Din Ve Teokrasi
Din Ve Teokrasi
Din Ve Teokrasi
Yunanca (Teokratia) kökünden gelen bu sözcük,
iktidarın Allah tarafından belli bir şahsa ya da zümreye tahsis edildiği
anlamına gelir. Bu kelime siyaset bilimi literatürüne Hristiyan Avrupa'dan
geçmiştir. Dolayısıyla kavram olarak ortaya koyduğu anlayış müslümanlara değil,
Hıristiyanlara aittir.
Bu anlayışa göre yönetim ancak ve ancak Allah'ın
yeryüzündeki vekilleri tarafından kullanılabilir. Ortaçağ Hıristiyanlık
dünyasında egemen olan bu düzenin İslam'la uzaktan yakından bir ilişkisi yoktur.
Bu gerçeğin en büyük kanıtı ise "Teokrasi" teriminin, İslam
kaynaklarının hiç birinde geçmemiş olmasıdır. Öyleki Fransızca-Türkçe
sözlükten başka bir şey olmayan ve 1883 gibi daha dün denebilecek yakın bir
geçmişte yayınlanan Şemseddin Sami Kamusu bu terimin (bir sözlük olarak) yalın
tanımını şöyle vermektedir:
"İlâhî yasalarla ve rûhânî sıfatla yürütülen
iktidar. Allah tarafından vekil sayılan diktatörün yönetim biçimi."
[1]
İşte teokrasinin en mükemmel tanımı budur.
Dikkat edilirse bu tanımın içinde iki ana unsur bulunmaktadır.
Birincisi:
İlahi bir yasa ile yönetmek,
İkincisi
İse: Yönetenin (yani devlet başkanının) rûhânî bir sıfata sahip olmasıdır.
İslamda rûhânî sıfat bulunmadığı için, bu tanımın birinci kesitine bakarak,
şeriat devletindeki islami yönetim şeklinin ilâhî yasa olan Kur'an-ı Kerim'e
dayandığını, binaenaleyh böyle bir yönetim biçiminin teokrasi sayılacağını
ileri sürebilecek kimselere hemen hatırlatmak gerekir ki: Kur'ân-ı Kerim'e
ilişkin (ilâhî yasa anlayışı) onun sadece bir şeriat (yani bir anayasa) olduğu
kuralıyla sınırlıdır. Bu sınır bizzat Kur'ân-ı Kerim'in içinde açıklanmıştır.
Âli İmrân Sûresi'nin 159 uncu ve Şurâ Sûresi'nin 38 inci âyetlerinde
yapılan açıklama ile yasama yetkisi müslümanlara bırakılmıştır.
Kur'ân-ı Kerim'de sadece birer köşe taşı
mesabesinde olan çok önemli birkaç yasa konarak -toplum huzurunun kaçırılmasını
önlemek amacıyla- ancak çok tehlikeli beş çeşit suç için birer ceza müeyyidesi
belirlenmiştir.[2]
İçki ve sarhoşluk cezası olarak öngörülen ve Hz. Peygamber (sav) 'in çağından
başlamak üzere tarih boyunca uygulanan değnek cezasının bile Kur'ân-ı Kerim'de
emredildiğine rastlanmamaktadır. Hz. Peygamber (sav)'in, belki de "vahy-i
zımnî"'ye dayanarak uyguladığı bu ceza, olabilirki bu nedenle daha dört
halife döneminde farklı uygulanmıştır. Nitekim daha önceleri kırk değnek olarak
tatbik edilirken Hz. Ömer (ra) bu cezayı seksen değneğe çıkarmıştır.[3]
Ayrıca örneğin, faiz gibi korkunç bir suç için Kurân-ı Kerim'de dünyevî bir
ceza öngörülmemiştir.
