Hz. Yakup (a.s.)'ın Sabrı
Hz
Hz. Yakup (a.s.)'ın
Sabrı
Kur'an-ı Kerim'de Hz. Yakup (a.s.)'ın sabrını
okuduğumuz zaman yine bizim için güzel örnekler olduğunu görüyoruz.
"Bir zaman Yusuf babasına (Yakub'a) demişti
ki: «Babacığım! Gerçekten ben (rüyamda) on bir yıldızla güneşi gördüm. Yani
onları bana secde ederken gördüm.»
(Babası:) «Yavrucuğum! Rüyanı kardeşlerine
anlatma, sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan insana apaçık bir
düşmandır.» dedi.
İşte böylece Rabbin seni seçerek sana (rüyada
görülen olayların yorumunu öğretecek) ve daha önce iki atan İbrahim ve İshak'a
nimetini tamamladığı gibi sana ve Yakup soyuna nimetini tamamlayacaktır. Çünkü
Rabbin çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.
Andolsun, Yusuf ve kardeşlerinde (onların
haberlerinden) soranlar için ibret vardır.
(Kardeşleri) dediler ki: «Yusuf'la kardeşi (Bünyamin)
babamıza bizden daha sevgilidir. Halbuki biz kalabalık bir cemaatiz, her hâlde
babamız bir yanlışlık içindedir.»
(Yusuf ile Bünyamin) bir anadan, diğer oğulları
ise başka bir anadan idiler.
(Aralarında dediler ki:) «Yusuf'u öldürün veya
onu (uzak) bir yere atın ki, babanızın teveccühü yalnız size kalsın. Ondan sonra
da (tevbe ederek) salih kimseler olursunuz.»
Onlardan bir sözcü: «Yusuf'u öldürmeyin, onu
kuyunun dibine atın da geçen kervanlardan biri onu alsın (götürsün).» dedi."[1]
Bu teklifi yapan Yehuda isminde birisiydi.
Kardeşlerine bunu kabul ettirdi ve babalarına geldiler.
"Dediler ki: «Ey babamız! Sana ne oluyor da
Yusuf'u bize emanet etmiyorsun. Oysa ki, biz ona iyilik eden kimseleriz.
Yarın onu bizimle beraber (kıra) gönder de bol
bol yesin (içsin) oynasın, biz onu mutlaka koruruz.»
(Babaları) dedi ki: «Onu götürmeniz beni
mutlaka üzer, siz ondan habersizken, onu bir kurdun yemesinden korkarım.»
Dediler ki: «Vallahi biz (kuvvetli) bir
topluluk olduğumuz hâlde eğer onu kurt yerse o zaman biz gerçekten aciz
kimseler sayılırız.»
Onu götürüp de kuyunun dibine atmaya ittifakla
karar verdikleri zaman, biz Yusuf'a «Andolsun ki, sen onların bu işlerini
onlar farkına varmaksızın (bir gün) kendilerine haber vereceksin.» diye
vahyettik."[2]
Kardeşleri Yusuf'un gömleğini çıkardılar. Onu
önce kuyunun yarısına kadar sarkıttılar, sonra da salıverdiler. O büyük bir
taşa tutundu ve o yüzden boğulmadı.
"Akşamleyin ağlayarak babalarına geldiler.
«Ey babamız! Biz (atışta) yarışmak için
(sahraya) gittik. Yusuf'u da eşyamızın yanında bırakmıştık (ne yazık ki) onu
kurt yemiş. Fakat biz doğru söyleyenler de olsak sen bize inanmazsın.» dediler.
Gömleğinin üstünde yalancı bir kan ile
geldiler, (Yakup) dedi ki: «Belki de nefisleriniz size (kötü) bir işi güzel
gösterdi. Artık (bana düşen) güzel bir sabırdır. Sizin anlattığınıza göre
yardımına sığınılacak ancak Allah'tır."[3]
Rivayet edildiğine göre kardeşleri, Yusuf'un
gömleğini kana bulayıp babalarına getirdiklerinde acı haberi alan Yakup
(a.s.) feryada başladı. Onun gömleğini istedi, onu yüzüne sürüp ağladı ve dedi
ki: "Bugüne kadar böyle yavaş huylu bir kurt görmedim. Oğlumu yemiş de
sırtındaki gömleğini yırtmamış."
