Fecir | Konular | Kitaplar

Tevhid

Tevhid



Tevhid:
 
İslam'ı diğer bütün dinlerden
ve ideolojik kurumlardan ayıran en bü­yük özellik "Tevhid" ilkesidir. Hiç bir
din ve düşüncede Allah inancı, İslam'daki kadar sağlam, tutarlı ve evrensel
boyutlarıyla mev­cut değildir.
"Tevhid" in sözlük anlamı:
Birlemek, yani bir şeyin tek ve yal­nızca bir taneden ibaret olduğunu ifade
etmektir; Birleştirmek anla­mına da ge­lir.
Terimsel anlamı, (yani İslam
inanç sisteminin akademi dilinde) ise, Allah Teâlâ'nın bir, tek ve yegâne,
eşsiz, denksiz, benzersiz, öncesiz, son­ra­sız, sonsuz, noksansız, doğmamış ve
doğurulmamış olduğuna[1]
inan­mak demektir. "Tevhid" in karşıt anlamı ise "şirk" tir. Yüce tevhid
inan­cına sa­hip mümin kişiye ayrıca "muvahhid" ve "hanîf" de denir. Muvahhid:
Şirkin her türlüsünden ve tüm cahilî anlayış ve yaklaşım­lar­dan uzak, Kur'ân-ı
Kerim'in ölçülerine uygun ve gerçek anlamda Allah Teâlâ'nın varlığına ve
birliğine inanan kimsedir.
Tevhid, akademik eğitimin
hazırlık aşamalarında yukarıdaki kısa ta­nım içinde özetlenerek sunulmakla
beraber, hayat ve kâinâtı kuşatıcı bo­yutla­rıyla tanımlar üstü, geniş, engin ve
evrensel bir anlam taşır. Bu ne­denle imanın en büyük temel taşını temsil eden
"tevhid" kavramını çok yönlü olarak ele almak gerekir.
Tevhid, hayat ve kâinat
yasalarının olduğu kadar, İslam'da sosyal ve toplumsal disiplinin de kaynağıdır.
Çünkü Mümin ve muvahhid kişi Allah (cc)'dan korkar ve Allah (cc)'ı sever.
Dolayısıyla O'na asi ol­ma­makta titizlik gösterir; Emir ve yasaklarını zaman
zaman zorlayıcı sebep­lerle çiğnese bile daha sonra derin bir pişmanlık duyar ve
tevbe eder. Bunun esas nedeni şu­dur:
Her şey, Allah Teâlâ'nın,
varlığı, birliği, eşsizliği ve sonsuzluğu ek­se­nine bağlı olarak var olmuştur.
Geçmişten geleceğe, zamandan me­kana, merkezden çembere, ruhtan maddeye,
sebepten sonuca, sükûn­dan hare­kete ne varsa, fizik ve metafizik, bilinen ve
bilinmeyen, olmuş ve olacak her şey, ancak bu eksene bağlı olarak söz konusudur.
Dolayısıyla "muvahhid" kişi tüm yaşamını hiç bir zaman bu eksenin
merkezkaçın­dan kurtulmayacak şekilde sürdürmek zorunda olduğunu bilir. Tevhidî
yaşamı ideal edinmiş olan insan, günah işlerken bile bu eksenin etrafın­daki
yörüngeden asla sapmaz.
Çünkü bunun, ne ebedî bir
hüsran olacağı­nın farkındadır. Muvahhid kişi, -şirk ve şirk hük­mündeki suçlar
hariç - kebâir işlemekle is­lamın çem­beri dışına çıkma­yacağını bilir.
Dolayısıyla Muvahhid, Allah (cc)'ın birliği temeline da­yanan katıksız İslam
inancına sahip gerçek mümin demektir. Çünkü "tevhid", imanın temel taşı
olarak müminin yaşamını yönlendiren ve her adımda, her nefeste, her davra­nışta,
onun hayat disipli­nini sağla­yan tüm yasaların kaynağıdır. "Tevhid"
mümine, meşru, helâl ve mü­bah dav­ranışlarında hareket ser­bestisini tanıyan
geniş sınırların burç­ları üzerinde dalgalanan yüce bir bayraktır. Dolayısyla
dünyadaki tüm bayraklar bu kutsal bayrağın yanında cüceleşir ve küçülürler.
Tevhid, mümine belki zor, fakat şerefli ve özgür yaşama bilincini aşılayan ilâhî
bir nurdur; tükenmez bir enerji, güç ve cesâret kaynağıdır. İşte bu gerçekten
hareketledir ki mümin ve muvahhid kişi, insanlardan, cahilî re­jimlerden ve
tağut­lardan gelen her tehdit karşısında daima şu sözü çekin­meden haykırarak
söyler:
"Ben Allah'dan başka hiç bir
şeyden ve hiç bir kimseden korkmam; Allah'dan başka hiç kimseye de baş eğmem!"

Tarihin her döneminde müminler,
en acımasız zâlimlerin ve en kanlı diktatörlerin karşısında, hatta idam
sehpalarının üzerinde İman-tevhid ba­ğının kopmaz sağlamlığını daima bu
ebedileşmiş söylemle hay­kırmışlardır. Bu söz, Bilal-i Habeşi'den Seyyid
Kutup'a, Yasir'den Bediüzzaman Said-i Nursi'ye kadar zulme uğramış tüm İslam
kahra­manlarının yüce sinele­rinde ve pâk alınlarında gerçek bir özgürlük
ni­şanı olarak gözleri kamaştırmıştır.[2]




 




[1]
İhlas: 112/1-4.



[2]
Ferit Aydın, İslam'da İnanç Sistemi, Kahraman Yayınları: 207-209.