Hadis-i Şeriflerde Azim ve Tevekkül

Hadis

Hadis-i Şeriflerde Azim ve Tevekkül



"Siz Allah'a hakkıyla tevekkül edebilseydiniz,
sizleri de kuşları rızıklandırdığı gibi rızıklandırırdı; sabahleyin aç çıkar,
akşama tok dönerdiniz." (Tirmizî,
Zühd 33, Hadis no: 2344; İbn Mâce, Zühd 14)

Hz. Peygamber, devesini
salıvererek Allah'a tevekkül ettiğini söyleyen bir bedevîye "Onu bağla da
öyle tevekkül et" buyurdu. (Tirmizî, Sıfatü'l-Kıyâme 60)

"Ümmetimden yetmiş bin kişi (Mahşer'de) hesaba
çekilmeden cennete girecektir"
Kendisine: 'Ey Allah'ın Rasûlü! Bunlar kimlerdir?' diye sual edildi. "Onlar,
büyü yapmayan, yaptırmayan, uğursuzluğa inanmayan ve Rablerine tevekkül edip
güvenenlerdir." (Buhârî, Tıb 1, Rikak 50, Libas 18; Müslim, İman 371, 374,
hadis no: 218; Tirmizî, Kıyâmet 16)

"Kuvvetli mü`min, Allah katında zayıf mü'minden
daha hayırlı, (daha üstün) ve daha sevimlidir. (Bununla beraber) her ikisinde de
hayır vardır. Sana yararlı olan şeyi elde etmeye çalış. Allah'tan yardım dile ve
asla acz gösterme. Başına birşey gelirse, 'Eğer (keşke) şöyle yapsaydım, şöyle
olurdu!' diye hayıflanıp durma. 'Allah'ın takdiri bu. O, ne dilerse yapar' de.
Çünkü 'eğer (keşke)' kelimesi, şeytanı memnun edecek işlerin kapısını açar."
(Müslim, Kader 34)

İbn Abbas (r.a.) şöyle demiştir: Rasûlullah
buyurdu ki: "Yâ Rab! Yalnız Senin hükmüne teslim oldum, yalnız Sana iman
ettim, yalnız Sana tevekkül ettim, yalnız Sana döndüm, yalnız Senin için
mücâdeleye girdim. Yâ Rab! Dalâlete/sapıklığa düşmekten izzetine sığınırım,
Senden başka ilâh yoktur. Ölmeyecek diri yalnız Sensin. Cinler ve insanlar ise,
hep ölümlüdürler!" (Müslim, Zikir 67, Müsâfirîn 199; Buhârî, Teheccüd 1,
Tevhid 7, 8, 24, 35; Ebû Dâvud, Salât 119; Tirmizî, Deavât 29; Nesâî, Kıyâmu'l-Leyl
9; İbn Mâce, İkamet 180)

İbn Abbas (r.a.) şöyle demiştir: İbrahim (a.s.)
ateşe atıldığı zaman "Hasbunallahu ve ni'mel-vekîl (Allah bize yeter. O ne güzel
vekildir)" dedi. Muhammed (s.a.s.) de onu söyledi. Şöyle ki: (Kendisine)
"İnsanlar size karşı ordular hazırladılar, o halde onlardan korkun."
dedikleri zaman, bu (söz) onların imanını artırdı ve: "Allah bize yeter. O,
ne güzel vekildir." dediler. (Buhârî ve Müslim rivâyet etmişlerdir). İbn
Abbas (r.a.), gelen bir diğer rivâyete göre şöyle demiştir: İbrahim (a.s.) ateşe
atıldığı zaman son sözü "Allah bana yeter. O, ne güzel vekildir"
olmuştur. (Buhârî, Tersûru sûre (3), 13)

"Cennete birtakım kavimler girer ki, bunların
gönülleri (rızıklarını aramada Allah'a tevekkül etmiş) kuşların gönülleri
gibidir (yani tevekkül sahibidirler)."
(Müslim, Cennet 27; Ahmed bin Hanbel, Müsned II/33)

"Yatağına yattığında şöyle duâ et: 'Allah'ım
kendimi Sana teslim ettim, yüzümü Sana yönelttim, işimi Sana bıraktım, Senden
ümitvâr olarak, azâbından korkarak sırtımı Sana dayadım. Senden sığınacak ve
korunacak yer yine Sanadır. İndirdiğin kitaba ve gönderdiğin peygambere iman
ettim.' Eğer bu duâyı yapıp yattığın gece ölürsen iman üzere ölürsün. Eğer
sabaha çıkarsan hayra ulaşırsın." (Buharî,
Vudû' 75, Deavât 6; Müslim, Zikir 56-58; Ebû Dâvud, Edeb 98)