"Bir kervan geldi ve sucularını kuyuya
gönderdiler. O da (gidip) kovasını saldı, (Yusuf'u görünce:) «Müjde, işte bir
oğlan!» dedi. Onu bir ticaret malı olarak sakladılar. Halbuki Allah onların
yaptıklarını çok iyi bilir.
(Kafile Mısır'a vardığında) onu değersiz bir
pahaya, sayılı bir kaç dirheme sattılar. Onlar zaten ona karşı rağbetsiz
idiler.
Mısır'da onu satın alan (Maliye Bakanı Katfır)
karısına dedi ki: «Ona değer ver ve güzel bak. Umulur ki bize faydası olur ya
da onu evlat ediniriz.»
İşte böylece (Mısır'da adaletle hükmetmesi) ve
kendisine (rüyadaki) olayların yorumunu öğretmemiz için Yusuf'u o yere
yerleştirdik. Allah, emrini yerine getirmeye kadirdir, fakat insanların çoğu
bunu bilmezler.
(Yusuf) buluğ çağına ulaşınca ona hüküm ve
ilim verdik. İşte güzel davrananları biz böyle mükâfatlandırırız.
Evinde bulunduğu kadın, onun nefsinden (murad
almak) istedi. Kapıları iyice kapattı ve «Haydi gel!» dedi. O da: «Kocanız benim
efendimdir, bana güzel davrandı. Durum şu ki, zalimler felah bulmaz.» dedi.
Andolsun ki, kadın ona meyletti. Eğer Rabbinin
burhanını görmeseydi, o da kadına meyledecekti. İşte böylece biz kötülük ve
fuhşu ondan uzaklaştırmak için (delillerimizi) gösterdik, çünkü o, ihlasa
erdirilmiş kullarımızdandır.
İkisi de kapıya koştular. Kadın onun gömleğini
arkadan yırttı. Kapının yanında onun efendisine (kocasına) rastladılar. Kadın
dedi ki: «Senin ailene kötülük etmek isteyenin cezası zindana atılmaktan ya da
acıklı bir işkenceden başka bir şey midir?»
(Yusuf:) «Hayır, o kendisi benim nefsimden (murad
almak) istedi.» dedi. Kadının akrabasından biri şöyle şahitlik etti: «Eğer
bunun gömleği önden yırtılmışsa kadın doğru söylemiştir, o ise
yalancılardandır.
Eğer gömleği arkadan yırtıldı ise, kadın yalan
söylemiştir, o ise doğru söyleyenlerdendir.»
(Efendisi, Yusuf'un gömleğinin) arkadan
yırtılmış olduğunu görünce (kadına): «Şüphesiz bu sizin tuzağınızdır, çünkü
sizin tuzağınız gerçekten büyüktür.» dedi.
«Ey Yusuf! Sen bundan uzak dur (bu meseleyi
kimseye söyleme). («Ey kadın»:) «Sen de günahının affını dile. Çünkü sen,
günahkarlardan oldun.»
Şehirdeki bazı kadınlar dediler ki: «Aziz'in
karısı delikanlısının nefsinden (murad almak) istiyormuş. Yusuf'un sevdası onun
kalbine işlemiş. Biz onu gerçekten açık bir sapıklık içinde görüyoruz.»
(Zeliha) onların dedikodusunu duyunca, onlara
(davetçi) gönderdi. Bir yandan da onlar için dayanacak yastıklar hazırladı.
Her birine bir bıçak verdi. (Kadınlar meyveleri soyarlarken Yusuf'a:) «Çık
karşılarına!» dedi. Kadınlar onu görünce (gözlerinde) büyüttüler.
(Şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve dediler ki: «Allah'ı noksan
sıfatlardan tenzih ederiz. Bu asla bir beşer değildir, bu ancak değerli bir
melektir.»
Dedi ki: «İşte hakkında beni kınadığınız şahıs
budur. Ben onun nefsinden (murad almak) istedim. Fakat o, (bundan) şiddetle
sakındı. Andolsun, eğer o kendisine emredeceğimi yapmazsa mutlaka zindana
atılacak ve elbette zelillerden olacaktır.»
