Fecir | Konular | Kitaplar

Nefs-i Râdıye

Nefs

Nefs-i
Râdıye:

Allah'tan râzı ve hoşnut olan
insan rûhu. Hayvanî nefse (cana) ve insanî rûha (nefs-i nâtıka'ya) da "nefis"
denilir. Hayvanî nefis, hayvanlarla insanlar arasında müşterektir. Hayvanlar
kendilerinde insanî ruh olmadığı için nefislerinin gereğini yerine getirmek için
yaşarlar. Nefis (can), tabiatının gereği olarak kendisini korumak, neslini devam
ettirmek ve hayvanî lezzetleri tatmak için çalışıp çabalar. Hayvanî nefsin
mantıkı, canlılık faâliyetlerine ait isteklerdir. Hayvanî nefis, haz ve zevk
alma prensipleriyle hareket eder.
Ruh'a (nefs-i nâtıka'ya)
gelince; aslında temiz ve Allah'ın emir âleminden olan bu cevher, Allah'a
yaklaşmak ve O'na yükselmek ister. Ruh'a başlıca iki özellik verilmiştir: Akıl
ve vicdan (basiret veya kalp gözü). Vicdan, ruhun temizlenerek iyiliğe yönelişi,
bağlanışı ve Cenâb-ı Hakk'ı izleyişi ve bir nev'i O'na bakış yeteneğidir. İman
ve İlâhî bilgilerde yükselmenin mahalli, ruhun bu yönüdür. İman, kişinin kendi
ihtiyariyle akıl kapısından girer, kalbe (gönüle) yerleşir; nefsaniyet ve
şeytaniyete açılan kapıdan çıkabilir. Ruh, şeytanın da tesiriyle hayvanî nefsin
hükmü altına girer, aklını ve fikrini onun istekleri doğrultusunda kullanırsa;
bu ruha "nefs-i emmâre" denilir. Bu durumunda devam ettiği müddetçe ruh
günahlara dalarak tamamen paslanır, kirlenir ve neticede mühürlenir. O halde
insanın ebedi saadeti için ruhunun nefsanî ve şeytanî kirlerden temizlenmesi
gerekir: "Muhakkak nefsini (ruhunu) kötülüklerden temizleyen kurtuluşa erdi.
Onu kötülüklerle örtüp kirleten de zarar ve ziyana uğradı." (91/Şems, 9-10).
İnsanî ruh; iman ederek ibâdet,
zikir ve tâat, günahlardan kaçınma, mücâdelede ve riyâzet ile temizlenmeye
başlar. Temizlendiği vakit insan ruhunda, temizlik ve saflığına göre ahlâken
yükselme, İlâhî marifetlerde ilerleme gibi birtakım iyi durumlar meydana gelir.
Ruhun temizlenme mertebesinin ilki; yaptığı günahların fenalığını anlayıp
bunları işlediğine pişman olma ve kendini kınama mertebesi olan "nefs-i levvâme"
derecesidir. Bundan sonra, ruh, temizlenme ve Allah'a yaklaşmaya doğru sırasıyla
şu mertebelere ulaşabilir: Nefs-i mülheme (nefs-i mülhime de denilir), nefs-i
mutmainne, nefs-i râdıye, nefs-i mardıyye nefs-i kâmile (nefs-i zekiyye veya
nefs-i safiyye). Bunlardan nefs-i râdıye, insan ruhunun temizlenmeye başladığı
andan itibaren kazandığı sıfat ve durumların dördüncüsüdür. Bu mertebeye "rızâ
makamı" da denilir. Nefs-i râdıye; Allah için ibâdet, zikir ve tâat ile meşgul
olarak dünyaya hiç gönül vermeyen, nefs-i hayvani'nin arzu ve isteklerinden
tamamen vazgeçen, Allah'ın sevgi ve rızası dışında bütün arzu ve isteklerini
terkeden kâmil kimsenin ruhudur. Bu makama gelen ruhta kazâya rızâ esastır.
Böyle bir kimse Allah Teâlâ'nın irâdesine kayıtsız ve şartsız teslim olur.
Allah'tan gelen her musibet ve nimet karşısında aynı derecede memnun ve râzı
olur. Bu mertebede insan ruhuna, bütün hallerinde kemâl-i rızâ ile muttasıf
olduğu için, nefs-i râdıye denilmiştir. Nitekim Allah Teâlâ bu nefs-i nâtıkaya
"Ey mutmain olup güvenceye kavuşmuş nefis! Râzı olmuş ve (Allah tarafından)
râzı ve hoşnud olunmuş olarak Rabbi'ne dön" (89/Fecr, 27-28) sözüyle hitap
etmiştir. Cenâb-ı Hakk'ın nefs-i râdıye'ye bu hitabı ya bedeninden ayrıldığı
