6- Avârız Sandıkları/Avârız Vakfı
6
6- Avârız
Sandıkları/Avârız Vakfı:
Fâiz muâmelelerinin, Osmanlılarda Avârız
sandığı, avârız vakfı ve avârız akçesi gibi isimler altında kurumlaştığını
görmek hakikaten ilgi çekicidir.
İslâm toplumunda vakfın önemi ve yeri büyüktür.
Hayır ve hasenât maksadıyla ev, arsa, bağ, bahçe ve tarla gibi gayri menkullerin
gelirleri toplum yararına ve muhtaçların ihtiyaçlarına sarf olunmak üzere
vakfedildiğini biliyoruz. Cumhura göre kap kacak, kazan gibi âlet ve edevât,
altın, akçe ve para gibi nakitler, inek ve koyun gibi hayvanlar, hatta kitaplar,
yani her çeşit eşya da vakfedilebilir. Fakat Hanefîler bunu câiz görmezler. Bu
konuyla ilgili bir eser yazan Birgivî, bu türlü vakıflara izin verenlere
şiddetli bir şekilde hücum etmiş, bu tip vakıfların cevâzına fetvâ veren
Ebussuud'a saldırmıştı. Fakat her şeye rağmen menkul eşyanın vakfı âdet ve
an'ane haline gelmişti. "Vakfedilen paranın ribhi ribâ olup haramdır" diyenlere
ne lâzım gelir? diye soru soranlara: "İtâb-ı şedîd ve habs-i medîd lâzım gelir"
diye fetvâ verilmeye başlanmıştı (Behcetu'l-Fetâvâ, s. 150).
Osmanlılarda vakfedilen menkul ve gayrı menkul
eşyadan ve akarlardan sağlanan gelir, paraya çevrilip bir sandıkta
biriktirilirdi. Bu sandığa "Avârız sandığı", içinde toplanan paraya "Avârız
akçesi", bu türlü vakıflara da "Avârız vakfı" denirdi. Bazen bir hayır sahibi,
meselâ bin altınını getirip bu sandığa vakfederdi. Bu para on'u on bir buçuk (%
15) hesabıyla ve şer'î ribh ilzâm etme usûlüyle fâize verilip nemâlandırılır ve
sağlanan gelir, vakfı yapan kişinin şartına göre ya câminin ihtiyaçlarına veya
talebe-i ulûma veya mahalle ve köyün ortak ihtiyaçlarına harcanırdı. Bu türlü
nakitlerin şer'î ribhi, yani kanunî fâizi ile hatim indirilir ve mevlit de
okunurdu. Bu gelirle fakir fukarânın, dul ve yetimlerin kayrıldığı da olurdu.
Genellikle sandıktaki paralar esnafa ehven bir fâide (fâiz) ile verilir ve bu
sûretle piyasaya da bir canlılık gelirdi. Bu sebeple Avârız sandığı, bir çeşit
esnaf sandığı gibi faâliyet gösterirdi. Bundan başka her meslek erbâbı: "Esnaf
kesesi" veya "Esnaf vakfı" adıyla kendilerine has birer sandık kurar ve bu
sandıktan, ihtiyaç duydukları sermayeyi fâide (fâiz) ile alırlardı.
Fâize verilmek
ve sağlanan gelirle Yeniçerilere verilen et fiyatlarındaki artışı karşılamak
için Fâtih'in 24 bin altın vakfettiği bilinmektedir. Osmanlılarda şer'î
muâmeleyi kabul etmeyen yok gibidir. Menkul vakfını câiz görmeyenler bunun
şeriata aykırı olduğunu ve yoksulların zararına işlediğini iddiâ etmişler, bu
türlü hususları câiz görenler ise âmme menfaati ve umûmî ihtiyaç esasına
dayanmışlardır. Başlangıçtan beri var olan şeriatle maslahat arasındaki mücâdele
Osmanlılarda da devam etmiştir. Vakıf paralarıyla ilgili olmak üzere 1923'te
"Vakıf Paralar İdaresi Müessesesi"nin kurulduğunun ve bunun da 1954'te şimdiki
Vakıflar Bankası haline getirildiğini kaydedelim. (Süleyman Uludağ, Faiz
Konusunda Yeni Açıklamalar, Dergâh Y. İst. 1988, s. 167-196)
6- Avârız
Sandıkları/Avârız Vakfı:
Fâiz muâmelelerinin, Osmanlılarda Avârız
sandığı, avârız vakfı ve avârız akçesi gibi isimler altında kurumlaştığını
görmek hakikaten ilgi çekicidir.
İslâm toplumunda vakfın önemi ve yeri büyüktür.
Hayır ve hasenât maksadıyla ev, arsa, bağ, bahçe ve tarla gibi gayri menkullerin
gelirleri toplum yararına ve muhtaçların ihtiyaçlarına sarf olunmak üzere
vakfedildiğini biliyoruz. Cumhura göre kap kacak, kazan gibi âlet ve edevât,
altın, akçe ve para gibi nakitler, inek ve koyun gibi hayvanlar, hatta kitaplar,
yani her çeşit eşya da vakfedilebilir. Fakat Hanefîler bunu câiz görmezler. Bu
konuyla ilgili bir eser yazan Birgivî, bu türlü vakıflara izin verenlere
şiddetli bir şekilde hücum etmiş, bu tip vakıfların cevâzına fetvâ veren
Ebussuud'a saldırmıştı. Fakat her şeye rağmen menkul eşyanın vakfı âdet ve
an'ane haline gelmişti. "Vakfedilen paranın ribhi ribâ olup haramdır" diyenlere
ne lâzım gelir? diye soru soranlara: "İtâb-ı şedîd ve habs-i medîd lâzım gelir"
diye fetvâ verilmeye başlanmıştı (Behcetu'l-Fetâvâ, s. 150).