Bütün bu gerçekler gösteriyor ki esasen İslam
Dini, geleceğini belirleme konusunda, akıl ve zekâ taşıyan insanoğlunu serbest
bırakmış, onun özgür irâdesini sınırlandırmamıştır. Nitekim kapsamlı İslam
Hukuku, ünlü müctehitlerin kişisel yorum ve görüşleriyle zaman içinde
oluşmuştur. Halbuki teokraside böyle bir şey mümkün değildir. Çünkü teokrasi
rejiminin başındaki insan (kendince) yeryüzündeki Allah'ın vekilidir ve
yanılmazdır.
Halifelere, "Zıllullahi fi'l-Arz",
[4]
olarak bakıldığı noktasına gelince bu, asla İslam'ın koyduğu bir yasa ya da bir
dogma değildir. Bilakis bu niteleme bey'atle (yani birçeşit seçimle)
işbaşına gelmiş meşru bir devlet başkanı olarak halifenin temsil ettiği
yönetime, daha doğrusu yasalara ve kurallara uymak açısından onun işgal ettiği
makama karşı bir saygı ifadesinden öteye gitmez. Eğer zaman zaman başkaları
tarafından bu niteleme riyakarca ve bir çıkar uğruna kullanılmışsa böyle
kişisel bir tutumla İslam arasında bir ilgi aranamayacağı açıktır. Bundan
dolayı yüce İslam şeriatına, (Hıristiyanlığın rûhânî bir rejimi olan)
"teokrasi" adını vermenin de hiç bir mantıklı açıklaması yoktur.
Tarihte yaşanmış birtakım talihsizlikler
nedeniyle yüce şeriat nizamına gerçek anlamda (özellikle siyasi planda)
işlerlik kazandırılmamışsa sembolik halifelerin bu konudaki suçları ve
zaafları yüzünden islam nizamına teokrasi demek, bilgi eksikliğinden ziyade
açık bir bağnazlık örneğidir.
Çünkü her şeyden önce halife, temelde diğer tüm
müslümanlar gibi İslam Ümmeti'nin sıradan bir ferdidir.
İkincisi,
Hiç bir rûhânî sıfatı yoktur. (yani Allah adına kanun koymaya, insanları dinden
kovmaya, günah bağışlamaya, keyfî olarak hak ve özgürlükleri sınırlandırmaya
asla yetkisi yoktur.) Halk isterse onu azlederek yerine başka birini
seçebilir.
Üçüncüsü,
Kur'ân-ı Kerim'in ruhuna aykırı düşmemek şartıyla ve ancak şura meclisiyle
birlikte hareket ederek yasamayı, yürütmeyi ve yönetmeyi denetler.
Şunu da vurgulamak gerekir ki İslam düşmanları
tarafından ileri sürüldüğü üzere eğer yüce şeriat, teokrasi demek olsaydı
mutlaka ortaçağ Avrupa'sının baskıcı teokrasisine karşı girişilen "sezaro
papizm"
[5]
hareketi gibi İslam Nizamı'na karşı da birtakım isyanlar patlak verecekti.
Halbuki İslam Tarihinde cereyan etmiş istisnasız bütün ayaklanmalar hiç bir
zaman İslam'a karşı değil, bilakis bazen yöneticilerin kişisel zulüm ve
baskılarına, bazen çekememezlik ve siyasi rekabet hırsıyla yapılmıştır. Haddi
zâtında Yüce İslam Şeriatının teokrasi ile hiç bir ilişkisi yoktur.
[6]
[1]
Yukarıda sadeleştirdiğimiz metnin aslı şöyledir :
"Kanun-i ilahi ile, ve sıfat-ı ruhaniyetle
min tarafillah vekil addolunan hakimin hükumeti." Şemseddin Sami Kamusu,
Mihran Matbaası, 20. Muharrem. 1299-İstanbul.
[2]
Bu suçlar şunlardır :
a)
Adam öldürmek ya da yaralamak: Bakara: 2/178, Nisa: 4/29, 30, 93;
Maide: 5/32, En'am: 6/151, İsra: 17/33
b)
Hırsızlık yapmak, Kur'ân-ı Kerim 5/38
c)
Zina fiilini işlemek, Kur'ân-ı Kerim 24/2
d)
Zina iftirasında bulunmak, Kur'ân-ı Kerim 24/4
e)
Yol kesmek. Kur'ân-ı Kerim 5/33
Fazla bilgi için İslam hukuku kaynaklarına
Bkz.
