Ölümü Beklenen Hastaya Karşı Görevlerimiz .

Ölümü Beklenen Hastaya Karşı Görevlerimiz

Ölümü Beklenen
Hastaya Karşı Görevlerimiz

Hasta ziyareti sünnettir. Bir
hadis-i şerifte, müslümanın müslüman üzerindeki hakları sayılırken, bunlardan
birinin, hastalanınca hasta ziyaretine gitmek, diğerinin de ölünce, cenazesine
gitmek olduğu belirtilir.[1]
Ölümcül hastaya ecel konusunda hoşuna gidecek, sevindirecek sözler söylemelidir.
Çünkü Allah'ın hükmünü hiçbir şey geri çeviremez. Sadece gönlü hoş olmuş olur.[2]
Hasta tevbe etmeye ve vasiyetlerini yapmaya teşvik edilir. Çünkü Allah Rasûlü
şöyle buyurur: "Vasiyet edeceği bir şey olup da, yanında yazılı vasiyeti
bulunmaksızın iki gece geçirmek müslümanın işi değildir."[3]
Sıkıntı, belâ ve hastalığa mâruz kalan kimsenin sabretmesi, Allah'ın yardımı ile
olur. "Sabret! Çünkü senin sabrın ancak Allah'ın yardımı iledir." (16/Nahl,
127)
Ölüm halindeki kişiyi sağ
yanına yatırıp kıbleye döndürmelidir. Çünkü Hz. Peygamber, Beytullah için
"Ölü ve dirilirenizin kıblesidir."[4]
buyurmuştur. Eğer yer darlığı yüzünden hastayı kıbleye çevirmek mümkün olmazsa,
sırt üstü yatırılır ve yüzü ile ayakları kıbleye doğru çevrilir. Bu da
yapılamazsa, olduğu hal üzere bırakılır. Ölüm sırasında kişinin ağzına bir kaşık
veya pamukla su verilir. Hasta can çekişirken ona yardımcı olmak, yakınları için
bir görev ve sevap bir ameldir. Bu yüzden onun yanında kelime-i şehâdet getirmek
ve söylemesine yardımcı olmak sünnettir. Çünkü Allah Rasûlü şöyle buyurmuştur:
"Ölülerinize; 'Lâ İlâhe illâllah'ı telkin edin. Çünkü ölüm halinde onu
söyleyen bir mü'mini bu kelime, Cehennemden kurtarır." "Son sözü Lâ ilâhe
illâllah olan kimse Cennete girer."[5]

Hastanın yanında şehâdet
getirilir ki, o da hatırlayıp şehâdet getirsin. Yoksa, ısrarla; 'sen de söyle'
denilmez. Zira o anda zor bir durumdadır. Ona yeni bir zorluk çıkarmamalıdır.
Bir defa da söylese yeterli olur. Buna "telkin" denir. Bu telkini, hastanın
sevdiği birisi yapmalıdır. Amaç, hastada isteksizlik uyandırmamaktır. Hayatını
tevhide ters inanç ve davranışlarla geçirip tevbe etmeyenlerin ölüm döşeklerinde
bunu kolayca söyleyebilmesi, pek nasip olacak iş değildir. Çünkü bir hadis-i
şerifte şöyle buyrulur: "Nasıl yaşarsanız, öyle ölürsünüz; nasıl ölürseniz,
öyle haşrolursunuz."
Kişi vefat edince ağzı
kapatılır, bir bez ile çenesi başından bağlanır. Gözleri yumulur. Eller
yanlarına getirilir. Sonra ölünün üstüne bir örtü çekilir. Öldüğü iyice
anlaşılınca hemen yıkanır. İnsan ne zaman ve nerede öleceğini bilmez (31/Lokman,
34).[6]

Ölüm ve sonrası için
düşünülmesi ve o oranda çalışılması gereken asıl mesele, son nefesi imanlı
olarak verip verememe sorunudur. Bir insan, bütün varlığıyla, bütün gücüyle ve
bütün imkânlarıyla bu meseleyi halledip gerçekleştirmeye çalışmalıdır. Mü'minin
isteği, bu dünyadan ancak müslüman olarak, şirk karışmamış bir imana sahip
bulunarak ayrılmak olmalıdır (3/Âl-i İmrân, 102). Bunu gerçekleştirmek için de,
devamlı müslümanca bir yaşayışın gerekli olduğu, nasıl ölmek istiyorsak öyle
yaşamanın icap ettiği unutulmamalıdır.
Kabir ziyaretinin orada yatan
ölü için değil; ziyaret eden dirinin ibret alması, ölümü hatırlaması için meşrû
kılındığını hatırlamakta fayda var. İslâm'da yasak olan kabrin üzerine bina
yapmak, kubbe koymak, yani türbe, kabirleri mescit veya tapınak hale getirmenin,
şiddetle yasaklanmış hurâfe ve bu konudaki aşırılıkların şirk unsuru olduğu
bilinmelidir. Ölümle ilgili küfür sözlerinden de cehennemden korkmak gibi
sakınmak gerektiğini unutmamalıyız. Ölüm meleği olması itibarıyla Azrâil'e
hakaret etmek, onu eleştirmek, eli tırpanlı çirkin bir insan şeklinde onu
resmetmek, "Azrâil onun canını yanlış yere aldı" , "Azrâil'le savaşıyor" ,
"zamansız öldü" gibi sözlerin insanı küfre götürebilecek büyük yanlışlar
olduğunu değerlendirmek zorundayız.
"...Ey gökleri ve yeri
yaratan! Sen dünyada da âhirette de benim sahibimsin. Beni müslüman olarak öldür
ve beni sâlihler arasına kat!" (12/Yûsuf, 101)

"Ecel geldi cihâne, baş ağrısı
bahâne." (Atasözü)
"Sana nasihat edici olarak ölüm
yeter." (Hadis-i Şerif)
"Ölenin kıyâmeti kopmuştur."
(Hadis-i Şerif)
"Nasıl yaşıyorsanız öyle
ölürsünüz. Nasıl ölürseniz, öyle de dirilirsiniz." (Hadis-i Şerif)
"Kabirleri ziyaret edin; çünkü
kabir ziyareti size âhireti hatırlatır." (H. Ş.)
"İnsanların en akıllısı, ölümü
en çok hatırlayıp onun için en fazla hazırlıklı olandır." (H. Ş.)
"İnsanlar uykudadır, öldükleri
vakit uyanırlar." (H. Ş.)
"Ölümü çok hatırlayın; zira
günahları giderir de sizi dünyada zâhid yapar." (H. Ş.)
"İnsanların, karşılaşmayı en
uzak gördüğü şey, ölümdür!" (H. Ş.)
"Günahlarını azalt ki, ölüm
sana kolay gelsin!" (H. Ş.)
"Her kul hangi amel üzerine
ölürse o amel üzerine dirilir." (H. Ş.)
"Kabre hazırlıksız giren,
denize kayıksız açılmış gibidir." (Hz. Ebûbekir r.a.)
"İnsanların öleceklerini
yakînen bilmelerine rağmen ondan gaflet etmeleri kadar yalana benzeyen başka bir
şey yoktur."
"Allah Teâlâ, kuluna, ruhunun
bedeninden çıkmasını, Allah için çektiği gam ve kederler oranında
kolaylaştırır."
"Bir kimsenin evinden veya
yakınından bir cenaze çıkar da o kimse bundan ibret almazsa, ona, ne ilmin, ne
hikmetin, ne de va'z ve nasihatın bir faydası dokunur."
"Cenazelerde hazır bulunmak
suretiyle kalbin hastalıklarını tedâvi etmek bir vecîbedir."
"Ölümü istemek güzel değildir.
Ölüme hazırlıklı olmak güzeldir."
"En uzun ömrün en kısa ömürden
pek fazla uzun olmadığını anlamak için, ikisini de çevreleyen sonsuzluğu göz
önüne getirin!"
"Hey, ne yapıyorsun? Sen,
Rabbine gönderilecek bir kitabı yazmakla meşgulsün. Ona doldurduğun cümlelere
dikkat et! Her hareketin filme alınıyor; ne biçim sanatçısın sen?!"
"Ayakta ölmek, diz üstü
yaşamaktan iyidir."
"Korkaklar, ecelleri gelmeden
kimbilir kaç kere ölürler; cesurlar ölümü bir kere tadarlar."
"Ölüm, daima gözünün önünde
olsun, o zaman asla âdî endişelere düşmezsin ve hiçbir şeyi fazla hırsla arzu
etmezsin."
"Hayattan önce ölüme
hazırlanmalıyız."
"Ölüme gülen, iyi bir
insandır."
"Ağa olsa, paşa olsa, bey olsa;
Yakasız gömleğe sarılır bir gün."
"Ölüm ne hükümdar tanır, ne
soytarı; herkesi aynı iştahla yutar."
"Geçiyor birer birer bu daracık
köprüden
Bir tabut daha geçti, kimdir
acaba giden?"
"Bir gün de senin için
ağlanacak ardından;
Sen de ayrılacaksın, doymadığın
yurdundan.
Madem ki ölüm vardır, ne diye
korkuyorsun?
Bu yalancı hayata ölüm teselli
olsun!"
"Geldi geçti ömrüm benim; şol
yel esip geçmiş gibi.
Hele bana şöyle geldi; şol göz
yumup açmış gibi.
İşbu söze Hak tanıktır; bu can
gövdeye konuktur.
Bir gün ola çıka gide kafesten
kuş uçmuş gibi.
Miskin âdemoğlanını
benzetmişler ekinciye
Kimi biter, kimi yiter; yere
tohum saçmış gibi.
Bu dünyada bir nesneye yanar
içim, göynür özüm
Yiğit iken ölenlere gök ekini
biçmiş gibi.
Bir hastaya vardın ise; bir
içim su verdin ise,
Yarın anda karşı gele Hak
şarabın içmiş gibi." (Yunus Emre)
"Rabbim, nihayet sana itaat
edeceğiz...
Artık ne kin, ne haset, ne de
yaşamak hırsı,
Belki bir sabah vakti, belki
gece yarısı,
Artık nefes almayı bırakıp
gideceğiz...
Gece değmemiş semâ, dalga
bilmeyen deniz,
En güzel, en bahtiyar, en
aydınlık, en temiz
Ümitler içindeyim; çok şükür
öleceğiz."
"Ne kötü bir dünya bu;
sevgisiz, acımasız
Yaşarken dolu dizgin, ölüvermek
apansız
Sen, en güzel yerinde olsan
bile yaşamın
Alırlar, götürürler bir yerlere
zamansız
Bütün o sevdiklerin, dostların,
yakınların
Koyup giderler seni oraya
yapayalnız
Çalkalanır gidersin kapkara bir
boşlukta
Ne sevinç, ne de keder; artık
her şey anlamsız.
Hakkın yok üşümeye, ağlamaya,
gülmeye
Unutma! Ölüsün sen, boş bir
kalıpsın cansız
Her şey geride kaldı, ne sandın
yalan dünya
Gördüğün gibi işte; bir ölüm
var yalansız."
"Öleceğiz, müjdeler olsun,
müjdeler olsun.
Ölümü de öldüren Rabbe,
secdeler olsun."
"Ölüm muhakkak
Ve ölüm mutlak
Tek kapısıdır ölümsüzlüğün."

