Fecir | Konular | Kitaplar

Sihri Câiz Kılan Şartlar

Sihri Câiz Kılan Şartlar



Sihri Câiz Kılan Şartlar:

 

Yeri gelmişken şunu da
belirtelim: Bazı âlimler iki sebebe binaen sihir öğrenmeye cevaz vermişlerdir:

1-
İçerisinde küfür olan sihirle, küfür olmayan sihri tefrik için.

2-
Kendisine sihir yapılmış olan bir kimseden sihri kaldırmak için.

Birincisi, sadece itikad
açısından mahzurludur. İtikad edilmeyince, bir şey hakkında mücerred bilgi
edinme yasaklanamaz. Tıpkı putperestlerin putlarına nasıl ibadet ettiklerini öğrenmek
gibidir. Zîra, sihirbazın yaptığı şeyin keyfiyetini bilmek, bir fiilin veya bir
kavlin hikaye edilip anlatılmasından ibarettir, ama ona girişip onu yapmak başka
bir şeydir.

İkincisi ise, bu işin
icrası -bazılarının zannettiği üzere- mutlaka bir nevi küfür veya fıskı
gerektiriyorsa, hiçbir surette helâl olmaz. Aksi takdirde belirtilen hususdan
ötürü câiz olur. Büyülenen kimsedeki büyüyü çözmek, onu sihirden kurtarmak için
yapılan bu mukabil ameliyeye Nüşre denir. Buna da câiz değil diyen olmuşsa da
cumhur câiz görür. Saîd İbnu'l-Müseyyeb'in: "Allah, zarar veren (sihr)i
yasakladı, fayda vereni yasaklamadı" dediği rivâyet edilir. Katâde merhum da: "Kişi,
kendisine yapılan sihri tedavi edecek kimseyi arar" der. İbnu'l-Cevzî, bu
ruhsatı şöyle ifade eder: "Nüşre, büyülenmiş, kimsenin büyüsünü çözme
meselesinde, Ahmed İbnu Hanbel'e sorulunca: "Bunda bir beis yoktur" cevabını
verir. Gerçi Ebû Dâvud, el-Merâsil'de Hasan Basrî'nin bir mürseli olarak
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'in "Nüşre (büyü bozma) şeytan işidir"
buyurduğunu rivayet etmiştir. Âlimler bu hadisi: "Resûlullah amelin aslına
işaret etmiş olmalıdır, çünkü asıl itibariyle bu da sihirdir, hüküm kasda göre
değişir, kim bununla hayır kastederse, bu hayırdır, kim de şer kastederse şerdir"
diyerek yoruma kavuştururlar. İbnu Hacer şu hususa da dikkat çeker: Hasan
Basrî'nin hasr ifade eden mürselinin zâhirine göre amel edilmemelidir. Çünkü,
sihir bazan, (esas itibariyle meşru olan) rukye, dua ve ta'viz (muska) yoluyla
da çözülebilmektedir. Öyle ise nüşre iki nev'e ayrılmış olmaktadır:

a)
Sihirle yapılan nüşre ki hadisteki yasak buna bakar.

b)
Meşru vasıtalarla yapılan nüşre ki, meşru olan nüşre ile de bunlar kastedilir.

Sihre karşı yapılacak
mukabil tedavi ameliyesinin (nüşre) müşruiyetine delil olarak gösterilen bir
rivayet Hz. Câbir (radıyallâhu anh)'den gelen şu Müslim hadisidir. Der ki: "Benim
bir dayım vardı, akrep sokmasına karşı rukye yapardır. Bir ara Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) rukyeyi yasakladı. Bunun üzerine Efendimize gelerek: "Ey Allah'ın
Resûlü! Siz rukyeyi yasakladınız, ben ise akrep sokmasına karşı rukye yapıyorum"
dedi. Dayıma:  "Sizden kim kardeşine faydalı olabiliyorsa onu yapsın" diyerek
ruhsat tanıdı."

Bu meseleyi te'yîd eden
bir diğer delil başta Buhârî olmak üzere pek çok hadis kitabında rivayet edilmiş
olan "Göz değmesi haktır" hadisidir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) göz değmesinin
hak olduğunu, yani bunun sabit bir vak'a olduğunu ifade buyurmuş ve göz değmesine
karşı tedavi yolları tavsiye etmiştir.

Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın bu meselelerdeki yasaklamasının mahiyeti hususunda bir bilgi
edinmek üzere Müslim'in Avf İbnu Mâlik el-Eşcaî (radıyallâhu anh)'den kaydettiği
şu rivayete nazar edebiliriz: "Biz cahaliye devrinde rukye yapardık. Bir ara:
"Ey Allah'ın Resûlü, dedik bu hususta ne dersiniz? (Rukye helâl midir, haram
mıdır?)" diye sorduk. Şu cevabı verdi:

"Rukyelerinizi bana
arzedin (okuyun bir göreyim, neler okuyorsunuz? Şunu bilin ki,) içerisinde şirke
delâlet eden bir ifade olmadıkça rukyelerinizde bir mahzur yoktur."[1]

 





[1]
İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/89-91.