Hanefî Fıkhına Göre Dâru'l-İslâm ve Dâru'l-Harpte Fâiz
Hanefî Fıkhına Göre Dâru
Hanefî Fıkhına Göre Dâru'l-İslâm ve
Dâru'l-Harpte Fâiz:
Darû'l İslâm'da; mü'minlerin birbirlerinden fâiz
alıp-vermeleri haram olduğu gibi; gayr-i müslimlerden (zimmîlerden) fâiz
almaları da haramdır. Gayr-i müslimlerin; kendi aralarında fâiz alıp vermelerine
de, kat'iyyen müsaade edilemez. Zira Kur'an-ı Kerim'de: "Men edildikleri
halde fâizi almaları ve haksız (yollar) ile insanların mallarını yemeleri
yüzünden (onları güzel şeylerden mahrum ettik) ve içlerinden inkâra sapanlara
acı bir azap hazırladık." (4/Nisâ, 161) buyurulmuştur. Bu âyet-i kerimede;
ehl-i kitab'a (yahûdi, hıristiyan vs.) fâizin haram kılındığı sâbittir (İbn
Kesir, Tefsir, I/583). Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)'in: "Dikkat ediniz!.. Kim
ribâyı (fâizi) şart koşarsa, bizimle onun arasında ahid (zimmet akdi) yoktur"
hadis-i şerifi, meseleyi kavramamızı kolaylaştırmaktadır. Sonuç olarak; Dârû'l
İslâm'da itikadî durumu ne olursa olsun, hiçbir fert, diğerinden fâiz alamaz.
Fâize müsâade edilmez.
Darû'l Harp'te; mü'minlerin kendi aralarında
(birbirlerinden) fâiz alıp vermeleri yine haramdır. Zira kardeşlik hukuku
bâkîdir.
Mekhûl'den mürsel olarak rivayet edilen bir
hadis-i şerif rivâyetinde Rasûl-i Ekrem (s.a.s.): "Darû'l Harp'te; mü'minle
harbî arasında faiz yoktur" (?) denilir. Mekhûl'ün fakih bir râvî olması
sebebiyle, mürsel olan hadisi amele konu olur. İmam Serahsi, "Rasûl-i Ekrem'in,
amcası Hz. Abbas (r.a.)'ın, "Mekke Müşriklerinden" fâiz aldığını bilmesine
rağmen müdâhale etmediğini, ancak Mekke'nin fethinden sonra: "Câhiliyye
devrine ait fâizler kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk faiz de Abbas b.
Abdülmuttalib'in faizidir" buyurduğunu, ayrıca Hz. Ebû Bekir (r.a.)'in
karşılıklı bahis sonucunda müşriklerin reislerinden (Ubey b. Halef'ten) mal
almasına Peygamberimiz (s.a.s.)'in müsaade ettiğini" kaydederek, harbînin
malının mâsum olmadığını zikretmektedir. İmam Şâfiî; Hz. Mekhul'den gelen
hadisin mürsel olduğunu ve değişik te'villere müsâit bulunduğunu beyan ederek,
Darû'l Harp'te de olsa, kâfirden faiz alınamayacağını beyan etmiştir. Hanefi
fukahâsı; Mekhûl'den rivâyet edilen hadis rivâyetine itirazda bulunanlara; "Bir
kimsenin malının mâsum (dokunulmaz) olabilmesi için; ya iman, ya zimmet akdi
şarttır. Halbuki harbî (İslâm'a karşı savaşan kâfir) için; iki durum da söz
konusu değildir. Bu hususta hadis-i şerif'in var olmadığını kabul etsek dahi;
harbînin malının mâsum olmadığı açıktır. Kaldı ki; harbîlerin mallarını kendi
kanunları ve rızâları gereğince almaktadırlar. Aldatma ve hiyânetten söz etmek
mümkün değildir" şeklinde cevap vermişlerdir. İmam Ebû Yusuf, bu hususta
muhâliftir; yani o, dâru'l-harpte de harbîlere karşı da olsa fâizin câiz
olmadığı kanaatindedir (İbn Âbidin, c. 11, s. 163). Ancak, hanefî ulemâsı bu
konuda fetvânın İmam Âzam Ebû Hanife'nin kavline göre verileceğini tasrih
etmiştir. Sonuç olarak; Darû'l Harp'te mü'minlerin; harbîlerin mallarını,
onların rızâlarına uygun olarak almaları mubahtır. (Yusuf Kerimoğlu, Emanet ve
Ehliyet, Ölçü Y. İst. 1985, c. 2, s. 177-181)
Hanefî fıkhındaki bu görüşe rağmen, biz, dâru'l-harp
kavramının da, fâizin kâfirlere karşı helâl olduğu anlayışının da, Kur'an'dan
(ve sahih sünnetten) bir delili olmadığından yola çıkıyor ve fâizin her
türlüsünden, hatta fâiz şüphesinden bile kaçınmanın gerekli olduğunu
düşünüyoruz.
