Varlık Realitesi ve Kainat Tablosunda İnsan...
Varlık Realitesi ve Kainat Tablosunda İnsan
Varlık Realitesi ve
Kainat Tablosunda İnsan...
Kainat vardır ve var olan her şey bir gerçektir.
Varlığın karşıtı olan "Yokluk", yani "Hiçlik"
kavramı üzerinde çok tartışılmıştır. "Yok" diye nitelenenin, bir "Şey" olup
olmadığı hakkında İslam Kelâmcıları da görüş beyan etmişlerdir. Örneğin
Mu'tezile Kampı, "Yok" diye nitelenenin de "Şey" olduğunu ileri sürmüş,
buna, Kur'ân-ı Kerim'de geçen: "Allah'ın her şeye gücü yeter." mealindeki
âyet-i kerimeleri kanıt olarak göstermişler, ancak hataya düşmüşlerdir. Bu
felsefî açıklamalar ve geçmişteki tartışmalar, konumuzun dışında kalmaktadır.
[1]
Hayat ve kâinâtın bir hayalden ibaret olduğunu
ileri sürenler ise öyle büyük bir yanılgı içinde yüzmüşlerdir ki var olduklarını
bile inkâr edercesine varlık ve yokluk kavramları hakkında ömür boyu tartışarak
âdetâ insanın akıl ve bilinciyle alay etmişlerdir.
İslam, her varlığa "şey" diyerek -Allah (cc)
tarafından insanın algılama ve duyumsama sistemine yansıtılmış olan- realiteyi
ifade etmiştir. Öyle ise temelde gerçeklilik, esasen düşünülmesi mümkün olmayan
yokluğun, mecazi ya da geçici anlamda karşıtı olarak ifade edilen varlık diye
kendini gösterir ve farklı dillerde "Şey", "Çîz", "Chose" ya da "Thing" gibi
sözlerle ifade edilir.
İnsana gelince bu varlık; kâinâtın gizemlerle,
içyüzü bilinmez olaylarla, cazibeler ve fenomenlerle dolu tablosu içinde yer
alan son derece ilginç bir yaratıktır. O, yalnız ruh, akıl, zekâ ve bilinç gibi
laboratuvara sığmayan yanlarıyla değil, bilakis biyolojik yapısı, anatomisi ve
psikolojisiyle de son derece karmaşık, bununla beraber çok ince hesaplarla ve
şaşmaz kanunlarla işleyen vücut sistemleriyle âdetâ mikro düzeyde bir
kâinâttır. Dolayısıyla konuşan, gülen, ağlayan, müzik yapan, araç kullanan ve
inanan bir varlık olarak insana, sadece şu kadar et, kemik ve kan yığınından
oluşmuş sıradan bir canlı olarak bakmak en bayağı seviyede bir zavallılıktır.
Bu derekeye düşmemek ve onun ne muhteşem bir kudret mucizesi olduğunu
keşfedebilmek için bu eğilimde bulunan bir kimsenin, dönüp bizzat kendi yapısı
üzerinde birazcık düşünmesi yeterlidir. Yoksa aslında Hak Teâlâ'nın,
çözülemeyen şifreleriyle donatılmış insanın, kendi vücudunu tamamıyla
keşfetmesi elbetti ki mümkün değildir. Bu nedenle insan vücudunun tümünde veya
sistemlerinden birinde değil, yalnızca bir hücresinin bile içinde olup biten
hadiselerin içyüzünü tamamıyla anlatmaya, hiç bir ilim adamının gücü
yetmeyecektir.
[2]
[1]
"Varlık", "yokluk" ve "şey" kavramları, birçok kimseyi meşgul ettiği için
aşağıdaki özet bilgileri vermekte yarar vardır. Varlık kavramı, zorunlu
olarak aynı zamanda yoklukla birlikte söz konusu olmaktadır. Çünkü yoklukla
karşılaştırılarak ancak anlaşılabilmektedir. Ve çünkü aklın (Allah'dan
başka) var diye kabul edebilir olduğu her şey, bir zamanlar yokken sonradan
var olmuştur. Dolayısıyla bu rasyonel karşılaştırmada varlık ve yokluk
kavramları mantık açısından matemateksel bir kesinlikle birbirlerine
aykırıdırlar. Kelâm, akâid ve felsefe ilimlerinin önemli konularından olan
"varlık" kelimesi, arapça "vücûd" sözcüğünün karşılığıdır; yokluğun
karşılığı ise, ademiyettir. Keza "var" kelimesinin arapça karşılığı "mevcûd",
"yok" kelimesinin karşılığı ise "adem"'dir.