"Yerin altında devam etmesidir
bence ölüm,
Yerin üstünde görüp geçtiğimiz
rü'yânın."
"Bir gün çağrıyı duyar, insan
ölür çaresiz;
Ölür kuşlar, ağaçlar, ölür
sahil ve deniz.
Er geç kulağımızın dibinde
çınlayacak
Ölümün soğuk sesi; "biraz gelir
misiniz?"
"Ölümse / Gel dese / Tak tak
tak / Muhakkak!"
"Hiç durmadan hayât öğütür
devreden bu çark;
Ölmek sırayladır, sıralanmakta varsa fark!"
"Yaprak nasıl düşerse akıp
kaybolan suya
Ruh öyle yollanır uyanılmaz bir
uykuya."
"Ölmek değildir ömrümüzün en
fecî işi;
Müşkil budur ki ölmeden evvel
ölür kişi."
"Ömrüm geçti, hayfâ ki geç
uyandım;
Bu dünya bana bâki kala
sandım."
"Öleceği gün meçhul olmalı
insanların!
O gün uzak olsa da, değil mi
günü belli,
Yoktur günü bilinen ölümlere
teselli."
"Neylersin ölüm herkesin
başında
Uyudun uyanmadın olacak,
Kim bilir nerde, nasıl, kaç
yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak
Taht misali o musalla taşında."
"Sorun insanlar sorun, biliyor
şu minare
Neymiş ölüme çare, neymiş ölüme
çare?"
"Ömür, eser yeldir yahut akar
su; Sakın yele suya dayanmayı ko."
"Ömür, temmuz güneşi karşısında
kardır."
"Ömür, kıymeti bilinmeyen aziz
bir misafirdir."
"Kimi insan derbeder; Ömrünü
hebâ edip gider."
"İnsan, ne idrâksiz mahlûktur!
Herkes kimsenin sağ kalmadığını bilir de, kendinin öleceğine inanmak istemez."
"Zengin ve yoksul, ölüme doğru
aynı zamanda gider."
"Mezar, sonsuzluğun kapısıdır."
"Ölümün pençesi, gerçi
karanlık, siyah, çirkin ise de; fakat mü'min için asıl siması nûrânîdir,
güzeldir."
"Sonsuz yaşamaya karar veren
ölümden korkmaz."
"Şerefli bir ölüm, şerefsiz bir
ömürden daha iyidir."
"Ölümün eşiğini herkes yalnız
aşar."
"Ölüm olmasaydı, hayat bütün
güzelliğini kaybederdi."
"İnsanların bazısı yaşayıp
bazısı ölseydi, ölüm dayanılmaz bir acı olurdu."
"Ey hayat! Ölüme (cennete)
şükret. Seni onun sayesinde seviyorum."
"Düşünsek biz, ölümden
korkmamamız gerekir; zira yerin altında, üstünden çok akrabamız var."
"Müslümanca yaşayamadığını
kabul eden her insan için bile, müslümanca ölme imkânı vardır."
"Açmamak olmaz ölüm kapıyı
çalınca."
"Ne ölümden kork, ne de ölümü
iste."
"Ölümün bizi nerede beklediği
belli değil; iyisimi biz onu her yerde bekleyelim."
"Ölümün acılığını
sevdiklerimizin ölümünde tadarız."
"Bütün günler ölüme gider; son
gün varır."
"Dünyada, bir gerçek vardır; o
da ölüm! Ölümden başkası yalan"
"Ölüm, Allah'a giden yolun tek
kapısıdır."
"Bir sen değil, olsa hasmı âlem