Hanefî Fıkhına Göre Dâru'l-İslâm ve
Dâru'l-Harpte Fâiz:
Darû'l İslâm'da; mü'minlerin birbirlerinden fâiz
alıp-vermeleri haram olduğu gibi; gayr-i müslimlerden (zimmîlerden) fâiz
almaları da haramdır. Gayr-i müslimlerin; kendi aralarında fâiz alıp vermelerine
de, kat'iyyen müsaade edilemez. Zira Kur'an-ı Kerim'de: "Men edildikleri
halde fâizi almaları ve haksız (yollar) ile insanların mallarını yemeleri
yüzünden (onları güzel şeylerden mahrum ettik) ve içlerinden inkâra sapanlara
acı bir azap hazırladık." (4/Nisâ, 161) buyurulmuştur. Bu âyet-i kerimede;
ehl-i kitab'a (yahûdi, hıristiyan vs.) fâizin haram kılındığı sâbittir (İbn
Kesir, Tefsir, I/583). Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)'in: "Dikkat ediniz!.. Kim
ribâyı (fâizi) şart koşarsa, bizimle onun arasında ahid (zimmet akdi) yoktur"
hadis-i şerifi, meseleyi kavramamızı kolaylaştırmaktadır. Sonuç olarak; Dârû'l
İslâm'da itikadî durumu ne olursa olsun, hiçbir fert, diğerinden fâiz alamaz.
Fâize müsâade edilmez.
Darû'l Harp'te; mü'minlerin kendi aralarında
(birbirlerinden) fâiz alıp vermeleri yine haramdır. Zira kardeşlik hukuku
bâkîdir.
Mekhûl'den mürsel olarak rivayet edilen bir
hadis-i şerif rivâyetinde Rasûl-i Ekrem (s.a.s.): "Darû'l Harp'te; mü'minle
harbî arasında faiz yoktur" (?) denilir. Mekhûl'ün fakih bir râvî olması
sebebiyle, mürsel olan hadisi amele konu olur. İmam Serahsi, "Rasûl-i Ekrem'in,
amcası Hz. Abbas (r.a.)'ın, "Mekke Müşriklerinden" fâiz aldığını bilmesine
rağmen müdâhale etmediğini, ancak Mekke'nin fethinden sonra: "Câhiliyye
devrine ait fâizler kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk faiz de Abbas b.
