İmtihan Bilinci
İmtihan Bilinci
İmtihan
Bilinci
İmtihan:
Kazanmakla kaybetmeyi aynı anda hatırlatan esrarlı bir kelime... İçinde hem
ümidi saklıyor, hem korkuyu. Lezzetle elem onda birbirine karışmış. İnsanı ne
güldürüyor, ne ağlatıyor. Zevk ve sefa onu takip edecek, azap ve cefa ondan
sonra gelecek. Bütün bu sayılanlar, aynı zamanda, dünya imtihanının da
özellikleri değil mi? İnsan da bu dünyada imtihan olmuyor mu?
Bülûğa erinceye
kadar, imtihan öncesi: Kâğıt-kalem hazırlama safhası. Bülûğa ermekle, insan
imtihan kâğıdını, amel defterini doldurmaya başlar ve ölünceye kadar aralıksız
kalem oynatır. Bu imtihanın herkes için günün birinde sona ereceği mâlûm; ama
kimin elinden kâğıdının ne zaman alınacağı belli değil. İmtihan denilince,
insanın hatırına çok şeyler geliyor. Bazılarını sıralayalım:
İmtihanda
önemli olan çok yazmak değil, doğru yazmaktır. On kâğıt doldurup, "bir"
alamayanlar da var, bir kâğıtla "yüz" alanlar da. Öyle ise, uzun ömür, güzel
şeylerden daha fazla yazmak için istenmeli. İmtihan salonunda en önde oturmak,
elbiselerin en güzelini giyinmek, kalemlerin en kıymetlisini kullanmak neticeye
zerre kadar tesir etmez. Bunların hepsi câiz, ama hiçbiri vâcip değil. Vâcip
olan, şart olan: Sorulara doğru cevap vermek.
Bahtiyarlık da,
bedbahtlık da imtihan süresince belli olmaz. Âkıbetini bilmediğimiz kimsenin
dünyevî imkânlarına heveslenmemiz doğru değil. İmtihan süresince kimseye
müdâhale edilmiyor. Dileyen dilediğini yazmakta serbest. Ama doğru yazmaya
teşvik, yanlış için tehdit var. Her ikisi de adayların menfaatine.
Bu dünya
imtihanının en önemli bir özelliği de, adaylara doğru cevapların önceden
bildirilmiş olması. Öyle değil mi? Neleri yapıp, nelerden sakınacağımızı hepimiz
bilmiyor muyuz? Diğer imtihanların aksine bu imtihanda, başkalarıyla
yardımlaşmamız serbest bırakılmış; hatta sevap kılınmış. Çalışkan bir öğrencinin
yanına gidip, kâğıdına bakıp, biz de doğruyu yazabiliriz. Ve cevabımız kabul
görür. Gerçekte, doğruda, hakta ve güzelde yardımlaşma serbest. Başkalarına
yanlış cevap yazdırmak veya yanlışı taklit etmek yasak! Kim bu imtihanda kendisi
kadar başkalarının kazanması için de gayret gösterirse, ihsana mazhar oluyor.
Öğrettiği kadar da kendi notuna ilâve ediliyor. Ve yaptığı bu işe büyük pâye
veriliyor: Cihad!
Sadece kendini
gözetmek makbul değil, beğenilmiyor. Bu kazanma ve kaybetme dâvâsı, dünya
ticaretine hiç mi hiç benzemiyor. Bu imtihanda bizler rakip firmalar değiliz.
Komşumuzu ne kadar methedersek, kazancımız o kadar bereketli olur. Kendimizi
övdüğümüz nisbette de zarara düşeriz. Bu ticarette verenin malı artar, cimrilik
edenin değil. Bildiğimizi başkalarına anlatınca kendi bilgimizi de perçinlemiş
olmuyor muyuz?
Dünya
imtihanında doğruyu yazmak kolay ve rahat. Zor olan, yanlış yazmak. Bu ise, bize
büyük bir ilâhî lütuf. Aksi olsaydı, bizim için gerçekten çetin bir imtihan
olurdu. Doğru söylemenin nefes almak kadar doğal ve kolay olduğunu hepimiz
biliriz. Bir insan, gün boyunca doğru söylese yorulmaz, ama her cümlesi yalan
olmak şartıyla yarım saat konuşmaya mecbur tutulsa perişan olur. Su içen, yüzünü
buruşturmaz, ekşitmez; içki içenin ise yüzüne bakılmaz. Helâl kazanç ruhu rahat
ettirir; haram ise vicdana azap çektirir...
