Fecir | Konular | Kitaplar

Elçilere İtaat Etmemeleri

Elçilere İtaat Etmemeleri




Elçilere
İtaat Etmemeleri

 

Allah'ın kavimlere gönderdiği elçiler
çok üstün ahlaklı, akıl, ileri görüşlülük ve basiret yönünden çok gelişmiş,
Allah tarafından özel olarak seçilerek hikmet verilmiş kimselerdir. Nitekim bir
ayette "Kime dilerse hikmeti ona verir; şüphesiz kendisine hikmet verilene
büyük bir hayır da verilmiştir. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp
düşünmez" (Bakara Suresi, 269) şeklinde bildirilerek, elçilerin hayır
verilmeye layık kişiler olduğu belirtilmiştir.

Bu ilim sahibi kişiler takvaca,
bilgice ve akılca çok üstün olmaları dolayısıyla müminler için çok
kıymetlidirler. Kavmin refahtan şımaran önde gelenleri ise kibirlenerek toplumun
en güvenilir, en kıymetli kişileri olan elçilere karşı gelirler. Bununla da
kalmayarak onlara hakaret ve iftirada bulunurlar, hatta tuzak kurup öldürmeye
bile kalkarlar. Bu durum, kalplerindeki büyüklenme hastalığından kaynaklanır.
İçlerindeki kibir teslim olmalarını engelleyip inkarlarına sebep olur:

Sizden öncekilerin, Nuh kavminin, Ad
ve Semud ile onlardan sonra gelenlerin haberi size gelmedi mi? Ki onları,
Allah'tan başkası bilmez. Elçileri onlara apaçık delillerle gelmişlerdi de,
ellerini ağızlarına götürüp (öfkelerinden ısırdılar) ve dediler ki: "Tartışmasız,
biz sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyleri inkar ettik ve bizi kendisine
çağırdığınız şeyden de gerçekten kuşku verici bir tereddüt içindeyiz." (İbrahim
Suresi, 9)

Bu ileri gelen, enaniyetli ve azgın
insanların hakka çağrıldıklarında peygamberlere karşı nasıl tavırlar
gösterdikleri ve ne denli bozuk mantık örgüleri geliştirdikleri de ayrıca
Kuran'da bildirilmiştir:

Bunun üzerine, kavminden inkara sapmış
önde gelenler dediler ki: "Bu sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası
değildir. Size karşı üstünlük elde etmek istiyor. Eğer Allah dilemiş olsaydı,
muhakkak melekler indirirdi. Hem biz geçmiş atalarımızdan da bunu işitmiş
değiliz." (Müminun Suresi, 24)

Kendi kavminden, inkar edip ahirete
kavuşmayı yalanlayan ve kendilerine, dünya hayatında refah verdiğimiz önde
gelenler dedi ki: "Bu sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir,
kendisi de sizin yediklerinizden yemekte ve içtiklerinizden içmektedir." (Müminun
Suresi, 33)

Bu ayetlerde dikkat çeken nokta ileri
gelenlerin, elçilerden mucize göstermelerini beklemeleridir. Elçilerin akıl,
ilim, ahlak, fazilet, maneviyat ve bunlar gibi pek çok nimet bakımından seçilmiş
bir üstünlüğe sahip olmaları gururlarına ağır gelmiştir; bu gerçeği kabul etmek
istemedikleri için de onları sıradan insanlar olmakla suçlamışlar ve birtakım
mucizeler istemişlerdir. Hatta peygamberlerin yemek yemeleri, su içmeleri gibi
insani vasıflarını şaşkınlıkla karşılamışlar, bunları bile inanmamak için bahane
yapmışlardır. Nitekim inatçı önde gelenler mucize bile görseler zaten inanacak
değillerdir:

Onlar: "Bizi büyülemek için mucize (ayet)
olarak her ne getirirsen getir, yine de biz sana inanacak değiliz" dediler. (Araf
Suresi, 132)

Önde gelenleri rahatsız eden şey,
sahip oldukları güç, itibar ve iktidara rağmen, kendilerinden olmayan, dahası
kendilerini ve sistemlerini kötüleyen bir insanın dini yayarak toplumda kabul
görmesidir. Olayı tümüyle bir kişisel çekişme olarak görmüşler ve peygamberin
kendilerine üstün oluşunu hazmedememişlerdir. Bu nedenle peygamberimize karşı da
saldırganlık göstermiş, "bu Kur'an, iki şehirden birinin büyük bir adamına
indirilmeli değil miydi?" (Zuhruf Suresi, 31) diyerek kendileri gibi önde
gelenlerden bir kişinin peygamberlik etmesini istemişlerdir. Bu isteklerine
karşılık Allah ise şöyle buyurur: "Senin Rabbinin rahmetini onlar mı
paylaştırıyorlar?..." (Zuhruf Suresi, 32)

[1]

 





[1] Harun
Yahya, Şeytanın Enaniyeti, Vural Yayınları: