İnsanın Tevekküle İhtiyacı
İnsanın Tevekküle İhtiyacı
İnsanın Tevekküle İhtiyacı
Bir insanın gerek şahsıyla ilgili konularda,
gerek aile işlerini idârede; çocukların terbiyesinde, sağlık konularında; bir
tüccarsa ticârî ilişkilerinde veya bir memursa resmî işleri etrafında, kısacası
hangi meslektense ona göre iş ve gücünün her gün çeşitlenen pürüzleri
karşısında, kâr-zarar düşünülerek, işler ne kadar hesaplı tutulursa tutulsun,
yine de insanın karşısına hiç hesapta olmayan şeylerin çıktığı görülür. Alınan
tedbirler, yapılan istişâreler hatır ve hâyâle gelmedik nice sebepler yüzünden
hükümsüz kalabilir. Yerden, gökten beklenmedik nice âfetler; insan gücünün, fen
kudretinin önleyemeyeceği nice engeller belirir veya insanlarla olan
ilişkilerimizde bizim düşündüğümüzün dışında, umulmadık gelişmeler meydana gelir
ve böylece bütün hesaplar alt üst olabilir, bütün hayaller suya düşebilir.
İşte bu sebeplerden dolayı, isteklerimize
ulaşmak için elimizden gelen bütün gayreti sarf ederek çalışıp çabaladıktan
sonra, ilerisi için telaş ve heyecana kapılmayarak, bütün sebepleri emir ve
fermânı altında tutan Yüce Allah'a tevekkül etmek gerekir.
Burada tevekkülün mânâsı, sarf ettiğimiz bu
gayretlerin mahsûl vermesi, boşa gitmemesi için Allah'tan başarı ve yardım
dilemek ve ancak O`na güvenmektir. Bu ise maddî kuvvetten sonra mânevî kuvveti
de kazanmayı istemektir. Şu halde tevekkül, mânevî bir yardım isteme anlamına
gelir ki, her işte her müslümanın buna ihtiyâcı vardır.
Tevekkül, görevlerini yerine getirdikten sonra
duyulan bir iç huzur, itmînân ve güven olayıdır. Tamamen materyalist ve
pozitivist bir bakışla dahi tevekkülün bulunması insana bir şey
kaybettirmeyeceği gibi; bulunmaması durumunda moral ve psikolojik açıdan
kesinlikle bir kayıp söz konusudur. Tevekkül eden kişi "İnsan için ancak
çalıştığının karşılığı vardır." (53/Necm, 39) kuralı karşısında aklî ve
bedenî görevini yapacak, bundan öte Allah vekîlimdir deyip işini O`na havâle
ederek, sonuç ne olursa olsun ona rızâ duygusuyla, iç yorgunluk çekmekten
kurtulacaktır. Tevekkül etmeyenin de maddî olarak fazladan yapacağı bir şey
yoktur. Hatta maddî vesîleleri bir emir telakkî etmediğinden, belki de sebeplere
daha az sarılacaktır. Sonra da telaşlı, sıkıntılı bir bekleyişe girecek ve
umduğu sonucu alamayınca da dövünecek, üzülecek, dayanacak bir teselli kaynağı
bulamayacak, sinirleri gerginleşecek; sonuçta bunalıma girecektir (Faruk Beşer,
Fıkıh Penceresinden Sosyal Hayatımız, Nûn Y. İst. 1994, s. 226).
Tevekkül denilen mânânın bir gönülde yer
tutması, sahibi için dünyanın en zengin hazinelerine sahip olmaktan daha
kıymetlidir. Çünkü bir insan için gönlünün rahatlığı ve huzuru en büyük
nimetlerdendir. Maddî, mânevî kazançlar, âfiyet ve huzur içinde gönül
rahatlığına bağlıdır. Fikir selâmetini, gönül huzurunu öldüren başlıca sebepler
şunlardır: Gereğinden fazla hırs, istek, rekabet gibi insanın huzur ve rahatını
kaçıran haller; "iflâs edersem, kansere yakalanırsam, işimden atılırsam..." gibi
kendi kendine zihinde kurulan mânâsız korku ve endişeler; başa gelen felâket ve
musîbetlerin giderilemeyen ıstırapları...
