Allah'ın Tabiattaki Âyetleri

Allah

Allah'ın Tabiattaki Âyetleri

"Göklerde ve yerde nice
âyetler var ki, onların yanından geçip giderler." (Yûsuf: 12/105).
Görüldüğü gibi Yüce Allah, bu
âyette yerde ve gökte pek çok âyeti olduğunu, fakat birçok kimsenin bu âyetleri
görüp yanından geçip gittikleri halde onlardan istifâde edip bir kere olsun
onlardaki inceliği, eşsiz denge ve düzeni düşünüp onları yaratana
ulaşamadıklarına, ulaşsalar da O'nu hakkıyla idrâk edemediklerine işaret
etmektedir.
Yukarıda ifade edildiği gibi,
Kur'an'da âyet kelimesi değişik anlamlarda kullanılmaktadır. Bunlardan en
önemlileri, Allah'ın peygamberleri eliyle gösterdiği mûcizeler, Kur'an'ın yazılı
âyetleri (cümleleri) ve kendimiz de dâhil olmak üzere, tabiatta ve kâinatta
gördüğümüz en küçüğünden en büyüğüne kadar canlı ve cansız bütün varlıklardır.
Buna göre meselâ, bir çiçek bir âyettir, bir kuş bir âyettir, bir yaprak bir
âyettir. Demek ki, Yüce Allah'ın Kur'an'da satırlara yazılı olarak bulunan
âyetlerinin yanında, bir de tabiatta, canlı olarak karşımızda duran,
keşfedilmeyi bekleyen pek çok âyeti vardır.
Bu üç türlü âyet de aslında bir
yerde birleşmektedir. Zira, bunların üçü de neticede onları gereği gibi düşünüp
değerlendirebilenleri Allah'a götüren, O'nun varlığını, birliğini, sınırsız güç,
kudret ve ilmini açıkça gösteren birer işâret, alâmet ve nişan olmaktadırlar.
Çünkü, bütün bunların elbette bir yapanı, edeni, planlayıcısı ve düzenleyicisi
vardır ki o da Allah'tan başkası olamaz. O halde bunların hepsi de Allah'ın
varlığının, birliğinin ve kudretinin apaçık delilleridir.
İnsanlar, sabah akşam, gece
gündüz bunların önünden geçerler. Bu âyetler âdeta onları kendilerine çağırır.
Kendilerinin okunmasını, yani görülüp incelenmesini, kalplere ve akıllara ilham
kaynağı olmayı beklerler. Fakat insanlardan çoğu, ne onları görürler, ne de
seslenişlerini duyarlar ve ne de derin ve mânâlı tesirlerini hissederler...
Halbuki, bir an güneşin doğduğu
yerle battığı yeri düşünmek, bir gölgenin uzayıp kısalması üzerinde durmak, bir
nehrin akışı, bir pınarın, bir şelâlenin çağlayışı, bir çiçeğin yavaş yavaş
büyüyüşü, bir goncanın nazlı nazlı açılışı önünde bir an durup düşünceye dalmak,
tefekkür etmek, onları, onların mesajlarını duyup okumak gerek... Havada uçan
bir kuşa, denizde yüzen bir balığa, durmadan çalışan karıncaya, en usta
Sanatkârın eliyle işlendiği her haliyle belli olan düzgün simetriği ve rengârenk
kanatlarıyla uçan bir kelebeğe bir an ibret gözüyle bakmak gerek...
Evet, bütün bunları ve bunlar
gibi çoğu insanın sık sık karşılaştığı halde görmezlikten geldiği âyetleri
düşünüp tefekkür etmek, insan gönlüne kâinat sırlarının akması için yeterlidir.
Bir an ibret gözüyle bakıp bu âyetleri okumanın kalpleri titreteceğine, şuurları
harekete geçirip olumlu tesirler bırakacağına şüphe yoktur.
Bazı insanlar, gördükleri bu
muhteşem yapı ve düzen karşısında yaratıcılarına teslim olup O'na olan şükran
borçlarını yerine getirip O'na itaat ve ibâdete koyulurken; bazıları da, O Yüce
Yaratıcı'yı farkedip bulduğu halde O'na, O'nun istediği gibi kulluk etmeyip
içindeki diğer tanrıları söküp atamamaktadır. Pek çok insan da her zaman yüz
yüze, göz göze geldikleri bu âyetlerin yanından gelip geçerler. Gördükleri bu
pek çok canlı âyeti her gün göre göre kanıksadıklarından veya bütün bu olan
biteni sanki kendiliğinden oluyormuş gibi zannettiklerinden ya da inatçı
inkârcılıklarından dolayı bunlara bir ibret gözü ile bakıp üzerinde düşünerek,
onlardaki mûcizevî yapıyı görerek ders çıkarmak istemezler; yüzlerini başka
tarafa çevirip geçerler. Daha doğrusu görürler de görmezlikten gelirler; bütün
bunları kör bir tesâdüfe veya ne olup olmadığını tanımlayamadıkları
tabiata/doğaya bağlayıp işin içinden sıyrılmaya çalışırlar. İşte şu âyet, bu
durumu ne kadar açık bir şekilde ortaya koymaktadır:
"Yeryüzünde haksız yere
böbürlenenleri âyetlerimden uzaklaştıracağım. Onlar her türlü âyeti görseler de
yine inanmazlar. Doğru yolu görseler, onu yol edinmezler; ama azgınlık yolunu
görseler, onu yol edinirler. Çünkü onlar âyetlerimizi yalanladılar ve onları