(Yusuf:) «Ey Rabbim! Bana zindan, bunların
benden istediklerinden daha iyidir. Eğer sen, onların hilelerini benden
çevirmezsen onlara meyleder ve cahillerden olurum.» dedi.
Rabbi onun duasını kabul etti ve onların
hilesini uzaklaştırdı. Çünkü O, çok iyi işiten, pek iyi bilendir.
Sonra, (Aziz ve arkadaşları) kesin delillerini
görmelerine rağmen (halkın dedikodusunu kesmek için) yine de onu bir zamana
kadar mutlaka zindana atmaları kendilerine uygun göründü.
Onunla birlikte zindana iki delikanlı daha
girdi. Onlardan biri dedi ki: «Ben (rüyamda) şarap sıktığımı gördüm.» Diğeri
de: «Ben de başımın üstünde kuşların yediği ekmeği taşıdığımı gördüm. Onun
yorumunu bize haber ver, çünkü biz, seni güzel davrananlardan görüyoruz.»
dediler.
(Yusuf) dedi ki: «Size yedirilecek yemek size
gelmeden önce onun yorumunu mutlaka size haber vereceğim. Bu Rabbimin bana
öğrettiklerindendir. Çünkü ben, Allah'a inanmayan bir kavmin dinini terk ettim.
Onlar ahireti inkar edenlerin kendileridir.»"[4]
Hz. Yusuf, gençlerin bu durumundan istifâde
ederek, onlara tevhid dinini tebliğ etmek istedi. Dolayısıyla onların
rüyalarını yorumlamadan önce kendisinin hak din üzerinde olduğunu, bilgilerinin
Allah tarafından öğretildiğini ve Mısırlıların yanlış yolda olduklarını
bildirerek, bir mukaddime hazırladı ve hak dini onlara tebliğ etti. İşte bu ve
bundan sonraki üç ayet bununla ilgilidir.
"«Atalarım, İbrahim, İshak ve Yakub'un
dinine uydum. Allah'a herhangi bir şeyi ortak koşmamız bize yaraşmaz. Bu bize
ve insanlara Allah'ın lütfundandır. Fakat insanların çoğu şükretmezler.
Ey zindan arkadaşlarım! Çeşitli tanrılar mı daha
iyi yoksa kahredici olan bir tek Allah mı?
Siz Allah'ı bırakıp, sadece sizin ve
atalarınızın taptığı (birtakım anlamsız) isimlere tapıyorsunuz. Allah, onlar
hakkında herhangi bir delil indirmemiştir, hüküm Allah'tan başkasının
değildir. O da kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte o
dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Ey zindan arkadaşlarım! (Rüyalarınıza gelince)
biriniz (daha önce olduğu gibi) efendisine şarap içirecek, diğeri ise asılacak
ve kuşlar onun başından (beynini) yiyecekler. Yorumu hakkında sorduğunuz iş
(bu şekilde) kesinleşmiştir.»
Onlardan kurtulacağını bildiği kimseye dedi ki:
«Beni efendinin yanında an (umulur ki beni çıkarır).» Fakat şeytan ona
efendisine anmayı unutturdu, dolayısıyla (Yusuf) bir kaç sene daha zindanda
kaldı."[5]
Hz. Yusuf, Allah'tan başkasından yardım istediği
için beş yıllık hapisten sonra yedi yıl daha hapiste kalmaya mahkum oldu.
Böylece hapis süresi on iki yıl oldu.
"Kral dedi ki: «Ben (rüyada) yedi cılız
ineğin yediği yedi semiz inek görüyorum. Ayrıca yedi yeşil başak ve diğerlerini
de kuru gördüm. Ey ileri gelenler! Eğer rüya yorumluyorsanız, benim rüyamı da
bana yorumlayınız.»
(Yorumcular) dediler ki: «Bunlar karma karışık
yalancı düşlerdir. Biz, böyle yalancı düşlerin yorumunu bilenlerden değiliz.»
(Zindandaki) iki kişiden kurtulmuş olanı uzun
bir zaman sonra (Yusuf'u) hatırlayarak dedi ki: «Ben size onun yorumunu haber
veririm, beni hemen (zindana) gönderin.»