İlk bakışta bu
imtihanı herkesin kazanacağı akla geliyor. Ama gel gör ki, insanların çoğu, yine
de yanlış yola sapıyorlar. Bunun sebebini, akı kara, karayı ak gösteren iki
aldatıcıda aramak lâzım: Nefis ve şeytan.
Dünyada
imtihanlar çok çeşitli. Kimi servetinden imtihan oluyor, kimi servet
düşmanlığından. Kimi sıhhatinden, kimi hastalığından... Kimi borçlu kalmaktan,
kimi alacaklı olmaktan... Herkes imtihan olduğu içindir ki, gerçek manada, kimse
rahat değil. "Dünyada rahat yoktur" hadis-i şerifi bir umman. Onun bir
manası da şu olabilir: "İmtihanda rahat yoktur; çalışma ve gayret vardır, endişe
ve ümit vardır, üzüntü ve sabır vardır..."
Daha önce bu
imtihan salonuna zengin-fakir, işçi-işveren, âmir-memur, erkek-kadın,
güçlü-zayıf niceleri gelmiş, bir süre oturmuş, kalkmış gitmişler. Şimdi sıra bu
asrın insanlarında.[1]
Hayatımız
boyunca güzel bir şeyi elde etmek için hep bir çaba ve emek sarf etmişizdir.
Eğitim hayatımızı düşünelim. O dönemden aklımızda en çok yer eden şeyler, büyük
ihtimalle, sık sık karşılaştığımız sınavlardır. Bunların içinde en önemlisi,
kuşkusuz üniversite sınavlarıdır. Çoğu genç, üniversite sınavını hayatının dönüm
noktası olarak tanımlar. Çünkü geleceklerini nasıl şekillendireceklerini bu
birkaç saatlik imtihanın sonucunda belirleyeceklerini düşünürler. Bu nedenle
yıllarca çalışır, uykusuz kalır, pek çok sosyal faaliyetten, tatil ve eğlenceden
uzak durup, kendilerini sadece derslerine verirler. Tek amaçları üniversiteye
girebilmektir. Bu amaca ulaşabilmek için büyük bir sabır ve kararlılık
gösterirler.
Günümüz
Türkiye'sinde üniversite diplomasının ne kadar faydalı olup olmadığı bile
düşünülmez. Çok yararlı olduğunu düşünsek bile, elde edilmek istenen yararların
tümü geçicidir. Ama, bir de asla kaybolmayacak olan, asla tükenmeyecek
güzelliklerin, sonsuz yararların bulunduğu ve insanın devamlı yaşayacağı gerçek
bir hayat var. Bu, iman eden insanların dünya hayatında ulaşmak istedikleri her
durumdan önemli gördükleri âhiret hayatıdır. Çok az bir faydası olan ve
yararının da geçici olduğu üniversite sınavına gösterilen değer, nice müslüman
tarafından âhiret sınavı için gösterilmiyorsa, bu sınavın kaybedilme ihtimalinin
büyüklüğünü de gösterir. Üniversite sınavına hazırlandığı gibi esas imtihana
hazırlanan bir mü'min, büyük ihtimalle cenneti garanti edecektir.
İnsanın sonsuz
âhiret yurduna ulaşmak için denendiği yer "dünya hayatı"dır. İnsan, yeryüzünde
bulunduğu sürece âhirete yönelik bir sınav yaşamakta ve bu konuda gösterdiği
çabayla denenmektedir. Hayat, gerçekte Allah'ın bizleri sınamak ve eğitmek için
yarattığı geçici bir süredir. İnsan bu süre boyunca düşünmek, böylece Rabbini
tanımak, O'nun hükümlerine uymak ve O'nun rızâsını aramakla sorumludur. Bunun
yanında bu imtihan hayatı boyunca başına gelen herşeye en güzeliyle karşılık
vermek, sabretmek ve güzel ahlâk göstermekle yükümlüdür. Başına gelen her şeyin,
Rabbinden gelen bir deneme olduğunu bilmek, bunlardan zevk almak, karşılaştığı
her olayı neşe ve şevkle karşılamak ise, dünyadaki imtihanın mü'minlere has olan
bir sırrıdır. Bu sırrı kavrayan ve tüm yaşamını denendiğinin bilincinde geçiren
insanlar, asla son bulmayacak ve tükenmeyecek olan bir kazanç sağlayacaklardır.