Var olan şey (var olmadan önceki gerçek veya
itibârî) yokluğuna oranla nedensel ve özeldir. Onun için genelde bütün
filozoflar ve İslâm kelâmcıları "var" olana "şey" demişlerdir. Ancak şüpheci
filozoflar bu konuda bocalamış, gülünç çelişkilere düşmüşlerdir.
Esasen filozofların "şey" kavramına ilişkin
olarak pek belirgin tanımları yoktur. Onlardan esinlenen çağdaş yarı
aydınlar da bu kavramı matematiksel bir mantıkla tanımlamayı becerememiş,
sadece onu: Madde, nesne, söz, olay ve eylem gibi örneklerle açıklamaya
çalışmışlardır.
İdealist filozoflar, "yok"'un karşıtı olarak
"var" dedikleri şey :ya maddeden önce var olan; ya maddeden bağımsız şekilde
var olan; ya da bilincin ürünü olarak var olan; şeklinde üç ayrı tanımla
açıklamışlardır.
Şu halde var olan şeyin, tanımı üzerinde
felsefecilerin cumhuru, görüş birliği içinde değildir.
İslam kelâmcılarına gelince onlar,
"Allah'ın her şeye gücü yeter." meâlindeki Bakara Sûresi'nin 284'üncü
âyet-i Kerîmesine dayanarak "varlık", "yokluk" ve "şey" kavramlarına
açıklık getirmişlerdir. Şu varki ehl-i Sünnet kelâmcılarıyla mu'tezilîler
arasında "var", "yok" ve "şey" kavramları hakkında ciddi görüş farkları
vardır.
Bu görüşleri şu şekilde açıklamak mümkündür :
Ehl-i Sünnet, ancak "var" olana "şey"
demişlerdir. Mu'tezilîler ise "yok" olana da "şey" denebileceğini ileri
sürmüşlerdir. Mu'tezilîlerin, bu tezlerinde dayandıkları gerekçe şudur :
Var olan her şey, Allah tarafından yoktan var
edilmiştir. Öyle ise "yok" diye adlandırdığımız, aslında geçici olarak
belli boyut ve şekillerde henüz oluşmamış, gizli ve şekilsiz maddeler olarak
kendinde vardır. Dolayısıyla buna da "şey" demek lâzım gelir.
Bu görüş son derece sakattır. Çünkü sonuç
itibariyle maddeyi ezelî varlık olarak çağrıştırmaktadır.
Ehl- i Sünnet ise, (Allah'ın iradesine bağlı
olarak) "yok"'un ezelî olduğunu ifade etmişlerdir. Bunun anlamı ise şudur:
Allah Teâlâ'nın, yaratmasını irâde etmediği
"yok", esasen ezelde yoktur ve tartışılması saçmadır. Bu nedenle de "yok"
şey olarak nitelenemez.
Varlığın ve yokluğun arapça dile
getirilmesinde önemli bir noktayı da bu münasebetle burada açıklamakta
yarar vardır.
Erbabınca bilindiği üzere, bilim dili olarak
kullanılan "gramatikal arapça"'da, vardır ve yoktur tabirleri türkçede
olduğu gibi doğrudan, soyut ve kalıpsal olarak kullanılamaz.
Daha açıkçası:
Vardır, tabirine karşılık olmak üzere
"mevcûd'un" ;Yoktur tabirine karşılık olmak üzere de "gayr'u mevcûd'in" veya
"ma'dûm'un" denmez.
Bu iki yüklem çok sınırlı olarak ve ancak
belli yerlerde kullanılabilir. Dolayısıyla bu üç tabir Kur'ân-ı Kerîm'in hiç
bir yerinde geçmez.
Arapçada bir şeyin var veya yok olduğunu, bu
dilin mantığına uygun düşen dolaylı üslûplarla ancak ifade etmek mümkündür.
Kelime-i Tevhîd, buna en ideal örnektir.
Kaynaklar konusunda Bk. Ferit Aydın, BİLGİ
BANKASI (Bölüm : Kavramlar-Terimler, Madde : Varlık, Yokyuk, şey)
[2]
Ferit Aydın, İslam'da İnanç Sistemi, Kahraman Yayınları: 93-94.
Varlık Realitesi ve
Kainat Tablosunda İnsan...
Kainat vardır ve var olan her şey bir gerçektir.
Varlığın karşıtı olan "Yokluk", yani "Hiçlik"
kavramı üzerinde çok tartışılmıştır. "Yok" diye nitelenenin, bir "Şey" olup
olmadığı hakkında İslam Kelâmcıları da görüş beyan etmişlerdir. Örneğin
Mu'tezile Kampı, "Yok" diye nitelenenin de "Şey" olduğunu ileri sürmüş,
buna, Kur'ân-ı Kerim'de geçen: "Allah'ın her şeye gücü yeter." mealindeki
âyet-i kerimeleri kanıt olarak göstermişler, ancak hataya düşmüşlerdir. Bu
felsefî açıklamalar ve geçmişteki tartışmalar, konumuzun dışında kalmaktadır.