umursamaz oldular." (A'râf: 7/146)
Görüldüğü gibi bu âyette Yüce
Allah, bazı kimselerin gördükleri halde yeryüzündeki çeşitli âyetlerden neden
istifâde edemediklerini de izah etmektedir. Bunun sebebi, onların büyük bir
kibir içinde olmaları ve etraflarındaki bu âyetleri umursamaz tavırlarıdır.
Dolayısıyla bu mahrûmiyetleri bizzat kendilerinden kaynaklanmaktadır. Ama Yüce
Allah her türlü fiilin bizzat yaratıcısı olduğundan bunu; "Ben
uzaklaştıracağım" şeklinde ifade etmektedir. Kur'an'da daha pek çok yerde
etraflarındaki âyetleri gereği gibi değerlendiremeyen kimselerden
bahsedilmektedir. İşte bunlardan birkaçı:
"İnkâr edenler bilmediler mi
ki, göklerle yer bitişik idi, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan
yarattık?! Hâlâ inanmıyorlar mı? Yer onları sarsmasın diye onun üstünde dağlar
yarattık. Ve (işlerine) gidebilsinler diye orada geniş yollar açtık. Göğü,
(düşmekten) korunmuş bir tavan yaptık; onlarsa hâlâ Bizim (varlığımıza,
birliğimize ve gücümüze delâlet eden) âyetlerimizin yanından düşünmeden geçip
gitmektedirler..." (Enbiyâ: 21/30-32).
Görüldüğü gibi Yüce Allah bu
âyetlerde, önce göklerin ve yerin yaratılışı hakkında bilgiler verip koca koca
dağların yaratılışının hikmetine işaret etmektedir. Bu ifâdeler, zamanındaki
beşerî bilgilerin çok ötesinde olup modern araştırma sonucu bilgilerle de
tamamen bir uyum arzetmektedir. Ve âyetler, insanların gözünün önünde duran,
kâinattaki/doğadaki bu âyetlerin önünden umursamadan geçip gidenleri kınayarak
sona ermektedir.
İşte, etrafımızda her zaman
gördüğümüz olaylara dikkatimizi çeken bir âyet:
"Şüphesiz göklerin ve yerin
yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda
veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah'ın gökten
indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı
yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları
yönlendirmesinde düşünen bir toplum için (Allah'ın varlığını ve birliğini
isbatlayan) birçok âyetler/deliller vardır." (Bakara: 2/164).
Gerçekten de bu âyetin her bir
ifadesi, üzerinde uzun uzun düşünmeye, araştırmalar yapmaya değer konularla
doludur: Yüce Rabbimiz bu âyette önce, içinde yaşadığımız bu uçsuz bucaksız
kâinâtın yaratılışına dikkatimizi çekmekte, sonra pek çok âyette geçtiği gibi,
gece ile gündüzün birbiri ardına gelişini, ardından koca koca gemilerin denizde
batmadan yüzmelerini (suya kaldırma gücü verdiğini), gökten su indirip onunla
âdeta ölü gibi duran toprağı yeniden diriltmesini, yeryüzüne küçük-büyük sayısız
canlıyı yaymasını, bulutları ve rüzgârları oradan oraya evirip çevirmesini,
böylece iklim değişikliği ve yağmurların dağıtılmasını gündeme getirmektedir. Ve
âyet, aklını çalıştıran bir toplum için bütün bunlardan alınacak dersler,
çıkarılacak neticeler olduğunu belirterek sona ermektedir.
"Göklerin ve yerin
yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde akıl sahipleri için
şüphesiz âyetler (deliller) vardır. Onlar ayakta iken, otururken, yanları üstü
yatarken Allah'ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler. ‘Ey
Rabbimiz, Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen (bundan) pâk ve münezzehsin. Bizi
ateş azâbından koru." (Âl-i İmrân: 3/190-191).
Bu âyeti okuyan Peygamberimiz
(s.a.s.) arkasından şöyle dehşetli bir tesbitte bulunmuştur:
"Yazıklar olsun o kimseye
ki, bu âyeti okuduğu halde onun üzerinde düşünmez!"[1]







[1]
Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi'l-Kur'an, IV/310; İbn Kesir, I/440-441. Ahmet
Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.

Allah'ın Tabiattaki Âyetleri yorumları

  • Image Description
    Ziyaretci
    18.12.2011

    benim rabbim bana benden daha yakındır aldığım nefesten bile daha yakındır çünkü o her yerdedir ve her yerde onun ihtişamını ve büyüklüğünü görüyorum o kainatın ve levhi mahvuzun tek sahibidir dilediğini yüceltir ve dilediğini alçatır çünkü o yaratır ve hükm eder sana şükürler olsunki rabbim beni müslüman olarak yarattın ey kardeşlerim dinimizde sadık olalım çünkü kübra mahkemesınden hepimiz yargılanacaz...