Dinden uzak
insanların en büyük yanılgıları, bu dünyadaki hayatın geçici olduğunu unutmaları
ve aslında bir imtihandan geçirilmekte olduklarının bilincinde olmamalarıdır.
Dünyada böyle bir gaflet içinde yaşayan insanları etkileyebilecek, akıllarını
çelebilecek pek çok güzellik ve süs vardır. Âhiretin unutulduğu toplumlarda
insanlar, doğdukları andan itibaren kendilerine süslü görünen bu değerleri elde
etme hırsına kapılırlar. Allah, insanları dünyaya hırsla bağlayan bu süsleri
şöyle belirtir:
"Kadınlara,
oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara
ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet, insanlara süslü ve çekici kılındı. Bunlar,
dünya hayatının metâıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah katında olandır. De ki:
'Size bundan daha hayırlısını bildireyim mi? Korkup sakınanlar için Rablerinin
katında, içinde ebedî kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler, tertemiz
eşler ve Allah'ın rızâsı vardır. Allah, kulları hakkıyla görendir."
(Âl-i İmran: 3/14-15)[2]
Allah bütün
insanları dener; en büyük rasüllerden avam tabakasındaki her insana kadar herkes
denenir. Bu denemeler aslında, gördüğü derslerden imtihana tâbi tutulan
öğrencinin durumu gibidir. İmtihanı başarırsa bir üst sınıfa geçer, başaramazsa
kalır. Allah'ın Kur'an okuluna girememiş, "mekteb-i İslâm"a kayıt olamamış
insanlar, bu okulu görsünler diye çok çeşitli şekillerde denenirler;
kıtlıkla denenirler, bollukla denenirler, zaferle denenirler,
yenilgiyle denenirler. Ama durumlarını değiştirmeyip küfür ve nifaklarında ısrar
ederlerse "üzerlerine göklerin kapısı açılır", iyice azıp tuğyanda bulunurlar ve
sonunda ya bütün azabı âhirette görmek üzere cehenneme yuvarlanırlar, ya da
dünyada iken cezalarını görürler. Bu ceza, yerden ve gökten gelebileceği gibi,
başka insanların eliyle de olabilir; kendi aralarında fitneler şeklinde de
olabilir. Öte yandan, mü'minler de bir üst sınıfa geçmek, imanlarının
sağlamlığının açığa çıkması, imanlarının derecelerinin belirlenmesi için
denenirler. Onlar da ya kaybedip âAllah korusun- nifaka, fıska veya küfre
dönerler, ya da imanları daha bir güçlenir ve derece alırlar.[3]
Âhiret
hayatının dehşet verici korkuları ve azapları, ümitleri ve nimetleri, bize pek
çok uzaktaymış gibi görünüyor. Oysa ki hayat
takviminin son yaprağı her an düşebilir. Hayat filminin çekimi, her an
bitebilir. Evet, hayatımız filme alınıyor, sözlerimiz tesbit olunuyor.
Aktörlüğünü ve seslendirmesini yaptığımız hayat filminin çekimi, tescil işlemi
melekler tarafından yapılıyor. Mânevî objektifler yalnız umumî görüntümüzü
değil; irâdemiz altında organlarımızdan sâdır olan her ameli, ayrı ayrı ve yakın
çekimle tesbit ediyorlar. Sözlerimiz vazifeli melekler tarafından kayda
alınıyor.