Ebû Bekir (r.a.) şöyle demiştir: "Biz (Hicret
esnasında) mağarada iken, başımız ucunda (bizi arayan) müşriklerin ayaklarını
gördüm ve Rasûlullah'a: "Ey Allah'ın Rasûlü, eğer şunlardan biri eğilip aşağıya
bakacak olsa mutlaka bizi görür" dedim. Bunun üzerine Rasûlullah şöyle buyurdu:
"Ey Ebû Bekir, üçüncüleri Allah olan iki kişiyi sen ne zannediyor (ve
haklarında neler düşünüyor)sun?" (Buhârî, Tefsîru Sûre (9), 9, Fezâilu'l-Ashâb
2; Müslim, Fezâilü's-Sahâbe 1)

Ümmü Seleme (r.a.)'dan rivâyet edilmiştir:
Rasûlullah evinden çıkarken şöyle derdi: "Bismillâh. Allah'ın adıyla çıkıyor,
Allah'a tevekkül ediyor, O'na güveniyorum. Allah'ım! Dalâletten/sapmaktan,
saptırılmaktan; (Senin yolundan) kaymaktan, kaydırılmaktan; haksızlık yapmaktan,
haksızlığa uğramaktan; câhilce davranmaktan ve câhillerin davranışlarına muhâtap
olmaktan Sana sığınırım." (Ebû Dâvud, Edeb 103; Tirmîzî, Deavât 34; İbn Mâce,
Duâ 18)

"Kim, evinden çıkarken: 'Allah'ın adıyla
çıkıyor, Allah'a tevekkül ediyor, O'na güveniyorum. Günahlardan korunmaya güç
yetirmek ve tâatte kuvvet bulmak, ancak Allah'ın tevfik ve yardımıyladır' derse,
kendisine: 'Doğruya iletildin, ihtiyaçların karşılandı, düşmanlarından korundun'
diye cevap verilir. Şeytan da kendisinden uzaklaşır."
Ebû Dâvud'un rivâyetinde şu ilâve vardır:
"Şeytan diğer şeytana: 'Hidâyet edilmiş, ihtiyaçları karşılanmı ve korunmuş
kişiye sen ne yapabilirsin ki?' der." (Ebû Dâvud, Edeb 103; Tirmizî, Deavât
34)

Enes (r.a.) şöyle dedi: "Nebî (s.a.s.) zamanında
iki kardeş vardı. Bunlardan biri (ilim öğrenmek için) Peygamber (s.a.s.)'e
gelir, diğeri de (geçimlerini temin için) çalışırdı. (Bir gün) çalışan kardeş,
ötekini Nebî (s.a.s.)'e şikâyet etti. Peygamber de: "Belki de sen, onun
yüzünden iş buluyor, rızıklandırılıyorsun" buyurdu. (Tirmizî, Zühd 33)

"Kim insanların en şereflisi olmak isterse
Allah'tan korksun. Kim insanların en güçlüsü olmak isterse Allah`a tevekkül
etsin. Kim de insanların en zengini olmak isterse, kendi elindekinden çok Allah`ın
nezdindekine bel bağlasın."

Abdullah İbn Abbâs'dan nakledildiğine göre o
şöyle demiştir: Bir gün Hz. Peygamber'in terkisinde bulunuyordum. Bana:
"Yavrucuğum, sana bazı kurallar öğreteyim" dedi ve şöyle buyurdu:
"Allah'ın emirlerini gözet ki Allah da seni gözetip korusun. Allah'ın (rızâsını)
her işte önde tut, Allah'ı önünde bulursun. Birşey istediğin zaman yalnız
Allah'tan iste. Yardım dilediğin zaman Allah'tan dile. Şunu iyi bil ki, bütün
yaratılmışlar toplanıp elbirliğiyle sana bir menfaat/fayda vermeye çalışsalar,
ancak Allah'ın senin için takdir ettiği faydayı temin ederler, daha fazlasını
veremezler. Yine eğer bütün halk elbirliği ile sana bir zarar vermek isteseler,
ancak Allah'ın senin hakkında takdir ettiği zararı verebilirler. Çünkü artık
kaderi yazan kalem yazmaz olmuş, yazıları değişmeyecek şekilde kesinleşmiştir.
(Bundan sonra takdirde herhangi bir değişiklik sözkonusu değildir.)" (Tirmizî,
Kıyâmet 59)