(Yusuf'un) yanına gelerek dedi ki: «Ey Yusuf,
ey doğru sözlü kişi! (Rüyada görülen) yedi cılız ineğin yediği yedi semiz inek
ile yedi yeşil başak ve diğerleri de kuru olan (başaklar) hakkında bize yorum
yap. Ümit ederim ki, insanlara (isabetli yorumunla) dönerim de belki onlar da
doğruyu öğrenirler.»
Yusuf dedi ki: «Adetiniz üzere yedi sene ekin
ekersiniz, sonra yiyeceklerinizden az bir miktar hariç biçtiklerinizi
başağında (stok edip) bırakınız.
Sonra bunun ardından (tohumluk olarak)
saklayacaklarınızdan az bir miktar hariç o yıllar için biriktirdiklerinizi
yiyip bitirecek yedi kıtlık yılı gelecektir.
Sonra bunun ardından da bir yıl gelecek ki, o
yılda insanlara (Allah tarafından) yardım olunacak ve o yılda (meyve)
sıkacaklar.»"[6]
Yani bol bol meyve ve sebzelere kavuşacaklar.
Üzüm, hurma, zeytin ve susam gibi şeyleri sıkarak sularından istifâde
edeceklerdir. Bu bolluk senesine dair rüyada bir işaret yoktur. Hz. Yusuf bunu
sadece bir vahiy ile, ilham ile onlara müjdelemiş, ileride aynı şekilde
tezahür etmiştir.
"(Adam bu yorumu getirince) kral dedi ki: «Onu
bana getirin.» Elçi, Yusuf'a geldiği zaman (Yusuf) dedi ki: «Efendine dön de
ona, ellerini kesen o kadınların zoru neydi? diye sor. Şüphesiz benim Rabbim
onların hilesini çok iyi bilir.»
(Kral) dedi ki: «Yusuf'un nefsinden (murad
almak) istediğiniz zaman durumunuz neydi?» (Kadınlar:) «Haşa, Allah için biz
ondan kötülük görmedik.» dediler. Aziz'in karısı da dedi ki: «Şimdi hak meydana
çıktı, ben onun nefsinden (murad almak) istemiştim (şüphesiz ki o, doğruyu
söyleyenlerdendir).»
(Yusuf) dedi ki: «(Onların) bu (itiraflarına
lüzum görmem), benim kendisine gıyabında hainlik etmediğimi ve Allah'ın
hainlerin hilesini başarıya ulaştırmayacağını onun da bilmesi içindir.
(Bununla beraber) nefsimi temize çıkaramam.
Çünkü Rabbimin acıyıp koruduğu hariç, nefis aşırı şekilde kötülüğü
emredicidir. Zira Rabbim, çok bağışlayan, pek acıyandır.»
Kral dedi ki: «Onu bana getirin. Onu kendime
özel (danışman) edeyim.» Onunla konuşunca dedi ki: «Bugün sen yanımızda yüksek
makam sahibi ve güvenilir birisin.»"[7]
Kral gördüğü rüyanın yorumunu bir de Hz.
Yusuf'tan dinlemek istedi. O da kralın gördüğü rüyayı ve yorumunu anlattı.
Kral nasıl bir tedbir almak gerektiğini sorunca Hz. Yusuf: "Bolluk yıllarında
çok ekin ekip, ürünü (stok etmek) gerekir. Böylece kıtlık yıllarında hem
kendinizin geçimini sağlarsınız, hem de ihracat yaparak hazineye bol döviz
kazandırırsınız." dedi. Kral: "Peki, bu işi kim yapacak?" diye sorunca Hz.
Yusuf:)
"«Beni bu yerin (Mısır'ın) hazinelerine
tayin et. Çünkü ben onları çok iyi koruyan ve (tasarrufunu) pek iyi bilenim.»
dedi.
Ve böylece Yusuf'u orada dilediği yerde
konaklamak üzere o yerde yerleştirdik. Biz dilediğimiz kimseye rahmetimizi
eriştiririz ve güzel davrananların mükâfatını zayi etmeyiz.
İman edip de (kötülüklerden) sakınanlar için
ahiret mükâfatı daha hayırlıdır."[8]
Bütün Mısır Hz. Yusuf'un idaresine ve
tasarrufuna verildi. Kral, salahiyetlerini dahi kullanmasına müsaade etti.