Osmanlılarda vakfedilen menkul ve gayrı menkul
eşyadan ve akarlardan sağlanan gelir, paraya çevrilip bir sandıkta
biriktirilirdi. Bu sandığa "Avârız sandığı", içinde toplanan paraya "Avârız
akçesi", bu türlü vakıflara da "Avârız vakfı" denirdi. Bazen bir hayır sahibi,
meselâ bin altınını getirip bu sandığa vakfederdi. Bu para on'u on bir buçuk (%
15) hesabıyla ve şer'î ribh ilzâm etme usûlüyle fâize verilip nemâlandırılır ve
sağlanan gelir, vakfı yapan kişinin şartına göre ya câminin ihtiyaçlarına veya
talebe-i ulûma veya mahalle ve köyün ortak ihtiyaçlarına harcanırdı. Bu türlü
nakitlerin şer'î ribhi, yani kanunî fâizi ile hatim indirilir ve mevlit de
okunurdu. Bu gelirle fakir fukarânın, dul ve yetimlerin kayrıldığı da olurdu.
Genellikle sandıktaki paralar esnafa ehven bir fâide (fâiz) ile verilir ve bu
sûretle piyasaya da bir canlılık gelirdi. Bu sebeple Avârız sandığı, bir çeşit
esnaf sandığı gibi faâliyet gösterirdi. Bundan başka her meslek erbâbı: "Esnaf
kesesi" veya "Esnaf vakfı" adıyla kendilerine has birer sandık kurar ve bu
sandıktan, ihtiyaç duydukları sermayeyi fâide (fâiz) ile alırlardı.
Fâize verilmek
ve sağlanan gelirle Yeniçerilere verilen et fiyatlarındaki artışı karşılamak
için Fâtih'in 24 bin altın vakfettiği bilinmektedir. Osmanlılarda şer'î
muâmeleyi kabul etmeyen yok gibidir. Menkul vakfını câiz görmeyenler bunun
şeriata aykırı olduğunu ve yoksulların zararına işlediğini iddiâ etmişler, bu
türlü hususları câiz görenler ise âmme menfaati ve umûmî ihtiyaç esasına
dayanmışlardır. Başlangıçtan beri var olan şeriatle maslahat arasındaki mücâdele
Osmanlılarda da devam etmiştir. Vakıf paralarıyla ilgili olmak üzere 1923'te
"Vakıf Paralar İdaresi Müessesesi"nin kurulduğunun ve bunun da 1954'te şimdiki
Vakıflar Bankası haline getirildiğini kaydedelim. (Süleyman Uludağ, Faiz
Konusunda Yeni Açıklamalar, Dergâh Y. İst. 1988, s. 167-196)
FAİZ
- RİBÂ/FÂİZ .. Ribâ/Fâiz; Anlam ve Mâhiyeti
- Riba Türleri
- 1) Nesîe Ribası (Ribe'n-nesîe)
- 2) Fazlalık Ribâsı (Ribel-fadl)
- Asr-ı Saadette Ribâ Uygulaması Örnekleri
- Fâizsiz Ekonomi
- 1) Paranın Satın Alma Gücünün Sağlam Bir Esasa Bağlanması
- 2) Karz-ı Hasen'e İşlerlik Kazandırmak
- 3) Mudârebe Ortaklığı
- 4) Muşâreke (İnan) Ortaklığı
- Fâiz Parasından İkrâm ..
- Fâiz Parasının Verileceği Yer
- Fâizsiz Finans Kurumları
- Hanefî Fıkhına Göre Dâru'l-İslâm ve Dâru'l-Harpte Fâiz
- Kur'ân-ı Kerim'de Ribâ/Fâiz .
- Hadis-i Şeriflerde Ribâ/Fâiz .
- Açıklama
- Tefsirlerden İktibaslar
- Klasik Fıkıhta Ribâyı/Fâizi Câiz Gösteren Tavırlar a- Câiz Olan İşlemlerin İstismarıyla İlgili Örnekler 1- Âriyye Meselesi
- 2- Selem ve İstismar Edilip Fâize Benzetilmesi
- 3- Vâde farkı
- b- Hile Yoluyla Fâizin Ticaret Gibi Gösterilmesiyle İlgili Örnekler
- 1- Îne Bey'i
- 2- Menfaat Şartına Bağlı İkrâz
- a- İkraz İçin İkinci Bir Akdin Şartlarını Mukrize (Borçluya) Kabul Ettirme
- b- Hîbe Meselesi
- 3- Rehin Yoluyla Alınan Fâiz
- 4- Fâiz Almak ve Vermek Sevap mıdır? .
- Hilecileri (Ehl-i Hiyel) Tenkit
- 5- "Kır ve Öde" Kaidesi İskonto Fâizi (Senet Kırma)