Fecir | Konular | Kitaplar

Dördüncü Esas İlim ve Alimler, Fıkıh ve Fakihler

Dördüncü Esas




Dördüncü Esas:
İlim ve Alimler, Fıkıh ve Fakihler

 

Dördüncü olarak
ilim, alimler, fıkıh ve fakihler ile onlardan olmadığı halde bunlara benzemeye
çalışan kimselere dair açıklamaları ihtiva eder. Yüce Allah bu esası Bakara
suresinin baş taraflarında: "Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi
hatırlayın ve ahdimi yerine getirin. Ben de ahdinizi yerine getireyim."
(el-Bakara, 2/40) buyruğundan itibaren; "Ey İsrailoğulları! Size verdiğim
nimetlerimi ve sizi alemler üzerine gerçekten üstün kıldığımı hatırlayın."
(el-Bakara, 2/47) buyruğuna kadar olan âyet-i kerimelerde bu esası açıklamış
bulunmaktadır. Avamdan anlayışı kıt olan kimseler için dahi çok açık ve seçik
bir şekilde sünnet-i seniyede yer alan apaçık bir çok ifadeler de bu hususa daha
bir açıklık getirmektedir. Ancak daha sonraları bu en garib (en az bilinen) şey
olmuştur. Artık ilim ve fıkıh diye bid'at ve delaletlerin kendisi bilinir
olmuştur. Bunların elinde bulunan en hayırlı şeyler ise hakkı batıla
karıştırmaktır. Yüce Allah'ın insanlara farz kıldığı ve övdüğü ilim ise ancak
zındıkların yahut delilerin ağzını açıp söyledikleri şey halini almıştır. Onu
inkar eden, ona düşmanlık eden, ondan sakındırmaya ve alıkoymaya dair eser yazan
kimseler ise bizzat alim ve fakih kimseler olmuştur.

Burada ilimden
kasıt şer'î ilimdir. Şer'î ilim de yüce Allah'ın Rasûlüne indirmiş olduğu apaçık
deliller ve hidayettir. Övgü ve övücü ifadelerin hakkında sözkonusu edildiği
ilim ise şeriat ilmi olan Allah'ın Rasûlüne indirmiş olduğu kitab ve hikmetin
bilgisi demek olan ilimdir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"De ki hiç
bilenlerle, bilmeyenler bir olur mu? Ancak özlü akıl sahibleri öğüt alır."
(ez-Zümer, 39/9)

Peygamber
sallallahü aleyhi vesellem de şöyle buyurmuştur:

"Allah kimin
hakkında hayır dilerse, onu dinde derin bir bilgi sahibi kılar."[1]



Yine Peygamber
sallallahü aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

"Peygamberler ne
bir dinar, ne de bir dirhem miras bırakmışlardır. Onlar ancak ilmi miras
bırakmışlardır. Kim onu alırsa, o pek büyük bir pay almış olur."[2]

Bilindiği gibi
peygamberlerin miras bıraktığı şey ancak şeriat ilmidir. Bununla birlikte bizler
diğer ilimlerin bir faydasının olacağını inkar ediyor değiliz. Şu kadar var ki
bu fayda iki tarafı da keskin bir bıçak gibidir. Eğer yüce Allah'a, Allah'ın
dininin zafere ulaşmasına yardımcı olur, Allah'ın kulları da bunlardan istifade
ederse, elbetteki bu bir hayır ve bir maslahat olur. Bazı ilim ehli birtakım
sanayilerin öğrenilmesinin farz-ı kifaye olduğunu belirtmişlerdir. Ancak bu
üzerinde düşünülecek ve tartışılacak bir konudur.

Durum her ne
olursa olsun hakkında ve onu öğrenmek isteyenler için övgünün sözkonusu olduğu
ilim Allah'ın kitabının ve Rasûlünün sünnetinin fıkhedilmesi ilmidir. Bunun
dışındaki bilgiler ise eğer hayra bir araç olursa hayırdır, şâyet şerre araç
olursa şerdir. Ne buna, ne ötekine araç değilse o takdirde bu bir zaman
kaybetmek ve boş bir iştir.

 

 




[1]
Buhari, İlm, Bab-u men yuridillahu bihi hayran; Müslim, Zekat, Babu'n-nehyi
ani'l-mes'ele.




[2]
Ahmed, Müsned, V, 196; Ebu Davud, İlm, Babu'l-Hassi ala talebi'l-ilm;
Tirmizi, İlm, Bab-u ma cae fi fadli'l-fıkhi ale'l-ibade; İbn Mace,
Mukaddime, Bab-u fadli'l-ulemai...; Darımî, Mukaddime, Bab-u fadli'l-ilmi
ve'l-alim; Beğavi, Şerhu's-Sünne, I, 275, no: 129; İbn Hibban, Sahih, no:
88; el-Heysemi, Mevaridu'z-zam'an, I, 177, no: 80; Buhari, et-Tarihu'l-Kebir,
VIII, 337; Hafız İbn Hacer, Fethu'l-Bari, I, 160'da: "Bu hadisin
kendileriyle kuvvet kazandığı başka tanıkları da vardır" demektedir.