Merhametli Olmak.
Merhametli Olmak
Merhametli Olmak
Müslümanların merhametli olması, Kur'an'ın ve
sünnetin emrettiği bir husustur. Davetçi ise her müslümandan daha çok
merhametli olmak zorundadır. Başkalarına karşı şefkat ve merhametli olmayan bir
kişi, onların iyiliğini ister mi? Halbuki davetçi, insanların cehennem
ateşinden kurtulup, Allah'ın rızasına kavuşması için gayret sarf eden
kimsedir. O kendisi için sevdiği bir şeyi başkaları için de sever. Bir
davetçinin arzu ettiği şeylerin en yükseği, şüphesiz ki iman ve hidayettir.
Böylece davetçi başkalarının da iman ve hidayete kavuşması yolunda gayret sarf
eder.
Bir anne, çocuğuna olan şefkatinden dolayı onun
daima tehlikelerden uzak kalmasını ister, bu uğurda elinden gelen her
fedakarlığı yapar. Ateşle oynamak isteyen bir çocuk, onun tehlikeli olduğunu
bilemez; ama annesi o tehlikeyi bildiği için hemen çocuğunu ateşten geri çekerek
yanmasını önlemeye çalışır. Halbuki tehlikelerin en büyüğü Allah'a karşı isyan
etmek ve günah sayılan işleri yapmaktır. Bu şekilde davetçi, annenin çocuğuna
olan şefkat ve merhametinden daha derin bir şefkat ve merhametle sapıklık
içerisinde olanları helak olmaktan kurtarmaya çalışır.[1]
Davetçinin merhametli olması hususunda Kur'an'ın
açıklaması şöyledir:
"Ey inananlar!. Andolsun ki, içinizden size,
sıkıntıya uğramanız kendisine ağır gelen, size düşkün, inananlara şefkatli ve
merhametli bir Peygamber gelmiştir."
[2]
Başka bir ayette Hz. Peygamber'in merhametli
olması sebebiyle insanların etrafında toplanmış olduğu; aksi hâlde kalbi katı
olsaydı etrafındakilerin dağılıp gitmiş olacakları belirtilmiştir.
"Allah'ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı
yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın şüphesiz etrafından
dağılır giderlerdi. "[3]
mealindeki ayet bu gerçeği ortaya koyarak, davetçinin güler yüzlü olmasının
önemini belirtmiştir.
Soğuk ve katı yürekli insanlardan hiç kimsenin
hoşlanmadığı bir gerçektir. Herkes müsamahakâr ve güler yüzlü insanların
etrafında toplanır. Mütebessim bir çehrenin ve tatlı bir çift sözün her insan
üzerinde müspet bir tesir bıraktığını kim inkar edebilir?
Hz. Peygamber'de güler yüz, müsamaha ve
merhamet o kadar engindir ki hiçbir kimseye bağırıp çağırdığı görülmemiştir.
Enes b. Malik bu konuda şöyle demiştir:
"Hz. Peygamber (s.a.v.)'e on sene hizmet ettim,
bir kere bana (canı sıkılıp) üf demedi."[4]
(29)
"O'nunla karşılaşan ve sohbet eden herkesin
kalbi ona karşı büyük bir sevgiyle dolmuş oluyordu. Eline geçen her şeyi
yoksullara dağıtır ve kapısına gelmiş bulunan hiçbir kimseyi boş çevirmezdi."
Bir keresinde İslamiyet'e iyice ısınmamış bir
bedevi Hz. Peygamber (s.a.v.)âin huzuruna gelerek, ondan bir şeyler istedi. O da
bu fakir adama yardımda bulundu. Adam kalkıp giderken Hz. Peygamber:
"Seni memnun edebildim mi?" dedi. Adam:
"Hayır, memnun değilim, bu da bir şey mi sanki?"
diye söylendi.