Merdâne ölür, ölürse
âdem."
"Dostunu hemen ölüverecekmiş
gibi sev; düşmanını hiç ölmeyecekmiş gibi telâkki et."
"İyi bir şekilde ölmesini
bilmeyen, kötü yaşamış demektir."
"Her doğum müjdesi, bir vefat
haberinin öncüsüdür."
"Dünyaya geldiğimiz gün, bir
yandan yaşamaya, bir yandan ölmeye başlarız."
"Daha doğar doğmaz, ölmeye
başlarız."
"Ölümün ilk işareti doğumdur."
"Ölüm yoktur! Yıldızlar, başka
bir kıyıda doğmak için batarlar."
"İnsan ölümü düşündükçe
hayattan daha az tat duyabilir; ama daha sâkin ve huzurlu yaşar."
"Ölümü, ancak ölmeye değer bir
şeyi olmayan gözünde büyütür."
"Ölmemek için kaçan,
bacaklarını beyhude yormuş olur."
"Öyle habersizce geliyor ki
ölüm, Rüyalar tamamlanamıyor."
"General olsan da derler: 'Er
kişi niyetine!"
"Ölüm eski bir şeydir ama, her
insana yeni görünür."
"Ölüm, bazen bir ceza, bazen
bir armağan, çoğu zaman da bir lütuftur."
"Ölüler başka, ölüm hep
birdir."
"Ölüm! O sonsuz kurtuluş!"
"Arkada bıraktıklarımızın
kalplerinde yaşamak, ölmemektir."
"Ölüm, insanın fitnelerden âzâd
oluşu, gafletten kurtuluşu, uykudan uyanışıdır."
"Ölüm, tüm mutsuzlukları
iyileştiren en acı bir ilâçtır."
"Ölüme karşı herkesten açık
göğüs beklenmez."
"Azrâil, bizim kullandığımız
takvimi kullanmaz, onun takvimi farklıdır."
"Azrâil'e bahane bulunmaz."

Ölümden korkmayan, ölümü
sevebilen, ölümle dostluk kurabilen, ölüm ötesine hazırlanıp canlı şehid gibi
yaşayarak ölümsüzleşenlere selâm olsun!
"Ey Rabbimiz! Gerçek şu ki,
biz 'Rabbinize iman edin!' diye seslenen bir dâvetçiyi (Peygamber'i, Kur'an'ı)
işittik; hemen iman ettik. Artık bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi
ört, ruhumuzu iyilerle beraber al! Rabbimiz! Bize, peygamberlerin vasıtasıyla
vaad ettiklerini de ikram et ve kıyâmet gününde bizi perişan etme; şüphesiz Sen,
vaadinden caymazsın!" (3/Âl-i İmrân, 193-194)
"Ey Rabbimiz! Üstümüze sabır
yağdır ve bizi müslüman olarak öldür." (7/A'râf, 126)






[1]
Buhârî, Libâs 36, 45, Cenâiz 2, Nikâh 71; Eşribe 28




[2]
Tirmizî, Tıbb 35




[3]
Buhârî, Vesâyâ 1; Müslim, Vasiyye 1, 4




[4]
Ebû Dâvud, Vesâyâ, 10




[5]
Müslim, Cenâiz 1, 2; Ebû Dâvud, Cenâiz 16.




[6]
Hamdi Döndüren, Şâmil İslâm Ansiklopedisi, 5/167