3) Zekât
3
3) Zekât:
İslâm'da, fakirliğe karşı en büyük
ekonomik kuruluş, zekât müessesesidir. Zekât, servetlerin yalnız zenginler
arasında dolaşmasına engel olur, zengin-fakir arasında sosyal ve ekonomik
dengeyi sağlar. Toplumda, zengin sayılan tüm müslümanların elindeki altın,
gümüş, nakit para ve alıp-satmak üzere elde bulunan ticaret malları kırkta bir;
tarım ürünleri onda veya yirmide bir (özel masrafla yapılan üretimde);
madenlerde beşte bir ve hayvanlarda belli cins ve miktarlara göre, değişen
sayıda zekât farz olur. Bu kadar büyük bir ekonomik potansiyelin işletilmesi
hâlinde, bir beldede, yoksulların yeme, içme, giyim, tedavi, mesken ve benzeri
problemleri mâkul bir süre içinde çözülebilir. Ancak bunun için zekâtın İslâmî
ölçülere göre toplanması ve aynı ölçülere göre dağıtılması gereklidir. Tevbe
Sûresi 60. âyette zekâtın verileceği sınıflar şöyle belirlenir: "Zekât, Allah
'tan bir farz olarak ancak fakirlere, yoksullara, zekâtı toplayan memurlara,
kalpleri İslâm'a ısındırılmak istenenlere, kölelere, borçlulara, Allah yolunda
cihad edenlere ve yolda kalanlara verilir."
Zekât çeşitlerinin devlet eliyle
toplanması asıldır. Hz. Peygamber ve Hulefâ-i Râşidin'in uygulaması böyle
olmuştur. Ancak Hz. Osman, bâtınî malların zekâtını vermeyi, mal sahiplerine
bırakmıştır. Kur'an'da "zekât memurları"ndan (9/Tevbe, 60) sözedilmesi,
ayrıca Hz. Peygamber'e hitaben; "Onların mallarından zekât al" (9/Tevbe,
103) buyurulması bunu gösterir. Diğer yandan Hz. Peygamber, Muâz b. Cebel'i (ö.
18/639) Yemen'e vali olarak gönderirken, "Onlara zenginlerinden alınıp
fakirlerine verilecek bir sadakayı, Allah'ın kendilerine farz kıldığını bildir"
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 230, 236, 242; Tirmizî, III, 616; Ahkâm, 3)
buyurmuştur. Muâz (r.a.), bu tâlimatâ uyarak Yemen'in zenginlerinden aldığı
zekâtı aynı beldenin yoksullarına dağıtmıştır (eş-Şevkânî, Neylü'l-Evtar, II,
161). İlk halife Hz. Ebû Bekir (ö. 13/634), zekât vermek istemeyenlerle savaşmış
ve bu konuda şöyle demiştir: "Allah'a yemin olsun ki, namazla zekâtın arasını
açanlarla harp ederim. Çünkü zekât malın hakkıdır. Yemin olsun ki, Allah
elçisine zekât olarak verdikleri bir hâyvanın ipini dahi eksik bıraksalar,
onlarla savaşırım" (Buhâri-Müslim). İbn Hazm (ö. 456/1063) şöyle der: "Zekât
vermeyenin hükmü, istese de istemese de zekâtı elinden almaktır. Vermemek için
mücâdele ederse muhâriptir. Eğer inkâr ederse mürteddir" (el-Kardâvî, age,
s.99).
3) Zekât:
İslâm'da, fakirliğe karşı en büyük
ekonomik kuruluş, zekât müessesesidir. Zekât, servetlerin yalnız zenginler
arasında dolaşmasına engel olur, zengin-fakir arasında sosyal ve ekonomik
dengeyi sağlar. Toplumda, zengin sayılan tüm müslümanların elindeki altın,
gümüş, nakit para ve alıp-satmak üzere elde bulunan ticaret malları kırkta bir;
tarım ürünleri onda veya yirmide bir (özel masrafla yapılan üretimde);
madenlerde beşte bir ve hayvanlarda belli cins ve miktarlara göre, değişen
sayıda zekât farz olur. Bu kadar büyük bir ekonomik potansiyelin işletilmesi
hâlinde, bir beldede, yoksulların yeme, içme, giyim, tedavi, mesken ve benzeri
problemleri mâkul bir süre içinde çözülebilir. Ancak bunun için zekâtın İslâmî
ölçülere göre toplanması ve aynı ölçülere göre dağıtılması gereklidir. Tevbe
Sûresi 60. âyette zekâtın verileceği sınıflar şöyle belirlenir: "Zekât, Allah
'tan bir farz olarak ancak fakirlere, yoksullara, zekâtı toplayan memurlara,
kalpleri İslâm'a ısındırılmak istenenlere, kölelere, borçlulara, Allah yolunda
cihad edenlere ve yolda kalanlara verilir."
Zekât çeşitlerinin devlet eliyle
toplanması asıldır. Hz. Peygamber ve Hulefâ-i Râşidin'in uygulaması böyle
olmuştur. Ancak Hz. Osman, bâtınî malların zekâtını vermeyi, mal sahiplerine
bırakmıştır. Kur'an'da "zekât memurları"ndan (9/Tevbe, 60) sözedilmesi,
ayrıca Hz. Peygamber'e hitaben; "Onların mallarından zekât al" (9/Tevbe,
103) buyurulması bunu gösterir. Diğer yandan Hz. Peygamber, Muâz b. Cebel'i (ö.
18/639) Yemen'e vali olarak gönderirken, "Onlara zenginlerinden alınıp
fakirlerine verilecek bir sadakayı, Allah'ın kendilerine farz kıldığını bildir"
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 230, 236, 242; Tirmizî, III, 616; Ahkâm, 3)
buyurmuştur. Muâz (r.a.), bu tâlimatâ uyarak Yemen'in zenginlerinden aldığı
zekâtı aynı beldenin yoksullarına dağıtmıştır (eş-Şevkânî, Neylü'l-Evtar, II,
161). İlk halife Hz. Ebû Bekir (ö. 13/634), zekât vermek istemeyenlerle savaşmış
ve bu konuda şöyle demiştir: "Allah'a yemin olsun ki, namazla zekâtın arasını
açanlarla harp ederim. Çünkü zekât malın hakkıdır. Yemin olsun ki, Allah
elçisine zekât olarak verdikleri bir hâyvanın ipini dahi eksik bıraksalar,
onlarla savaşırım" (Buhâri-Müslim). İbn Hazm (ö. 456/1063) şöyle der: "Zekât
vermeyenin hükmü, istese de istemese de zekâtı elinden almaktır. Vermemek için
mücâdele ederse muhâriptir. Eğer inkâr ederse mürteddir" (el-Kardâvî, age,
s.99).
FAKİRLİK-ZENGİNLİK
- FAKİRLİK-ZENGİNLİK .. Fakirlik; Anlam ve Mâhiyeti
- Fakirliğe Karşı Getirilen Çözümler
- 1) Çalışma
- 2) Zengin Hısımların Himâyesi
- 3) Zekât
- 4) İslâm Devletinin Diğer Gelir Kaynakları
- Fairliğin Mertebeleri
- Miskîn; Anlam ve Mâhiyeti
- Zenginlik .
- Fakirlik mi, Zenginlik mi Daha Hayırlıdır? .
- 1- Fakirlik Üstündür
- 2- Zenginlik Üstündür
- 3-Kefâf (orta yol) Üstündür
- el-Ğanî; Allah'ın Güzel İsimlerinden .
- Kanaat; Eldekiyle Yetinme .
- Zühd .
- Zühdün Kısımları
- Zühdün Yozlaştırılması
- Gerçek Zâhidlik
- Hz. Peygamber'in Geçim Temini ve Zühdü .
- Evlilik So asında Ticârî Meşgaleleri
- Alış-Verişleri
- Ticaretinin Prensipleri
- Maîşet Temini Açısından Ticâretin Önemi
- Allah, Helâl Rızık İçin Çalışanları Sever
- Ticaret, Ziraat ve Cihad
- En Hayırlı Kazanç; Kendi Eliyle Çalışıp Kazanma
- Başkasına Yük Olmadan Yaşamak; Helâl Maîşet Temini
- Maîşet Temini İçin Peygamberimiz Çobanlık da Yapmıştır
- Yaşadığı Sâde Hayat ve İsraftan Kaçınması