Kur'ân-ı Kerim'de Ağlama ve Gözyaşı

Kur

Kur'ân-ı Kerim'de
Ağlama ve Gözyaşı

Ağlamakla ilgili "bükâ"
(ağlamak) kelimesi, Kur'an'da 7 yerde geçer (19/Meryem, 58; 17/İsrâ, 109;
54/Kamer, 7; 68/Kalem, 43; 70/Meâric, 44; 79/Nâziât, 9; 44/Duhan, 29; 53/Necm,
60; 9/Tevbe, 82; 53/Necm, 43). Gözyaşı anlamına gelen "dem' " Kur'an'da 2 yerde
kullanılır (5/Mâide, 83; 9/Tevbe, 92). Çok ağlayan anlamında "evvâh"
kelimesi de Kur'ân-ı Kerim'de 2 yerde geçer (9/Tevbe, 114; 11/Hûd, 75). Evvâh,
keder ve acıma gösteren sesleri çok çıkaran, başkalarının acılarını benliğinde
duyan, onlara duyduğu merhametten dolayı "ah!" edip ağlayan anlamlarına gelir.
Kur'an'da Hz. İbrahim'in sıfatı olarak kullanılır.

Kur'ân-ı Kerim'de kâfirlerin
katı kalpliliğine işaret edilmiş, Allah korkusundan ağlayan yumuşak kalpli,
merhametli mü'minler cennetle müjdelenirken; katı yürekli kâfirlerin cehenneme
gideceği haber verilmiştir. Yüce Allah, Kur'an'ın müslümanlara okunduğu zaman,
onların ağlayarak secde ettiklerini ve Kur'an dinlemenin onların huşûunu/derin
saygısını arttırdığını, kalplerinin titrediğini ifade eder (17/İsrâ, 107-109;
22/Hacc, 35; 19/Meryem, 58). Kâfir ve münâfıklar için de şöyle denilir:
"Artık kazandıkları/yaptıkları işlere karşılık ceza olarak az gülsünler, çok
ağlasınlar." (9/Tevbe, 82) Güldürenin de ağlatanın da Allah olduğu
vurgulanır (53/Necm, 43). Kur'an'ın îcâzı karşısında onu dinleyenlerin derileri
ürpermektedir. Müslümanlar, Allah korkusundan ağlayarak secde ederler. "Eğer
Kur'an bir dağa indirilseydi dağ Allah'ın korkusundan baş eğmiş parça parça
olmuş olacaktı." (59/Haşr, 21) Bu âyetlerden çıkan sonuç, Allah korkusu
sebebiyle ağlamanın takdîre şâyan bir meziyet olduğudur.
Bakara sûresi, 74. âyetinde
Benî İsrâil'in kalplerinin kasveti/katılığı anlatılır ve mü'minlerin aynı duruma
düşmeleri işaret yoluyla yasaklanır. İsrâiloğullarının bunca nimete rağmen,
kalplerinin taş gibi, hatta taştan daha katı olduğu, çünkü nice taşın içinden su
fışkırdığı, Allah korkusundan parçalandığı halde onların gözlerinden bir damla
olsun su çıkmadığı dolaylı yolla ifade edilir. O yüzden mü'minler,
yahûdileşmekten ve taş yürekli olmaktan kurtulmak için yumuşak kalpli olmalı,
bunun belirtisi olarak da Allah için gözyaşı dökebilmelidir. "Bunlardan sonra
yine kalpleriniz katılaştı, Artık kalpleriniz taş gibi yahut daha da
kasvetli/katıdır. Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden ırmaklar kaynar. Öylesi
de var ki, çatlar da ondan su fışkırır. Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla
yukarıdan aşağı yuvarlanır. Allah yapmakta olduklarınızdan gâfil değildir."
(2/Bakara, 74)
Kurtubî diyor ki, âyette geçen
"kasvet"; katılık, sertlik, kuruluk demektir. Kalplerin Allah'a yönelmekten,
Allah'ın âyetlerine boyun eğip itaat etmekten uzak kalması, bundan bir eser
taşımaması demektir. (2)
İbn Kayyim, katı kalbi, çok
sert olan madene benzetiyor. Öyle bir maden ki, bunu nasihat, vaat ve ibret gibi
dünyadaki hiçbir şey ve hiçbir sıcaklık yumuşatamıyor, o maden ancak cehennem
ateşinde eriyor. İbn Kayyim şöyle diyor: Hiçbir kul için kalp katılığı ve
Allah'tan uzak olmak kadar büyük ceza olamaz. Cehennem katı kalpleri eritmek
için yaratılmıştır. Allah'a en uzak olan kalpler, katı kalplerdir. Katılaştığı
zaman kaynaklar kurur. (3)
İbn Kesîr, bu âyetin tefsiri
olarak şu nakilleri aktarır: Ebû Necih, Mücâhid'den naklediyor: "Su fışkırtan
veya su yüzünden yarılan ya da dağın tepesinden yuvarlanan her taş, Allah'ın
haşyetinden, Allah korkusundan dolayı bu durumlar olmuştur." İbn Abbas, bu