"Allah'ın emir ve yasaklarını gözet, O'nu önünde
bulursun. Bolluk içindeyken (emirlerine bağlı kalmakla) sen Allah'ı tanı ki O da
darlığa düşünce (kurtarmak sûretiyle) seni tanısın. Bil ki senin hakkında
yazılmamış olan şey başına gelmez. Sana takdir edilen de seni atlayıp
(başkalarına) gitmez. Bil ki zafer sabırla, sevinç üzüntüyle, kolaylık da
zorlukla birliktedir." (Ahmed bin
Hanbel, I/307)

"Ey Ebû Hureyre! Allah`tan başka hiçbir şeye
ümit bağlama. Allah'a tevekkül eyle. Bir arzun varsa Allah'tan iste. Allah
Teâlâ'nın âdet-i İlâhiyyesi (işi, kânunu) şöyledir ki; herşeyi bir sebep altında
yaratır. Bir iş için sebebine yapışmak ve sonra Allah Teâlâ'nın yaratmasını
beklemek lâzımdır. Tevekkül de bundan ibârettir."

"Yararlı işler görmekte acele
ediniz. Zira yakın bir gelecekte karanlık geceler gibi birtakım fitneler
ortalığı kaplayacaktır. O zamanda insan, mü'min olarak sabahlar, kâfir olarak
geceler; mü'min olarak geceler, kâfir olarak sabahlar. Dinini küçük bir
dünyalığa satar."
(Müslim, İman 186; Tirmizî, Fiten 30, Zühd 3; İbn Mâce, İkame 78)

Câbir İbn Abdullah (r.a.)'den
rivâyet edildiğine göre o, nebî (s.a.s.) ile birlikte Necid taraflarında bir
gazvede bulunmuştu. Dönüşte Rasûlullah orada mola vermiş, mücâhidler ağaçlar
altında gölgelenmek üzere çevreye dağılmışlardı. Rasûlullah ise, semûre denilen
sık yapraklı bir ağaç altında istirahete çekilmiş, kılıcını da ağaca asmıştı.
(Câbir dedi ki:) Birazcık kestirmiştik (uyumuştuk) ki, Rasûlullah'ın bizi
çağırdığını işittik ve hemen yanına koştuk. Bir de baktık, Rasûlullah'ın yanında
(müşriklerden) bir bedevî var. Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Ben
uyurken bu bedevî kılıcımı almış, uyandığımda kılıç kınından sıyrılmış vaziyette
bunun elindeydi. Bana: 'Seni benim elimden kim koruyup kurtaracak?' dedi. Ben de
üç defa: "Allah!" cevabını verdim." (Câbir diyor ki:) Rasûlullah adamı
cezalandırmamıştı, yanında oturuyordu. (Buhârî, Cihad 84, 87, Meğâzî 31, 32;
Müslim, Fezâil 13, 14, Müsâfirîn 311). Buhârî'deki bir başka rivâyette Câbir
(r.a.) şöyle demiştir: "Rasûlullah (s.a.s.) ile birlikte Zâtü'r-Rika denilen
gazvede bulunuyorduk. Gölgeli bir ağaç bulduğumuzda onu Rasûlullah (s.a.s.)'e
bırakmayı âdet edinmiştik. (Bu defa da öyle yaptık.) Ancak, müşriklerden bir
adam gelerek Rasûlullah'ın (ağaçta asılı olan) kılıcını alıp çekmiş ve 'Benden
korkuyor musun?' diye seslenmiş. Nebî (s.a.s.): "hayır!" cevabını vermiş.
Adam: 'Peki seni benim elimden kim kurtaracak?' demiş. Rasûlullah da:
"Allah!" buyurmuştur. (Buhârî, Meğâzî 31). Ebû Bekir el-İsmâilî'nin
"Sahih"inde yer alan bir rivâyette olayın bundan sonraki kısmı şöyle
anlatılmaktadır: Adam: 'Seni benim elimden kim kurtarır?' dedi. Nebî (s.a.s.):
"Allah!" cevabını verdi. Bunun üzerine adamın elinden kılıç düştü.
Rasûlullah (s.a.s.) kılıcı aldı ve: "Peki, şimdi seni benim elimden kim
kurtaracak?" buyurdu. Adam: 'İyi bir cezâlandırıcı ol!' dedi. Rasûlullah
(s.a.s.): "Allah'tan başka ilâh olmadığını ve benim Allah'ın rasûlü/elçisi
olduğumu kabul ve itiraf eder misin?" dedi. Adam: 'Hayır, kabul etmem!
Ancak, seninle çarpışmamaya, seninle savaşacak herhangi bir topluluk içinde
bulunmamaya söz veririm' dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.s.) adamı serbest
bıraktı. O da arkadaşlarının yanına döndü ve onlara: 'En hayırlı kişinin
yanından geliyorum' dedi.

