Ecel ve Kader
Ecel ve Kader
Ecel ve Kader
Ecel; Arapça'da belirlenmiş
sürenin bitimi demektir. Başlıca iki ayrı anlamı vardır.
Bunlardan biri, Türkçedeki "vâde"nin karşılığı olmak üzere genelde senet
ve borç mevzuatında kullanıldığı anlamdır (2/Bakara, 282); diğeri ise ölüm
ânı demektir. Yani insanın hayatının sona erdiği
saniyeler anlamına gelir.
Ecel de,
insanın hayatında yaşadığı sıradan herhangi bir olay gibi, rızık gibi
kaderin bir parçasıdır. Allah Teâlâ her canlının, ne kadar yaşayacağını,
nerede ve nasıl öleceğini kesinlikle ve ezelî ilmiyle bilir. Dolayısıyla
canlının öleceği saatlerde onun hayatının sona ermesi için gerekli olan bütün
nedenler bir araya gelir. Öyle ki bu nedenler onun yaşamını durdurmak için
âdetâ birbirlerini tamamlarlar.
Örneğin çok
yaşlanmış bazı insanların, hiçbir hastalık belirtisi göstermeden bir mumun
yavaş yavaş sönmesi gibi öldükleri bir gerçektir. Bu demektir ki, vücutta
bulunan sistemler çok eskimiş ve yıpranmış olmaktan dolayı artık normal
görevlerini yapamazlar. Bu sistemlerden bazıları bir süre daha çalışabilecek
durumda olsa bile, diğerleri fonksiyonlarını yerine getiremediklerinden, kısa
bir süre için bir tür direnip faâliyetine devam eden
sistem de bu genel duraklamadan olumsuz yönde etkilenerek o da durur. Böylece
ezelden beri Allah'ın bilgisi içinde olan yaşama süresi bitmiş olur ki işte
ecel, pek olağan gibi göremediğimiz ancak bu son derece doğal nedenlere bağlı
olarak zamanında gerçekleşir.
Bundan şu
sonucu çıkarmalıyız: Bir tek olan ecelin, bir değil;
bilâkis aynı zamanda birçok zincirleme nedeni
vardır. Bunlar Allah'ın ezeldeki takdirine ve O'nun kurmuş bulunduğu kâinât
disiplinine bağlı olarak sebep-sonuç zincirinin akışı içinde birbirlerini
farklı ölçülerde etkiler ve ecel saati yaklaştıkça yoğunlaşırlar.
Örneğin, bir
trafik kazasında sürücünün, gideceği yere bir an önce
ulaşmak istemesi, ecel için bir ilk neden
oluşturabilir; bu psikoloji içerisinde yapacağı
aşırı hız, onu bir an gelir ki -bir riski atlatmak için- hatalı sollamaya
iter. Bu da nedenlerin ikincisi olur; Hatalı sollama kaçınılmaz bir kaza ile
sonuçlanırsa bu üçüncü bir neden olur; Çarpışma ya da devrilme gibi bir
olaydan sonra vücutta meydana gelen ezilme, kırılma ve yaralanmalar dördüncü
bir nedeni oluşturur; Eğer kan kaybı ya da hastaneye geç ulaşmak gibi bir
durum yaşanırsa bu da elbetteki başka bir neden olur ve böylece bir hayatın
sona ermesi, âdetâ eceli hazırlayan sebeplerin birbirini izlemesiyle
gerçekleşir. Ölüm hâdisesi dâhil,
ard arda meydana gelen bu olayların hiçbiri, aslında diğerinden farklı
değildir. Çünkü bunların her biri, aynı doğrultudaki kaderin birer halkasıdır.
Buna rağmen insanlar, ecel için genellikle (kalp krizi, trafik kazası,
zehirlenme, boğulma, intihar ve sûikast) gibi
bir tek neden üzerinde dururlar. Bu, ezelî
kaderin bir çeşit özetlenmesidir.
Dikkatlerin
ecel kavramı üzerinde yoğunlaşması ölüm olayından ötürüdür. Çünkü ecel demek
ölümün başlaması demektir. Ölüm ise, birçok insan
için ürkütücüdür. Özellikle İlâhî vahiylerin haber verdiği "gaybî" gerçekler
hakkında tereddütlü olan insanlar, hayatlarının en risksiz günlerinde bile
ölümü hatırladıkça gizli panikler yaşarlar. Onlar için hayat -bu açıdan- âdetâ
bir ıstıraptır. Dolayısıyla,
sportif faâliyetler, güzellik yarışmaları ya da
çeşitli adlar altında düzenlenen dev müsabakalar, faşingler, festivaller ve
baş döndürücü eğlenceler, aslında derinden yaşanan bu gizli ıstırâbın, bu
içsel paniğin biraz olsun dindirilmesi amacını gütmektedir.
Ölümle ecel,
birçok kimse tarafından özdeşleştirilmiştir. Ancak,
ikisi birbirinden farklı olaylardır. Ecel, canlıdaki hayatın sona ereceği
saniyelerin gelip çatması; ölüm ise canlıdaki dünyevî
hayatın sona ermesi ya da ruhun bedenden ayrılması demektir.
Ecel ve Kader
Ecel; Arapça'da belirlenmiş
sürenin bitimi demektir. Başlıca iki ayrı anlamı vardır.
Bunlardan biri, Türkçedeki "vâde"nin karşılığı olmak üzere genelde senet
ve borç mevzuatında kullanıldığı anlamdır (2/Bakara, 282); diğeri ise ölüm
ânı demektir. Yani insanın hayatının sona erdiği
saniyeler anlamına gelir.
