Kâinatın Nizamı, Muhteşem Sistem

Kâinatın Nizamı

Kâinatın Nizamı, Muhteşem Sistem:

Üzerinde yaşadığımız dünya ile
güneş sistemi ve diğer bütün yıldızlar arasında ince bir âhenk ve eşsiz bir uyum
mevcuttur. Öyle ki, yeryüzünün ölçü ve nisbetlerinden herhangi birinde meydana
gelecek en küçük bir değişiklik ihtimali bile yalnız dünyayı değil; bütünüyle
hayatı kökten mahvedecek ve yaşanmaya elverişsiz bir hale getirecek durumdadır.
Dünyanın hacmi, kütlesi, güneşten uzaklığı; güneşin kütlesi, ısı derecesi,
dünyanın kendi ekseni üzerindeki ölçülü eğikliği, hem kendi yörüngesinde, hem de
güneş etrafındaki seyir hızı; ayın dünyadan uzaklığı, hacmi ve kütlesi;
karaların ve denizlerin dünya üzerindeki dağılımı ve daha binlerce ölçü ve
oranlar, kâinattaki mevcut nizam ve dengenin varlığını açık bir şekilde ifade
etmektedir. Kur'an'da bu gerçekler, şöyle ifade edilmiştir:
"Gerçekten Biz, her şeyi bir
takdir ile (ölçüyle) yarattık." (Kamer: 54/49)
"O'nun katında her şey, bir
ölçüye tâbidir." (Ra'd: 13/8)
Allah, bu dünyada her şeyi bir
ölçüye tâbi kılmıştır. Oksijenin havada % 21 nisbetinde olduğunu biliyoruz.
Şayet bu oran, % 50'ye çıksa idi ne olurdu? Dünyada bulunan her şey, ilk
kıvılcım ile tutuşurdu. Hatta bir ağaca isabet eden kıvılcım, sadece o ağacı
değil; hemen bütün bir ormanı tutuştururdu.
Yer küresi kendi ekseni
etrafında her 24 saatte bir dönüş yapar. Yani dünyamız saatte 1600 km. civarında
bir hıza sahiptir. Şimdi farzedelim ki o, saatte 160 km.lik bir hızla dönüyor,
niçin olmasın, o takdirde gece ve gündüzümüz şimdi olduğundan 10 kat daha uzun
olacaktır. Bu durumda yaz mevsiminin kızgın güneşi, her gün, bitkilerimizi
yakacak, geceleyin de yeryüzündeki bütün bitkiler soğuktan donacaktır.
Gök cisimlerinin
yörüngelerinden en ufak bir sapmanın bile sistemi alt üst edecek kadar önemli
sonuçlar doğurabileceği hesaplanmıştır. Mesela dünya yörüngesinde normalden
fazla veya eksik 3 milimetrelik bir sapma, bakın nelere yol açabilirdi? Dünya
güneş çevresinde dönerken öyle bir yörünge çizer ki, her 18 milde doğru bir
çizgiden ancak 2,8 mm. ayrılır. Dünyanın çizdiği bu yörünge, kıl payı şaşmaz;
çünkü yörüngeden 3 mm.lik bir sapma bile büyük felaketler doğururdu. Sapma, 2,8
mm. yerine 2,5 mm. olsaydı, yörünge çok geniş olurdu ve hepimiz donardık. Sapma
3,1 mm. olsaydı, hepimiz kavrularak ölürdük.
Her türlü hayatın gereği olan
güneşin yüzeyindeki ısı, 12.000 fahrenhayt (Yaklaşık olarak 6.650 santigrat)
derecedir. Dünyamız, güneşten, yeter derecede bizi ısıtabilecek kadar uzaktır.
Bu mesafe, hayret verici bir şekilde sabit kalmaktadır. Milyonlarca yıldır, bu
alanda meydana gelen değişiklik, bildiğimiz tarzdaki hayatın devamına zarar
vermeyecek kadar az olmuştur. Şayet yer küresinin sıcaklığı bir yılda ortalama
olarak 50 derece değişseydi, bütün bitkilerle birlikte insan da yanarak veya
donarak ölürdü.[1]
Dünya, güneş etrafında saniyede
30 km.lik bir hızla döner. Bu hız, mesela saniyede 10 veya 70 km. olsaydı güneşe
olan uzaklık veya yakınlığımız yaşamamıza engel teşkil ederdi.
Evrendeki milyarlarca yıldız ve
galaksi, mükemmel uyum içinde hem kendi etrafında, hem de bağlı oldukları
sistemlerle birlikte dönerler. Hatta bazen 200-300 milyar yıldız bulunan
galaksiler, birbirinin içinden geçip giderler. Mesela dünya, saatte 1670 km.
hızla kendi ekseninde döner. Bugün en hızlı mermi, saatte ortalama 1800 km.lik
sürate sahip. Dünyanın güneş etrafındaki hızı, bir merminin yaklaşık 60 katı,
108.000 km. (Bu hızda bir araç yapılabilseydi, dünyanın çevresini 22 dakikada