Rivayet edildiğine göre, o sıralarda Aziz (eski maliye bakanı) ölmüş. Kral,
Yusuf'u Aziz'in eşi Zeliha ile evlendirmiştir. Hz. Yusuf, tarıma önem verdi,
üretimi arttırdı, ihtiyaç fazlası olan ürünleri stok etti. Nihayet kıtlık
yılları geldi. Bu sefer stok edilmiş olan ürünleri yemeye ve ihraç etmeye
başladılar. Her taraftan insanlar gelerek Mısır'dan erzak satın aldılar. Yakup
(a.s.) da Yusuf'un öz kardeşi Bünyamin hariç diğer oğullarını erzak almak için
Mısır'a gönderdi.
"Yusuf'un kardeşleri gelip, onun huzuruna
girdiler. (Yusuf) onları tanıdı, onlar ise onu tanımıyorlardı."[9]
Hz. Yusuf, kardeşlerine kim olduklarını ve
nereden geldiklerini sordu. Onlar da Yakup isminde bir peygamberin oğlu
olduklarını, kendileri on iki kardeş olup birisinin çöle gidip öldüğünü, bir
diğerinin de babalarının yanında kaldığını anlattılar.
"(Yusuf) onların yüklerini hazırlayınca dedi ki:
«Babanızı ve kardeşinizi de bana getirin, görmüyor musunuz ben ölçeği tam
dolduruyorum ve ben misafirperverlerin en iyisiyim.
Eğer onu bana getirmezseniz, benim yanımda size
verilecek bir ölçek erzak yoktur. Bana hiç yaklaşmayın.»
Dediler ki: «Onu babasından istemeye
çalışacağız, kuşkusuz bunu yapacağız.»
(Yusuf) genç adamlarına dedi ki: «Sermayelerini
yüklerinin içine koyun. Olur ki ailelerine döndüklerinde bunun farkına varırlar
da belki yine geri gelirler.»
Babalarına döndüklerinde dediler ki: «Ey
babamız! Ölçek bize yasaklandı. Kardeşimizi (Bünyamin'i) bizimle beraber gönder
de (onun sebebine) ölçüp alalım. Biz onu mutlaka koruyacağız.»
Yakup dedi ki: «Daha önce kardeşi (Yusuf)
hakkında size ne kadar güven duyduysam bunun hakkında da size ancak o kadar
güvenirim. Bu yüzden (ben
onu sadece Allah (c.c.)'a emanet ediyorum. Koruyucu olarak Allah (c.c.) en
hayırlı olandır. Acıyanların en merhametlisidir.»
Eşyalarını açtıklarında sermayelerinin
kendilerine geri verildiğini gördüler. Dediler ki: «Ey babamız, daha ne
istiyoruz! İşte sermayemiz bize geri verilmiş (onunla yine) ailemize yiyecek
getiririz. Kardeşimizi koruruz ve bir deve yükü de fazla alırız, çünkü bu (sefer
aldığımız) bir ölçek azdır.»
(Yakup) dedi ki: «Etrafınızın kuşatılması (ve
çaresiz kalma durumunuz) hariç onu bana mutlaka getireceğinize dair Allah
(c.c.)'ın adına bana sağlam bir söz vermediğiniz takdirde onu sizinle beraber
göndermem.» Ona (istediği şekilde) teminat verdiklerinde dedi ki:
«Söylediklerimize Allah (c.c.) şahittir.»
Sonra şöyle dedi : «(Ey oğullarım! Mısır'a)
hepiniz bir kapıdan girmeyin. Ayrı ayrı kapılardan girin; ama Allah (c.c)'tan
(gelecek) hiçbir şeyi sizden savamam. Çünkü hüküm Allah (c.c.)'tan başkasının
değildir. Onun için ben yalnız O'na dayandım. Dayananlar yalnız O'na
dayansınlar.»
Babalarının emrettiği şekilde (çeşitli
kapılardan) girdiklerinde (onun emrini yerine getirdiler); fakat bu tedbir
Allah (c.c.)'tan gelecek hiçbiri şeyi savamazdı. Şüphesiz o ilim sahibiydi.
Çünkü ona biz öğretmiştik, fakat insanların çoğu bilmezler.