"Kanaatkâr ol ki, insanların
Allah'a en çok şükredeni olasın."
(İbn Mâce, Zühd 24)

"İslâm hidâyeti nasip edilen ve
yeterli miktarda maişeti olup, buna kanaat edene ne mutlu!"
(Tirmizî, Zühd 35, hadis no: 2350)

"Ey insanlar! Allah'a karşı muttakî olun ve
(dünyevî) isteklerde mûtedil/ölçülü olun. Zira, hiçbir kimse yoktur ki,
(Allah'ın kendisine takdir ettiği) rızkını eksiksiz elde etmeden ölmüş olsun.
Rızkı gecikse bile ona mutlaka kavuşacaktır. Öyleyse Allah'tan korkun ve talepte
mûtedil olun, (gayr-ı meşrû yollara sapmayın) helâl olanı alın, haram olanı
terkedin." (Kütüb-i Sitte, 17/245)

"Zenginlik mal çokluğuyla
değildir. Bilâkis zenginlik göz tokluğudur, gönül zenginliğidir."
(Buhârî, Rikak 15; Müslim, Zekât 120, hadis no: 1051; Tirmizî, Zühd 40, h. no:
2374).

"Ey ademoğlu! Eğer fazla malını
Allah yolunda harcarsan bu senin için daha hayırlıdır. Kendine saklarsan senin
için zararlıdır. Kefâf (yeterli miktar) sebebiyle levm edilmez, kınanmazsın.
(Harcamaya), bakımları üzerinde olanlardan başla. Üstteki el (yani veren),
alttaki elden (yani alandan) daha hayırlıdır."
(Müslim, Zekât 97, hadis no: 1036; Tirmizî, Zühd 32, h. no: 2344).

"Dünyada zâhidlik, helâl olanı haram etmek veya
malı ziyân etmekle olmaz. Gerçek zâhidlik, Allah'ın elinde olana, kendi elinde
olandan daha çok güvenmen ve bir müsîbete düştüğün zaman getireceği sevabı
sebebiyle, onun devamına rağbet göstermendir."
(Tirmizî, Zühd 29, hadis no: 2341; İbn Mâce,
Zühd 1, hadis no: 4100)

"Kim gam ve tasalarını bire indirir ve sadece
âhiret tasasına gönlünde yer verirse, onun dünyevî gamlarını Allah izâle eder.
Kim de gam ve tasalarını dünya ahvâline dağıtacak olursa, Allah onun, vâdilerden
hangisinde helâk olacağına aldırış etmez."
(Kütüb-i Sitte, 17/565)

"Bana zayıflarınızı arayın. Zîra sizler,
zayıflarınız sebebiyle (onların sabrı, duâsı, takvâsı bereketiyle) yardıma ve
rızka mazhar kılınıyorsunuz." (Ebû
Dâvud, Cihâd 77, hadis no: 2594; Tirmizî, Cihâd 24, h. no: 1702; Nesâî, Cihâd
43, -6, 45,46-). Nesâî'nin rivayetinde: "Allah bu ümmete zayıfları sebebiyle,
onların duâları, namazları ve ihlâsları hatırı için yardım eder." Zayıfların
ibâdet ve duâları çok daha hâlisânedir. Çünkü, kalpleri dünyevî süslerle meşgûl
değildir. Himmetleri bir şeyde toplanmıştır. Bu sebeple duâları makbuldür,
amelleri (riyâdan) pâktır.

"Yanımda bir mal olsa, bunu sizden
ayrı olarak (kendim için) biriktirecek değilim. Kim iffetli davranır
(istemezse), Allah onu iffetli kılar. Kim istiğna gösterirse Allah da onu gani
kılar. Kim sabırlı davranırsa Allah ona sabır verir. Hiç kimseye sabırdan daha
hayırlı ve daha geniş bir ihsanda bulunulmamıştır."
(Buhârî, Zekât 50, Rikak 20; Müslim, Zekât 124, hadis no: 1053; Muvattâ, Sadaka
7 -2, 997-; Ebû Dâvud, Zekât 28, h. no: 1644; Tirmizî, Birr 77, h. no: 2025;
Nesâî, Zekât 85, -5, 95-) Rezin rahimehullah şu ziyâdede bulunmuştur:
"İslâm'a girip, yeterli miktarla rızıklandırılan ve verdiği bu miktara Allah'ın
kanaat etmeyi nasip ettiği kimse kurtuluşa ermiştir."

