Rızık Kazanmak İçin Çalışmak

Rızık Kazanmak İçin Çalışmak

Rızık Kazanmak İçin Çalışmak:



Allah'ın, kullarını rızıklandırmadaki
sünneti'nin, kazanma sebeplerine tutunmalarıyla bu rızkı onlara ulaştırması ve
bu sebeplere yapışmayı onlara emretmesi tarzında olduğunu belirtmiştik.
Yeryüzünün çeşitli bölgelerine gitmek de bu sebeplerdendir. "O size yeri
boyun eğer yaptı. Haydi onun omuzlarında yürüyün ve Allah'ın rızkından yiyin."
(67/Mülk, 15). Yani, yeryüzünün dilediğiniz değişik cihetlerine seyahat veya göç
ederek yolculuğa çıkınız. Ticaret ve kazanç konularında çeşitli iklim ve
bölgelerini dolaşınız. Allah, yeryüzünü yumuşak yaratmıştır. Öyle ki onda
yürüyüşünüz, araçlarla yolculuğunuz çok kolay olmaktadır. Ve Allah'ın
rızkından yiyin. Yani, Allah'ın sizi nimetlendirdiği şeylerden istifade
edin. Rızık kazanmada sebeplere tutunmanın müstahap olduğuna bu âyet delildir.
Bu konuda hadis-i şerif de şöyledir: "Gerçekten Allah, çalışıp kazanan mü'min
kulunu sever." (İbn Kesir, c. 4, s. 397)

Çalışmak, rızık kazanmak ve rızkın insanlara
ulaşması için alışılagelen bir yoldur. Çalışmak, odun toplamak gibi her ne kadar
zorlu bir gayret olsa da, müslümanın çalışmaya gücü oldukça, insanlardan sadaka
istemesinden, dilenmesinden hayırlıdır. "Sizden birinin ipini alarak odun
demetini sırtlanıp onu satması, -Allah onu dilencilikten korusun- versinler,
vermesinler dilenmesinden daha hayırlıdır." (Askalâni, S. Buhâri Şerhi, c.
3, s. 335)

Rızık kazanmak için çalışmak ve sebeplerine
sarılmak, tevekküle aykırı değildir. "Eğer hakkıyla Allah'a tevekkül etmiş
olsaydınız, aç çıkıp tok dönen kuşlar gibi rızıklandırılırdınız." (Ahmed b.
Hanbel) Ömer b. Hattab (r. a.) bir topluluğa uğradı ve onlara "siz kimsiniz?"
diye sordu. Onlar da: "Biz mütevekkil (tevekkül edici)leriz" dediler. O da;
"Hayır, siz müteekkil (yiyici)lersiniz. Mütevekkil, tohumunu saçan ve sonucunu
Rabbına havale eden insandır." buyurdu. (Tefsir-i Âlûsi, 29/19)

Ahmed bin Hanbel, evinde veya mescidde oturup
"ben çalışmam, nasıl olsa rızkım ayağıma geliyor" diyen adam hakkında sorulunca
şöyle demişti: "O, ilimden yoksun cahil adamdır. Oysa Rasulullah (s.a.s.)
"Allah, rızkımı mızrağımın ucunda yaratmıştır." buyurdu. (Askalani, S.
Buhâri Şerhi, c. 11, s. 305-306)

Açgözlülük yapmadan, kimseye zulmetmeden ve
insanlara yüzsuyu dökmeden mal ile rızıklandırılan kimsenin malı hakkındaki
Sünnetullah, o mala bereket verilmesi tarzında cereyan eder. "Mal, yeşil
(taze) ve tatlıdır. El açıklığıyla onu ele geçirenin malına bereket verilir.
İnsanlara zulmetmek için kazananın malı ise bereketlenmez. Onun durumu, yiyip
doymayan kimse gibidir. Üstteki el, alttaki elden hayırlıdır." (a.g.e.
3/335) Hadiste malı, mala rağbeti ve insanların ona olan hırsını, lezzetli yeşil
bir meyveye benzetiş sözkonusudur. Çünkü kuruya nisbetle yeşil (taze), tek
başına arzulanan niteliktedir. Hadisten anlıyoruz ki, mal elde edip de onu şerre
alet etmeyenin, yani insanlardan istemeden, yüzsuyu dökmeden kazananın malına
bereket verilir. İnsanlara sataşmak, üstünlük taslamak (müstekbir, kapitalist,
sömürücü olmak) ve bu yönde aşırı istekli olmak ise malın bereketini kaçırır.
"Bereket verilir" demek, bir şeyde ilahî hayrın var olması demektir.
Bereket; hiç umulmadık yerden, bilinmedik şekilde ve görülmedik biçimde ilahî
hayrın ulaşması demektir ki gözle görülenin de görülemeyen, hissedilemeyen
artışı vardır. İşte o mübarektir, onda bereket vardır. Kur'an'ın belirttiği gibi
zekâtı, sadakası verilen mal, gözle görülür biçimde azalmaz; aksine
bereketlenir. (Bkz. 2/Bakara, 276)