Yusuf'un yanına girdiklerinde, kardeşini
(Bünya-min'i) yanına aldı.
«Şüphesiz ben senin kardeşinim, onların
yaptıklarına üzülme.» dedi."[10]
Rivayet edildiğine göre; Hz. Yusuf, kardeşlerine
ziyafet verdi. Onları sofraya ikişer ikişer oturttu. Bünyamin yalnız kalınca
ağladı ve dedi ki: "Kardeşim Yusuf sağ olsaydı o da benimle otururdu." Yusuf
(a.s.) onu kendi sofrasına aldı. Yemekten sonra kardeşlerini ikişer ikişer
evlere misafir verdi. Bünyamin yine yalnız kalmıştı. Hz. Yusuf dedi ki :
"Bunun ikincisi yok, o hâlde bu da benim yanımda kalsın." Böylece Bünyamin onun
yanında geceledi. Yusuf dedi ki: "Ölen kardeşin yerine beni kardeş olarak kabul
eder misin?" Bünyamin: "Senin gibi bir kardeşi kim bulabilir? Fakat seni Yakup
ile annem Rahiyle doğurmadılar." dedi. Hz. Yusuf bunu duyunca ağladı, kalkıp
Bünyamin'in boynuna sarıldı ve "Ben senin kardeşinim" dedi.
"(Yusuf) onların yükünü hazırladığı zaman
maşrapayı kardeşinin yükü içine koydu. (Kafile hareket ettikten) sonra bir
münadi: «Ey kafile! Herhâlde siz hırsızlardansınız!» diye seslendi.
(Yusuf'un) kardeşleri ona dönerek: «Ne
yitirdiniz?» dediler.
«Kralın su kabını yitirdik, onu getirene bir
deve yükü (bahşiş) var. Ben de buna kefilim.» dediler.
«Allah (c.c.)'a andolsun ki bizim yeryüzünde
fesat çıkarmak için gelmediğimizi siz de biliyorsunuz. Biz hırsız da değiliz.»
dediler.
(Yusuf'un adamları) dediler ki: «Peki, siz
yalancıysanız onun cezası nedir?»
«Onun cezası, kayıp eşya, yükünde bulunan
kimseye verilir. İşte ona el koymak onun cezasıdır. Biz zalimleri böyle
cezalandırırız.» dediler."[11]
Yakup (a.s.)'ın şeriatına göre; hırsız
yakalandığında, çaldığı malın karşılığında mal sahibine bir sene köle olarak
hizmet ettirilirdi. Mısır kanunlarında ise, hırsıza sopa vurulur ve çaldığı
malın iki misli ödettirilirdi. Hz. Yusuf, onlara babalarının şeriatına göre
ceza vermek istedi.
"Bunun üzerine Yusuf, kardeşinin yükünden
önce onların yükünü (aramaya) başladı. Sonunda onu kardeşinin yükünden
çıkarttı. İşte biz Yusuf'a böyle bir tedbir öğrettik. Yoksa kralın kanununa
göre, kardeşini tutacak değildi. Ancak Allah (c.c.)'ın dilemesi hariç, biz kimi
dilersek onu derecelerle yükseltiriz. Zira her ilim sahibinin üstünde daha iyi
bilen birisi vardır.
(Kardeşleri) dediler ki: «Eğer o çaldıysa, daha
önce onun kardeşi de çalmıştı.» Yusuf bunu içinde sakladı, onlara açmadı.
(Kendi kendine) dedi ki: «Siz (onlardan) daha kötü durumdasınız! Allah (c.c.)
sizin anlatmakta olduğunuzu çok iyi biliyor.»"[12]
Rivayete göre, Hz. Yusuf'un halası onu çok
severdi. Yusuf büyüyünce babası onu yanında bulundurmak istedi. Halası da
Yusuf'un kendi yanında kalmasını istiyordu. Bunun için İbrahim (a.s.)'dan miras
kalmış olan kuşağını Yusuf'un beline bağladı. Sonra kaybolduğunu söyledi. Kuşak
arandı ve Yusuf'un üzerinden çıktı. Kanun gereği Yusuf'u yanında alıkoydu. İşte
Yusuf'un kardeşleri bu duruma işaret etmek istemişlerdi.
