Fecir | Konular | Kitaplar

İmanın Sahih (Geçerli) ve Kabule Şayan Olmasının Şartları

İmanın Sahih



İmanın Sahih
(Geçerli) ve Kabule Şayan Olmasının Şartları

 

İslam uleması ve kelamcıları imanın sıhhati ve
makbul olması için üç ana şart üzerinde ittifat etmişlerdir. Bunları şöylece
özetleyebiliriz:

1)
İman, ölüm döşeğinde iken, yeis ve ümitsizlik sebebiyle vâki olmamalıdır. Mesela
ömrü boyunca iman etmeyerek, kâfir olarak yaşayan bir kimse, sekerat-ı mevt
denilen ölüm halinde, ilahi azab gözünün önünde tecelli ettiği ve ümidini
kestiği bir anda iman ederse ye's halindeki bu iman Allah katında makbul
olmaz.    

Allah Teala şöyle buyuruyor:

"Azabımızın şiddetini gördükleri zaman imanları
kendilerine faide verecek değildir" (Mü'min:
40/85)

İbn-i Abidin: "Hak olan mezheplere göre, ölüm
döşeğinde can çekiştiren kâfirin imanı ile, kendilerini yok edecek azabı
gördüklerinde iman eden kâfırlerin imanı faide vermez"[1]
diyerek, hassas bir noktaya işaret etmektedir. Malûm olduğu üzere; Fir'avn dahi,
boğulma anında iken, iman etmiştir. Çünkü o anda azabın şiddetine muttali
olmuştur.

2)
Mü'min zarûrat-ı diniyeden olan hükümlerden herhangi birini inkâr veya tekzib
etmemelidir. Meselâ: Bir kimse Allahû Teâla (cc)'nın varlığına, birliğine,
kitaplarına, meleklerine, âhiret gününe ve kadere inandığını ikrar etse, ancak
peygamberlere inanmadığını veya sadece Hz. Muhammed'e iman etmediğini söylese,
ya da namaz, oruç ve zekat gibi farz olduğu kesin olarak bilinen dini bir hükmü
kendi irade ve ihtiyarıyla tekzip etse veya kendisinden puta tapmak, zünnar
kullanmak gibi bir küfür alameti sabit olsa; o şahıs derhal kâfir olur, İslam ve
iman dairesinden çıkar, bu kimsenin imanı sahih değildir. Çünkü iman bir
bütündür, tecezzi (cüzlere ayrılmayı) kabul etmez. Dini kesin hükümlerin birini
veya bazısını inkar etmek, tamamını inkar hükmündedir. Zira zarurat-ı
diniyye'nin bir gün bir kısmını inkâr eden, yarın diğer bir kısmını veya
tamamını inkâr edebilir. Böyle tam, sabit ve devamlı olmayan bir iman Allah
katında makbul değildir. Yine Kur'ân-ı Kerim'e inandığını beyan eden bir kimse;
O'nun herhangi bir âyetini reddetse, mü'min olamaz. Çünkü Kur'ân-ı Kerim'den
olduğu sabit olan herhangi bir âyeti inkâr etmek küfürdür.[2]
Bu noktada "Efendim çoğuna inanıyor ya?" diye itirazda bulunulamaz. Zira Kur'ân-ı
Kerim, Allahû Teâla (cc) tarafından vahiy yoluyla indirilmiştir. Bir âyet-i
kerimeyi yalanlayan kimse, vahyi yalanlama durumundadır. Bu sebeble; insanı
küfre götüren sözler (elfâz-ı küfr) ve haller (ef'âli-küfr) bilinmelidir.
Mü'minler; bilmedikleri herhangi bir mesele ile karşılaştıkları zaman;
ileri-geri herhangi bir söz söylemeden "Ben bunu bilmiyorum. Allahû Teâla (cc)
ve Resûl-i Ekrem (sav) nasıl bildirmişse öyledir" demelidir.



[3]

3)
Dini hükümlerin, emir ve yasakların hepsinin müstahsen, yani güzel ve ilahi
hikmet icabı olduğunu kabul etmek, bunları yapmamakta inat ve tekebbür
göstermemek lazımdır. Mesela, bir insan namaz, oruç, zekat ve hac gibi
ibadetlerden birini güzel görmeyerek onu alaya alırsa veya Allah Teala'nın
emrine aykırı olsun kasdiyle dini bir hükmü yapmazsa, yahut dini bir yasağı
–haram olduğunu bildiği halde- inad ederek işlerse, artık imanını kaybeder ve
Allah katında mü'min değil kâfir sayılır.

Sonuç olarak, imanın şartlarını haiz ve Allah
katında makbul, kabule şayan sayılması için yukarda saydığımız hususlardan yani,
inkar, istihza, inad, tekebbür (büyüklenme) ve başka bir hükmü dini bir hükümden
daha güzel görme ve onu tafdil hallerinden uzak bulunması, samimi ve devamlı
olması lazımdır.[4] 
                        
 

 




[1]
İbn-i Abidin, a.g.e., c. IX, sh. 24.



[2]
Şeyh Nizamüddin ve Heyet, el-Feteva-ı Hindiyye, Beyrut 1400, c.II, sh. 266.
Ayrıca Aliyyü'1 Kari, Şerhû'ş Şifa, İstanbul 1309 c. II, sh. 525.



[3]
Yusuf Kerimoğlu, Kelimeler ve Kavramlar, İnkılap Yayınları: 206-207. Ali
Arslan Aydın, Şamil İslam Ansiklopedisi: 3/150.



[4]
Ali Arslan Aydın, Şamil İslam Ansiklopedisi: 3/150-151.