Fecir | Konular | Kitaplar

ÂYET .. Âyet; Anlam ve Mâhiyeti

ÂYET



ÂYET
 
Âyet; Anlam ve Mâhiyeti

 
Alâmet, nişan, eser, ibret,
yüksek bina.
Ayet, Arapça bir kelimedir.
Çoğulu "ây" ve "Âyât"tır. Açık
alâmet manasındadır.



[1]
Alâmet; zahir ve açık demek olunca, ayet onun daha zahiri demek olur. Meselâ;
dağ alâmet ise, zirvesi onun ayeti olur. Güneş, bir gündüz ayeti: ay, bir gece
ayetidir. Cami bir alâmet ise, minare onun ayetidir.[2]



'Âyet' bir şeyin ve bir amacın varlığını
gösteren
alamettir.                                                                         
                                                                                                                                                                                                                

Açıkça ortada görülmeyen şey âyetiyle
bilinir ve tanınır. Bir yolu bilmeyen, o yola ait alametleri bilirse, yolu
tanır. Her şey kendi alametiyle bilinir. Bu açıdan âyet, duyuların, düşüncelerin
veya akılla bilinen şeylerin dışa vurmuş şeklidir denilebilir. Türkçe'de
kullanılan "bellik", Farsça'daki "nişane" kelimeleri de aynı anlamdadır.[3]
Genel olarak bir şeyin tanınmasına sebep olan emare manasına da kullanılır.
Allah'ın (cc) varlığına delalet eden her şeye de "ayet" denilmiştir.[4]

Yüzü kızaran bir kimsenin kızdığını
anlarız. Yüzü kızarmak kızgınlığın âyetidir. Bir şeyin, bir nesnenin ayırdedici
özelliklerine eskiden ‘alamet-i farika', yani ‘ayırdedici belirti' denirdi. Bu
belirtiler o nesneyi bize tanıtan, o şeyin ne oldugunu bilmemize yardım eden
özelliklerdir.

‘Âyet', bu şekilde, açık alamet, nişan,
belirti, iz, eser ve işaret  anlamlarına gelmektedir.     

Kur'an ilimlerinde ‘âyet'; sûrelerin
içinde, başı ve sonu belli bir veya bir kaç cümleden meydana gelmiş ilâhí
sözlerdir (kelâm'dır).  
Istılahi olarak: "Surelerin
içinde; evvelinde ve sonunda munkati olan, mürekkep bir kelamdır." şeklinde
tarif olunmuştur.[5]
Kur'an-ı Kerim'deki bütün ayetlerin; bizzat Rasul-i Ekrem tarafından tertib
olunduğu sabittir. Dolayısıyla bu hususta hiçbir kimsenin ictihadından veya
reyinden söz edilemez.[6]
Mesela; harf-i mukatta'dan Elif-Lam-Mim bir ayet olduğu halde; Elif-Lam-Ra bir
ayet değil, ayetten bir cüzdür. Eğer bu hususta kıyas sözkonusu olsaydı, durum
farklı olurdu. Ayetlerin tertibi tevkifi olduğu gibi, bize ulaşması da tevatür
yoluyla sabittir.[7]

Kur'an yüzondört sûreden meydana
gelmektedir. Sûreler ise Ayetlerden oluşurlar. Sûrelerin içerisindeki âyetler
kendilerine mahsus bir biçimdedirler. Belli kuralları yoktur. Bir kaç harften
oluşan âyetler olduğu gibi, bir sayfa uzunluğunda da âyet vardır. Âyetlerin her
biri birer Kur'an oldukları gibi, hepsi beraber Kur'an'ı meydana getirirler.



Kur'an âyetlerinin her biri Allah'a ait
alametler, işaretlerdir. Bununla beraber Allah'a mahsus bir yüceliğe de işaret
ederler. Bu yücelik onların bağlı oldukları Kudret'ı hatırlatır, O'nun
büyüklüğünü tanıtır.

Kur'an, âyetlerden meydana
geldiği gibi kâinat da âyetlerden meydana gelir. Çevremizde gördüğümüz her şey,
Allah'ın birer âyetidir. Bütün varlıklar, bütün olaylar Allah'ın ‘ol' emriyle
meydana çıkmış kelime'leridir. Bunlar, insana Allah'ı tanıtmaları açısından ise
birer âyettirler.[8]
Ayet'in ıstılah
mânâsı; Kur'an sureleri içinde yer almış olan, başı ve sonu belli cümlelerdir.
Ayet için yukarıda sayılan lüğat manalarının hepsi bu ıstılahî mana içinde
mevcuttur. Kur'an'ın her bir ayeti mucizedir. Her ayet onları tebliğ eden
peygamberlerin doğruluğuna birer delil, düşünen ve kafasını yoranlar için birer
ibret; mucize oluşları ve değerleri itibariyle de birer "emr-i acîb"dir. Ayet;
harf, kelime ve cümlelerden teşekkül ettiği için cemaat manası taşır ve nihayet
herbiri ilim ve hidâyet kaynağı olduklarından dolayı da Allah'ın kudretine,
ilmine ve hikmetine, Allah elçisinin de sıdk ve doğruluğuna birer delil ve
bürhandırlar.[9]

 

 



[1]
İsmail b. Hammad el-Cevheri, es-Sıhah, Mısır, 1956, c. VI, s. 2275, İslam
Ansiklopedisi, c. II, s. 63.



[2]
Cengiz Yağcı, Şamil İslam Ansiklopedisi: 1/179.



[3]
M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, İst. 1935, c. 1, sh. 52.



[4]
Doç Dr. İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, Ank. 1971, sh. 52.



[5]
İslam Ansiklopedisi, c. II, sh. 64, Ayrıca bkz. Doç Dr. İsmail Cerrahoğlu
a.g.e. sh. 52.



[6]
Şah Veliyullah Ahmed İbn Abdurrahman ed-Dihlevî, el-fevzü'l-Kebir fi Usuli't-Tefsir,
1980, sh. 88, vd. Ayrıca bkz: Doç Dr. İ. Cerrahoğlu, a.g.e., sh. 53.



[7]
Abdulaziz el-Buhari, Keşfu'l-Esrar, İst. 1308, c. II, sh. 361.



[8]
Yusuf Kerimoğlu, Kelimeler ve Kavramlar, İnkılap Yayınları: 53-54; Hüseyin
K. Ece, İslam'ın Temel Kavramları, Beyan Yayınları: 51. Ahmet Kalkan, Kur'an
Kavram Tefsiri.



[9]
Cengiz Yağcı, Şamil İslam Ansiklopedisi: 1/179.