"Dediler ki: «Ey Aziz! Gerçekten onun yaşlı
babası var (onunla kendini teselli ediyor). Onun yerine bizim birimizi alıkoy.»
«Eşyamızı yanında bulunduğumuz kimseden
başkasına yakalamaktan Allah (c.c.)'a sığınırız. Çünkü o takdirde biz
gerçekten zalimler oluruz.» dediler.
Ondan ümitlerini kesince (meseleyi) gizli
görüşmek üzere ayrılıp, (bir kenara) çekildiler. Büyükleri dedi ki: «Babanızın
sizden Allah (c.c.) adına söz aldığını, daha önce de Yusuf hakkında işlediğiniz
kusuru bilmiyor musunuz? Ben babam izin verinceye veya benim için Allah (c.c.)
hükmedinceye kadar bu yerden asla ayrılmayacağım. O hükmedenlerin en
hayırlısıdır.
Siz babanıza dönün ve deyin ki: «Ey babamız!
Şüphesiz oğlun hırsızlık etti, biz sadece gördüğümüze şahitlik ettik (ötesini
bilmiyoruz). Çünkü biz gaybın bekçileri değiliz.
(İstersen) içinde bulunduğumuz şehre (Mısır
halkına) ve birlikte geldiğimiz kafileye de sor, şüphesiz biz doğru
söyleyenlerdeniz.»"[13]
Kalkıp babalarına geldiler. Ve kardeşlerinin
söylediklerini aynen söylediler.
"(Babaları) dedi ki: «Bilakis nefisleriniz
size (böyle bir) işi güzel gösterdi. (Bana düşen) artık, güzel bir sabırdır.
Umulur ki Allah (c.c.) onların hepsini bana getirir. Çünkü O, çok iyi bilendir,
hikmet sahibidir (Beni mutlaka bir hikmete binaen imtihan etmektedir).»[14]
(Yusuf'un) kardeşleri daha önce babalarına karşı
yalan söylediklerinden dolayı, bu seferki doğrularına babası inanmak istemedi.
Onlara: "Hayır, sizi nefisleriniz aldatıp böyle büyük bir işe sürüklemiş,
yoksa bizim şeriatımızda hırsızın esir olarak yakalanacağını Aziz ne bilir?"
dedi.
"Ve onlardan yüz çevirdi ve gamını yutarak
dedi ki: «Ey Yusuf'un üzerindeki gamım (gel senin zamanındır)!» Ve üzüntüden
iki gözü ağardı (görmez oldu).
(Oğulları:) «Allah (c.c.)'a andolsun, sonunda ya
hasta olacaksın ya da helak olacaksın!» dediler.
(Yakup:) «Ben sadece gam ve kederimi Allah
(c.c.)'a arz ediyorum, ve ben sizin bilemeyeceğiniz şeyleri Allah (c.c.)
tarafından (vahiy ile) biliyorum.» dedi.
«Ey oğullarım! Gidin de Yusuf'u ve kardeşini
iyice araştırın. Allah (c.c.)'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kafirler
topluluğundan başkası Allah (c.c.)'ın rahmetinden ümit kesmez.»
(Bunun üzerine Mısır'a döndüler.) Yusuf'un
yanına girdiklerinde dediler ki: «Ey Aziz! Bizi ve ailemizi kıtlık bastı, ve
biz değersiz bir sermaye ile geldik. Bize yetecek miktarı tam ve ayrıca fazladan
bize biraz da sadaka ver. Çünkü Allah (c.c.) sadaka verenleri mükâfatlandırır.»
Yusuf dedi ki: «Siz cahilliğiniz yüzünden Yusuf
ve kardeşine yaptıklarınızı bilmiyor musunuz?»
«Yoksa sen gerçekten Yusuf musun?» dediler. O
da: «(Evet) ben Yusuf'um. Bu da kardeşim. (Birbirimize kavuşmayı) Allah (c.c.)
bize lütfetti. Çünkü kim (Allah (c.c.)'tan) korkar ve sabrederse, şüphesiz Allah
(c.c.) güzel davrananların mükâfatını zayi etmez.»
(Kardeşleri) dediler ki: «Allah (c.c.)'a
andolsun, hakikaten Allah (c.c.) seni bize üstün kılmış. Hakikat şu ki, biz
elbette hataya düşenlerden olduk.»