Ecel de,
insanın hayatında yaşadığı sıradan herhangi bir olay gibi, rızık gibi
kaderin bir parçasıdır. Allah Teâlâ her canlının, ne kadar yaşayacağını,
nerede ve nasıl öleceğini kesinlikle ve ezelî ilmiyle bilir. Dolayısıyla
canlının öleceği saatlerde onun hayatının sona ermesi için gerekli olan bütün
nedenler bir araya gelir. Öyle ki bu nedenler onun yaşamını durdurmak için
âdetâ birbirlerini tamamlarlar.
Örneğin çok
yaşlanmış bazı insanların, hiçbir hastalık belirtisi göstermeden bir mumun
yavaş yavaş sönmesi gibi öldükleri bir gerçektir. Bu demektir ki, vücutta
bulunan sistemler çok eskimiş ve yıpranmış olmaktan dolayı artık normal
görevlerini yapamazlar. Bu sistemlerden bazıları bir süre daha çalışabilecek
durumda olsa bile, diğerleri fonksiyonlarını yerine getiremediklerinden, kısa
bir süre için bir tür direnip faâliyetine devam eden
sistem de bu genel duraklamadan olumsuz yönde etkilenerek o da durur. Böylece
ezelden beri Allah'ın bilgisi içinde olan yaşama süresi bitmiş olur ki işte
ecel, pek olağan gibi göremediğimiz ancak bu son derece doğal nedenlere bağlı
olarak zamanında gerçekleşir.
Bundan şu
sonucu çıkarmalıyız: Bir tek olan ecelin, bir değil;
bilâkis aynı zamanda birçok zincirleme nedeni
vardır. Bunlar Allah'ın ezeldeki takdirine ve O'nun kurmuş bulunduğu kâinât
disiplinine bağlı olarak sebep-sonuç zincirinin akışı içinde birbirlerini
farklı ölçülerde etkiler ve ecel saati yaklaştıkça yoğunlaşırlar.
Örneğin, bir
trafik kazasında sürücünün, gideceği yere bir an önce
ulaşmak istemesi, ecel için bir ilk neden
oluşturabilir; bu psikoloji içerisinde yapacağı
aşırı hız, onu bir an gelir ki -bir riski atlatmak için- hatalı sollamaya
iter. Bu da nedenlerin ikincisi olur; Hatalı sollama kaçınılmaz bir kaza ile
sonuçlanırsa bu üçüncü bir neden olur; Çarpışma ya da devrilme gibi bir
olaydan sonra vücutta meydana gelen ezilme, kırılma ve yaralanmalar dördüncü
bir nedeni oluşturur; Eğer kan kaybı ya da hastaneye geç ulaşmak gibi bir
durum yaşanırsa bu da elbetteki başka bir neden olur ve böylece bir hayatın
sona ermesi, âdetâ eceli hazırlayan sebeplerin birbirini izlemesiyle
gerçekleşir. Ölüm hâdisesi dâhil,
ard arda meydana gelen bu olayların hiçbiri, aslında diğerinden farklı
değildir. Çünkü bunların her biri, aynı doğrultudaki kaderin birer halkasıdır.
Buna rağmen insanlar, ecel için genellikle (kalp krizi, trafik kazası,
zehirlenme, boğulma, intihar ve sûikast) gibi
bir tek neden üzerinde dururlar. Bu, ezelî
kaderin bir çeşit özetlenmesidir.
Dikkatlerin
ecel kavramı üzerinde yoğunlaşması ölüm olayından ötürüdür. Çünkü ecel demek
ölümün başlaması demektir. Ölüm ise, birçok insan
için ürkütücüdür. Özellikle İlâhî vahiylerin haber verdiği "gaybî" gerçekler
hakkında tereddütlü olan insanlar, hayatlarının en risksiz günlerinde bile
ölümü hatırladıkça gizli panikler yaşarlar. Onlar için hayat -bu açıdan- âdetâ
bir ıstıraptır. Dolayısıyla,
sportif faâliyetler, güzellik yarışmaları ya da
çeşitli adlar altında düzenlenen dev müsabakalar, faşingler, festivaller ve
baş döndürücü eğlenceler, aslında derinden yaşanan bu gizli ıstırâbın, bu
içsel paniğin biraz olsun dindirilmesi amacını gütmektedir.
Ölümle ecel,
birçok kimse tarafından özdeşleştirilmiştir. Ancak,
ikisi birbirinden farklı olaylardır. Ecel, canlıdaki hayatın sona ereceği
saniyelerin gelip çatması; ölüm ise canlıdaki dünyevî
hayatın sona ermesi ya da ruhun bedenden ayrılması demektir.
ECEL
- ECEL .
- Ölüme Hazır Olmak
- Ecel; Anlam ve Mâhiyeti
- Ölüme Hazır Olmak
- Ecel ve Kader
- Ölümü Beklenen Hastaya Karşı Görevlerimiz .
- Ecel Konusunda Âyet-i Kerimeler
- Ecel ve Ömür
- Ecel Değişir mi? .
- Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
- Bedâ ve Kader
- Toplumların Eceli
- Kur'ân-ı Kerim'de Ecel ve Ölüm ..
- Hadis-i Şeriflerde Ecel ve Ölüm ..
- Ölüm; Ecelin Kapıyı Çalması
- Allah Mümît'tir; Eceli Takdir Eden, Ölümü Yaratan Allah'tır
- Ölüm Meleği ve Azrâil
- Ölüm Bir Son Değil; Başlangıçtır, Köprüdür
- Ölüm de Bir Nimettir
- Ölümü Düşünerek Dirilmek .
- Allah'ın İmâte/Öldürme Faâliyeti