[1]
Hayat ve kâinâtın bir hayalden ibaret olduğunu
ileri sürenler ise öyle büyük bir yanılgı içinde yüzmüşlerdir ki var olduklarını
bile inkâr edercesine varlık ve yokluk kavramları hakkında ömür boyu tartışarak
âdetâ insanın akıl ve bilinciyle alay etmişlerdir.
İslam, her varlığa "şey" diyerek -Allah (cc)
tarafından insanın algılama ve duyumsama sistemine yansıtılmış olan- realiteyi
ifade etmiştir. Öyle ise temelde gerçeklilik, esasen düşünülmesi mümkün olmayan
yokluğun, mecazi ya da geçici anlamda karşıtı olarak ifade edilen varlık diye
kendini gösterir ve farklı dillerde "Şey", "Çîz", "Chose" ya da "Thing" gibi
sözlerle ifade edilir.
İnsana gelince bu varlık; kâinâtın gizemlerle,
içyüzü bilinmez olaylarla, cazibeler ve fenomenlerle dolu tablosu içinde yer
alan son derece ilginç bir yaratıktır. O, yalnız ruh, akıl, zekâ ve bilinç gibi
laboratuvara sığmayan yanlarıyla değil, bilakis biyolojik yapısı, anatomisi ve
psikolojisiyle de son derece karmaşık, bununla beraber çok ince hesaplarla ve
şaşmaz kanunlarla işleyen vücut sistemleriyle âdetâ mikro düzeyde bir
kâinâttır. Dolayısıyla konuşan, gülen, ağlayan, müzik yapan, araç kullanan ve
inanan bir varlık olarak insana, sadece şu kadar et, kemik ve kan yığınından
oluşmuş sıradan bir canlı olarak bakmak en bayağı seviyede bir zavallılıktır.
Bu derekeye düşmemek ve onun ne muhteşem bir kudret mucizesi olduğunu
keşfedebilmek için bu eğilimde bulunan bir kimsenin, dönüp bizzat kendi yapısı
üzerinde birazcık düşünmesi yeterlidir. Yoksa aslında Hak Teâlâ'nın,
çözülemeyen şifreleriyle donatılmış insanın, kendi vücudunu tamamıyla
keşfetmesi elbetti ki mümkün değildir. Bu nedenle insan vücudunun tümünde veya
sistemlerinden birinde değil, yalnızca bir hücresinin bile içinde olup biten
hadiselerin içyüzünü tamamıyla anlatmaya, hiç bir ilim adamının gücü
yetmeyecektir.
[2]
[1]
"Varlık", "yokluk" ve "şey" kavramları, birçok kimseyi meşgul ettiği için
aşağıdaki özet bilgileri vermekte yarar vardır. Varlık kavramı, zorunlu
olarak aynı zamanda yoklukla birlikte söz konusu olmaktadır. Çünkü yoklukla
karşılaştırılarak ancak anlaşılabilmektedir. Ve çünkü aklın (Allah'dan
başka) var diye kabul edebilir olduğu her şey, bir zamanlar yokken sonradan
var olmuştur. Dolayısıyla bu rasyonel karşılaştırmada varlık ve yokluk
kavramları mantık açısından matemateksel bir kesinlikle birbirlerine
aykırıdırlar. Kelâm, akâid ve felsefe ilimlerinin önemli konularından olan
"varlık" kelimesi, arapça "vücûd" sözcüğünün karşılığıdır; yokluğun
karşılığı ise, ademiyettir. Keza "var" kelimesinin arapça karşılığı "mevcûd",
"yok" kelimesinin karşılığı ise "adem"'dir.
Var olan şey (var olmadan önceki gerçek veya
itibârî) yokluğuna oranla nedensel ve özeldir. Onun için genelde bütün
filozoflar ve İslâm kelâmcıları "var" olana "şey" demişlerdir. Ancak şüpheci
filozoflar bu konuda bocalamış, gülünç çelişkilere düşmüşlerdir.
Esasen filozofların "şey" kavramına ilişkin
olarak pek belirgin tanımları yoktur. Onlardan esinlenen çağdaş yarı
aydınlar da bu kavramı matematiksel bir mantıkla tanımlamayı becerememiş,
sadece onu: Madde, nesne, söz, olay ve eylem gibi örneklerle açıklamaya
çalışmışlardır.
İdealist filozoflar, "yok"'un karşıtı olarak
"var" dedikleri şey :ya maddeden önce var olan; ya maddeden bağımsız şekilde
var olan; ya da bilincin ürünü olarak var olan; şeklinde üç ayrı tanımla
açıklamışlardır.
