İslâm ve Basit Çıkar Gözetmek .
İslâm ve Basit Çıkar Gözetmek
İslâm ve Basit
Çıkar Gözetmek
Bir insanın
imanında samimi olduğunun, yalnızca Allah'ın rızasını gözettiğinin en büyük
göstergesi, basit çıkarlar peşinde koşmaması, ihlâslı, yani hâlis olarak
Allah'ın rızası için çalışmasıdır. Her nimetin Allah'tan geldiğini kavramış,
yalnızca O'nun rızasını hedefleyen, O'ndan isteyen ve O'ndan korkan bir mü'min,
elbette basit ve küçük bazı hesapların peşinde koşmayacaktır. Dolayısıyla
yaptığı işlerde çıkar gözetip gözetmemek, bir insanın doğrudan imanıyla
ilgilidir. Allah'ı ve âhireti kavramış olan bir insan, elbette bunların yanında
basit çıkar hesaplarına itibar etmeyecek ve Kur'an'n fedâkârlık emri gereği
kendi bencil hırslarını tatmin etmek için uğraşmayacaktır. Buna karşın Allah'ı
ve âhireti kavrayamamış bir insanın bu büyük gerçekleri göremeyip basit ve ufak
menfaatler peşinde koşması doğaldır. Son derece küçük bir dünyaya, son derece
dar bir kafa yapısına sahip olacağı için, sürekli olarak "sahtekâr tüccar" tavrı
ortaya koyacaktır.
Kur'an,
mü'minlerin üstlendikleri iman görevinden hiçbir çıkar ummamaları gerektiğini
sık sık hatırlatır. Tüm peygamber kıssalarında da, peygamberlerin üstlendikleri
tebliğ ve cihad görevinden dolayı hiçbir "ücret/çıkar" aramadıkları haber
verilir. Yapılan hizmet karşılığında makam ve mevki beklentisinde olmak,
mü'minlere değil; inkârcılara yakışan bir tavırdır. Nitekim Kur'an, Hz. Musa'ya
karşı Firavun'a yardım eden sihirbazların bu tür bir tavır içinde olduğunu
vurgulayarak bu konuya dikkat çeker:
"Sihirbazlar
Firavun'a gelip dediler ki: 'Eğer biz galip olursak, herhalde bize karşılık (armağan)
var, değil mi?' 'Evet' dedi. '(O zaman) Siz en yakın kılınanlardan olacaksınız."
(A'râf: 7/113)
Allah'ın
rızasını gözeten kişi, sürekli olarak O'na ibadet halinde olur. Basit
çıkarlardan geçtiği için, dünya hayatının süsü onu etkilemez. Nitekim Kur'an,
mü'minlerle beraber olmayı ve dünya hayatının süsünü âhirete tercih etmemeyi
emretmektedir:
"Sabah akşam
Rablerine, sırf O'nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte candan sebat et.
Dünya hayatının zînetini/süsünü isteyerek gözlerini onlardan çevirme. Kalbini,
bizi zikretmekten/anmaktan gâfil kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü
aşırılık olan kimseye boyun eğme." (Kehf: 18/28)
Burada çok
önemli bir nokta vardır: İnsan dine yaklaşırken, "bu yapının/cemaatin içinde
nasıl bir çıkar elde ederim?" gibi sapkın bir mantıkla değil; "nasıl Allah'a
hakkıyla ibâdet/kulluk edebilirim, O'na itaat edip rızâsını kazanabilirim?"
mantığıyla düşünmeli ve hareket etmelidir. Aksi bir tavır samimiyetsizlik,
münâfıklık ve yahudileşme özelliği olur. Münâfık ve yahudi karakterli kişiler,
dinin ancak kendi çıkarlarına uygun yönlerini kabul etmekte, diğer hükümlerini
reddetmektedirler.[1]
Mü'minin hedefi,
Allah'ın rızâsı, rahmeti ve cennetidir. Bunun dışında küçük dünyevî çıkarlar
aramaz. Bu nedenle Allah mü'minleri tarif ederken "gerçekten biz onları,
katıksızca (âhiretteki asıl) yurdu düşünüp anan ihlâs sahipleri kıldık" (Sâd:
38/46) demektedir. Gerçekten de ihlâs, yani hâlis, katıksız bir şekilde Allah
rızâsını aramak, mü'mini mü'min yapan en önemli özelliktir.
