Mekke'nin Fethi; Kalpleri Fethin Sonucu Olarak Dünyanın Kalbinin Fethi Fetih Hazırlığı

Mekke

Mekke'nin Fethi; Kalpleri Fethin Sonucu Olarak
Dünyanın Kalbinin Fethi



Fetih Hazırlığı:



Mekke, sinesinde barındırdığı Kâbe sebebiyle her
devirde ehemmiyetli bir merkez olagelmişti. Kâbe'ye terettüp eden değişik
hizmetleri ifâ eden Mekkeliler, yani Kureyş Arapları, diğer Araplara nazaran
daha itibarlı, daha şerefli kimseler addediliyordu. Arap yarımadasının her
tarafında yaşayan muhtelif Arap kabilelerinin Kâbe'ye olan müşterek saygıları
ve tavaf için aynı mevsimlerde yaptıkları ziyâret, Mekkelileri, onların hepsiyle
tanışmaya, yakinen tanımaya, dostluklarını kazanmaya sevketmişti. Mekkeliler
itibar ve imtiyazlık durumunda piramidin tepesinde yer alıyordu. Bu yönüyle
Mekke, sadece dinî değil, siyasî ve ticarî bakımdan da çok önemli bir merkezdi.

Öncelikle bütün Arapları birleştirerek
güçlenmeyi, bu güçle de bütün dünyaya İlâhî mesajı götürmeyi planına alan bir
hareket, Mekke'yi fethetmeyi, oranın sağlayacağı maddî ve özellikle mânevî
avantajlardan istifade etmeyi gözardı edemezdi. Bu sebeple Hz. Peygamber
(s.a.s.) Mekke'yi bir an önce fethetmeyi planlamıştı. Hudeybiye sulhü bu gâyeye
gitmede en iyi atlama taşı oldu, ortamı en güzel şekilde hazırladı. Müslümanlar
sayıca arttı, Hâlid İbn Velid, Amr İbn'l-Âs gibi, Mekke'nin dirâyetli
şahsiyetleri de İslâm'a girdi. Hele barışın, bizzat Mekkelilerce ihlâl edilmesi,
müslümanların Mekkelilerin üzerine gitmesine meşrû bir gerekçe de hazırlamıştı.

Hz. Peygamber (s.a.s.) bu maksatla sefer
hazırlığına başlamış, Medinelilere ve Eslem, Gifâr gibi müttefiği olan diğer
kabilelere de, sefer hazırlığı yapıp yerlerinde beklemelerini emretmişti. Fakat
bunun Mekke'ye yönelik olduğunu en yakınlarına bile sezdirmiyordu. Öyle ki, bu
çeşit işlerde en yakını, iki vezirinden biri olan Hz. Ebû Bekir (r.a.) bile,
hazırlığın ne tarafta olduğunu merak ediyor, öğrenemiyor, kızı ve Rasûlullah'ın
zevcesi olan Hz. Âişe (radıyallahu anhâ)'ya soruyordu. O da Rasûlullah'tan,
istihbar etmiş olmak şöyle dursun, tahmin bile edemiyordu ki, şu cevabı
vermiştir: "Bilmiyorum. Belki Benî Süleym'e, belki Tâif'e, belki de Havâzin'edir."
Cevapta dikkat çekici husus Mekke ihtimalinin zikredilmemiş olmasıdır.

Rasûlullah (s.a.s.), haber sızma ihtimalini
asgarîye düşürmek için her çeşit seyahati yasaklar. Bazı rivâyetler Medine'den
dışarıya kimsenin çıkamadığını belirtir. Bu tedbirlerdeki asıl gâye, Mekke'yi
ânî bir baskınla ele geçirip, savaşa, kan dökmeye meydan vermemektir. Hâtıb İbn
Ebî Beltaa'nın mektubunu yakalatma hâdisesini bu çerçevede anlamalı ve bu
gizliliğe yönelik çarpıcı bir vesika nazarıyla bakmalıyız.

Hazırlıklar tamamlanınca, Rasûlullah (s.a.s.)
Hicretin sekizinci senesi, 10 Ramazanında Medine'yi terketti, ama yine Mekke
istikametine değil. Hazırlanmaları için yazdığı kabilelere uğrayarak, oralardan
sefere hazır olanları ordusuna katarak... Böylece hem gittikçe güçleniyor, hem
de gideceği istikamet, asıl hedef husûsunda tereddütleri artırıyordu.

Bu sûretle Mekke önlerine geldiği zaman on bin
kişilik bir orduya ulaşmıştı. Konaklama emri verdiği zaman, her bir kabilenin
ayrı ayrı yerlere yerleşmesini, geceleyin her askerin ayrı bir ateş yakmasını
emretti.