Fecir | Konular | Kitaplar

Mürtede Karşı Tavır

Mürtede Karşı Tavır




Mürtede Karşı
Tavır:

 
Bu konuda dikkatli olmak
mecbûriyeti vardır. Önüne gelene, ‘kafir' damgası vurmak demek olan "tekfir
hastalığı"na düşmemek, rastgele câhil müslümanlara ‘mürted' mührü vurmamak
gerekir. İnsanların yetişme tarzı, bilgilerinin azlığı, o bilgileri kullanma
tavrı, İslâm'ı öğrenme kaynakları göz önüne alınmadan ‘tekfir' etmek çok
yanlıştır. Bir müslümanı onu dinden çıkaran davranış ve söz üzerinde bulursak,
onun yanlışlığını düzeltmeye çalışmamız gerekir. Rastgele ‘kâfir' damgası vurmak
hem görevimiz değil, hem de müslümanların sayısını azaltmaktır. Sayımızın azlığı
ancak düşmanlarımızı sevindirir.
Mürted'e verilecek ceza
konusunda fıkıhçıların değişik görüşleri var. Bazıları, eğer toplu irtidat
olmuşsa bu; İslâm toplumunun veya devletin güvenliğini ilgilendirdiği için,
onlarla topluca savaşılır, zararları def edilir demektedirler.[1]
Hanefî fıkhına göre İslâm'dan
çıktığını açıkça gösteren söz, tutum ve davranışlarda bulunan kişi, mürted
sayılır ve tevbe etmediği takdirde idam edilir. Mürted ile kâfir arasında çok
önemli bir fark vardır. Şöyle ki; mürted, İslâm'ın Allah indinde yegâne din
olduğunu ve kudsiyetini bildiği halde; dünya menfaati, hırs, hased, kin veya
bunun gibi duygularla dinini terketmiştir. Bu duygular, mürtedi müslümanlara
karşı harbî (muhârip, savaşçı) durumuna getirir. Çünkü irtidatla birlikte sahip
olduğu ismet-i şahsiyetini (kişisel mâsumluk ve dokunulmazlığını) kaybetmiştir.
Gayr-i müslim olan kâfir ise, dâvete muhtaçtır. İslâm hakkında doğru bir bilgiye
sahip değildir.
İbn Âbidin: "İrtidat eden ve
muhârip durumuna geçen kimsenin öldürülmesi, dinin muhâfazası için zarûridir.
Çünkü dinin muhâfazası, maslahatların en üstünüdür" hükmünü zikreder. Hanefî
fukahâsı: "irtidat eden erkeğin öldürülmesinde, kadının ise hapsedilmesinde
müttefiktir. Çünkü kadın, muhârip (savaşçı) durumunda değildir." Bu noktada şunu
hatırlatmakta fayda vardır: Mürted olan erkek derhal öldürülmez; önce irtidat
sebebi araştırılıp, şüpheye düştüğü husus izah edilir ve tecdîd-i imana dâvet
edilir. Bütün bunlardan sonra, durum değişmezse ülü'l-emr tarafından öldürülür.
Bu cezayı herhangi bir mü'min, kendi şahsî değerlendirmesiyle yapamaz. Çünkü
velâyete tecâvüz câiz değildir. Ülü'l-emr, bütün ümmetin velâyetine sahiptir.[2]
Günümüzde batılı ülkelerin
ulaştığı zenginlik ve kalkınma birçok zayıf imanlı müslümanı onlara hayran
ediyor.  Bir kısmı da onların İslâm'a uymayan fikirlerini, hayat şekillerini
benimsiyor, onlar gibi olmaya çalışıyor. Bu, İslâm'ı bilmemenin ve ona imanın
zayıf olmasının bir sonucudur. Bazı müslümanlar da yönetildikleri rejimler
tarafından İslâm dışı ideolojilere, uyguladıkları eğitim, medya ve devlet
politikasıyla inandırılmaya, İslâm'dan koparılmaya çalışılıyor.
Bugün yapılması gereken,
‘falanca adam küfür sözü söyledi, şu söz ve davranışıyla şirke düştü; mürted
oldu, müşrik oldu, ona hangi cezayı verelim?' diye fetvâ arayışı değil;
İslâm'ın, güzellikler ve kurtuluş yolu olduğunu en güzel yolla insanlara
ulaştırmak, hatayı biraz da kendimizde arayıp zayıf müslümanların dinden
uzaklaşma sebeplerini azaltmaya çalışmaktır. Şirk konusu, bu bilgileri
çevremizdeki düzenin kurbanı ve câhil insanlar için kılıç gibi kullanmak için
öğrenilmez. Kendimizi, en küçük bir ihtimalle bile şirke düşürebilecek
davranışlardan şiddetle sakınmamız ve insanları bu hale getiren bataklıkla
mücâdele etmeyi, şirk düzeni ile mücâdele edilmeden bunun önününün
alınamayacağını idrâk etmek ve insanları en büyük tehlike olan bu belâdan
kurtarmanın yollarını aramak, tebliğ etmek, canlı Kur'an olmaya çalışıp tevhidi
bayraklaştırdığımızı davranışlarımızla isbat etmek için olmalıdır.
"İman edip de imanlarına
herhangi bir zulüm (şirk) bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve
onlar doğru yolu bulanlardır." (6/En'âm, 82)
Peygamberimiz (s.a.s.),
mü'minlere şöyle duâ etmelerini tavsiye ediyor: "Bile bile şirk koşmaktan
Allah'a sığınırım, bilmediklerimden de Senden af dilerim".
Selâm olsun, şirkin en
küçüğünden ve en gizlisinden bile kaçan tevhidî söyleme ve eyleme sahip olan
muvahhid gençlere!
 

 




[1]
Hüseyin K. Ece, İslâm'ın Temel Kavramları, 457-459




[2]
Yusuf Kerimoğlu, Kelimeler Kavramlar, s. 214.