"De ki:
'Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz,
kazandığınız mallar, az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden
evler, sizlere Allah'tan, O'nun Rasülü'nden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha
sevimli ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah, fâsıklar
topluluğuna hidâyet vermez." (Tevbe: 9/24)
Mü'minlerin bu
konuda yaptıkları yanlış hareket, Cuma suresinde şöyle uyarılır:
"Onlar, bir
ticaret ve eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp oraya giderler ve seni ayakta
bırakırlar. De ki:'Allah'ın yanında bulunan, eğlenceden ve ticaretten daha
yararlıdır. Zira Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır."
(Cum'a: 62/11)[2]
"Bir parça
somuna iman mayasını satan;
Bir arpa
tanesine maden ocağını bağışlayan;
Nemrud da
Halil'e gönül vermedi de,
Gitti canını
verdi bir sivrisineğe."[3]
[1]
Nûr: 24/47-49.
[2]
Cavit Yalçın, Kur'an'da Temel Kavramlar, s. 123-129
[3]
Celâleddin Rûmî. Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.
İslâm ve Basit
Çıkar Gözetmek
Bir insanın
imanında samimi olduğunun, yalnızca Allah'ın rızasını gözettiğinin en büyük
göstergesi, basit çıkarlar peşinde koşmaması, ihlâslı, yani hâlis olarak
Allah'ın rızası için çalışmasıdır. Her nimetin Allah'tan geldiğini kavramış,
yalnızca O'nun rızasını hedefleyen, O'ndan isteyen ve O'ndan korkan bir mü'min,
elbette basit ve küçük bazı hesapların peşinde koşmayacaktır. Dolayısıyla
yaptığı işlerde çıkar gözetip gözetmemek, bir insanın doğrudan imanıyla
ilgilidir. Allah'ı ve âhireti kavramış olan bir insan, elbette bunların yanında
basit çıkar hesaplarına itibar etmeyecek ve Kur'an'n fedâkârlık emri gereği
kendi bencil hırslarını tatmin etmek için uğraşmayacaktır. Buna karşın Allah'ı
ve âhireti kavrayamamış bir insanın bu büyük gerçekleri göremeyip basit ve ufak
menfaatler peşinde koşması doğaldır. Son derece küçük bir dünyaya, son derece
dar bir kafa yapısına sahip olacağı için, sürekli olarak "sahtekâr tüccar" tavrı
ortaya koyacaktır.
Kur'an,
mü'minlerin üstlendikleri iman görevinden hiçbir çıkar ummamaları gerektiğini
sık sık hatırlatır. Tüm peygamber kıssalarında da, peygamberlerin üstlendikleri
tebliğ ve cihad görevinden dolayı hiçbir "ücret/çıkar" aramadıkları haber
verilir. Yapılan hizmet karşılığında makam ve mevki beklentisinde olmak,
mü'minlere değil; inkârcılara yakışan bir tavırdır. Nitekim Kur'an, Hz. Musa'ya
karşı Firavun'a yardım eden sihirbazların bu tür bir tavır içinde olduğunu
vurgulayarak bu konuya dikkat çeker:
"Sihirbazlar
Firavun'a gelip dediler ki: 'Eğer biz galip olursak, herhalde bize karşılık (armağan)
var, değil mi?' 'Evet' dedi. '(O zaman) Siz en yakın kılınanlardan olacaksınız."
(A'râf: 7/113)
Allah'ın
rızasını gözeten kişi, sürekli olarak O'na ibadet halinde olur. Basit
çıkarlardan geçtiği için, dünya hayatının süsü onu etkilemez. Nitekim Kur'an,
mü'minlerle beraber olmayı ve dünya hayatının süsünü âhirete tercih etmemeyi
emretmektedir:
"Sabah akşam
Rablerine, sırf O'nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte candan sebat et.