[3]
Ebuishak İbrahim el-Firûzâbâdî, El-Mühezzib: 2/286-87 Mısır, bila tarih.
[4]
"Zıllullahi fi'l-Arz": Allah'ın yeryüzündeki gölgesi demektir.
[5]
Papalardan Aziz Gregorius VII. , İnnocentius III. , İnnocentius IV. , ve
Bonifatius VIII. 'un yönetim biçimleri tamamen teokratikti. Bu papalar
imparatorlarüstü ilahi bir yetkiye ve yanılmazlığa sahip olduklarını
savunuyorlardı. Ancak bu yönetim biçimine karşı sonraları siyasi bir
mücadele hareketi başlatıldı. İşte bu harekete «Sezaro-papizm» adı
verilmiştir. Bu hareketin, teokrasiye en büyük darbeyi vuran temsilcisi
ise Fransız kralı Philippe le belle'dir.
[6]
Ferit Aydın, İslam'da İnanç Sistemi, Kahraman Yayınları: 40-43.
Din Ve Teokrasi
Yunanca (Teokratia) kökünden gelen bu sözcük,
iktidarın Allah tarafından belli bir şahsa ya da zümreye tahsis edildiği
anlamına gelir. Bu kelime siyaset bilimi literatürüne Hristiyan Avrupa'dan
geçmiştir. Dolayısıyla kavram olarak ortaya koyduğu anlayış müslümanlara değil,
Hıristiyanlara aittir.
Bu anlayışa göre yönetim ancak ve ancak Allah'ın
yeryüzündeki vekilleri tarafından kullanılabilir. Ortaçağ Hıristiyanlık
dünyasında egemen olan bu düzenin İslam'la uzaktan yakından bir ilişkisi yoktur.
Bu gerçeğin en büyük kanıtı ise "Teokrasi" teriminin, İslam
kaynaklarının hiç birinde geçmemiş olmasıdır. Öyleki Fransızca-Türkçe
sözlükten başka bir şey olmayan ve 1883 gibi daha dün denebilecek yakın bir
geçmişte yayınlanan Şemseddin Sami Kamusu bu terimin (bir sözlük olarak) yalın
tanımını şöyle vermektedir:
"İlâhî yasalarla ve rûhânî sıfatla yürütülen
iktidar. Allah tarafından vekil sayılan diktatörün yönetim biçimi."
[1]
İşte teokrasinin en mükemmel tanımı budur.
Dikkat edilirse bu tanımın içinde iki ana unsur bulunmaktadır.
Birincisi:
İlahi bir yasa ile yönetmek,
İkincisi
İse: Yönetenin (yani devlet başkanının) rûhânî bir sıfata sahip olmasıdır.
İslamda rûhânî sıfat bulunmadığı için, bu tanımın birinci kesitine bakarak,
şeriat devletindeki islami yönetim şeklinin ilâhî yasa olan Kur'an-ı Kerim'e
dayandığını, binaenaleyh böyle bir yönetim biçiminin teokrasi sayılacağını
ileri sürebilecek kimselere hemen hatırlatmak gerekir ki: Kur'ân-ı Kerim'e
ilişkin (ilâhî yasa anlayışı) onun sadece bir şeriat (yani bir anayasa) olduğu
kuralıyla sınırlıdır. Bu sınır bizzat Kur'ân-ı Kerim'in içinde açıklanmıştır.
Âli İmrân Sûresi'nin 159 uncu ve Şurâ Sûresi'nin 38 inci âyetlerinde
yapılan açıklama ile yasama yetkisi müslümanlara bırakılmıştır.
