Fecir | Konular | Kitaplar

Allah'a Karşı Savaşan Rejimler

Allah




Allah'a Karşı
Savaşan Rejimler
 
Mâhiyeti ne olursa olsun,
İslâm'ın dışında ortaya çıkmış olan insanların hayatına hükmetmeye çalışan
rejim, Allah'a karşı savaşan rejimdir. Bir memlekette hayat kanunları Allah'ın
kitabına dayanmıyorsa; o memlekette Allah'a ve O'nun şeriatına karşı savaşan
sosyal ve siyasal bir otorite var demektir. Allah (c.c.), ebedî hayat rehberimiz
Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyuruyor:
"Ey iman edenler! Allah'tan
korkun. İman etmişseniz, fâizden arta kalandan vazgeçin. Böyle yapmazsanız,
bunun (fâizin) Allah'a ve peygamberine karşı açılmış bir savaş olduğunu bilin."
(2/Bakara, 278-279).
Âyet-i kerimelerin gölgesinde
rahatlıkla diyebiliriz ki; iktisadî hayatı fâize dayanan tüm rejimler, Allah'a
karşı savaşan rejimlerdir. Esâsen Allah'a karşı savaşan rejimleri tanımada
yanılmamak için Allah Teâlâ Kur'an'da kendisine karşı savaşn rejimler için
fâizin bir alâmet olduğunu beyan etmiştir. Bu münâsebetle müslüman, herhangi bir
rejimi tanımak istediği zaman, hemen onun iktisadî hayatının fâize dayanıp
dayanmadığına bakar. Şayet rejimin iktisadî hayatı fâize dayanıyorsa o rejim,
Allah'a karşı savaşanların rejimidir. Çünkü iktisadî hayatı fâize dayanan,
fâizin reklâmını yapan ve fâizi geliştirmeye çalışan rejimin adı ne olursa
olsun, böyle bir rejim şeksiz Allar'a karşı savaşan rejimdir. Böyle bir rejimi
ortadan kaldırmaya çalışmak, çalışanlara yardımcı olmak, hem Hakkın hâkimiyet
gücüne hizmet ve hem de mü'minin ödemek mecbûriyetinde olduğu bir zimmettir.
Şehid Seyyid Kutub şöyle diyor:
"İslâm toplumu mevcut olduğu zaman; müslümanların imamı, fâiz üzerinde ısrar
edenlerle savaşmakla mükelleftir. Fâizcilikte ısrar edenler her ne kadar
müslüman olduklarını da iddiâ etseler, onlar Allah'ın emrinden dışarı
çıkmışlardır. Hz. Ebû Bekir'in kelime-i şehâdet getirdikleri ve namaz kıldıkları
halde zekât vermeyenlerle savaştığı gibi İslâm devlet reisi de fâiz yiyenlerle
savaşacaktır. Allah'ın şeriatına itaat etmekten kaçanlar ve Allah'ın şeriatını
hayatlarında uygulamayanlar müslüman değillerdir!" (Fî Zılâli'l Kur'an, c. 1, s.
331). Bugün İslâm coğrafyasında Allah'ın hâkimiyetini reddederek fâiz üzerinde
ısrar eden bir sürü sosyal ve siyasal otorite zuhur etmiştir. Bu sosyal ve
siyasal otoritelerin ortak hedefi; Allah'a ve peygamberine karşı savaşmaktır.
Biz desek de, demesek de bugün İslâm coğrafyası, Allah'a karşı savaşan
otoritelerin istilâsı altındadır.        
İslâm coğrafyasında fâize
dayanan ve fâizi geliştirmeye çalışan tüm rejimlerin katli vâcibtir. Bakınız
İmam Taberî şunu kaydediyor: "Fâizden vazgeçmeyen ve fâiz üzerinde mukim olan
bir kimseyi tevbeye dâvet etmek imamu'l-müslimînin ödevidir. Şayet fâizden
vazgeçmez ve çekişmeye kalkışırsa o zaman derhal boynu vurulur." (Taberî,
Câmiu'l Beyan Fî Tefsîri'l Kur'an, c. 2, s. 71). Dikkat edilirse İslâm, fâiz
üzerinde ısrar edenlere hayat hakkı tanımamaktadır. Bugün İslâm coğrafyasında
Allah yolunda yürümek maksadıyla ortaya çıktığını iddiâ eden bir sürü lider ve
grup türemiştir. Bu lider ve grupların Allah'ın yolunda olduklarını gösteren
alâmetlerin başında, iktisadî hayatı fâize dayanan rejimlere karşı savaşmaları
gelir. İktisadî hayatı fâize dayanan rejimlere karşı savaşmayan ve etrafında
toplanan müslümanlara fâize dayanak şirk rejimini ortadan kaldırmanın yolunu
göstermek yerine, başka yolları gösteren liderler, Allah'ın yolunda değil;
şeytanın yolundadırlar. Ve Allah'a karşı savaşanlarlarla beraberdirler.
Allah'a karşı savaşmakla,
Allah'a karşı savaşanı tasdik etmek arasında herhangi bir fark yoktur. Allah'ın
diniyle ve Allah'ın hak dinine iman edenlerle savaşan rejimler, Allah'a karşı
savaşmış olurlar. Bu noktadan bakıldığında Osmanlı Devletinin tarihe
karışmasından sonra Türkiye'de ortaya çıkan beşer mahsûlü rejimin Allah'a ve
Peygamberine karşı savaştığı hemen görülür.[1] 

Sonuç olarak diyebiliriz ki;
yeryüzünde en büyük cinâyet, Allah'a karşı savaşmak ve Allah'a karşı savaşan
rejimlerden emin olmaktır. Allah'ı inkâr etmektir. Müslümanın görevi; dinini
yıkmaya çalışan ve Rabbıyla savaşan rejimlerin ortadan kalkması için çalışmak,
çalışanlara gücü nisbetinde yardım etmek ve bu uğurda şehid olan müslümanları
rahmetle anmaktır. Şunu unutmayalım ki; nerede Allah'a karşı savaşan bir rejim
varsa, mutlaka orada İslâmî bir kıyam hareketi de vardır. Çünkü Şeriat-ı Garrâ,
Allah'a karşı savaşan rejimlere karşı eliyle, diliyle ve kalbiyle savaşmayan
müslümanı, müslüman kabul etmez.[2]

 




[1]
Mustafa Çelik, Lâ, s. 98-100



[2]
Mustafa Çelik, Lâ, s. 101