Şu halde var olan şeyin, tanımı üzerinde
felsefecilerin cumhuru, görüş birliği içinde değildir.
İslam kelâmcılarına gelince onlar,
"Allah'ın her şeye gücü yeter." meâlindeki Bakara Sûresi'nin 284'üncü
âyet-i Kerîmesine dayanarak "varlık", "yokluk" ve "şey" kavramlarına
açıklık getirmişlerdir. Şu varki ehl-i Sünnet kelâmcılarıyla mu'tezilîler
arasında "var", "yok" ve "şey" kavramları hakkında ciddi görüş farkları
vardır.
Bu görüşleri şu şekilde açıklamak mümkündür :
Ehl-i Sünnet, ancak "var" olana "şey"
demişlerdir. Mu'tezilîler ise "yok" olana da "şey" denebileceğini ileri
sürmüşlerdir. Mu'tezilîlerin, bu tezlerinde dayandıkları gerekçe şudur :
Var olan her şey, Allah tarafından yoktan var
edilmiştir. Öyle ise "yok" diye adlandırdığımız, aslında geçici olarak
belli boyut ve şekillerde henüz oluşmamış, gizli ve şekilsiz maddeler olarak
kendinde vardır. Dolayısıyla buna da "şey" demek lâzım gelir.
Bu görüş son derece sakattır. Çünkü sonuç
itibariyle maddeyi ezelî varlık olarak çağrıştırmaktadır.
Ehl- i Sünnet ise, (Allah'ın iradesine bağlı
olarak) "yok"'un ezelî olduğunu ifade etmişlerdir. Bunun anlamı ise şudur:
Allah Teâlâ'nın, yaratmasını irâde etmediği
"yok", esasen ezelde yoktur ve tartışılması saçmadır. Bu nedenle de "yok"
şey olarak nitelenemez.
Varlığın ve yokluğun arapça dile
getirilmesinde önemli bir noktayı da bu münasebetle burada açıklamakta
yarar vardır.
Erbabınca bilindiği üzere, bilim dili olarak
kullanılan "gramatikal arapça"'da, vardır ve yoktur tabirleri türkçede
olduğu gibi doğrudan, soyut ve kalıpsal olarak kullanılamaz.
Daha açıkçası:
Vardır, tabirine karşılık olmak üzere
"mevcûd'un" ;Yoktur tabirine karşılık olmak üzere de "gayr'u mevcûd'in" veya
"ma'dûm'un" denmez.
Bu iki yüklem çok sınırlı olarak ve ancak
belli yerlerde kullanılabilir. Dolayısıyla bu üç tabir Kur'ân-ı Kerîm'in hiç
bir yerinde geçmez.
Arapçada bir şeyin var veya yok olduğunu, bu
dilin mantığına uygun düşen dolaylı üslûplarla ancak ifade etmek mümkündür.
Kelime-i Tevhîd, buna en ideal örnektir.
Kaynaklar konusunda Bk. Ferit Aydın, BİLGİ
BANKASI (Bölüm : Kavramlar-Terimler, Madde : Varlık, Yokyuk, şey)
[2]
Ferit Aydın, İslam'da İnanç Sistemi, Kahraman Yayınları: 93-94.
İMAN-MUMİN
- 1- Yanlış Algılama
- Birinci Kısım Tasdikle İlgili İtikadiyat'tır
- İMAN.. İman; Anlam ve Mahiyeti
- İmanla İlgili Sünnetullah (Allah'ın Değişmez Yasaları)
- Matbu İman
- 2- Kuşku İle Algılama
- İkinci Kısım Dille Alakalı Ameller
- İmanın Sahih (Geçerli) ve Kabule Şayan Olmasının Şartları
- Kur'an'da İman.
- Mevkuf İman
- 3- Çözümleyememe
- İman ve Gayb, İnanabilme Yeteneği
- İmanı Bozan Haller
- İmanın Dereceleri 1) İcmali İman
- Üçüncü Kısım Bedenî Ameller
- 1. Çeşit Muayyen Şeylere Ait Olanlar
- 1) Cibt ve Tağuta İnanmak
- 2) Tafsili İman
- 4- Kavrama Veya Duyumsama
- İman ve Diyalektik.
- 1- Sağlam Duyular
- 2. Çeşit Kendisine Tabi Olanlarla İlgili Şeyler
- 2) Şirk Koşmak
- Kelâmcı Kamplar
- Tafsili İmanın Dereceleri ve İman Esasları
- 2- Akıl
- 3. Çeşit Âmmeye Müteallik Şeyler
- 3) Kâfirleri Veli ve Yönetici Tanımak
- İman Artar, Eksilir mi?.
- Mu'tezilîler