Bu hayat
filmi; çekim zamanları ve mekânları belirlenmiş, resimleri, söyleniş anları ve
gayeleri işaretli olarak, satırlanmış sözleri ile bir amel kitabı olarak bizlere
sunulacak. Rabbimiz öyle buyuruyor:
"İşte bu,
aleyhinize gerçeği dile getirecek (hazırlattığımız amel) kitabımızdır. Zira Biz,
neler yapıyor idiyseniz (meleklerimize) görüntülerini aldırtıyor; tescillerini
yaptırıyorduk." (Câsiye: 45/29)
"Sizin
üzerinizde hakiki bekçiler, (amel ve hareketlerinizi her an gözeten Allah
katında) çok şerefli yazıcı melekler vardır. Onlar ne yapıyorsanız onu
bilirler." (İnfitâr: 82/10-11)
İnsan,
melekler tarafından hazırlanan bu amel dosyasıyla Mevlâmız'ın huzuruna çıkacak,
kitaplaşan hayat filmi; amel dosyası bizzat kişiye izlettirilecek ve
okutturulacak.[4]
Ölümle
birlikte, imtihan sona erecek, hesap günü herkes karnesini alacak:
"Artık
amel kitabı ortaya konmuştur. Günahkârları onun içindeki (görüntülerden ve
kayıt)lardan ötürü korkuya düşmüş görürsün. âEyvah bize!' derler. âNedir bu
kitaptaki (görüntüler ve tesbit)ler? Küçük büyük her bir ameli ayrıntılarıyla
ortaya koymuş.' Onlar bütün yaptıklarını amel kitaplarında hazır bulmuşlardır.
(Ey Peygamber!) Senin Rabbin hiçbir insana zulmetmez."
(Kehf: 18/49)
Melekler
tarafından ilâhî objektifler altında ve mikrofonlar önünde hayatımız filme
alınıyor. Rolünü Kur'an ve Sünnet ölçülerine göre yapabilenlere müjdeler olsun!
Çünkü onlar için ölüm, ilâhî bir hediye ve ebedî hayatın mutlu bir başlangıcı
olacaktır.[5]
[1]
Alâaddin Başar, Nur'dan Kelimeler, s. 113-115.
[2]
H. Yahya, İmtihanın Sırrı, s. 7-12.
[3]
Ali Ünal, Kur'an'da Temel Kavramlar, s. 267-268.
[4]
İsrâ: 17/14.
[5] A.
Rıza Demircan, İslâm Nizamı, 1/309-313. Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.
İmtihan
Bilinci
İmtihan:
Kazanmakla kaybetmeyi aynı anda hatırlatan esrarlı bir kelime... İçinde hem
ümidi saklıyor, hem korkuyu. Lezzetle elem onda birbirine karışmış. İnsanı ne
güldürüyor, ne ağlatıyor. Zevk ve sefa onu takip edecek, azap ve cefa ondan
sonra gelecek. Bütün bu sayılanlar, aynı zamanda, dünya imtihanının da
özellikleri değil mi? İnsan da bu dünyada imtihan olmuyor mu?
Bülûğa erinceye
kadar, imtihan öncesi: Kâğıt-kalem hazırlama safhası. Bülûğa ermekle, insan
imtihan kâğıdını, amel defterini doldurmaya başlar ve ölünceye kadar aralıksız
kalem oynatır. Bu imtihanın herkes için günün birinde sona ereceği mâlûm; ama
kimin elinden kâğıdının ne zaman alınacağı belli değil. İmtihan denilince,
insanın hatırına çok şeyler geliyor. Bazılarını sıralayalım:
İmtihanda
önemli olan çok yazmak değil, doğru yazmaktır. On kâğıt doldurup, "bir"
alamayanlar da var, bir kâğıtla "yüz" alanlar da. Öyle ise, uzun ömür, güzel
şeylerden daha fazla yazmak için istenmeli. İmtihan salonunda en önde oturmak,
elbiselerin en güzelini giyinmek, kalemlerin en kıymetlisini kullanmak neticeye
zerre kadar tesir etmez. Bunların hepsi câiz, ama hiçbiri vâcip değil. Vâcip
olan, şart olan: Sorulara doğru cevap vermek.
Bahtiyarlık da,
bedbahtlık da imtihan süresince belli olmaz. Âkıbetini bilmediğimiz kimsenin
dünyevî imkânlarına heveslenmemiz doğru değil. İmtihan süresince kimseye
müdâhale edilmiyor. Dileyen dilediğini yazmakta serbest. Ama doğru yazmaya
teşvik, yanlış için tehdit var. Her ikisi de adayların menfaatine.
Bu dünya
imtihanının en önemli bir özelliği de, adaylara doğru cevapların önceden
bildirilmiş olması. Öyle değil mi? Neleri yapıp, nelerden sakınacağımızı hepimiz
bilmiyor muyuz? Diğer imtihanların aksine bu imtihanda, başkalarıyla
yardımlaşmamız serbest bırakılmış; hatta sevap kılınmış. Çalışkan bir öğrencinin
yanına gidip, kâğıdına bakıp, biz de doğruyu yazabiliriz. Ve cevabımız kabul
görür. Gerçekte, doğruda, hakta ve güzelde yardımlaşma serbest. Başkalarına
yanlış cevap yazdırmak veya yanlışı taklit etmek yasak! Kim bu imtihanda kendisi
kadar başkalarının kazanması için de gayret gösterirse, ihsana mazhar oluyor.
