Fecir | Konular | Kitaplar

e) Sâlih Amel

e



e) Sâlih Amel:
 
Bilindiği gibi amel; kişinin
niyet ederek, bir şeyi kast ederek yaptığı işlere ve fiillere verilen addır. Bir
niyete ve kasda bağlı olarak yapılan işlere ‘amel' denilmektedir. ‘Sâlih amel'
ise, elverişli, faydalı, sağlam, fesat unsuru taşımayan iş, eylem ve aksiyon
demektir. Sâlih; doğru yolda olan, fesat içinde olmayan, faydalı ve yarayışlı
demektir.
Aynı kökten gelen ‘sulh',
doğruluk, uygunluk, düşmanlığa son verme, barış, fesâdın sona ermesi anlamına
gelir. ‘Sulh ve salâh'; bozulma, kötülük, kavga, çekişme ve fesâdın karşıtıdır.
Eylemlerinde ‘sulh ve salâhı' esas alan kişinin davranışları sâlih olduğu gibi
kendisi de faydalı ve doğru iş yapan insan ‘sâlih' kimsedir.
‘Salâh' kökünden gelen ‘ıslâh',
ıslâh etmek, fesâdı gidermek ve düzeltmek anlamlarına gelir. ‘Islâh' aynı
zamanda iki şeyin veya iki kişinin arasındaki fesâdı gidermek, düşmanlık ve
çatışmayı sona erdirmek demektir. Allah'ın, kullarının soylarını ve mallarını
sağlam ve faydalı yapması da bir ‘ıslâh'tır (46/Ahkaf, 15).
Yine aynı kökten gelen
‘maslahat'; sulhün, sağlam ve faydalı olmanın getirdiği menfaattir. Bir iş,
insan ve topluma çeşitli bakımlardan zarar veriyorsa o işin fıkıh dilindeki adı
‘mefsedet'tir. Mefsedetin zıddı ise ‘maslahat'tır. Ameller, yani insanların
yaptıkları işler maslahat ve mefsedet çizgisinde değerlendirilir. Maslahat
unsuru taşıyan bütün ameller güzel görülür, yapılmasına izin verilir. İslâm,
mefsedet özelliği taşıyan bütün amelleri mü'minlere yasaklamakta, onları bu gibi
zararlı eylemlerden  sakındırmaktadır.
‘Salâh, sâlih, sulh, ıslâh,
maslahat, ıstılah' gibi kavramlar birbirine yakın mânâlar taşımaktadırlar. Hemen
hemen hepsinde, sağlam olma, faydalı olma, barışma, düzgün olma gibi anlamlar
saklıdır. Kur'an-ı Kerim, mü'minlerin yaptığı doğru, faydalı ve düzgün işlere
‘sâlih amel' adı vermektedir. Bunun tam zıddı olan yanlış, zararlı ve düzgün
olmayan işlere de ‘fâsit amel' demektedir. Kur'an, iman ile ‘sâlih ameli'
sürekli beraber anmaktadır. Kuran'da doksandan fazla yerde iman ve sâlih amel
beraber geçmektedir. Bu olguya iki açıdan bakmamız mümkündür:   
a- İman gerçeği ancak
sâlih amelle bütünleşir. İmanı kuvvetlendiren, sağlamlaştıran ve koruyan sâlih
ameldir. Sâlih amel olmadan imanın olgunlaşması ve olduğu gibi korunması mümkün
değildir.
b- İmanın gereği sâlih
amel işlemektir diyebiliriz. Çünkü iman etmek; aynı zamanda, iyiyi, doğruyu,
faydalıyı, düzgün olanı, fâsit olmayanı anlamak ve kabul etmektir. İman olgusunu
tanıyan ve bunu kalbine yerleştiren mü'min, bu imanının bir sonucu olarak sâlih
amel işler.  İmanı onu sâlih amel işlemeye zorlar. İman etmenin zorunlu bir
sonucu, sâlih amel işlemektir. Yani iman eden mü'min; işini, ibâdetini, eylemini
doğru yapacaktır, faydalıyı isteyecektir, zararlıdan kaçınacaktır.
Amelleri sâlih olan "sâlih
insanlar", şüphesiz ki imanın gereğini yapanlar ve mükâfatı hak edenlerdir.
Sâlih olan insanlar Adn cennetine girmek gibi üstün bir nimeti kazanırlar (13/Ra'd,
23). Sâlih amelin ne olduğunu bilmeyen ‘müfsitler' Allah'ın emirlerine sürekli
ters düşerler. Onların bu fesatlarına karşılık Allah (c.c.) onların amellerini
‘ıslâh' etmez (10/Yûnus, 81). Yeryüzünün ıslâhı, sağlam bir kişi ve toplum
düzeninin kurulması, ancak Allah'ın hükmüne uymakla mümkün olur. Rabbimiz,
elçilerini bu görevle gönderir. İlâhî irâde toplum üzerinde gerçekleşir ve
yeryüzü ‘ıslâh' edilmiş olur. Ancak, müfsitler, yeryüzünü ve toplumu sürekli
bozmaya çalışırlar. Rabbimiz onlara der ki:
"Islâh olduktan, sâlih bir
duruma geldikten sonra yeryüzünü ifsâd etmeyin." (7/A'râf, 56)
Yaratıcı olarak Allah (c.c.),
yarattığı kullarından hep sâlih amel işlemelerini ister. Bu da ancak Allah'ın
koyduğu ölçülere uymakla mümkün olabilir. Eğer kendi hevâlarına uyarlarsa sâlih
amel işlemeleri mümkün değildir. Hevâlarına uyanlar fâsit amele yönelirler ve
böylece karada ve denizde ‘fesâdı' meydana getirirler. Yeryüzünde sulhün
(barışın), salâhın (iyi ortamın) olabilmesi için, insanların ‘maslahat' olan
işleri tercih edip, sâlih amel işlemeleri; hallerini, niyetlerini, amellerini
İslâmî ölçülerle ‘ıslâh' etmeleri gerekir. Aksi halde insanların yanlış
görüşleri, hevâları, onları bâtıla sürükler.  Müfsitler de fesat işlemeye, fitne
çıkarmaya devam ederler.
Sâlih amel sahipleri dünyada
da, âhirette de kurtulurlar, sonsuz güzelliklere, faydalara ve mükâfatlara
kavuşurlar (16/Nahl, 97; 22/Hacc, 56; 29/Ankebût, 7 vd.). Sâlih amel, hem
Allah'ın rızâsına uygun ameldir, hem de insana faydalı, barışa hizmet eden her
türlü düşünce, faâliyet ve ibâdettir. Rabbine kavuşmak isteyen kişi sâlih amel
işler (18/Kehf, 110), sâlih insanlardan olmaya çalışır. Şüphesiz iman edip sâlih
amel işleyenler, sabrı ve hakkı tavsiye edenler hâriç, diğer insanlar zarardadır
103/Asr, 1-3).