Adamın bu nezaket dışı davranışına karşı
ashâbtan orada bulunanlar son derece kızdılar ve onun üzerine yürümek
istediler. Hz. Peygamber (s.a.v.) onlara durmalarını işaret ederek, evine
gidip bu adama başka şeyler de getirip verdi. Tekrar adama:
"Şimdi seni memnun edebildim mi?" diye sordu.
Adam:
"Evet, yardımda bulundun. Allah ehline ve
aşiretine hayır versin." dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) ona:
"Öyleyse gel, demin darılttıklarına bu
memnuniyetini açıkla da sana olan düşmanlıklarını gider." dedi. Adam içeri
girip müslümanların huzurunda Hz. Peygamber (s.a.v.)âden memnun olduğunu
belirtti. Ondan sonra Hz. Peygamber şu misali anlattı:
"Bu adamla benim durumum devesini kaybeden
adamın durumuna benzer. Halk devesini yakalayabilmek için peşine düşer. Deve
kalabalıktan ürküp daha uzaklara kaçar. Sonunda devenin sahibi: "Ben devemin
huyunu daha iyi bilirim, benimle devemin arasından çekilin!"der. Sonra eline
aldığı bir tutam yeşil otla onu yakalayıp, yükünü yükler ve üzerine oturur.
Eğer bu adam ilk sözünü söylediğinde sizi bıraksaydım, onu öldürmüş olurdunuz,
o da cehenneme giderdi."[5]
İyilik ve müsamaha yönünden Hz. Peygamber'in
hayatı eşsiz örneklerle doludur. Bu örneklerden bir tanesini daha burada
nakletmekte fayda görmekteyiz.
Hz. Aişe bu dikkat çekici hâdiseyi şöyle
anlatmaktadır:
"Allah Resûlü'ne dedim ki:
- Ya Resûlullah!. Uhud gününden daha şiddetli
bir gün gördün mü?
O şöyle cevap verdi:
- Senin kavminden gördüm. Onlardan gördüğüm
musibetin en şiddetlisiydi.
Akabe günü idi...
Ben Abd-i Kilai oğullarından Abd-i Yalil oğluna
sığınmak istemiştim. İsteğimi reddetti, ben de derin bir hayret içerisinde
düşüverdim. Ancak Karn-ı Sealibe gelince ayıldım. Başımı kaldırdım birde ne
göreyim... Bir bulut beni gölgelendiriyor. Cebrail de orada idi, bana
seslendi:
- Allah Teâlâ (c.c.) kavminin senin hakkında
söylediklerini ve seni reddettiklerini işitti. Sana dağların meleğini
gönderip onların hakkında ne dilersen yapmaya âmâde kıldı, dedi. O anda
dağların meleği seslenerek bana selâm verdi ve:
- Ne emredersen onu yapmam için Allah Teâlâ
(c.c.) beni sana gönderdi. Dilersen Ahşebeyn denilen şu iki dağı onların
üzerine kapatıvereyim, dedi.
Bunun üzerine ben:
- Allah Teâlâ (c.c.)'nın bunların sülbünden,
Kendine ibadet edecek ve O'na hiçbir şeyi eş-ortak koşmayacak kimselerin
çıkaracağını ümit ederim, dedim.[6](33)
İşte Hz. Peygamber'in bu ölçüdeki şefkat ve
müsamahası insanları İslamiyet'e çekiyor ve onlara İslamiyet'i benimsetmiş
oluyordu. Bütün peygamberler gönderildikleri insanlara karşı hep böyle
merhametli ve müsamahakâr davranmışlardır.[7]
Hz. Nuh kavmini şöyle davet etmişti:
"Ey milletim!.. Allah'a kulluk edin. O'ndan
başka Tanrınız yoktur. Doğrusu sizin için büyük günün azabından korkuyorum."[8]
Bunun üzerine onların ileri gelenleri Hz. Nuh'u
sapıklıkla itham etmelerine rağmen O yine de onlara karşı gayet yumuşak ve
merhametle dolup taşan bir üslupla şöyle demişti: "Ey milletim!.. Bende bir
sapıklık yoktur; ancak ben âlemlerin Rabbinin bir peygamberiyim. Rabbimin
sözlerini bildiriyor, öğüt veriyorum."[9]
Karşı tarafın ithamına ve ağır sözlerine rağmen
Hz. Nuh, onları nasihatle yola getirmeye ve ateşten korumaya çalışıyor. İşte
davetçinin muhataplarına karşı müşfik ve merhametli olmasının gerekli olduğu bu
örneklerle açıkça ortaya konulmaktadır.