Öğrettiği kadar da kendi notuna ilâve ediliyor. Ve yaptığı bu işe büyük pâye
veriliyor: Cihad!
Sadece kendini
gözetmek makbul değil, beğenilmiyor. Bu kazanma ve kaybetme dâvâsı, dünya
ticaretine hiç mi hiç benzemiyor. Bu imtihanda bizler rakip firmalar değiliz.
Komşumuzu ne kadar methedersek, kazancımız o kadar bereketli olur. Kendimizi
övdüğümüz nisbette de zarara düşeriz. Bu ticarette verenin malı artar, cimrilik
edenin değil. Bildiğimizi başkalarına anlatınca kendi bilgimizi de perçinlemiş
olmuyor muyuz?
Dünya
imtihanında doğruyu yazmak kolay ve rahat. Zor olan, yanlış yazmak. Bu ise, bize
büyük bir ilâhî lütuf. Aksi olsaydı, bizim için gerçekten çetin bir imtihan
olurdu. Doğru söylemenin nefes almak kadar doğal ve kolay olduğunu hepimiz
biliriz. Bir insan, gün boyunca doğru söylese yorulmaz, ama her cümlesi yalan
olmak şartıyla yarım saat konuşmaya mecbur tutulsa perişan olur. Su içen, yüzünü
buruşturmaz, ekşitmez; içki içenin ise yüzüne bakılmaz. Helâl kazanç ruhu rahat
ettirir; haram ise vicdana azap çektirir...
İlk bakışta bu
imtihanı herkesin kazanacağı akla geliyor. Ama gel gör ki, insanların çoğu, yine
de yanlış yola sapıyorlar. Bunun sebebini, akı kara, karayı ak gösteren iki
aldatıcıda aramak lâzım: Nefis ve şeytan.
Dünyada
imtihanlar çok çeşitli. Kimi servetinden imtihan oluyor, kimi servet
düşmanlığından. Kimi sıhhatinden, kimi hastalığından... Kimi borçlu kalmaktan,
kimi alacaklı olmaktan... Herkes imtihan olduğu içindir ki, gerçek manada, kimse
rahat değil. "Dünyada rahat yoktur" hadis-i şerifi bir umman. Onun bir
manası da şu olabilir: "İmtihanda rahat yoktur; çalışma ve gayret vardır, endişe
ve ümit vardır, üzüntü ve sabır vardır..."
Daha önce bu
imtihan salonuna zengin-fakir, işçi-işveren, âmir-memur, erkek-kadın,
güçlü-zayıf niceleri gelmiş, bir süre oturmuş, kalkmış gitmişler. Şimdi sıra bu
asrın insanlarında.[1]
Hayatımız
boyunca güzel bir şeyi elde etmek için hep bir çaba ve emek sarf etmişizdir.
Eğitim hayatımızı düşünelim. O dönemden aklımızda en çok yer eden şeyler, büyük
ihtimalle, sık sık karşılaştığımız sınavlardır. Bunların içinde en önemlisi,
kuşkusuz üniversite sınavlarıdır. Çoğu genç, üniversite sınavını hayatının dönüm
noktası olarak tanımlar. Çünkü geleceklerini nasıl şekillendireceklerini bu
birkaç saatlik imtihanın sonucunda belirleyeceklerini düşünürler. Bu nedenle
yıllarca çalışır, uykusuz kalır, pek çok sosyal faaliyetten, tatil ve eğlenceden
uzak durup, kendilerini sadece derslerine verirler. Tek amaçları üniversiteye
girebilmektir. Bu amaca ulaşabilmek için büyük bir sabır ve kararlılık
gösterirler.