Kendisinde bu haller bulunan insanlar,
hayatlarında dünyalarına ve âhiretlerine yarar bir şeye sahip olamazlar,
vesveselidirler, hiçbir iş beceremezler; ürkektirler, hiçbir işe
girişemezler. Bunların günleri ah, vah ile; vesvese ve evhamla geçer gider. Bu
hallerini birtakım maddî imkânlarla da gidermek mümkün olmaz. Ancak, gönlüne,
Allah'a tevekkülü hakkıyla yerleştirebilmiş bir müslüman asla böyle değildir; o,
her zaman mutlu ve rahattır. Çünkü o, kendine düşeni yaptıktan sonra bilir ki,
sonsuz rahmet sahibi Allah Teâlâ sevdiği kulunu, kulun kendisini düşündüğünden
daha fazla düşünür ve korur.
Onun için, gönüllerde kuvvetli bir tevekkülün,
hem de gerçek mânâsıyla bir tevekkülün yer tutmuş olması lâzımdır. Bir
müslümanın işini yoluna koyduktan sonra ötesini Allah`a havâle edip de O`na
güvenmesi ve O`nun en iyisini, en güzelini, en doğrusunu, en hayırlısını nasîb
edeceğine inanması, kalp için çok büyük bir kuvvettir. Günümüz insanının ve
özellikle de günümüz Müslümanının bu inanca ve bu kuvvete çok fazla ihtiyacı
vardır.
İnsanın Tevekküle İhtiyacı
Bir insanın gerek şahsıyla ilgili konularda,
gerek aile işlerini idârede; çocukların terbiyesinde, sağlık konularında; bir
tüccarsa ticârî ilişkilerinde veya bir memursa resmî işleri etrafında, kısacası
hangi meslektense ona göre iş ve gücünün her gün çeşitlenen pürüzleri
karşısında, kâr-zarar düşünülerek, işler ne kadar hesaplı tutulursa tutulsun,
yine de insanın karşısına hiç hesapta olmayan şeylerin çıktığı görülür. Alınan
tedbirler, yapılan istişâreler hatır ve hâyâle gelmedik nice sebepler yüzünden
hükümsüz kalabilir. Yerden, gökten beklenmedik nice âfetler; insan gücünün, fen
kudretinin önleyemeyeceği nice engeller belirir veya insanlarla olan
ilişkilerimizde bizim düşündüğümüzün dışında, umulmadık gelişmeler meydana gelir
ve böylece bütün hesaplar alt üst olabilir, bütün hayaller suya düşebilir.
İşte bu sebeplerden dolayı, isteklerimize
ulaşmak için elimizden gelen bütün gayreti sarf ederek çalışıp çabaladıktan
sonra, ilerisi için telaş ve heyecana kapılmayarak, bütün sebepleri emir ve
fermânı altında tutan Yüce Allah'a tevekkül etmek gerekir.
Burada tevekkülün mânâsı, sarf ettiğimiz bu
gayretlerin mahsûl vermesi, boşa gitmemesi için Allah'tan başarı ve yardım
dilemek ve ancak O`na güvenmektir. Bu ise maddî kuvvetten sonra mânevî kuvveti
de kazanmayı istemektir. Şu halde tevekkül, mânevî bir yardım isteme anlamına
gelir ki, her işte her müslümanın buna ihtiyâcı vardır.
Tevekkül, görevlerini yerine getirdikten sonra
duyulan bir iç huzur, itmînân ve güven olayıdır. Tamamen materyalist ve
pozitivist bir bakışla dahi tevekkülün bulunması insana bir şey
kaybettirmeyeceği gibi; bulunmaması durumunda moral ve psikolojik açıdan
kesinlikle bir kayıp söz konusudur. Tevekkül eden kişi "İnsan için ancak
çalıştığının karşılığı vardır." (53/Necm, 39) kuralı karşısında aklî ve
bedenî görevini yapacak, bundan öte Allah vekîlimdir deyip işini O`na havâle
ederek, sonuç ne olursa olsun ona rızâ duygusuyla, iç yorgunluk çekmekten
kurtulacaktır. Tevekkül etmeyenin de maddî olarak fazladan yapacağı bir şey
yoktur. Hatta maddî vesîleleri bir emir telakkî etmediğinden, belki de sebeplere
daha az sarılacaktır. Sonra da telaşlı, sıkıntılı bir bekleyişe girecek ve
umduğu sonucu alamayınca da dövünecek, üzülecek, dayanacak bir teselli kaynağı
bulamayacak, sinirleri gerginleşecek; sonuçta bunalıma girecektir (Faruk Beşer,
Fıkıh Penceresinden Sosyal Hayatımız, Nûn Y. İst. 1994, s. 226).
