Ahiret Gerçeği

Ahiret Gerçeği

Ahiret Gerçeği:



Ahiret'in bir
adı da ‘gayb âlemi'dir. Yani insanlar tarafından dünyada iken bilinmesi, idrak
edilmesi mümkün olmayan bir şeydir. Gayb, gözden kaybolan, duyularla idrak
edilmeyen, insan bilgisi dışında kalan gerçektir. Bir şeyin ğayb oluşu insana
göredir. Şüphesiz Allah hakkında böyle bir şey düşünülemez. Allah (cc) gayb
âleminin ve görünen her şeyin şahididir (tanığıdır).[1]

Gaybın bir
kısmı Allah'a aittir. Hiç kimse onu bilemez ve anlayamaz.[2]
Bir kısım gayb'lar idrak edilemezler, ancak varlıkları bazı deliller ile ve
kuvvetli haberlerle bilinir. Allah'ın varlığı, Ahiretin olacağı, meleklerin
varlığı gibi.

Bütün bunları
peygamberlere gelen vahy ile ve vahyin yazılı olduğu Kur'an ile öğreniyoruz. Bir
şeyin duyu organlarıyla idrak edilememesi onun yokluğuna, var olmadığına delil
olmaz. İnsan duyularının henüz ulaşamadığı; ama var olan, hissedilen, başka
canlılar tarafından duyulan nice şeyler vardır.

Ahiret hayatı,
insan için gayb haberlerindendir. Ahiretin olması akla ve ilme aykırı değildir.
Çünkü, ahiretin olacağını haber veren kaynaklar en kesin haber kaynaklarıdır.
Yani Allah'tan gelen vahy ile o vahyi insanlara tebliğ eden Peygamberdir. Akıl
yönünden de ahiretin varlığı kaçınılmazdır. Bilindiği gibi, insanlar aynı
seviyede değildirler.

İyileri,
kötüleri, merhametlileri, zalimleri, iyilik yapanları, kötülük yapanları, çok
ibadet edenleri, hiç ibadet etmeyenleri vardır. İyilere mükâfat, kötülere
gereken cezanın dünyada verilmesi mümkün değildir. Hem bu karşılıkları kim
verebilir ki? Âlemlerin Rabbi insanı dünyada serbest bırakmış, ancak
yaptıklarının karşılığını ceza ve mükâfat olarak ahirette verecektir.

Bu açıdan
ahiret inancı, hayatı düzene koyan, iyilik duygusunu artıran, kötülükleri
azaltan, kişinin hayatını kontrol eden en önemli inançtır. Yaptığı iyiliklerin
karşılığını görmeyen, en adi suçları işleyenlerin cezalandırılmadığını,
zalimlerin yaptıklarının yanına kâr kaldığını gören; erdemin ve iyiliklerin
anlamsız, hayatın bir hiç olduğunu düşünebilir. Bu bunalımdır, insanın içindeki
umutsuzluktur. Halbuki Ahiret inancı kişiye umut verir, onu amaçsızlıktan
kurtarır.

Ahiret inancı
sürekli bir diriliştir. Öldükten sonra dirileceğini, iyiliklerinin ve
kötülüklerinin karşılığını alacağını bilen bir kimse devamlı hareket halinde
olur, kendini yeniler, eksikliklerini tamamlar, dünyaya dalmakla, günaha
batmakla, değersiz şeylerin peşine koşmakla öldürdüğü benliğini her gün yeniden
diriltir, kalbini sonsuzluk sevdasıyla meşgul eder.

Ahiret inancı,
yaratılışın, yani dünya hayatının var oluş sorusunun cevabıdır. Bir başka
açıdan, bu hayatın devamıdır. Sürekli olan Ahiret hayatının iyi veya kötü
temelleri dünyada iken atılır. Burada yapılanlar, oradaki hayatın rengini belli
edecektir. Buradaki tercih, orada hedeflediğimiz şeyin tercihidir. Sonsuz
mutluluğu isteyenler, çok kısa, geçici ve evcilik oyununa benzeyen dünya
hayatına razı olurlar, az bir zevkle yetinirler. Bunun karşılığında ise, sonsuz
mükâfatı ve saadeti kaçırırlar, ateş azabını kendi elleriyle kazanırlar.[3]

Ahiret hayatı
‘ba'sü ba'de'l mevt-ölümden sonra diriliş'tir.
İlginç olan
bir nokta da Allah'ın insanlara peygamber gönderme olayına da ‘ba's'
denilmesidir. Yani peygamberler getirdikleri mesajla insanların dirilişine sebep
olurlar. Diriliş ancak, ilâhí mesajı dinlemekle olur. Bununla dirilenler, batıl
ve sapıklığın uykusunu ve ölümcül kötülüğünü bir tarafa atanlar, ölümden sonraki
dirilişte de yüzleri ak[4],
tartıları ağır[5],
kitabı (amel defteri) sağdan verilmiş bir halde[6]
nimetlere ve güzelliklere, yani kurtuluşa kavuşacaktır.

Ahirete
iman İslâmın inanç esaslarından biridir. Allah inancı, Peygamber inancı ve
ahiret inancı; üçü birbirini izler. Kur'an, Allah'a imanla ahirete imanı sürekli
beraber anmaktadır. Bu, Allah'a imanın ancak ahiret inancıyla bütünleşeceğine
işarettir. Çünkü, yalnızca Allah (cc) var deyip, O'nun insan için getirdiği
ölçülere uymamak, ya da bu ölçülere uyup uymamanın sonucunun görüleceği Ahireti
hesaba katmamak doğru değildir.

Allah'a
iman eden mü'min, hayatını inandığı dine göre yaşar, sonra da Ahiret kurtuluşunu
umit eder, Cenneti kazanacağına umut besler. O bilir ki Cennet, dünyada iken
takva üzere yaşayan ‘müttakiler' için hazırlanmıştır.[7]

Ahiret inancı
dünya hayatını düzene koymamızı, daha iyi insanlar olarak yaşamamızı sağlar.
Ahiret olmayacaksa -haşa-, müslümanların nefislerinin zevkine göre yaşamadıkları
için pek zararları olmaz. Ama ahiret hayatı gerçekleşecek olursa -ki mutlaka
olacaktır-, ona inanmayanların zararı çok büyük olacaktır. Hz. Ali (ra) Ahirete
inanmayan birine şöyle demiş:

"Benim dediğim
olursa (Kıyamet olayı olursa) sen zararlı çıkarsın. Senin dediğin olursa
(ölümden sonra bir hayat olmayacaksa) ben zararlı çıkmam."[8]









[1]
Haşr: 59/22.





[2]
En'am: 6/59.





[3]
Hadid: 57/20.
Muhammed: 47/36. En'am: 6/32.





[4]
Âli imran:
3/106. Ğaşiye: 88/8-11.





[5]
Kaaria: 101/6.





[6]
Hakka:
69/19-24.





[7]

Âli İmran: 3/133.





[8]
Hüseyin K.
Ece, İslam'ın Temel Kavramları, Beyan Yayınları: 36-38.