Günümüz
Türkiye'sinde üniversite diplomasının ne kadar faydalı olup olmadığı bile
düşünülmez. Çok yararlı olduğunu düşünsek bile, elde edilmek istenen yararların
tümü geçicidir. Ama, bir de asla kaybolmayacak olan, asla tükenmeyecek
güzelliklerin, sonsuz yararların bulunduğu ve insanın devamlı yaşayacağı gerçek
bir hayat var. Bu, iman eden insanların dünya hayatında ulaşmak istedikleri her
durumdan önemli gördükleri âhiret hayatıdır. Çok az bir faydası olan ve
yararının da geçici olduğu üniversite sınavına gösterilen değer, nice müslüman
tarafından âhiret sınavı için gösterilmiyorsa, bu sınavın kaybedilme ihtimalinin
büyüklüğünü de gösterir. Üniversite sınavına hazırlandığı gibi esas imtihana
hazırlanan bir mü'min, büyük ihtimalle cenneti garanti edecektir.
İnsanın sonsuz
âhiret yurduna ulaşmak için denendiği yer "dünya hayatı"dır. İnsan, yeryüzünde
bulunduğu sürece âhirete yönelik bir sınav yaşamakta ve bu konuda gösterdiği
çabayla denenmektedir. Hayat, gerçekte Allah'ın bizleri sınamak ve eğitmek için
yarattığı geçici bir süredir. İnsan bu süre boyunca düşünmek, böylece Rabbini
tanımak, O'nun hükümlerine uymak ve O'nun rızâsını aramakla sorumludur. Bunun
yanında bu imtihan hayatı boyunca başına gelen herşeye en güzeliyle karşılık
vermek, sabretmek ve güzel ahlâk göstermekle yükümlüdür. Başına gelen her şeyin,
Rabbinden gelen bir deneme olduğunu bilmek, bunlardan zevk almak, karşılaştığı
her olayı neşe ve şevkle karşılamak ise, dünyadaki imtihanın mü'minlere has olan
bir sırrıdır. Bu sırrı kavrayan ve tüm yaşamını denendiğinin bilincinde geçiren
insanlar, asla son bulmayacak ve tükenmeyecek olan bir kazanç sağlayacaklardır.
Dinden uzak
insanların en büyük yanılgıları, bu dünyadaki hayatın geçici olduğunu unutmaları
ve aslında bir imtihandan geçirilmekte olduklarının bilincinde olmamalarıdır.
Dünyada böyle bir gaflet içinde yaşayan insanları etkileyebilecek, akıllarını
çelebilecek pek çok güzellik ve süs vardır. Âhiretin unutulduğu toplumlarda
insanlar, doğdukları andan itibaren kendilerine süslü görünen bu değerleri elde
etme hırsına kapılırlar. Allah, insanları dünyaya hırsla bağlayan bu süsleri
şöyle belirtir:
"Kadınlara,
oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara
ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet, insanlara süslü ve çekici kılındı. Bunlar,
dünya hayatının metâıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah katında olandır. De ki:
'Size bundan daha hayırlısını bildireyim mi? Korkup sakınanlar için Rablerinin
katında, içinde ebedî kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler, tertemiz
eşler ve Allah'ın rızâsı vardır. Allah, kulları hakkıyla görendir."
(Âl-i İmran: 3/14-15)[2]
Allah bütün
insanları dener; en büyük rasüllerden avam tabakasındaki her insana kadar herkes
denenir. Bu denemeler aslında, gördüğü derslerden imtihana tâbi tutulan
öğrencinin durumu gibidir. İmtihanı başarırsa bir üst sınıfa geçer, başaramazsa
kalır. Allah'ın Kur'an okuluna girememiş, "mekteb-i İslâm"a kayıt olamamış
insanlar, bu okulu görsünler diye çok çeşitli şekillerde denenirler;
kıtlıkla denenirler, bollukla denenirler, zaferle denenirler,
yenilgiyle denenirler. Ama durumlarını değiştirmeyip küfür ve nifaklarında ısrar
ederlerse "üzerlerine göklerin kapısı açılır", iyice azıp tuğyanda bulunurlar ve
sonunda ya bütün azabı âhirette görmek üzere cehenneme yuvarlanırlar, ya da
dünyada iken cezalarını görürler. Bu ceza, yerden ve gökten gelebileceği gibi,
başka insanların eliyle de olabilir; kendi aralarında fitneler şeklinde de
olabilir. Öte yandan, mü'minler de bir üst sınıfa geçmek, imanlarının
sağlamlığının açığa çıkması, imanlarının derecelerinin belirlenmesi için
denenirler. Onlar da ya kaybedip âAllah korusun- nifaka, fıska veya küfre
dönerler, ya da imanları daha bir güçlenir ve derece alırlar.[3]
Âhiret
hayatının dehşet verici korkuları ve azapları, ümitleri ve nimetleri, bize pek
çok uzaktaymış gibi görünüyor. Oysa ki hayat
takviminin son yaprağı her an düşebilir. Hayat filminin çekimi, her an
bitebilir. Evet, hayatımız filme alınıyor, sözlerimiz tesbit olunuyor.
