c- Kur'an'a Göre Fasıklar

c

c- Kur'an'a Göre Fasıklar:



‘Fasıklık', mutlak itaatten çıkmayı, Allah'ın
emrini terketmeyi ifade eder. Şu örnek bu açıdan oldukça dikkat çekicidir:

Allah (cc) Musa (as) kavmine, O'nunla beraber
Allah yolunda cihad ederek, söz verilen şehre girmelerini emrediyor. Ancak
onlar, Hz. Musa'yı, dolaysıyla Allah'ın emrini dinlemiyorlar. Bunun üzerine Musa
(as):

"Ya Rabbi! Gerçekten kendimden ve kardeşim
(Harun)den başkasına mâlik olamıyorum (gücüm yetmiyor). Öyleyse bizimle fasıklar
arasını Sen ayır' dedi." (Maide:
5/25)

Kur'an, dünya malına meyledip te Allah yolunda
cihad etmekten yüz çevirenlere de aynı anlamda fasık demektedir.[1]

Allah'a gerçekten iman edenler, kafirleri ve
müşrikleri veli (dost, sırdaş, yönetici) tutmazlar. Çünkü bu gibi kimseler
mü'minlere veli olamazlar. Kur'an'ın bu buyruğuna rağmen kim onları ‘veli'
edinirse onlar fasıklardır.[2]

Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, her
konuda Allah'ın gönderdiği hükümleri ölçü almayanlar, özellikle inanç, ibadet ve
sosyal düzende Allah'ın ne buyurduğuna aldırmayanlar fasık kimselerdir.[3]

Kur'an, ‘fasık' kelimesini genellikle müşrikler,
kafirler ve münafıklar hakkında kullanmaktadır.

Kur'an'ın ifadesine göre münafıklar kesinlikle
fasıktırlar. Çünkü onlar sürekli bir biçimde Allah'ın emrinin dışına çıkarlar,
bunda da bir sakınca görmezler.[4]
Bu gibiler Peygamber zamanında kendilerinden memnun olunsun diye yemin ettiler
ama Allah (cc) bu fasıklardan razı olmadığını haber vermektedir.[5]

Tevbe Sûresinde fasıkların bazı göze çarpan
özellikleri anlatılmaktadır. Onlar;

Mü'minlerden yana olduklarına dair yemin
ederler. Halbuki onlar bu sözlerinde samimi değillerdir. Yalnızca müslümanlardan
çekinmektedirler. Kalplerinde küfür vardır ve bu durumları ölene kadar devam
edebilir.

Davranışları, onların fasık olduklarını
gösterir. Namaza üşenerek gelirler, Allah yolunda harcamada cimri davranırlar.

Allah'tan çekinme (takva) konusunda alaylı bir
tavırları vardır.

Müslümanların başına bir felaket gelirse
sevinirler, onlar hakkında iyi bir durum olursa buna da üzülürler.

Görüldüğü gibi bu özellikler münafıkların, yani
sözde müslüman sayılan kaypakların özellikleridir. Yaptıkları işler ise
‘fısk'tan başka bir şey değildir.

Gerek Allah'a, gerekse mü'minlerle yaptıkları
anlaşmalarda verdikleri sözde durmayanlar da fasıklardır.[6]

‘Ben sizin en büyük Rabbinizim' diyen firavun ve
adamları[7],
Allah'tan gelen Kitabı inkâr edenler[8],
İslâm'dan yüz çeviren kitap ehli[9],
Allah'a ve Rasûlüne karşı küfr içinde olan münafıklar[10],
mü'min kadınlara zina iftirası yapıp ta dört şahit getiremeyenler[11],
İmandan sonra küfre sapanlar[12],
Allah'ı unutarak dünya hayatını kendi hevalarına göre yaşayanlar[13],
haddi aşarak livata ve zina fiilini işleyenler[14]
Peygamberini dinlemeyen Nuh kavmi ve benzerleri[15]
fasıktırlar.

Küfründe, şirkinde ve günâh işlemesinde inatçı
olan, Allah'tan gelen âyetleri dinlemeyenler, Hakk ve O'ndan gelenlere karşı
kibirli olan fasıklara Allah (cc) –kendileri tevbe edip istemedikleri müddetçe-
hidayet vermez. Onlar itaatsizliğe, Allah'ın emirlerini dinlememeye devam
ederler.[16]

Fasıklık hidayet yolu üzerinde en büyük
engeldir. Allah'tan hakkıyla korkup sakınanlar ‘fısk' olayından uzakta kalmaya
çalışırlar. Dünyalıklara, nefsin isteklerine kapılıp ta Allah'ın emrini
dinlememek insanı fasıklığa götürür. Bu gibi fasıklık tavrı giderek kişiyi küfre
ve şirke sürükler.[17]

Kur'an'ın, inkârcıların, iki yüzlü davranan
münafıkların ve Allah'ın âyetlerin karşısında inatçılık yapıp, doğru yoldan
sapanların tavrına ‘fısk' dediği gibi, mü'minlerin bazı günahlarına da ‘fısk'
demesi, (Allah daha bilir) hem bir uyarı, hem de yapılan günahın çirkinliğini ve
yanlışlığını hatırlatmadır.

