Fecir | Konular | Kitaplar

Mekke'ye Af

Mekke



Mekke'ye Af:



 

Burada ayrıca belirtilmesi gereken bir husus,
4286 numaralı hadiste belirtilen Mekke'nin ğanîmet  kılınmamasıdır. O güne kadar
yapılan gazvelerde, mağlup tarafın insanı daima esir edilmiş, malı da ğanîmet.
Mekke, sinesinde barındırdığı mukaddes emânetin hürmetine, kandan ve yağmadan
korunmuştur. Rasûlullah o ilahi emanetin yani Kâbe mukaddesinin hürmetine, en
azılı düşmanları olan Kureyşlileri de o mukaddesi muhafaza ve ona bakımda sebkat
eden hizmetleri hatırına aff-ı umumiye mazhar etmiştir.

Peygamberimiz'in Mekkelileri affetmesi,
Kureyşlilerin pek beklemediği bir şeydir. Kureyşliler, böyle bir zafer
kendilerine müyesser olması halinde, başta Rasûlullah olmak üzere tüm
müslümanlara yapacakları muâmeleye paralel bir davranış bekliyor olmalılar.
Nitekim bu endişe, bu konudaki hadislerde de dile getirilmektedir. Hatta,
rivâyetlerin daha umûmî bir değerlendirilmesine gidilecek olsa, bu  meselede,
Medine menşe'li Ensâr ile, Mekke menşe'li muhâcirler arasında bile bir fark
görmek; Medinelilerin, buranın fethini de diğer fetihler gibi görmeye mütemâyil;
Mekke menşelilerin ise şehrin kandan ve yağmadan korunmasına mütemâyil
olduklarını görmek mümkündür.

Medineli Sa'd İbn Mu'âz, Ebû Süfyân'a: "Ey Ebû
Süfyân! Bugün, savaş günüdür, bugün Kâbe'nin helâl addedileceği gündür!" der. Bu
rivâyette açık değilse de, bir başka rivâyette, Sa'd'ın ağzından çıkan bu
cümlenin "bir muhâcir tarafından" derhal Rasûlullah (s.a.s.)'a ulaştırıldığı
belirtilir.

Ebû Süfyân, Sa'd'ın bu sözü üzerine
Rasûlullah'ın amcası Abbas'a, Rasûlullah nezdinde iltimasta bulunarak, şehrin "istihlâl"den
yani "kan ve mal" yönüyle helâl sayılmaktan korumasını talep eder: "Ey Abbas,
(Sen Mekkelisin, üstelik Rasûlullah'ın amcasısın, müslüman da  oldun). Bugün
muhâfaza vazifesi yapacağın en iyi fırsat. Göreyim seni (şehri yağmalatma!)"
der. Bir başka rivâyet, Abbas'ın bu endişeyi çoktan hissettiğini, Mekke'ye zorla
değil, halkına emân verilerek girilmesinin yollarını aradığını, bu maksatla
şehre haber gönderecek bir oduncu bulmak üzere Rasûlullah'ın atına binerek
gezintiye çıktığını, Erâk Vadisi'ne gelince Ebû Süfyan ve diğer iki arkadaşına
rastladığını belirtir.

Rasûlullah (s.a.s.) da zâten öyle düşünmektedir
ve kara listeye alınan 3 erkek ve kadın  ile, savaşmaya kalkacaklar dışında
kimsenin öldürülmemesini komutanlara tenbih etmiş olmasına rağmen, "Mekkeyi
istihlâl" esprisi ızhar etmiş olan Medine menşe'li Sa'd'ı, bu ifâdesi kulağına
gelir gelmez, derhal komutanlıktan azleder ve onun yerine Mekke menşe'li Hz.
Ali'yi tâyin eder. Diğer bir komutan Hâlid İbn Velid (r.a.) zaten Mekkelidir.

Rasûlullah (s.a.s.)'ın kara listeye almış
olduklarından, sonradan af dileme fırsatı bulanları bile istisnâsız affetmiş
bulunmasına bakarak da Mekke'yi "kan"dan koruma tedbiri olarak görmekteyiz.
Böylece hem onların düşmanlıklarından çok çeken müslümanlara bir rahatlama,
hislerini tahfife imkân vermiş oldu, hem de "bunlar dışında kimse
öldürülmeyecek" fikrinin zihinlerde yer etmesine vesile oldu. Değilse, şahsî kan
ve intikam hesapları araya girebilirdi. Kara liste ilânındaki bir başka gâye de,
bu kişilere "kaçın!" mesajıdır. Nitekim bir-ikisi dışında hepsi kaçmış veya bir
sığınak bularak gizlenmiş, "hissiyatın yatışması ve ortalığın sükûnete
ermesinden sonra" eman alanların veya alacakların garantisinde Huzûr-ı Nebevî'ye
ulaşarak affa mazhar olmuşlardır. Rasûlullah (s.a.s.) bunların mutlaka
öldürülmesini isteseydi "tilkiye kaç" mânâsına dönüşen böyle bir ölüm listesi
ilân etmeksizin, onları tevkif ettirebilir veya özel vazifelilere sessiz sedâsız
infaz ettirebilirdi.

Bu, birinci düşman Kureyş'in, Feth'e rağmen
toptan affı, hele kara listeye girenlerin de çoğunlukla birer birer affı,
İslâm'ın civar kabilelerde hızla hüsn-ı kabul görmesine "insanların fevc fevc
Allah'ın dini'ne girmesi"ne (110/Nasr, 3) müessir olan mühim âmillerden biri
olmalıdır. Böylece İslâm'ın bir sen-ben kavgası, bir dünyalık edinme mâcerâsı,
bir nefsi tatmin sevdâsı olmadığı; insanları, puta tapmak alçaklığından
yükseltmek, zulüm, işkence, haksızlık, kan bataklığından kurtarmak; insanı
insaniyetin mertebelerine tırmandırmak; onu iki dünya saâdetine kavuşturmak
dâvâsı olduğu fiilen gösterilmiş oluyordu.

Ayrıca, ileriki hâdiselerde Mekke emin,
sarsılmaz bir merkez olacak, Rasûlullah'ın ölümüyle ortaya çıkan irtidad
hareketlerinde sâbit kalıp onların yatıştırılmasında, İslâm'ın fetih
hareketlerine geniş çapta katkıda bulunacaktır. Mekkeliler, Arabistan'ın
kültürel seviyesi yüksek  kişileriydi. Komşu beldelerin kırallarıyla iyi ilişki
içindeydiler. Eski hissiyatlarla hareket edilmesi ve intikam duygusuyla bunların
öldürülmesi İslâm'a bir şey  kazandırmaz, ama müslümanlara bazı şeyleri
kaybettirirdi. Affın gerisinde bunların da görülmesi gerekir.