[10]
[1]
Geniş bilgi için Gazalî, İhyâ'ya bakınız.
[2]
Tevbe, 9/128. Ayrıca bkz. Mefâtîhu'l-ğayb, 57 Ahzab 46.
[3]
Âl-i İmrân, 3/159; İsra, 24, 27, 82
[4]
Mefâtîhu'l-ğayb, IV, 539-540; Alûsi, Rûhu'l-meânî, Ahzab, 46
[5]
Zemahşerî, Keşşâf, C.1, Sh.474
[6]
Sahih-i Buharî, C. 8.
[7]
Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Fedail.
[8]
A'raf, 7/59
[9]
A'raf, 7/61
[10]
Fatma Keskin, Sabır, Misyon Yayınları.
Merhametli Olmak
Müslümanların merhametli olması, Kur'an'ın ve
sünnetin emrettiği bir husustur. Davetçi ise her müslümandan daha çok
merhametli olmak zorundadır. Başkalarına karşı şefkat ve merhametli olmayan bir
kişi, onların iyiliğini ister mi? Halbuki davetçi, insanların cehennem
ateşinden kurtulup, Allah'ın rızasına kavuşması için gayret sarf eden
kimsedir. O kendisi için sevdiği bir şeyi başkaları için de sever. Bir
davetçinin arzu ettiği şeylerin en yükseği, şüphesiz ki iman ve hidayettir.
Böylece davetçi başkalarının da iman ve hidayete kavuşması yolunda gayret sarf
eder.
Bir anne, çocuğuna olan şefkatinden dolayı onun
daima tehlikelerden uzak kalmasını ister, bu uğurda elinden gelen her
fedakarlığı yapar. Ateşle oynamak isteyen bir çocuk, onun tehlikeli olduğunu
bilemez; ama annesi o tehlikeyi bildiği için hemen çocuğunu ateşten geri çekerek
yanmasını önlemeye çalışır. Halbuki tehlikelerin en büyüğü Allah'a karşı isyan
etmek ve günah sayılan işleri yapmaktır. Bu şekilde davetçi, annenin çocuğuna
olan şefkat ve merhametinden daha derin bir şefkat ve merhametle sapıklık
içerisinde olanları helak olmaktan kurtarmaya çalışır.[1]
Davetçinin merhametli olması hususunda Kur'an'ın
açıklaması şöyledir:
"Ey inananlar!. Andolsun ki, içinizden size,
sıkıntıya uğramanız kendisine ağır gelen, size düşkün, inananlara şefkatli ve
merhametli bir Peygamber gelmiştir."
[2]
Başka bir ayette Hz. Peygamber'in merhametli
olması sebebiyle insanların etrafında toplanmış olduğu; aksi hâlde kalbi katı
olsaydı etrafındakilerin dağılıp gitmiş olacakları belirtilmiştir.
"Allah'ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı
yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın şüphesiz etrafından
dağılır giderlerdi. "[3]
mealindeki ayet bu gerçeği ortaya koyarak, davetçinin güler yüzlü olmasının
önemini belirtmiştir.
Soğuk ve katı yürekli insanlardan hiç kimsenin
hoşlanmadığı bir gerçektir. Herkes müsamahakâr ve güler yüzlü insanların
etrafında toplanır. Mütebessim bir çehrenin ve tatlı bir çift sözün her insan
üzerinde müspet bir tesir bıraktığını kim inkar edebilir?
Hz. Peygamber'de güler yüz, müsamaha ve
merhamet o kadar engindir ki hiçbir kimseye bağırıp çağırdığı görülmemiştir.