Dünya hayatının zînetini/süsünü isteyerek gözlerini onlardan çevirme. Kalbini,
bizi zikretmekten/anmaktan gâfil kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü
aşırılık olan kimseye boyun eğme." (Kehf: 18/28)
Burada çok
önemli bir nokta vardır: İnsan dine yaklaşırken, "bu yapının/cemaatin içinde
nasıl bir çıkar elde ederim?" gibi sapkın bir mantıkla değil; "nasıl Allah'a
hakkıyla ibâdet/kulluk edebilirim, O'na itaat edip rızâsını kazanabilirim?"
mantığıyla düşünmeli ve hareket etmelidir. Aksi bir tavır samimiyetsizlik,
münâfıklık ve yahudileşme özelliği olur. Münâfık ve yahudi karakterli kişiler,
dinin ancak kendi çıkarlarına uygun yönlerini kabul etmekte, diğer hükümlerini
reddetmektedirler.[1]
Mü'minin hedefi,
Allah'ın rızâsı, rahmeti ve cennetidir. Bunun dışında küçük dünyevî çıkarlar
aramaz. Bu nedenle Allah mü'minleri tarif ederken "gerçekten biz onları,
katıksızca (âhiretteki asıl) yurdu düşünüp anan ihlâs sahipleri kıldık" (Sâd:
38/46) demektedir. Gerçekten de ihlâs, yani hâlis, katıksız bir şekilde Allah
rızâsını aramak, mü'mini mü'min yapan en önemli özelliktir.
"De ki:
'Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz,
kazandığınız mallar, az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden
evler, sizlere Allah'tan, O'nun Rasülü'nden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha
sevimli ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah, fâsıklar
topluluğuna hidâyet vermez." (Tevbe: 9/24)
Mü'minlerin bu
konuda yaptıkları yanlış hareket, Cuma suresinde şöyle uyarılır:
"Onlar, bir
ticaret ve eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp oraya giderler ve seni ayakta
bırakırlar. De ki:'Allah'ın yanında bulunan, eğlenceden ve ticaretten daha
yararlıdır. Zira Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır."
(Cum'a: 62/11)[2]
"Bir parça
somuna iman mayasını satan;
Bir arpa
tanesine maden ocağını bağışlayan;
Nemrud da
Halil'e gönül vermedi de,
Gitti canını
verdi bir sivrisineğe."[3]
[1]
Nûr: 24/47-49.
[2]
Cavit Yalçın, Kur'an'da Temel Kavramlar, s. 123-129
[3]
Celâleddin Rûmî. Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.
ÂYET
- ÂYET .. Âyet; Anlam ve Mâhiyeti
- Kur'ân-ı Kerim'de Âyet Kavramı
- l- Burhan, Delil Anlamında
- 2- Mûcize Anlamında
- 3- Alâmet, Nişan Anlamında
- 4- Acâyip İş Anlamında
- 5- İbret Anlamında
- 6- Kıyâmet Alâmeti Anlamında
- 7- Kur'an'ın Tümü Veya Belli Bölümleri Anlamında
- Âyetin Anlam Sahası
- Allah'ın Tabiattaki Âyetleri
- İnsan Denen Âyet
- Kur'an Âyetleri (Cümleleri)
- Âyetlerin Sayısı
- Kur'ân Âyetlerinin Âyet (Delil ve Mûcize) Oluşu; Kur'an'ın İlmî İ'câzı
- Kur'an'ın Âyet Âyet İndirilmesi ve Hikmetleri
- Âyetler Topluluğu Anlamında Kitap .
- Hz. Mûsâ (a.s.) ve Hz. Muhammed (s.a.s.)'in Âyetü'l-Kübrâsı
- Hz. Muhammed (s.a.s.)'in Âyetü'l-Kübrâsı
- Peygamberimiz'in Âyetü'l Kübrâ Oluşu
- Âyetleri Doğru Okuyup Anlayabilme İçin Gerekli Şartlar
- 1) İlim
- 2) İman
- 3) Akıl
- 4) Tefekkür
- 5) Zikir
- 6) Tefakkuh
- 7) İttika
- 8) İstimâ
- 9) Tevessüm