Kur'an, mü'minleri Allah'ı ve O'ndan gelen
âyetleri saygı ile zikretmeye (anmaya) ve onlara teslim olmaya davet ediyor.
Buna bağlı olarak ta Allah'ın âyetleri karşısında kalpleri katılaşıp da fasık
olanlar gibi olmaktan onları sakındırıyor.[18]

Allah'ın koyduğu ölçüleri taşmak, dinin çizdiği
sınırlardan dışarı çıkmak ‘fasıklıktır'. İmandan sonra fasıklık sıfatı elbette
kötü bir isimdir.[19]

Bu konuyu kapatmadan önce bir noktaya daha dkkat
çekmek istiyoruz.

Kur'an diyor ki:

"Ey iman edenler! Eğer bir fasık size bir haber
getirirse, onu etraflıca araştırın. Yoksa cehalet sonucu (bilmeden), bir kavme
(topluluğa) kötülükte bulunursunuz da, sonra yaptığınıza pişman olursunuz."
(Hucurât: 49/6)

Kur'an'ın bu evrensel prensibine bugün ne kadar
ihtiyaç vardır. Günümüzde medyanın insan ve kitleler üzerinde geniş bir etkisi
bulunmaktadır. Medyayı ellerinde bulunduranlar istedikleri haberleri istedikleri
biçimde kitlelere duyurmaktadırlar. Böylece kitleleri yönlendirmekte, kafalara
şekil vermekte, hatta siyasí iktidarları bile etkilemektedirler. Bugün çok haber
üreten güçler başkaları üzerinde daha fazla etkili oluyor, kâr ediyor. Ne yazık
ki görsel ve yazılı medyanın sahipleri, muhabirleri, proğramcıları genellikle
Kur'an'ın fasık dediği, İslâm'ın ölçülerine kulak asmayan, Allah'ı ve O'nun
hükümlerini, azabını hesaba katmayan kişilerdir. Medya gücü –maalesef- bütün
dünyada bu gibi kimselerin elinde bulunmaktadırlar.

Bilindiği gibi onlara ait medya, akı kara,
karayı ak olarak gösterebilmekte, yalan ve uydurma haberlerle kamuoyunu günlerce
meşgul edebilmektedir. Şurası kesin ki bunlar, hiç bir haberi olduğu gibi
vermezler. Haberleri mutlaka kendi süzgeçlerinden, yani kendi sansürlerinden
geçirdikten sonra yayınlarlar, ya da yazarlar.

Özellikle İslâm ve müslümanlarla ilgili
haberlerde kesinlikle tarafsız değillerdir. Onlarla ilgili haberlerde bırakınız
tarafsız olmayı, insaf bile bir tarafa bırakılmakta; haberler kasıtlı bir
şekilde saptırılmakta, çirkinleştirilmekte, müslümanların aleyhine anlaşılacak
şekilde değiştirilmektedir. Resmí ideolojilerin elinde olan medya ise, haber
verip kamuoyunu aydınlatma amacından çok, her şeyi resmi ideolojinin
propogandası uğruna kullanmaktadır.

Fasıkların sahibi olduğu medya, önemsiz şeyleri,
magazin kadar bile değeri olmayan küçük olayları, abartılı, büyük ve önemli
haber diye verir. Öte yandan gerçekten ciddi olayları es geçer. Günümüz medyası,
bilgi ve haber kaynağı olmaktan çok, hâkim güçlerin ve resmí ideolojilerin
propoganda aracıdır. Onlar, sürekli bir şekilde insanlara İslâm dışı bir hayatı
ve insanları oyalayan ‘lehve'l hadisi' sunmaktadırlar.

Fasıkların sahip olduğu medya, olaylar
karşısında objektif olmadığı gibi, pek azı hariç çoğu zalimden, haksızdan ve
güçlüden yana taraf tutmakta; mazlumu, ezileni, haksızlığa uğurayanı yeterince
savunmamaktadır.

Müslümanlar, fasıkların güdümündeki medyaya
karşı yeterince dikkatli olmalı, onların haberleriyle hüküm vememeli, onların
duyurduğu haberleri ve verdikleri bilgileri ellerinden geldiği kadar test
etmeliler. Haberi doğruluğu kesinleşmeden onları inanmamalıdırlar. Medyayı
gerçeğin emrinde, doğruları duyurmak, insanlara doğruyu, güzeli ve faydalıyı
ulaştırmak üzere daha fazla kullanmalılar.[20]





[1]
Tevbe: 9/24.



[2]
Maide: 5/81.



[3]
Maide: 5/47.



[4]
Tevbe: 9/67.



[5]
Tevbe: 9/96.



[6]
Tevbe: 9/8; A'raf: 7/102; Bakara: 2/27.



[7]
Zuhruf: 43/54; Neml: 27/12; Kasas: 28/32.



[8]
Âli İmran: 3/82.



[9]
Maide: 5/59, Hadid: 57/26, Âli İmran: 3/110.



[10]
Tevbe: 9/67, 84.



[11]
Nûr: 24/4.



[12]
Nûr: 24/55.



[13]
Haşr: 59/19.



[14]
Enbiya: 21/74.



[15]
Zariyat: 51/46; Saff: 61/5.




[16]
Münafikûn: 63/6; Tevbe: 9/80; Maide: 5/108.



[17]
Tevbe: 9/24.



[18]
Hadid: 57/16.



[19]
Hucurât: 49/11.




[20]
Hüseyin K. Ece, İslam'ın Temel Kavramları, Beyan Yayınları: 179-182.