Enes b. Malik bu konuda şöyle demiştir:
"Hz. Peygamber (s.a.v.)'e on sene hizmet ettim,
bir kere bana (canı sıkılıp) üf demedi."[4]
(29)
"O'nunla karşılaşan ve sohbet eden herkesin
kalbi ona karşı büyük bir sevgiyle dolmuş oluyordu. Eline geçen her şeyi
yoksullara dağıtır ve kapısına gelmiş bulunan hiçbir kimseyi boş çevirmezdi."
Bir keresinde İslamiyet'e iyice ısınmamış bir
bedevi Hz. Peygamber (s.a.v.)âin huzuruna gelerek, ondan bir şeyler istedi. O da
bu fakir adama yardımda bulundu. Adam kalkıp giderken Hz. Peygamber:
"Seni memnun edebildim mi?" dedi. Adam:
"Hayır, memnun değilim, bu da bir şey mi sanki?"
diye söylendi.
Adamın bu nezaket dışı davranışına karşı
ashâbtan orada bulunanlar son derece kızdılar ve onun üzerine yürümek
istediler. Hz. Peygamber (s.a.v.) onlara durmalarını işaret ederek, evine
gidip bu adama başka şeyler de getirip verdi. Tekrar adama:
"Şimdi seni memnun edebildim mi?" diye sordu.
Adam:
"Evet, yardımda bulundun. Allah ehline ve
aşiretine hayır versin." dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) ona:
"Öyleyse gel, demin darılttıklarına bu
memnuniyetini açıkla da sana olan düşmanlıklarını gider." dedi. Adam içeri
girip müslümanların huzurunda Hz. Peygamber (s.a.v.)âden memnun olduğunu
belirtti. Ondan sonra Hz. Peygamber şu misali anlattı:
"Bu adamla benim durumum devesini kaybeden
adamın durumuna benzer. Halk devesini yakalayabilmek için peşine düşer. Deve
kalabalıktan ürküp daha uzaklara kaçar. Sonunda devenin sahibi: "Ben devemin
huyunu daha iyi bilirim, benimle devemin arasından çekilin!"der. Sonra eline
aldığı bir tutam yeşil otla onu yakalayıp, yükünü yükler ve üzerine oturur.
Eğer bu adam ilk sözünü söylediğinde sizi bıraksaydım, onu öldürmüş olurdunuz,
o da cehenneme giderdi."[5]
İyilik ve müsamaha yönünden Hz. Peygamber'in
hayatı eşsiz örneklerle doludur. Bu örneklerden bir tanesini daha burada
nakletmekte fayda görmekteyiz.
Hz. Aişe bu dikkat çekici hâdiseyi şöyle
anlatmaktadır:
"Allah Resûlü'ne dedim ki:
- Ya Resûlullah!. Uhud gününden daha şiddetli
bir gün gördün mü?
O şöyle cevap verdi:
- Senin kavminden gördüm. Onlardan gördüğüm
musibetin en şiddetlisiydi.
Akabe günü idi...
Ben Abd-i Kilai oğullarından Abd-i Yalil oğluna
sığınmak istemiştim. İsteğimi reddetti, ben de derin bir hayret içerisinde
düşüverdim. Ancak Karn-ı Sealibe gelince ayıldım. Başımı kaldırdım birde ne
göreyim... Bir bulut beni gölgelendiriyor. Cebrail de orada idi, bana
seslendi:
- Allah Teâlâ (c.c.) kavminin senin hakkında
söylediklerini ve seni reddettiklerini işitti. Sana dağların meleğini
gönderip onların hakkında ne dilersen yapmaya âmâde kıldı, dedi. O anda
dağların meleği seslenerek bana selâm verdi ve:
- Ne emredersen onu yapmam için Allah Teâlâ
(c.c.) beni sana gönderdi. Dilersen Ahşebeyn denilen şu iki dağı onların
üzerine kapatıvereyim, dedi.