"(Hakiki) miskîn (yoksul), kapı
kapı dolaşırken verilen bir iki lokmanın veya bir iki hurmanın geri çevirdiği
kimse değildir. Fakat gerçek miskîn, ihtiyacını giderecek bir şey bulamayan ve
halini anlayıp kendisine tasaddukta bulunacak biri çıkmayan, (buna rağmen)
kalkıp halktan birşey istemeyen kimsedir."
(Buhârî, Zekât, 53, Tefsir, Bakara 48; Müslim, Zekât 102, hadis no: 1039;
Muvattâ, Sıfatu'n-Nebiyy 7, -2, 923-; Ebû Dâvud, Zekât 23, h. no: 1631, 1632;
Nesaî, Zekât 76 -5, 85-)

"Sizden biri, mal ve yaratılışça
kendisinden üstün olana bakınca, nazarını bir de kendisinden aşağıda olana
çevirsin. Böyle yapmak, Allah'ın üzerinizdeki nimetini küçük görmemeniz için
gereklidir." (Buhârî,
Rikak 30; Müslim, Zühd 8, hadis no: 2963; Tirmizî, Kıyâmet 59, h. no: 2515)

"İstemeler bir nevi
cırmalamalardır. Kişi onlarla yüzünü tırmalamış olur. Öyle ise, dileyen
(hayâsını koruyup) yüz suyunu devam ettirsin, dileyen de bunu terketsin. Şu var
ki, kişi, zarûrî olan (şeyleri) iktidar sahibinden istemelidir."
(Ebû Dâvud, Zekât 26, hadis no:
1639; Tirmizî, Zekât 38, h. no: 681; Nesâî, Zekât 92 -5, 100-)

"Kim kendisine gelen bir
fakirliği hemen halka intikal ettirirse (yani onlara açarak dilenmeye kalkarsa),
onun fakirliğinin önüne geçilmez. Kime de fakirlik gelir, o da bunu (sadece)
Allah'a açarsa, Allah ona er veya geç rızkıyla imdat eder."
(Tirmizî, Zühd 18, hadis no: 2327; Ebû Dâvud, Zekât 28, hadis no: 1645)

"Ben görmeyen birisiydim, Allah
basiretimi açtı; fakirdim, beni zengin kıldı."
(Buhârî, Enbiyâ, 51) (93/Duhâ,
7-8)

"Kim dünyaya çok önem verirse, Allah onun işini
dağıtır (zorlaştırır). İki gözünün arasına fakirliği (aç gözlülüğü) koyar.
(Halbuki) dünyadan ona ulaşacak olan kendisi için yazılandan başkası olamaz.
Kimin de niyeti âhiret(i kazanma) ise Allah onun işini toparlar (kolaylaştırır).
Onun kalbine zenginliği koyar. Ona dünyadan da ihtiyaç duyduğu şey ulaşır."
(İbn Mâce, Zühd 1, hadis no: 4104, 2/1378; Tirmizî, Kıyâmet 31, hadis no: 2467)

"Kişi mahzurlu olan şeyden korkarak mahzursuz
olanı terketmedikçe gerçek takvâya ulaşamaz."
(Tirmizî, Kıyâmet 20, hadis no: 2453)

"Sizden kim nefsinden emin, bedeni
sıhhatli ve günlük yiyeceği de mevcut ise sanki dünyalar onun olmuştur."
(Tirmizî, Zühd 34, h. no: 2347; İbn Mâce, Zühd 9, h. no: 4141).

"Âdemoğlunun şu üç şey dışında
(temel) hakkı yoktur. İkamet edeceği bir ev, avretini örteceği bir elbise,
katıksız bir ekmek ve su."
(Tirmizî, Zühd 30, hadis no: 2342)

"İki haslet vardır, bunlar kimde bulunursa Allah
onu şükredenler ve sabredenler arasına yazar: Din hususunda kendinden üstün
olana bakıp ona uymak; Dünyalıkta kendinden aşağı olana bakıp Allah'ın kendine
vermiş olduğu üstünlüğe hamdetmek. İşte böyle olan kimseyi Allah şükredici ve
sabredici olarak yazar. Kim de din konusunda kendinden aşağı olana bakar,
dünyalıkta da kendinden üstün olana bakar ve elde edemeyeceğine üzülürse Allah
onu şükreden ve sabreden olarak yazmaz."
(Tirmizî, Kıyâmet 59, hadis no: 2514)