Kur'ân-ı Kerim'de sadece birer köşe taşı
mesabesinde olan çok önemli birkaç yasa konarak -toplum huzurunun kaçırılmasını
önlemek amacıyla- ancak çok tehlikeli beş çeşit suç için birer ceza müeyyidesi
belirlenmiştir.[2]
İçki ve sarhoşluk cezası olarak öngörülen ve Hz. Peygamber (sav) 'in çağından
başlamak üzere tarih boyunca uygulanan değnek cezasının bile Kur'ân-ı Kerim'de
emredildiğine rastlanmamaktadır. Hz. Peygamber (sav)'in, belki de "vahy-i
zımnî"'ye dayanarak uyguladığı bu ceza, olabilirki bu nedenle daha dört
halife döneminde farklı uygulanmıştır. Nitekim daha önceleri kırk değnek olarak
tatbik edilirken Hz. Ömer (ra) bu cezayı seksen değneğe çıkarmıştır.[3]
Ayrıca örneğin, faiz gibi korkunç bir suç için Kurân-ı Kerim'de dünyevî bir
ceza öngörülmemiştir.
Bütün bu gerçekler gösteriyor ki esasen İslam
Dini, geleceğini belirleme konusunda, akıl ve zekâ taşıyan insanoğlunu serbest
bırakmış, onun özgür irâdesini sınırlandırmamıştır. Nitekim kapsamlı İslam
Hukuku, ünlü müctehitlerin kişisel yorum ve görüşleriyle zaman içinde
oluşmuştur. Halbuki teokraside böyle bir şey mümkün değildir. Çünkü teokrasi
rejiminin başındaki insan (kendince) yeryüzündeki Allah'ın vekilidir ve
yanılmazdır.
Halifelere, "Zıllullahi fi'l-Arz",
[4]
olarak bakıldığı noktasına gelince bu, asla İslam'ın koyduğu bir yasa ya da bir
dogma değildir. Bilakis bu niteleme bey'atle (yani birçeşit seçimle)
işbaşına gelmiş meşru bir devlet başkanı olarak halifenin temsil ettiği
yönetime, daha doğrusu yasalara ve kurallara uymak açısından onun işgal ettiği
makama karşı bir saygı ifadesinden öteye gitmez. Eğer zaman zaman başkaları
tarafından bu niteleme riyakarca ve bir çıkar uğruna kullanılmışsa böyle
kişisel bir tutumla İslam arasında bir ilgi aranamayacağı açıktır. Bundan
dolayı yüce İslam şeriatına, (Hıristiyanlığın rûhânî bir rejimi olan)
"teokrasi" adını vermenin de hiç bir mantıklı açıklaması yoktur.
Tarihte yaşanmış birtakım talihsizlikler
nedeniyle yüce şeriat nizamına gerçek anlamda (özellikle siyasi planda)
işlerlik kazandırılmamışsa sembolik halifelerin bu konudaki suçları ve
zaafları yüzünden islam nizamına teokrasi demek, bilgi eksikliğinden ziyade
açık bir bağnazlık örneğidir.
Çünkü her şeyden önce halife, temelde diğer tüm
müslümanlar gibi İslam Ümmeti'nin sıradan bir ferdidir.
İkincisi,
Hiç bir rûhânî sıfatı yoktur. (yani Allah adına kanun koymaya, insanları dinden
kovmaya, günah bağışlamaya, keyfî olarak hak ve özgürlükleri sınırlandırmaya
asla yetkisi yoktur.) Halk isterse onu azlederek yerine başka birini
seçebilir.
Üçüncüsü,
Kur'ân-ı Kerim'in ruhuna aykırı düşmemek şartıyla ve ancak şura meclisiyle
birlikte hareket ederek yasamayı, yürütmeyi ve yönetmeyi denetler.
Şunu da vurgulamak gerekir ki İslam düşmanları
tarafından ileri sürüldüğü üzere eğer yüce şeriat, teokrasi demek olsaydı
mutlaka ortaçağ Avrupa'sının baskıcı teokrasisine karşı girişilen "sezaro
papizm"
[5]
hareketi gibi İslam Nizamı'na karşı da birtakım isyanlar patlak verecekti.