Bunun üzerine ben:
- Allah Teâlâ (c.c.)'nın bunların sülbünden,
Kendine ibadet edecek ve O'na hiçbir şeyi eş-ortak koşmayacak kimselerin
çıkaracağını ümit ederim, dedim.[6](33)
İşte Hz. Peygamber'in bu ölçüdeki şefkat ve
müsamahası insanları İslamiyet'e çekiyor ve onlara İslamiyet'i benimsetmiş
oluyordu. Bütün peygamberler gönderildikleri insanlara karşı hep böyle
merhametli ve müsamahakâr davranmışlardır.[7]
Hz. Nuh kavmini şöyle davet etmişti:
"Ey milletim!.. Allah'a kulluk edin. O'ndan
başka Tanrınız yoktur. Doğrusu sizin için büyük günün azabından korkuyorum."[8]
Bunun üzerine onların ileri gelenleri Hz. Nuh'u
sapıklıkla itham etmelerine rağmen O yine de onlara karşı gayet yumuşak ve
merhametle dolup taşan bir üslupla şöyle demişti: "Ey milletim!.. Bende bir
sapıklık yoktur; ancak ben âlemlerin Rabbinin bir peygamberiyim. Rabbimin
sözlerini bildiriyor, öğüt veriyorum."[9]
Karşı tarafın ithamına ve ağır sözlerine rağmen
Hz. Nuh, onları nasihatle yola getirmeye ve ateşten korumaya çalışıyor. İşte
davetçinin muhataplarına karşı müşfik ve merhametli olmasının gerekli olduğu bu
örneklerle açıkça ortaya konulmaktadır.
[10]
[1]
Geniş bilgi için Gazalî, İhyâ'ya bakınız.
[2]
Tevbe, 9/128. Ayrıca bkz. Mefâtîhu'l-ğayb, 57 Ahzab 46.
[3]
Âl-i İmrân, 3/159; İsra, 24, 27, 82
[4]
Mefâtîhu'l-ğayb, IV, 539-540; Alûsi, Rûhu'l-meânî, Ahzab, 46
[5]
Zemahşerî, Keşşâf, C.1, Sh.474
[6]
Sahih-i Buharî, C. 8.
[7]
Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Fedail.
[8]
A'raf, 7/59
[9]
A'raf, 7/61
[10]
Fatma Keskin, Sabır, Misyon Yayınları.
SABIR
- Sabır Ve Namaz.
- SABIR..
- Önsöz.
- Sabr'ın Tanımı ve Mahiyeti
- Sabrın Anlamı Ve Çeşitleri
- Sabrın Önemi
- Sabırlı Olmak.
- Sözlü Saldırı Ve Eziyetlere Karşı Sabır
- Fiilî Saldırı Ve Eziyetlere Karşı Sabır
- Merhametli Olmak.
- Mütevazi Olmak.
- Daveti Allah İçin Yapmak.
- Kur'an-ı Kerim Sabrı Anlatıyor
- Asr Sûresinin Meali
- Asr Sûresi Hakkında Açıklama.
- Kur'an-ı Kerim'de Sabır
- Sabırda Israrlı Olmak
- Hadis-i Şeriflerde Sabır ve Sabrın Fazileti
- Tahrife Kurban Giden Sabır Kavramı Sabır; Pasiflik, Zillet ve Miskinlik midir?.
- Sabır Aktif Bir Direniştir
- Sabrın Sözlük Anlamları
- İman-Sabır İlişkisi
- İslâmî Hareket Mücadeleyi; Mücadele de Sabrı Gerektirir
- Sabrı Tavsiye.
- Kur'an-ı Kerim'de Peygamberlerin Sabırlarından Örnekler
- Hz. Musa ile Hızır Kıssası
- Eyyüb (a.s.)'ın Sabrına Dair Birkaç Söz..
- Hz. Yakup (a.s.)'ın Sabrı
- Sabır Çeşitleri
- 1. İbadetlerin Getirdiği Çilelere Sabır