dolaşacaktı.)
Bütün bunlar, bir İlâhî kanun
gereği olmaktadır. Bu kanun, bütün evrende hükmünü sürdürmektedir. Son derece
bir nizam ve ölçüyle; Allah'ın ölçüsüyle.
İnsanın ne hâfıza yeteneği, ne
algılama gücü ve ne de öğrenme kabiliyeti, evrenin tüm özelliklerini tam olarak
kavramaya muktedirdir. Sürdürülen bir seri gözlemler, gözlemlerden elde edilen
çarpıcı gerçekler, bu gerçeklerden açığa çıkan sonuçların matematik denklemlere
yansıyan ifadeleri, bizi, şimdiye kadar kullana kullana alıştığımız ve
şartlandığımız her türlü nitelik ve nicelikteki değerlerin ötesinde, öylesine
derin anlamlara sürükler ki, bu derinliklerin yalnızlığında insan, hayret,
hayranlık ve huşû ile ezilir; Yaratıcı'nın kudretinin büyüklüğü
karşısında şükür secdelerine kapanır.
Çevremizde her an şâhit
olduğumuz olaylara sanki sıradan bir faâliyetmiş gibi dudak büker, bakıp
geçeriz. Halbuki bütün bu işlemlerde son noktanın insanda düğümlendiğini
anlamak, mutlulukların en büyüğüdür. Tabiattaki her faâliyet, her işlem, her
mekanizma, mutlaka insan içindir ve insanda nihayet bulacaktır.
Peki, her şeyin kendine hizmet
ettiği insan, kime kulluk edip kimin hizmetine girmelidir? Sadece bakmasını
değil; görmesini de bilenler için, ne kadar çok hikmetler, ibretler vardır.
"İnsanlara ufuklarda (dış
dünyalarında) ve kendi nefislerinde âyetlerimizi (kudretimize delalet eden
delilleri) göstereceğiz ki, onun (Kur'an'ın) gerçek olduğu, onlara iyice belli
olsun. Rabbinin her şeye şahit olması yetmez mi?" (Fussılet: 41/53)
Aklını kullanmasını bilen bir
kişi için, önce kendi varlığından ve öz benliğinden başlamak üzere, çevresindeki
tabiat olaylarını anlamaya çalışmak ve gözlem çemberini genişleterek evrenin
bütününü kapsayan bir zihin gücüyle bakıp görerek algılamak, tefekkür
etmek, yüce bir Yaratıcı'nın varlığını idrâk için yeterlidir. Çünkü evrenin
tamamını oluşturan atomik düzeydeki parçacıkların her biri ve bunlar arasındaki
mevcut olağanüstü derecedeki sıkı ilişkiler, matematik prensiplere dayalı dantel
misali örülmüş dayanıklı düzenlemelerin yasalaşmış örneklerini verirler. Bu,
öylesine âhenkli, muhteşem ve hârika bir nizamdır ki, burada tesadüflere yer
yoktur. Her mekân ve zaman boyutunda olması gereken neyse o olur. Her şey ve her
olay, kendi yerinde; nerede ve nasıl bulunması ve oluşması gerekiyorsa oradadır.
Talih, şans, tesadüf, evrensel bütünlük içinde yer almaz. Olayların kendi tabii
seyri içindeki akımı, üstün bir planlamanın bilimsel örnekleriyle doludur. Canlı
cansız, küçük büyük bütün yaratıklar, insanda hayret ve hayranlık uyandıracak
kadar kapsamlı bir kâinat kitabının sayfalarını titizlikle hazırlarlar. Bu
kitabın her satırında ve kelimesinde Allah'ın varlığına ve birliğine; ilim ve
kudretine şehâdet eden kesin deliller ve değişmez âyetler/işaretler vardır.[2]

"Göklerin ve yerin
hükümranlığı Allah'ındır. Allah'ın her şeye gücü yeter. Göklerin ve yerin
yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde akl-ı selim
sahipleri için gerçekten açık âyetler/ibretler vardır. Onlar, ayakta dururken,
otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah'ı zikredip anarlar;
göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler, derin derin düşünürler
(ve şöyle derler:) 'Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz.
Bizi cehennem azabından koru.!" (Âl-i İmrân: 3/189-191)[3]







[1]
Celal Kırca, Kur'an ve Fen Bilimleri, 174-175.



[2]
Taşkın Tuna, Eğitim Bilim Dergisi, sayı, 10.



[3]
Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.