Aktörlüğünü ve seslendirmesini yaptığımız hayat filminin çekimi, tescil işlemi
melekler tarafından yapılıyor. Mânevî objektifler yalnız umumî görüntümüzü
değil; irâdemiz altında organlarımızdan sâdır olan her ameli, ayrı ayrı ve yakın
çekimle tesbit ediyorlar. Sözlerimiz vazifeli melekler tarafından kayda
alınıyor.
Bu hayat
filmi; çekim zamanları ve mekânları belirlenmiş, resimleri, söyleniş anları ve
gayeleri işaretli olarak, satırlanmış sözleri ile bir amel kitabı olarak bizlere
sunulacak. Rabbimiz öyle buyuruyor:
"İşte bu,
aleyhinize gerçeği dile getirecek (hazırlattığımız amel) kitabımızdır. Zira Biz,
neler yapıyor idiyseniz (meleklerimize) görüntülerini aldırtıyor; tescillerini
yaptırıyorduk." (Câsiye: 45/29)
"Sizin
üzerinizde hakiki bekçiler, (amel ve hareketlerinizi her an gözeten Allah
katında) çok şerefli yazıcı melekler vardır. Onlar ne yapıyorsanız onu
bilirler." (İnfitâr: 82/10-11)
İnsan,
melekler tarafından hazırlanan bu amel dosyasıyla Mevlâmız'ın huzuruna çıkacak,
kitaplaşan hayat filmi; amel dosyası bizzat kişiye izlettirilecek ve
okutturulacak.[4]
Ölümle
birlikte, imtihan sona erecek, hesap günü herkes karnesini alacak:
"Artık
amel kitabı ortaya konmuştur. Günahkârları onun içindeki (görüntülerden ve
kayıt)lardan ötürü korkuya düşmüş görürsün. âEyvah bize!' derler. âNedir bu
kitaptaki (görüntüler ve tesbit)ler? Küçük büyük her bir ameli ayrıntılarıyla
ortaya koymuş.' Onlar bütün yaptıklarını amel kitaplarında hazır bulmuşlardır.
(Ey Peygamber!) Senin Rabbin hiçbir insana zulmetmez."
(Kehf: 18/49)
Melekler
tarafından ilâhî objektifler altında ve mikrofonlar önünde hayatımız filme
alınıyor. Rolünü Kur'an ve Sünnet ölçülerine göre yapabilenlere müjdeler olsun!
Çünkü onlar için ölüm, ilâhî bir hediye ve ebedî hayatın mutlu bir başlangıcı
olacaktır.[5]
[1]
Alâaddin Başar, Nur'dan Kelimeler, s. 113-115.
[2]
H. Yahya, İmtihanın Sırrı, s. 7-12.
[3]
Ali Ünal, Kur'an'da Temel Kavramlar, s. 267-268.
[4]
İsrâ: 17/14.
[5] A.
Rıza Demircan, İslâm Nizamı, 1/309-313. Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.
BELA-İMTİHAN
- BELÂ .. Belâ; Anlam ve Mâhiyeti
- Kur'ân-ı Kerim'de Belâ-İmtihan .
- Kur'an'da Belirtilen İmtihan Şekilleri
- Evrensel Bir İlke
- Hadis-i Şeriflerde Belâ-İmtihan .
- Peygamberlerin Denenmesi
- Mü'minlerin Sınanması
- İnsanların Denenmesi
- Kâfir Toplumların İmtihanı
- Müslüman Cemaatin İmtihanı
- Ni'met veya Külfetle Deneme .
- Dünya Ni'metleri İle İmtihan
- Mal ve Evlâtla İmtihan .
- Fitne; Anlam ve Mâhiyeti
- İmtihan Bilinci
- Kullarını İmtihan Konusunda Tasarruf Yalnız Allah'ındır
- Belâ/İmtihan Hakkında Temel Prensipler
- Bela İle İlgili Veciz Sözler
- Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar