İctihad

İctihad

İctihad:



Düşünsel cihada verilen addır. Müctehid:
Düşüncenin mücâhidine verilen addır. Mücâhede: İnsanın beşerî arzu ve
isteklerine karşı verdiği mücâdelenin adıdır ve gönül cihadıdır. Aslında cihad,
kutsal bir amaç uğruna ortaya konulan fiilî, fikrî ve kalbî her tür çabanın
ortak ismidir.

İslâm, kilise dini gibi savaş realitesini
görmezden gelerek reddetmez. Böyle bir yaklaşım gerçekçi de değildir. Çünkü
savaşın tarihi, insanlık tarihiyle yaşıttır. İslâm, savaşı siyasal, sosyal ve
ekonomik hegemonya aracı olmaktan çıkararak insânî amaçların gerçekleşmesinde
gerektiğinde başvurulacak bir yöntem olarak görür. Savaş, özünde profan ve
dünyevî iken, cihad kutsal ve uhrevî boyutları olan bir ibâdettir. İbâdettir,
çünkü cihad bir insanın başka bir insana mutluluğu taşıması olayıdır. Bu yanıyla
cihad bir yürek fethidir. Savaşın ölüsü "kayıp" olarak anılırken, cihadın
ölüsüne kazanç diye bakılır ve "şehid" olarak anılır.

Şehid, hakikatin ölümsüz tanığıdır, şehâdetse
tanıklık. Şehid çağın, insanın ve insanlığın tanığıdır. Dahası, yaradılanı
Yaradandan ötürü sevmenin ve bu sevgiyi insanın ebedî mutluluğu için can vererek
isbat etmenin tanığıdır. İşte bu nedenle şehâdet en büyük aşk, şehid en büyük
âşıktır. Şehid, canını imanına şâhid kılandır. Şehid, örnek olan ve olunandır.

İnsanın insana verebileceği en güzel hediye
mutluluktur. Cihad, bu hediyenin sermayesidir. İnsanın mutluluğu için dökülen üç
damla kutsaldır: Kan, gözyaşı ve alınteri. Bütün bunlar, gönüllerin birbirine
açık olduğu bir dünyanın kurulması için sarfediliyorsa kutsallık kazanır.
Gönüllerin birbirine açık olduğu bir dünya, fetih medeniyetinin emelidir. İslâm,
Orta Afrika'dan Doğu Hind adalarına, Merakeş'ten Zengibar'a, Batı Afrika'daki
Sierra Leone'den Sibirya'ya, Bosna-Hersek'ten Yeni Gine'ye, Senegal'den Çin'e
kadar savaşla değil; bu cihad ruhuyla ulaşmıştır.

İnsanla, insanın mutluluğunun öbür adı olan
İslâm arasına kimi zaman da insan girebilir. O zaman o insan ya da insanların
İslâm'la insan arasından kaldırılması insanlığın değişmez değerlerine bağlı her
kişinin boynunun borcudur. Kur'an'ın "Küfrün önderleriyle savaşın. Çünkü
onlara güvenilip de anlaşma yapılmaz. Umulur ki vazgeçerler" (9/Tevbe, 12)
emri, o önderlerin sıradan insanlarla İslâm arasında engel oluşturduğu içindir.
Eğer onlar, İslâm'la insan arasına gerilmekten vazgeçerlerse İslâm'ın onlarla
bir alıp veremeyeceği yoktur. İslâm onlarla küfürlerinden dolayı değil; insanın
mutluluğuna engel oldukları için savaşılmasını emretmektedir.

İnsanla İslâm arasına gerilen ve fizikî olmayan
engellerden biri de İslâm'a karşı propaganda savaşına girerek ürettiği yalan
haberlerle İslâm'ın imajını kitlelerin gözünde lekelemeye çalışan muzır
unsurlardır. Hz. Peygamber döneminde bu işi câhiliyye şâirleri yapıyorlardı ve
Rasûlullah onları işledikleri bu insanlık cinâyetinden dolayı Mekke fethi
sırasında ilân ettiği genel affın dışında tuttu. Oysa, amcası Hamza'nın katilini
dahi bu af bağlamında bağışlamıştı. Hakkında "insana ihânet" suçundan dolayı vur
emri çıkarılan altı kişiden üçünün cezâsı infaz edilmiş, üçü de suçunu itiraf
edip İslâm'a teslim olunca affedilmiştir.

Yürekten yüreğe bir fetih olan cihadı, ancak
insana "Allah'ın indirdiği bir kitap" olarak bakanlar ve onu bu gözle okuyanlar
lâyıkıyla becerebilir. İnsanı kutsal bir kitap gibi okumayı becerenler, doğanın
ve eşyanın da yüzündeki örtüyü açıp cevherini okumayı becereceklerdir. Fethin
boyutlarından biri de doğaya ve eşyaya ulaşan yolun açılması demeye gelen
"keşif"tir.