DÜŞMANLIK .. Adâvet/Düşmanlık; Anlam ve Mâhiyeti

DÜŞMANLIK

DÜŞMANLIK


Adâvet/Düşmanlık; Anlam ve Mâhiyeti

"Adâvet"
kelimesi, zulmetmek, haklılık sınırını aşmak gibi anlamlara gelen "adv" kökünden
türetilmiş olup genellikle "sadâkatin zıddı" olarak kullanılır. Râgıb el-İsfahânî,
"adüv/düşman" terimini, "başkasına zarar vermek için fırsat kollayan, onun
iyiliğine olan işlerin tersini yapmaya çalışan kimse" şeklinde tanımlar. Kur'ân-ı
Kerim'de adâvet; meveddet, uhuvvet, velî, halîl ve takvâ kelimelerinin karşıtı
anlamlar ifade edecek şekilde kullanılmıştır. Adâvet kelimesinin Türkçe
karşılığı "düşmanlık"tır. Farsça'da, başkasına karşı kötü niyet besleyen, kötü
kalpli kimse anlamındaki "düşman"dan (düşmen) dilimize geçmiştir.
Râgıb'a göre,
gizli ve açık olmak üzere iki türlü düşman vardır. Gizli düşmanların başında
şeytan gelir. Şeytan, bütün düşmanlıkların sebebi olan asıl düşmandır. İkinci
gizli düşman, Kur'an'ın "Nefis, ısrarla kötülüğü emreder" (12/Yûsuf, 53)
meâlindeki âyette "nefis" kelimesiyle ifade ettiği hevâ, yani beşerî arzu ve
ihtiraslardır. İsfahânî, ölçüyü aşan öfke duygusunu da gizli düşman sayar.
İnsanın açık düşmanı ise yine insandır. Her insanın tabiatında az çok
saldırganlık, kıskançlık, bencillik gibi olumsuz duygular vardır. Bazı insanlar
bu duyguların tesiriyle başkalarına karşı düşmanca niyet beslerler. Kur'an'ın
"insan şeytanlar" (6/En'âm, 112) dediği de bunlardır.
Birtakım
kimseler ise, bu kadar genel ve köklü düşmanlık duyguları taşımamakla birlikte,
herhangi bir mânevî meziyet veya maddî üstünlük gördükleri kimseye karşı sırf bu
noktalarda düşmanlık duyarlar. Râgıb el-Isfahânî, insanlar arasındaki
düşmanlıkların daha çok ilim, servet ve mevkî farkı, akrabalık veya komşuluk
ilişkileri gibi özel sebeplerden doğduğunu düşünmektedir. İnsanlar, bu şekilde,
bile bile birbirinin düşmanı olabilecekleri gibi; kötü bir maksat taşımadan da
bir düşmanın yapacağı kötülük ve zararlara sebep olabilirler. Bu bakımdan
kişinin eşi, çocukları, hatta bizzat kendi nefsi bile kendisine zarar verebilir.
Şu halde onun günah ve haksızlık yapmasına sebep olan her şey, düşman sayılır.
Nitekim Kur'an'da, "Eşleriniz ve çocuklarınızdan size düşman olanlar vardır,
onlardan sakının." (64/Teğâbün, 14) meâlindeki âyette bu hususa dikkat
çekilmiştir.

Düşmanlığın bazısı kin ve nefrete, bazısı da kıskançlığa dayanır. Birinci çeşit
düşmanlık, daha köklü ve sürekli olması dolayısıyla bunlar karşısında daima
ihtiyatlı davranılması gerekir. Bir düşmana karşı takınılması gereken tavır,
fazilette ondan daha ileride olmaya çalışmaktır. Ayrıca, başkalarına karşı
olduğundan daha çok, düşmana karşı da dürüst olmak, yalandan kaçınmak gerekir;
zira kişinin yalan ve kusurları düşmanı tarafından daima aleyhinde
kullanılabilir. Düşmanlıkları önlemenin en etkili yolunun sevgiyi
yaygınlaştırmak olduğu âlimlerce ileri sürülür. Çünkü seven hasetçilik yapmaz.
Haset ve kıskançlıktan uzak olan da düşman olmaz. Özellikle, dinin mecbur ettiği
alanların dışında dostluğu düşmanlığa dönüştürmek büyük bir suçtur. Akıllı insan
biraz sempatik gördüğü kimseye düşman olmaz. Başkalarının kendisine düşman
olmasını istemeyen kimse için en uygun yol, kendisinin de başkasına düşmanlık
yapmamasıdır. Akıllı insan, kötülüğe kötülükle karşılık vermez; sövme ve
hakareti düşmana silâh olarak kullanmaz. Düşmanını küçük gören aldanır. Düşmanı
olduğundan daha büyük görmek de yanlıştır. Şeytan dışında, insanın en acımasız
düşmanı, yine insanlardır. Diğer bütün zararlı canlılardan korunmak mümkün
olduğu halde, insanların kötülüğünden kurtulmak mümkün olmayabilir. "İnsan
insanın kurdudur." İnsanın hiç düşmanının bulunmaması da bir kusur olarak
görülmüştür. Çünkü ancak meziyetleri olanın, bazı sosyal eylemler
gerçekleştirenin düşmanı bulunur. Asıl iyilik, düşmanı olmamak değil; düşmana
haksızlık etmemektir. Ayrıca insan, kendisinin göremediği, dostlarının da
göstermediği kusurlarını düşmanların yergisi sâyesinde öğrenip düzeltmek
sûretiyle düşmanından faydalanmayı bilmelidir. Düşmanın yergi ve
eleştirilerinden faydalanarak ahlâkî gelişmeler sağlanabilir. (1)