Fecir | Konular | Kitaplar

Heykel

Heykel



Heykel

 

Taş, tunç, mermer ve pişmiş toprak gibi
dayanıklı maddelerden yapılmış insan ya da hayvan görüntüsü, simgesi. Heykel,
İslâm terminolojisinde "sûret" kavramı içerisinde değerlendirilmiş resim
anlamındaki sûretten bunu ayırmak için "gölgeli sûret" deyimi kullanılmıştır.
Heykel, şekil olarak müşriklerin tapındığı putlarla aynı olmakla birlikte
kendisine tapınılan anlamda put olmadığı için sûret kavramı içerisinde ele
alınmış ve onunla birlikte hükme bağlanmıştır.

Kur'an, heykelden put anlamı dışında bir yerde
söz etmekte, hakkında herhangi bir hüküm vermemektedir. Sebe' sûresinde cinlerin
bir kısmının Hz. Süleyman'ın emrinde çalıştığı bildirildikten sonra "Ona
dilediği gibi kaleler, heykeller, havuzlar kadar (geniş) leğenler, sabit
kazanlar yaparlardı" (34/Sebe', 13) buyurulmaktadır. Bu âyet bilginlere göre
Hz. Süleyman devrinde heykel yapmanın mubah olduğunu ifade etmektedir. Ama yine
bilginler Hz. Süleyman devrine ait olan Rasulullah (s.a.s.) den gelen haberlerle
ortadan kaldırıldığını, İslâm dini tarafından neshedildiğini söylemektedirler.

Kur'an, Hz. İbrâhim (a.s.)'ın putları,
heykelleri kırdığını anlatmaktadır. Rasul (s.a.s.)'da Mekke'nin fethinde Kâbenin
içinde, çevresinde ve Safa ile Merve tepeleri üzerinde bulunan putları
(heykelleri) kırıp temizletmiştir. Rasûlullah (s.a.s.)'dan gelen hadisler heykel
(sûret) yapmayı yasaklamaktadır. Bu konuda gelen haberler tevâtür derecesine
ulaşacak kadar çoktur.

Hz. Âişe (R. anha) dan Nebi (s.a.s.)'in şöyle
dediği nakledilmiştir: "Kıyâmet günü en şiddetli azâba uğrayacak olanlar,
yaratma hususunda kendisine Allah'ın yerine koyup, kendini ona benzetenlerdir"
(Buhârî, Libas 39; Nesâî, Ziynet 112-114).

İbn Abbas (r.a.)'a Iraklı bir adam gelip; Şu
sûretleri yapıyorum, bu konuda ne dersiniz diye sorunca, o, şu cevabı vermiştir:
Yaklaş, yaklaş, Muhammed'i (s.a.s.)' şöyle derken işittim: "Kim dünyada bir
sûret yaşarsa, Kıyamet günü buna can vermekle yükümlü tutulur. Halbuki ona can
verecek değildir." İbn Abbas ve Ebû Hureyre'nin naklettiği başka bir rivâyet
şöyledir: "Kim sûret yaparsa, ona can verilinceye kadar azap olunur. Halbuki bu
sûrete can verebilecek değildir" (Nesâi, Ziynet 113). İbn Ömer'den, Nebi
(s.a.s.)'in şöyle dediği nakledilmiştir: "Sûret yapan kimselere kıyamet
gününde azap olunur ve kendilerine; yarattığınız şeylere can veriniz, bakalım
denilir" (Nesâî, Ziynet 113).

İmam es-Sindî, Nesâî Hâşiyesinde yukarıdaki İbn
Abbas ve İbn Ömer hadislerini şöyle açıklar: İbn Abbasa hükmü sorulan "sûret"ten
maksat "canlılara ait sûretler" dir." Sûreti diriltinceye kadar azap olunmaktan
maksat, azâbın sona ereceği zamanı belirtmektir. Hadiste; sûreti hiçbir zaman
diriltemeyeceklerinin belirtilmesi azâbın devamlı olarak uygulanacağını ifade
eder. Ancak es-Sindi, yukarıda sözü edilen azâbın, sûret yapma sebebiyle dinden
çıkan kimse ile ilgili olduğunu belirtir. Ve bunun da üç şekilde ortaya
çıkabileceğini ifade eder. a) Helâl kabul ederek sûret yapmak, b) Tapınmak
amacıyla yapmak, c) Zaten mü'min olmayan kimsenin sûret yapması? Bu üç sınıfın
dışında kalanlar, sûreti helâl saymadan ve tapınma kastı da taşımaksızın
yapmışsa bu fiili sebebiyle "asi" olur. Hak ettiği azâbı Allah affetmezse azap
görür, sonra azaptan kurtulur. Yahut da bu azaptan maksat; işin çirkinliğini
şiddetle ortaya koyup, yasaklayarak sûret yapımını engellemektedir. Bu son
değerlendirmeye göre, hadisin açık anlamının kastedilmediği düşünülebilir
(es-Sindi, ö 136/1724 Haşiye Süneni'n-Nesâi, İstanbul 1931, VIII, 215).