Genel Fesad Sebebleri

Genel Fesad Sebebleri

Genel Fesad Sebebleri:

1) Cehalet:
Hanefi doktrininde akdi fasid kılan cehaletle kasdedilen "fahiş cehalet"tir.
Fahiş cehalet de, "çözümü güç anlaşmazlık (müşkil nizâ)"a yol açan cehalet
anlamındadır. Mesela, bir kimse, tayin edilmeksizin sürü içerisinden bir koyun
satsa, satıcı, tayin edilmemiş olma gerekçesiyle, kötü bir koyunu vermek
isteyebileceği gibi, aynı gerekçeden hareketle müşteri iyi bir koyun isteyebilir.
Her iki tarafın tutunduğu gerekçe birbirine eşit olduğu için bu türden
anlaşmazlığın çözüme kavuşturulması güçtür. Bu türden çözümü güç anlaşmazlığa
yol açmayan cehalet ise akde zarar vermez.
Akdi fasid
kılan cehâlet genelde şu dört hususta olur; "akit konusu olan şeydeki (ma'kudun
aleyh) cehâlet", "mali muavazalı akitlerde ıvazın, mesela, satım akdinde
semen'in mechul olması", "surenin bağlayıcı önemi bulunan kira vb. akitlerde
surenin meçhul olması" ve "akitte şart koşulan vesikalandırma yollarının meçhul
olması mesela, satıcı müşteriden müeccel semen için bir kefil istese, bu kefilin
belirlenmesi gerekir aksi takdirde akit fasid olur."
2) Ğarar (aldatma,
kandırma): Ğararla kastedilen, akdin mevhum ve
güvenilmeyen bir duruma dayanması durumudur. Hanefi doktrini, makudun aleyh'in
aslında olan ğarar ile evsâf ve mekadır'deki ğararı birbirinden ayırmıştır.
Makudun aleyhin aslında (özünde) olan ğarar akdin butlanını gerektirir. Meselâ,
anasının karnındaki yavru hayvanı satmak böyledir.
Vasıf ve
miktarlardaki ğarar ise akdin butlanının değil, fesadını gerektirir. Ğarar ile
kasdedilen de daha ziyade bu ğarardır. Mesela, bir kimse, şu kadar litre süt
veriyor olması şartıyla bir inek satarsa, bu satım fâsiddir. Çünkü, ineğin o
kadar süt vermemesi mümkündür. Ancak, ineği, "bol sütlü" diyerek satarsa, bu bir
vasıftır ve bunda ğarar yoktur. Eğer örfe göre, inek, sütlü denecek kadar süt
vermiyorsa, müşteri, "şart koşulan vasfın olmaması" muhayyerliği ile ak di
feshetme hakkına sahiptir.
3) İkrah:
İkrahın, akdi fâsid mi yoksa mevkuf mu kıldığı hususu Hanefi doktrininde
tartışmalıdır. Ebu Hanife, ikrahın akdi fasid kılacağını ve bu akde, diğer fâsid
akitlere terettüp eden hükümlerin terettüp edeceği görüşündedir. Ebu Hanife'nin
öğrencilerinden Züfer ise, ikrah bulunan akdin fâsid değil, "sahih mevkuf"
olduğunu ileri sürmüştür.
Fesad sebebleri
arasında bunlar dışında, bir de "müfsid şart" vardır.
Bunlar
dışındaki fesad sebebleri özeldir ve etkisi bazı akitlere münhasırdır. Mesela, "süre
tayini" satım ak dini, fasid kılar, "sürenin tayin edilmemesi" de kira akdini
fasid kılar.
Fesâdın sonucu:
Fasid akdin, hanefi doktrinde mün'akid (hukukî varlık kazanmış) akit olduğunu,
fakat bununla birlikte feshedilmesi gerekli olduğunu belirtmiştik. İşte, fesadın
sonucu, taraflardan her birinin, tek taraflı iradesiyle akdi feshedebilmeleridir.
Bazı durumlarda, fâsid akdi hakim de feshedebilir.
Fasid akde
terettüp eden hüküm, sırf in'ikad etmesiyle değil, ancak teslim anındadır.
Teslim tamamlanıp, mebiin mülkiyeti müşteriye geçince, müşteri, konuştukları
semeni değil, mebiin kabz günündeki kıymetini ödemek durumundadır (mecelle md.
371).
Fasid akdin
feshedilebilmesi için de iki şart vardır.
a)
Makudun aleyh'in, akdin tarafları dışındaki kişilerin makûdun aleyhte
kazandıkları hakları iptal etmemesi. Mesela, fâsid bir alım-satım akdiyle satın
aldığı malı, başka birine sahih bir akitle satarsa, artık fasid akdin feshi
mümkün olmaz. Bu iki durumda fâsid akdin feshedilemez oluşu, her halde, "teamülün
istikrarı" ve "kazanılmış haklarının korunması" fikrinden kaynaklanır.
Tarafların
fesada razı olduklarını söylemeleri (icâzet) sonucu değiştirmez, akit fasid
olarak kalmaya devam eder ve yine feshedilmesi gerekir. Çünkü, fesad, akit
sistemine aykırılıktan kaynaklanmıştır.
İslâm hukukunda
özellikle Hanefi hukukçuların ortaya atıp geliştirdikleri "fesad teorisi"
gerçekten çok ileri bir hukuk mantığının ve hukuk tekniğinin bir ürünüdür. Fesad
teorisi, çok ağır boyutta olmayan kusur ve aykırılıkları içeren akdin bir anda
hukukî hayattan kaldırılmasını engelleyen ve o akde belli oranda ve belli
şartlar dahilinde sonuç doğurabilme ve telafi edilebilme imkânı veren orijinal
bir "medenî müeyyide"dir. Hükümsüzlük sisteminde sıhhat ile butlan arasındaki bu
"ara müeyyide", sosyal şart ve ihtiyaçlara daha kolay uyum sağlama ve hukukî
münasebetlerin devamlılık ve istikrarını sağlama açısından önemlidir.
H. Yunus
APAYDIN