Terim Olarak Din

Terim Olarak Din

Terim

Olarak

Din:

Akıl sahibi insanları kendi
irâde ve arzularıyla hayırlı olan şeylere sevk eden ilâhî bir kanundur. Din;
peygamberlerin vahye dayalı yapmış oldukları tebliğdir. Din; Allah Teâlâ
tarafından vahiy yoluyla indirilen, insanları dünya ve âhiret saâdetine
çağıran i'tikadî ve amelî bir nizamdır. Din; İslâm, iman ve ihsandan oluşan
hayat şeklidir. (Bu tanımların tümü vahye dayalı hak dinin, yani dar anlamda
dinin -İslâm dininin- tanımlarıdır.)
Burada geçen din tanımları şu
hususları içermektedir:
Dinin koyucusu ve sahibi
Allah'tır. Hiçbir insan, hatta peygamberler dahi vahye dayalı bir din meydana
getiremez."İyi bilin ki, hâlis (gerçek) din Allah'ındır." (39/Zümer, 3)

Din akıl sahibi insanlara hitap
eder. Din akıl üstüdür, fakat akıl dışı değildir. Din, yeterli derecede akıl
sahibi olmayan çocukları, delileri sorumlu tutmaz.
Dinde serbest seçme vardır.
Yani iman edip etmeme insanların özgür irâdelerine bırakılmıştır. " ... Dinde
zorlama yoktur. Artık hak ile bâtıl açıkça ayrılmıştır." (2/Bakara, 256)
Din insanları hayra ve
güzelliğe iletir. Fakat din, insanları güzele iletme hususunda onların şahsî
kanaatlerini değil; genel ve değişmez evrensel yaratılış kanunlarını esas alır.
Bu esaslar; Din, akıl, can, mal ve nesli koruma şeklinde formüle
edilen esaslardır.
Vahiy kaynaklı
dinler, insana kendi mâhiyetini, başlangıcını ve sonunu, yaratılış gayesini,
yapmakla sorumlu olduğu vazifelerini bildirir.
İnsanların
ortaya koyduğu sistemler hak din değil; bâtıl dindir. Her yaşayış biçimi bir
dindir. Her dinin bir dünya görüşü ve yaşayış biçimi vardır.
Bu toplumda
herkesin kendine göre bir "din" tanımı, bir din görüşü ve yorumu vardır. Din
konusunda genel kanaat; din olayının Allah ile kul arasında bazı ilişkileri
tanzim eden, namaz, hac, oruç gibi ibâdetlerin nasıl yapılacağını açıklayan
görüşler manzûmesi olduğu şeklindedir. Halk kitlelerinin olduğu kadar, resmi
ideolojinin din tanımı da budur. Bu anlayışa göre din, insanların sadece
âhiretini ilgilendiren bir hâdisedir. Bu hâdisede insanlarla Allah arasına
girmek; politik çıkarlar için dinî duygulardan faydalanmak, en açık ifadesiyle
dini istismar etmektir. Yine bu anlayışa göre, çağdaş devlet yönetimi, on dört
asır önceki dinî hükümlerle değil; yine çağdaş ve medenî olan hükümlerle mümkün
olacaktır.
Rabbımız, din
gerçeğini kendi çıkarlarına göre tanımlamaya ve yorumlamaya kalkışan böylesi
sapıklara, Kur'ân-ı Kerim'de açıkça şöyle buyurmaktadır: "De ki: 'Allah'a
dininizi siz mi öğreteceksiniz?' Oysa Allah, göklerde ve yerde olanları
bilir. Allah her şeyi bilendir." (49/Hucurât, 16). Bu âyet-i kerimede hem bu
sapıklar itham edilmekte ve hem de Allah'ın râzı olacağı din gerçeğini öğretecek
merciin yine Allah ve Allah'ın Kitabı olduğu belirtilmektedir. İşte Allah'ın
râzı olacağı yegâne din olan İslâm, Allah'tan ve Rasûlünden öğrenildiği zaman,
aldatılmakta olan insanlarımız bu gerçekleri kavrayacak ve kendilerine yıllardır
anlatılan safsataların yalan olduğunu kavrayabileceklerdir.