Halbuki İslam Tarihinde cereyan etmiş istisnasız bütün ayaklanmalar hiç bir
zaman İslam'a karşı değil, bilakis bazen yöneticilerin kişisel zulüm ve
baskılarına, bazen çekememezlik ve siyasi rekabet hırsıyla yapılmıştır. Haddi
zâtında Yüce İslam Şeriatının teokrasi ile hiç bir ilişkisi yoktur.
[6]
[1]
Yukarıda sadeleştirdiğimiz metnin aslı şöyledir :
"Kanun-i ilahi ile, ve sıfat-ı ruhaniyetle
min tarafillah vekil addolunan hakimin hükumeti." Şemseddin Sami Kamusu,
Mihran Matbaası, 20. Muharrem. 1299-İstanbul.
[2]
Bu suçlar şunlardır :
a)
Adam öldürmek ya da yaralamak: Bakara: 2/178, Nisa: 4/29, 30, 93;
Maide: 5/32, En'am: 6/151, İsra: 17/33
b)
Hırsızlık yapmak, Kur'ân-ı Kerim 5/38
c)
Zina fiilini işlemek, Kur'ân-ı Kerim 24/2
d)
Zina iftirasında bulunmak, Kur'ân-ı Kerim 24/4
e)
Yol kesmek. Kur'ân-ı Kerim 5/33
Fazla bilgi için İslam hukuku kaynaklarına
Bkz.
[3]
Ebuishak İbrahim el-Firûzâbâdî, El-Mühezzib: 2/286-87 Mısır, bila tarih.
[4]
"Zıllullahi fi'l-Arz": Allah'ın yeryüzündeki gölgesi demektir.
[5]
Papalardan Aziz Gregorius VII. , İnnocentius III. , İnnocentius IV. , ve
Bonifatius VIII. 'un yönetim biçimleri tamamen teokratikti. Bu papalar
imparatorlarüstü ilahi bir yetkiye ve yanılmazlığa sahip olduklarını
savunuyorlardı. Ancak bu yönetim biçimine karşı sonraları siyasi bir
mücadele hareketi başlatıldı. İşte bu harekete «Sezaro-papizm» adı
verilmiştir. Bu hareketin, teokrasiye en büyük darbeyi vuran temsilcisi
ise Fransız kralı Philippe le belle'dir.
[6]
Ferit Aydın, İslam'da İnanç Sistemi, Kahraman Yayınları: 40-43.
DİN
- DİN ..
- DİN ..
- Din; Anlam ve Mâhiyeti
- Sözlük Anlamı
- Din Kelimesinin Türevleri
- Terim Olarak Din
- Kur'ân-ı Kerim'de Din Kavramı
- "Din"in Kur'an'daki Anlamları
- Din Kelimesindeki Unsurlar
- Hadis-i Şeriflerde Din Kavramı
- Din Anlayışları ve Diğer İnançlarda Din .
- İslam'a Göre Din Gerçeği
- Dinde Aşırılık
- Karşı Din; Allah'a Din Öğretmeye Kalkmak
- Dinin Kaynağı
- Din Duygusunun Menşei
- Dinin Gerekliliği
- Din ve Bilim ..
- Dinlerin Tasnifi
- Hak Din .
- Muharref Dinler
- Bâtıl Dinler (Uydurma Dinler)
- Bâtıl Dinleri de Tanımanın Gerekliliği
- Yozlaştırılan Din; Halkın Dini ve Hakkın Dini
- Bu Din Benim Dinim Değil!
- Liselerde Din Dersi Eğitimi ve Ders Kitapları
- Kemalizm; Resmî Din mi? Atatürk'e Ta ı veya Peygamber Diyenler
- Yönlendirilen Din; Devlet Dini ve Diyânet
- Diyanetin Hutbelerinden Küçük Birer Kesit
- DİN .. Dinin Tanımı