d) Mum Yakmak

d

d) Mum Yakmak:


Türbe, mezar,
tekke vb. yerlere mum yakma âdeti, eski câhiliyye çağından kalma
âdetlerindendir. Arkeologların çoğu bu âdetin en ilkel ateş kültü ile ilgili
olduğuna kanidirler. Yani "ateşe tapınmak"tan kalma bir âdet olduğu
söylenilmektedir. Eski çağlarda yalnız "aziz" sayılanların değil; başka ölülerin
de mezarlarında yahut öldükleri yerde mum veya ateş yakmak bir nevi kurban
sayılırdı. "Türbelerde kandil (mum) yakmak âdeti, Fenikelilerden intikal etmiş
bir an'anedir. Fenikeliler Sur şehrinin koruyucusu ve tanrısı olan Melkâres'in
heykeli önünde devamlı kandil (mum) yakarlardı."[1]

Hıristiyanlıktan önceki Helenler ve Romalılar'ın da mezarlarında ve mezar
taşları üzerinde meş'aleler yaktıkları bilinmektedir. Bunlar Hıristiyan olduktan
sonra da bu âdetlerini bırakmamışlardır. Bu Paganizm kalıntısı âdet, daha
sonraları hıristiyan din adamları tarafından kitaba uydurulup mum yakma şeklinde
dinî âyinlere sokulmuştur. Hıristiyan din adamlarının izahlarına göre güya bu
âdet, ilk hıristiyanların karanlık mağara ve Katakomplarda gizlice ibâdet
ettikleri zaman yaktıkları mum ve meş'alelerin hâtırası imiş.[2]
İslâm'da câmi duvarına, kabir taşına, mezar taşına, türbelere, yatırlara mum
yakılır diye bir davranış kesinlikle yoktur. Bunlar Türklere de hıristiyanlar
aracılığıyla müşrik ve mecûsilerden geçmiştir.
Kabir başına,
mezar taşına mum yakan kişi, oradaki yatırla kendini bütünleşmiş, ondan bir
parça olmuş gibi kabul ediyor ki, bu büyük bir hatadır ve şirktir. İslâm'a göre
insan, ancak Allah'a ilticâ eder ve O'na sığınır. O'nun dışındaki varlıklardan
medet ummak tevhide ters düşen büyük bir yanlıştır. Bu itibarla kabirlerde mum
yakma âdeti, bâtıl bir inanç ve hurâfedir. Ayrıca, halk arasında yaygın olan bir
yanlış inanç da, cenâze çıkan odada 40 gün ışık yakılmasıdır. Güya ölü çıkan
odada 40 gün ışık yakılırsa, ölünün ruhu geldiği zaman karanlıkta kalmaz, evini
ve odasını daha çabuk bulurmuş.
Malı israf
etmek, başka ümmetlere benzemek gibi iki haramı birden işleten bu tür
hurâfelerden kesinlikle uzak bulunmak gerekir. Tevhidi gölgeleyici, müslümanları
tevhid inancından şirke sevkedici bu çirkin putperest âdetlerinden medet
umanlar, putlardan fayda bekleyenler gibi kendilerini aldatmaktan ve etrafa,
özellikle yeni yetişenlere kötü örnek olmaktan başka hiçbir iş yapmış olmazlar.
Bu da vebal olarak onlara yeter de artar bile.
Mum yakarak,
çaput bağlayarak, ölülere adaklar adayarak, murâdına nâil olacağını,
hastalığından veya dertlerinden kurtulacağını, bahtının açılacağını, çocuk
doğuracağını sananlar ve yeri geldiğinde de müslümanlığı kimselere
bırakmayanlar, inandıklarını iddiâ ettikleri İslâm'a, Kur'an ve sünnete ne kadar
ters düşmüşlerdir! "Yalnız Sana ibâdet eder, yalnız Senden yardım dileriz."
(Fâtiha: 1/5) âyetini kıldığı namazın her rek'atında okuyanların, "gazaba
uğramış ve sapıkların yoluna tâbi olmaktan" (Fâtiha: 1/7) Allah'a
sığınanların, verdikleri bu söze ve yaptıkları duâya sâdık kalmalarından daha
doğal ne olabilir?
Merhum Mehmed
Âkif'in;
"Hurâfeler,
üfürükler, düğüm düğüm bağlar,
Mezar mezar
dolaşıp hasta baktıran sağlar!"
mısralarıyla
çizdiği yakışıksız görünümden uzaklaşmaya, İslâm'ın sadeliğinde dinî kişiliği ve
sadece Hakka kulluk yapan izzeti bulmaya çalışmalıdır. Çünkü kurtuluşa giden
doğru yolun, böylesi hurâfelere tahammülü yoktur.

[3]





[1]
Hurâfâttan Hakikate, M.
Şemsettin Günaltay, s. 298.



[2]
Hurâfeler ve Menşeleri,
Abdülkadir İnan, s. 43.



[3]
Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.