Abdülmuttalib'in faizidir" buyurduğunu, ayrıca Hz. Ebû Bekir (r.a.)'in
karşılıklı bahis sonucunda müşriklerin reislerinden (Ubey b. Halef'ten) mal
almasına Peygamberimiz (s.a.s.)'in müsaade ettiğini" kaydederek, harbînin
malının mâsum olmadığını zikretmektedir. İmam Şâfiî; Hz. Mekhul'den gelen
hadisin mürsel olduğunu ve değişik te'villere müsâit bulunduğunu beyan ederek,
Darû'l Harp'te de olsa, kâfirden faiz alınamayacağını beyan etmiştir. Hanefi
fukahâsı; Mekhûl'den rivâyet edilen hadis rivâyetine itirazda bulunanlara; "Bir
kimsenin malının mâsum (dokunulmaz) olabilmesi için; ya iman, ya zimmet akdi
şarttır. Halbuki harbî (İslâm'a karşı savaşan kâfir) için; iki durum da söz
konusu değildir. Bu hususta hadis-i şerif'in var olmadığını kabul etsek dahi;
harbînin malının mâsum olmadığı açıktır. Kaldı ki; harbîlerin mallarını kendi
kanunları ve rızâları gereğince almaktadırlar. Aldatma ve hiyânetten söz etmek
mümkün değildir" şeklinde cevap vermişlerdir. İmam Ebû Yusuf, bu hususta
muhâliftir; yani o, dâru'l-harpte de harbîlere karşı da olsa fâizin câiz
olmadığı kanaatindedir (İbn Âbidin, c. 11, s. 163). Ancak, hanefî ulemâsı bu
konuda fetvânın İmam Âzam Ebû Hanife'nin kavline göre verileceğini tasrih
etmiştir. Sonuç olarak; Darû'l Harp'te mü'minlerin; harbîlerin mallarını,
onların rızâlarına uygun olarak almaları mubahtır. (Yusuf Kerimoğlu, Emanet ve
Ehliyet, Ölçü Y. İst. 1985, c. 2, s. 177-181)
Hanefî fıkhındaki bu görüşe rağmen, biz, dâru'l-harp
kavramının da, fâizin kâfirlere karşı helâl olduğu anlayışının da, Kur'an'dan
(ve sahih sünnetten) bir delili olmadığından yola çıkıyor ve fâizin her
türlüsünden, hatta fâiz şüphesinden bile kaçınmanın gerekli olduğunu
düşünüyoruz.
FAİZ
- RİBÂ/FÂİZ .. Ribâ/Fâiz; Anlam ve Mâhiyeti
- Riba Türleri
- 1) Nesîe Ribası (Ribe'n-nesîe)
- 2) Fazlalık Ribâsı (Ribel-fadl)
- Asr-ı Saadette Ribâ Uygulaması Örnekleri
- Fâizsiz Ekonomi
- 1) Paranın Satın Alma Gücünün Sağlam Bir Esasa Bağlanması
- 2) Karz-ı Hasen'e İşlerlik Kazandırmak
- 3) Mudârebe Ortaklığı
- 4) Muşâreke (İnan) Ortaklığı
- Fâiz Parasından İkrâm ..
- Fâiz Parasının Verileceği Yer
- Fâizsiz Finans Kurumları
- Hanefî Fıkhına Göre Dâru'l-İslâm ve Dâru'l-Harpte Fâiz
- Kur'ân-ı Kerim'de Ribâ/Fâiz .
- Hadis-i Şeriflerde Ribâ/Fâiz .
- Açıklama
- Tefsirlerden İktibaslar
- Klasik Fıkıhta Ribâyı/Fâizi Câiz Gösteren Tavırlar a- Câiz Olan İşlemlerin İstismarıyla İlgili Örnekler 1- Âriyye Meselesi
- 2- Selem ve İstismar Edilip Fâize Benzetilmesi
- 3- Vâde farkı
- b- Hile Yoluyla Fâizin Ticaret Gibi Gösterilmesiyle İlgili Örnekler
- 1- Îne Bey'i
- 2- Menfaat Şartına Bağlı İkrâz
- a- İkraz İçin İkinci Bir Akdin Şartlarını Mukrize (Borçluya) Kabul Ettirme
- b- Hîbe Meselesi
- 3- Rehin Yoluyla Alınan Fâiz
- 4- Fâiz Almak ve Vermek Sevap mıdır? .
- Hilecileri (Ehl-i Hiyel) Tenkit
- 5- "Kır ve Öde" Kaidesi İskonto Fâizi (Senet Kırma)