âyeti şöyle tefsir etmiştir: "Taşlar, sizin kendisine çağrıldığınız hakikat
karşısında bazen sizin kalplerinizden daha yumuşaktır." Yahyâ İbn Ebû Tâlib,
"taşlardan öylesi var ki, içinden ırmaklar kaynar." âyetin bu ifadesi, çok
ağlamak demektir. "Öylesi de var ki, çatlar da ondan su fışkırır": Bu da
az ağlamaktır. "Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla yukarıdan aşağı
yuvarlanır": Bu da, gözden yaş dökmeden kalp ile ağlamaktır, der. (4)
"İman edenlerin Allah'ı
zikredip anma ve O'ndan inen Kur'an sebebiyle kalplerinin ürpermesi zamanı daha
gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine Kitap verilenler gibi olmasınlar.
Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onlardan birçoğu fâsık/
yoldan çıkmış kimselerdir." (57/Hadîd, 16)
"İşte bunlar, Allah'ın
kendilerine nimetler verdiği peygamberlerden, Âdem'in soyundan, Nûh ile birlikte
(gemide) taşıdıklarımızdan, İbrâhim ve İsrâil (Ya'kub)'in soyundan, doğruya
ulaştırdığımız ve seçkin kıldığımız kimselerdendir. Onlara, çok merhametli olan
Allah'ın âyetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlardı. Nihayet onların
peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar; nefislerinin
arzularına uydular. Bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını çekecekler. Ancak
tevbe eden, iman eden ve iyi davranışta bulunan kimseler hâriçtir. Bunlar,
Hiçbir haksızlığa uğratılmaksızın cennete, çok merhametli olan Allah'ın,
kullarına gıyâben vâdettiği Adn cennetlerine girecekler. Şüphesiz O'nun vaadi
yerini bulacaktır." (19/Meryem, 58-61)
"Siz bu söze mi hayret
ediyor, gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz! Ve siz gaflet içinde oyalanmaktasınız!
Haydi Allah'a secde edip O'na ibâdet/kulluk edin!" (53/Necm, 59-62)
"Şüphesiz günahkârlar,
(dünyada) iman edenlere gülerlerdi. Onlarla karşılaştıklarında kaş göz
hareketiyle alay ederlerdi. Ailelerine döndüklerinde, (alaylarından dolayı)
keyiflenerek dönerlerdi. Mü'minleri gördüklerinde: ‘Şüphesiz bunlar sapıtmış'
derlerdi. Halbuki onlar, mü'minleri denetleyici olarak gönderilmediler. İşte o
gün (âhirette) de iman edenler kâfirlere gülerler. Koltuklar üzerinde etrafa
bakarlar. Kâfirler, yaptıklarının cezasını buldular mı? (Elbette buldular)"
(83/Mutaffifîn, 29-36)
"O gün, herkesin kendine
yetip artacak bir derdi vardır. O gün birtakım yüzler parlak, güleç ve
sevinçlidir. Yine o gün birtakım yüzleri de keder bürümüş, hüzünden kapkara
kesilmiştir. İşte bunlar kâfirlerdir, günahkârlardır." (80/Abese, 37-42)
"De ki: ‘Siz ona (Kur'an'a)
ister inanın, ister inanmayın; şu bir gerçek ki, bundan önce kendilerine ilim
verilen kimselere o (Kur'an) okununca, derhal yüz üstü secdeye kapanırlar. Ve
derlerdi ki: Rabbimizi tesbih ederiz. Rabbimizin vaadi mutlaka yerine getirilir.
Ağlayarak yüz üstü yere kapanırlar. (Kur'an okumak) onların huşûunu/saygı ve
korkularını artırır." (17/İsrâ, 107-109)
"Rasûl'e indirileni
duydukları zaman, farkına vardıkları geçekten dolayı gözlerinden yaşlar
boşandığını görürsün. Derler ki: ‘Rabbımız! İman ettik, bizi (hakka) şâhit
olanlarla beraber yaz." (5/Mâide, 83)
"Eğer Biz bu Kur'an'ı bir dağa
indirmiş olsaydık, muhakkak ki onu Allah korkusundan başını eğmiş, dağılıp parça
parça olmuş görürdün." (59/Haşr, 21)

Kur'ân-ı Kerim'de Ağlama ve Gözyaşı yorumları

  • Image Description
    Ziyaretci
    06.10.2011

    hey herkese seslenıyorum her zaman allaha sukredın ve tovbe edın kendınızı ateslerde yakmayın dostlar..

  • Image Description
    Ziyaretci
    12.11.2011

    ALLAH razı olsun düşündüğün için ama olmuyor hep bahane