koymasıdır. Bu ise mü'minin hayatı boyunca yapması gereken
bir ‘mücahâde'dir. Çünkü gerçek müslümanlık, ancak şeytana uymamakla, nefsin
kötü emirlerine karşı çıkmakla yerine getirilir. Müslümanların kendilerini,
dinlerini ve vatanlarını korumak için onlara farz kılınan cihad emrini yanlış
anlayanlar, cihadsız bir İslâm istiyorlar. Onlar, yeryüzünde diledikleri gibi at
koşturacaklar, istediklerini yapacaklar, hatta müslümanlara yön vermeye
kalkışacaklar, ama müslümanların bir tepkisi olmayacak. Böylesine sessiz,
tepkisiz, pısırık bir din istiyorlar.
Şeytan ve onun yardımcıları
olduğu ve bazı insanların yeryüzünü ifsat etmeleri, azıp sapmışların
çıkardıkları fitne (bozukluk, isyan, kâfirlik) devam ettiği müddetçe, cihad da
var olacak, cihada ihtiyaç duyulacaktır. Kıyâmete kadar kıyâm ve cihad ateşi
yanmaya devam edecektir.

[1]






[1]
Hüseyin K. Ece, İslam'ın Temel Kavramları, Beyan Yayınları: 111-112. Ahmet
Kalkan, İslam Akaidi: 333-334. Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.