(ölümü) zaman, ya ba's zamanında veyahut da âhirette hesabının tamamlanmasından
sonra olacaktır, denilmiştir. Kur'an'da bildirilen nefs-i râdıye için bu hitap,
bu üç zamana da şâmil olur. Bir kısım müfessirler; imanda kemâle ermiş nefs-i
mutmainne'ye dünyada Cenâb-ı Hakk'ın bu hitâbının doğrudan doğruya meydana
geldiği kanaatine varmışlardır. Bu takdirde "dönmek" emri, ihtiyar ve istekle
bütün işlerinde gönül verip râzı olarak Allah Teâlâ'ya ve O'nun emir ve
takdirine dönme emridir. Sıkıntı, musibet, genişlik ve sevinç hallerinde kazâ ve
kadere rızâ ve bu sûretle bu imtihan âleminde çeşitli zorluklara güzel ve büyük
bir metânetle göğüs germek nefs-i mutmainne'nin kemal mertebesi olan nefs-i
râdıye'nin hasletidir. Ve mardıyye (Allah katında makbul ve O'nun hoşnutluğuna
ermiş olmak) da bunun arkasından gelir.
Ruhun bu râdıye mertebesi ve
makamı ancak zevk ile bilinir; tatmayan bilmez. Râdıye makamına yükselmiş olan
insanî nefse ikram edilen sıfatlar; vera' (şüpheli şeyleri terketmek), ihlâs,
muhabbet, üns, huzur (muhadara), keşif ve kerâmettir. Nefs-i râdıye, Allah'tan
ve O'nun rızâsına erdirecek olanlardan başkasını terkettiği gibi, hatta mâsivâyı
(Allah'tan başkasını) dahi unutur. Râdıye mertebesinde olan kâmil kişi Cemal-i
Mutlak'ın şuhûdunda müstağrak olur. Âlemde başına her ne gelirse, onu gönül
hoşluğuyla kabul edip zevkini alır. Bu durumlarında bile halka nasihatte, emr-i
bil-ma'rûf ve nehy anil-münkerde bulunur. Böylece halkı irşad etmekten geri
durmaz. Sohbetinde bulunan, onun sözlerinden istifâde eder. Bu makamın sahibi
huzur-ı Hakk ile edeb deryasına dalar. Duâsı Allah katında reddolunmaz. Fakat
edep ve hayâsı gâlip geldiğinden, zorunlu kalmadıkça kendisi için bir şey talep
edemez.
Nefs-i râdıye mertebesine
gelmiş kâmil kişi Allah katında aziz ve mükerremdir. İnsanlar ona saygı
gösterirler. Halkın ona saygısı cebrî ve kahrîdir. Onu sayanların çoğu, ona
niçin ve ne sebeple saygı gösterdiklerini bilmezler. Böyle bir zat, asla
zâlimlere boyun eğmez ve onları sevmez; zâlimlerin zulümlerinden de selâmet
bulur. Eğer fakir olup da kendisine yardım ederlerse, yardım edenler bile onu
Rabbiyle meşgul olmaktan alıkoyamazlar. Bu makamda bulunan kâmil, daha çok
Allah'ın "Hayy" ism-i şerifini söylemekle meşgul olur, bu isimle fenâsı zâil
olur; "Hayy" ile beka bulur ve "mardiyye" makamına yükselir. Allah Teâlâ'nın
esmâ ve sıfatlarının tecellisine mazhar olur. Böylece ilmel-yakînden aynel-yakîn
mertebesine ve mardıyye makamına gelir. Ve buradan nefs-i kâmile makamına
yükselir ve kendisinde Hakkal-yakîn hâsıl olur. Hak yoluna giren bu kâmil, asla
yanlış bir itikada sapmadığı gibi, bütün hallerinde ahkâm'ı şer'iyye'yi kendi
nefsinde icrâ etmekten zerre kadar ayrılmaz (İbrahim Hakkı, Marifetnâme,
İstanbul 1310, s. 491-493; Bursalı İsmail Hakkı, Ruhul-Beyan, ilgili âyetler.
Şeyh Abdul-Hadi, Kitab-ü babil-Fütûh li-ma'rifet-i Ahvâli'r-Ruh. Mısır,
Matbaatül-Hayriyye; Mehmed Ali Aynî, Tasavvuf Tarihi, el-Hacc Mehmed Nuri
Şemsüddin en-Nakışibendi, Miftahul-Kulûb). (7)
Özelde nefs-i râdıye ile ilgili
bu yorumların ve genelde nefsin mertebeleri/merhaleleri olarak merdiven basamağı
ve sınıf atlama şeklinde çıkılan makam olarak kabul edilen bu yaklaşımların,
Kur'an'la sağlaması yapılmadan, daha çok tasavvufî anlayışa dayandığını
hatırlatmamız gerekiyor. İlerideki sayfalarda bu konuya daha geniş açıklamalar
getirilecektir.