"Himmet yönüyle insanların en yücesi, hem dünya
hem de âhiret işine himmet gösteren mü'mindir."
(Kütüb-i Sitte, 17/245)

"(Benî Âdem'den) Hiç kimse elinin
emeğinden daha hayırlı bir yiyeceği asla yememiştir. Allah'ın peygamberi Dâvud
aleyhisselâm elinin emeğini yerdi."
(Buhârî, Büyû' 15)

"Öyle devir gelecek ki, insanoğlu,
aldığı şeyin helâlden mi, haramdan mı olduğuna hiç aldırmayacak."
(Buhârî, Büyû' 7, 23; Nesâî, Büyû' 2, -7, 243-). Rezîn şu ziyâdede bulunmuştur:
"Böylelerinin hiçbir duâsı kabul edilmez."

"Muhakkak ki yediğinizin en temizi
kendi kesbinizden olandır. Muhakkak ki evlâtlarınız da kendi kesbinizdendir
(çalışıp kazandığınızdandır)."
(Ebû Dâvud, Büyû' 79; Tirmizî, Ahkâm 22, hadis no: 1358; Nesâî, Büyû' 1, -7,
249-; İbn Mâce, Ticaret 1, hadis no: 2137, 64, -2290-)

"...Allah'a yemin olsun, sizler için fakirlikten
korkmuyorum. Ben size dünyanın genişlemesinden korkuyorum. Sizden öncekilere
dünya genişlemişti de hemen dünya için birbirleriyle boğuşmaya başladılar ve
helâk oldular. Genişleyen dünyanın onlar gibi sizi de helak etmesinden
korkuyorum." (Buhârî, Rikâk 7, Cizye
1, Meğâzî 11; Müslim, Zühd 6, hadis no: 2961; Tirmizî, Kıyâmet 29, hadis no:
2464)

"... Senin vârislerini zengin olarak bırakman,
halka ihtiyaçlarını açan fakir olarak bırakmandan daha hayırlıdır. Sen azîz ve
celîl olan Allah'ın rızâsını arayarak her ne harcarsan, -hatta bu, hanımının
ağzına koyduğun bir lokma bile olsa-, mutlaka onun sebebiyle
mükâfatlanacaksın..." (Buhârî, Cenâiz
37, Vesâyâ 2, 3, Fezâilu'l-Ashâb 49, Meğâzî 77, Nafakat 1, Marzâ 13, 16, 43,
Ferâiz 6; Müslim, Vesâyâ 5, hadis no: 1628; Tirmizî, 6, hadis no: 975; Ebû
Dâvud, Vesâyâ 2, hadis no: 2864; Nesâî, Vesâyâ 3; Muvattâ 4 -2, 763-)

Hâlid'in oğulları Habbe ve Sevâ (r.a.)
anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.) bir şey tamir etmekte iken yanına girdik. O işte
kendisine yardım ettik. "Başlarınız kımıldadığı müddetçe rızık
husûsunda yeise düşmeyin. Zira insanı annesi kıpkızıl, üzerinde hiçbir şey
olmadığı halde doğurur, sonra Aziz ve Celil olan Allah onu her çeşit rızıkla
rızıklandırır." buyurdular." (İ. Canan, Kütüb-i Sitte, c. 17, s. 595, hadis
no: 1281)

"Sakın sizden kimse kararsız olup da: 'Ben
insanlarla beraberim, eğer insanlar iyilik yaparsa ben de iyilik yaparım;
kötülük yaparsa ben de kötülük yaparım' demesin. Aksine, nefsinizi sâbit tutun,
halk iyilik yaptımı siz de iyilik yapın, kötülük yaparsa zulme yer vermeyin."
(Tirmizî, Birr 63, hadis no: 2008)

"Şüphesiz, her derede, Âdemoğlunun kalbinden bir
parça bulunur (yani kalp her şeye karşı bir ilgi duyar). Öyleyse kimin kalbi
bütün parçalara ilgi duyarsa, Allah onun hangi vâdide helâk olacağına hiç
aldırmaz. Kim de Allah'a tevekkül ederse, kalbinin her şeye (ilgi kurarak
dağılmasını önlemek için) Allah ona yeter."
(Kütüb-i Sitte, c. 17, s. 579)