Tevekkül denilen mânânın bir gönülde yer
tutması, sahibi için dünyanın en zengin hazinelerine sahip olmaktan daha
kıymetlidir. Çünkü bir insan için gönlünün rahatlığı ve huzuru en büyük
nimetlerdendir. Maddî, mânevî kazançlar, âfiyet ve huzur içinde gönül
rahatlığına bağlıdır. Fikir selâmetini, gönül huzurunu öldüren başlıca sebepler
şunlardır: Gereğinden fazla hırs, istek, rekabet gibi insanın huzur ve rahatını
kaçıran haller; "iflâs edersem, kansere yakalanırsam, işimden atılırsam..." gibi
kendi kendine zihinde kurulan mânâsız korku ve endişeler; başa gelen felâket ve
musîbetlerin giderilemeyen ıstırapları...
Kendisinde bu haller bulunan insanlar,
hayatlarında dünyalarına ve âhiretlerine yarar bir şeye sahip olamazlar,
vesveselidirler, hiçbir iş beceremezler; ürkektirler, hiçbir işe
girişemezler. Bunların günleri ah, vah ile; vesvese ve evhamla geçer gider. Bu
hallerini birtakım maddî imkânlarla da gidermek mümkün olmaz. Ancak, gönlüne,
Allah'a tevekkülü hakkıyla yerleştirebilmiş bir müslüman asla böyle değildir; o,
her zaman mutlu ve rahattır. Çünkü o, kendine düşeni yaptıktan sonra bilir ki,
sonsuz rahmet sahibi Allah Teâlâ sevdiği kulunu, kulun kendisini düşündüğünden
daha fazla düşünür ve korur.
Onun için, gönüllerde kuvvetli bir tevekkülün,
hem de gerçek mânâsıyla bir tevekkülün yer tutmuş olması lâzımdır. Bir
müslümanın işini yoluna koyduktan sonra ötesini Allah`a havâle edip de O`na
güvenmesi ve O`nun en iyisini, en güzelini, en doğrusunu, en hayırlısını nasîb
edeceğine inanması, kalp için çok büyük bir kuvvettir. Günümüz insanının ve
özellikle de günümüz Müslümanının bu inanca ve bu kuvvete çok fazla ihtiyacı
vardır.
AZİM VE TEVEKKÜL
- AZİM VE TEVEKKÜL .
- Azim; Anlam ve Mâhiyeti
- Tevekkül; Anlam ve Mâhiyeti
- Tevekkül ve Türevleri
- Allah'ın Vekil Olması
- İnsanlar Hakkında âVekil' Denilmesi
- Tevekkülün Boyutları
- Kader ve Rızık .
- Tevekkül; "Kısmetimde Varsa, Rızkım Ayağıma Gelir" Demek midir? .
- Rezzâk (Rızık Veren) Allah'tır
- Rızık Kazanmak İçin Çalışmak
- Kader ve Tevekkül
- Kur'ân-ı Kerim'de Azim ve Tevekkül
- Hadis-i Şeriflerde Azim ve Tevekkül
- Allah el-Vekîl'dir, Kendisine Dayanılıp Güvenilmesi Gereken Tek Zâttır
- Konumuzla İlgisi Bulunan Diğer Esmâü'l-Hüsnâdan Diğer İsimler ve Mânâları
- İnsanın Tevekküle İhtiyacı
- Tevekkül Nasıl Olmalıdır? .
- Tevekkül Konusunda Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar
- Tevekkül Hakkındaki Sözlerden Seçmeler
- Mehmet Âkif Ersoy'un Tevekkülle İlgili Bazı Mısrâları
- Sebat ve Kararlılık; Azmin Açılımı
- Sebatı Sağlayan Etkenler
- 1. Kur'an'a Yönelmek
- 2. Allah'ın Şeriatı'na Tutunup Salih Amel İşlemek
- 3. Peygamber Kıssalarını Düşünüp Örnek Almak İçin İncelemek
- 4. Duâ
- 5. Allah'ı Zikretmek
- 6. Müslümanın, Doğru Yolda Yürümeye Gayret Etmesi
- 7. Terbiye