Fecir | Konular | Kitaplar

Hadis-i Şeriflerde Nefs Kavramı

Hadis

Hadis-i
Şeriflerde Nefs Kavramı

"Akıllı kimse, nefsini
muhâsebe eden ve ölümden sonrası için çalışandır. Âciz de, nefsini hevâsının
peşine takan ve Allah'tan (kendisini nasıl olsa affedeceğine dâir, kuru kuruya)
temennîde bulunan kimsedir." (Tirmizî, Kıyâmet 26, hadis no: 2461)
"Sizden biriniz kendi nefsi
için istediğini (din) kardeşi için de istemedikçe (tam) iman etmiş olamaz."
(Müslim, İman 71, 72, hadis no: 45)
"Müftüler sana fetvâ vermiş
olsalar da sen yine nefsine (kalbine) danış." (Ahmed bin Hanbel, IV/228;
Dârimî, Büyû' 2; Buhârî, Târih)
Vâbisa ibn Ma'bed (r.a.)'den
rivâyet edildiğine göre, o şöyle dedi: "Rasûlullah (s.a.s.)'ın huzuruna
varmıştım. Bana: "İyiliğin ne olduğunu sormaya mı geldin?" buyurdu.
"Evet" dedim. O zaman şunları söyledi: "Kalbine danış. İyilik, nefsin uygun
gördüğü ve yapılmasını kalbin onayladığı şeydir. Günah ise, içini tırmalayan ve
başkaları sana ‘yap' diye nice nice fetvâlar verse bile içinde şüphe ve tereddüt
uyandıran şeydir." (Ahmed bin Hanbel, IV/227-228; Dârimî, Büyû' 2)
"Seni işkillendirecek, sana
şüphe veren şeyleri bırak, işkillendirmeyen, şüphe vermeyene bak!" (Buhârî,
Büyû' 3; Tirmizî, Kıyâmet 60; Nesâî, Kudât (Kazâ) 11)
"Sizden biriniz, sakın
'nefsim habis (pis) oldu' demesin!" (S. Müslim ve Tercümesi, Mehmed Sofuoğlu,
c. 7, s. 118)
"Allah'ım, huşû duymaz bir
kalpten Sana sığınırım; dinlenmeyen (kabul edilmeyen) bir nefisten, faydası
olmayan bir ilimden, bu şeylerden Sana sığınırım." (Tirmizî, Deavât 69,
hadis no: 3478; Nesâî, İstiâze 2, hadis no: 8, 255)
"Yüce Allah'ın yanında gök
kubbe altında Allah'tan başka tapınılan tanrılar içinde, kendisine uyulan hevâ
(aşırı istek ve tutkular)dan daha büyüğü yoktur." (Taberânî; İbn Kayyim el-Cevziyye,
İğâsetu'l-Lehfân, 2/148; Elmalılı, 6/70; Ş. İslâm Ansiklopedisi 2/397)

"Gerçek mücâhid, nefsiyle
mücâhede edendir." (Ahmed bin Hanbel, 6/2022)
"Dikkat edin, bir (büyük)
fitne kopacaktır!" Hz. Ali (r.a.) bunun üzerine "Yâ Rasûlallah! Bu fitneden
çıkış (kurtuluş) nasıl (olacak)tır?" diye sordu. Peygamberimiz buyurdu ki:
"Allah'ın kitabı(na sarılmakla). Sizden öncekilerin tarihi, sizden sonrakilerin
haberi ve aranızdaki meselelerin hükmü ondadır. O, (hak ile bâtılı ayıran) kesin
bir hükümdür; saçma değildir. Her kim zorbalığından ötürü onu bırakırsa Allah
onu(n boynunu) kırar. Her kim hidâyeti ondan başkasında ararsa Allah onu
dalâlete düşürür. O, Allah'ın habl-i metîn'i (sağlam ipi)dir. O, zikr-i hakîm
(hikmet dolu sözler)dir. O, sırât-ı müstakîm (doğru yol)dir. O; hevâların/arzuların
hakikatten saptıramadığı, dillerin iltibâsa (karışıklığa) düşüremediği, ilim
adamlarının doymadığı, fazla tekrarlanmaktan eskimeyen ve acâib (hayranlık veren
tarafları) bitmeyen bir kitaptır. O, öyle bir kitaptır ki, cinn(den bir grup)
onu dinlediği zaman 'biz, doğruluk ve olgunluğun yolunu gösteren hayretâmiz bir
Kur'an dinledik ve ona derhal iman ettik!' demekten kendilerini
alıkoyamamışlardır. Ona dayanarak konuşan, doğru söz söylemiş, onunla amel eden
sevap kazanmış, ona dayanarak hüküm veren adâlet etmiş ve ona dâvet eden doğru
yola hidâyet edilmiş olur." (Tirmizî, Fezâlu'l-Kur'an, 14, hadis no: 3069)

"Cehennem, şehvetlerin
perdeleriyle örtülmüştür. Oraya şehvetler ile (girilir). Cennet de nefsin
hoşlanmadığı ibâdetlerle korunmuştur. (Buraya da ibâdet meşakkatleriyle
girilir)." (Buhârî, Tecrîd-i Sarîh, c. 12, s. 195)
"Sizden öncekilerin
yollarına karış karış ve arşın arşın mutlaka tâbi olacaksınız. Hatta bir
keler/sürüngen deliğine girseler, onların arkasından gideceksiniz." Ashâb
sordu: "Yâ Rasûlallah! Yahûdilerle hıristiyanlara mı?" "Ya kime olacak?"
(Müslim, İlim 6)
"Heleke'l-mütenattıûn
-Taşkınlar helâk oldu.-" Bunu Rasûlullah üç defa söyledi. (Müslim, İlim 7)
"Şüphesiz Allah ilmi
insanlardan çekip alıvermez. Lâkim ilmi, ulemâyı almakla kaldırır. Nihayet
hiçbir âlim bırakmadığı vakit, insanlar birtakım câhilleri baş edinirler. Onlara
sual sorulur, ilimsiz fetvâ verirler; bu sûretle hem saparlar, hem saptırırlar."
(Müslim, İlim 13)
Ebû Kulâbe, müslümanlara şu
tavsiyede bulunmuştur: "Hevâlarına/heveslerine tâbi olanlarla oturmayın,
onlarla mücâdele de etmeyin; ben onların kendi bâtıl yollarına sizleri
çekeceklerinden emin olamam, inandığınız değer yargılarına şüphe katarlar."
(Tirmizî, Mukaddime, I/90)