(Yusuf) dedi ki: «Bugün sizi kınama yok. Allah
(c.c.) sizi affetsin. Çünkü O, merhametlilerin en merhametlisidir.»"[15]
Hz. Yusuf, kardeşlerine sabah akşam ziyafet
veriyordu. Kardeşleri ise, önceleri ona yaptıklarını hatırlayarak
sıkılıyorlardı. Ona bir adam göndererek dediler ki: "Siz, bizi sabah akşam
yemeğe davet ediyorsunuz. Fakat biz sana karşı yaptıklarımızdan dolayı senden
utanıyoruz."
Hz. Yusuf da onlara şöyle cevap verdi:
"Mısırlılar şimdiye kadar bana hep ilk gördükleri gözleriyle bakıyorlar ve
"Yirmi dirheme satılmış bir köleyi ulaştığı mertebeye yükselten Allah (c.c.)'ı
tenzih ederiz." diyorlardı. Şimdi ise sizin sayenizde şeref kazandım. Çünkü
benim, sizin kardeşiniz ve İbrahim (a.s.) gibi büyük bir peygamberin torunu
olduğumu anladılar.
"«Şu benim gömleğimi götürün de onu babamın
yüzüne koyun, (gözleri) görecek duruma gelir ve bütün ailenizi bana getirin.»
Kafile (Mısır'dan) ayrılınca, babaları
(yanındakilere): «Eğer bana bunak demezseniz, inanın ben Yusuf'un kokusunu
alıyorum.» dedi.
(Onlar da:) «Vallahi sen hala eski
şaşkınlığındasın.» dediler.
Müjdeci gelince, gömleği onun yüzüne koydu ve
(gözleri) görecek duruma geldi. O zaman şöyle dedi: «Ben size Allah (c.c.)
tarafından (vahiy ile), sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim, demedim mi?»
(Oğulları) dediler ki: «Ey babamız! Allah
(c.c.)'tan bizim günahlarımızın affını dile! Çünkü biz gerçekten günahkarlar
idik.»
(Yakup:) «Sizin için Rabbimden af dileyeceğim.
Çünkü O, çok bağışlayan, pek esirgeyendir.» dedi.
(Hep beraber Mısır'a gidip) Yusuf'un yanına
girdikleri zaman o ana babasını kucakladı. «Emin olarak Allah (c.c.)'ın
iradesiyle Mısır'a girin.» dedi.
Ana ve babasını tahtının üstüne çıkartıp oturttu
ve hepsi onun için secdeye kapandılar. (Yusuf) dedi ki: «Ey Babacığım! İşte bu
daha önce (gördüğüm) rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Beni
zindandan çıkarıp, şeytan benimle kardeşimin arasını bozduktan sonra sizi
çölden getirdiği için Rabbim bana ihsanda bulundu. Şüphesiz ki Rabbim
dilediğine lütfedicidir. Çünkü O, çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.»
«Ey Rabbim! Mülkten bana (nasibimi) verdin ve
bana (rüyada görülen) olayların yorumunu da öğrettin. Ey gökleri ve yeri
yaratan! Sen dünyada da ahirette de benim sahibimsin. Beni müslüman olarak öldür
ve beni salihler arasına kat.»"[16]
Rivayet olduğuna göre, Hz. Yakup Mısır'da
oğlunun yanında yirmi dört sene yaşadıktan sonra vefat etti. Önceden yaptığı
vasiyet üzerine naaşı Şam'da defnedilmiş bulunan babası İshak (a.s.)'ın yanına
gömüldü. Hz. Yusuf da babasından sonra yirmi üç yıl daha yaşadı. Onun naşını
da Mısırlılar mermer bir sandık içine koyarak Nil'e gömdüler. Mısırlılar onu
çok sevdikleri için onun naaşının kendi memleketlerinde kalmasını istemişlerdi.
Daha sonra, Hz. Musa onun naaşını bularak babası Yakup (a.s.)'ın yanına
götürerek defnetti.
Burada demek isteniyor ki, ne kadar zamandan
sonra Yakup (a.s.) ile Yusuf (a.s.)'ın buluşmaları bu da sabra dayanıyor. İşte
sabrın sonu.
[17]
[1]
Yusuf, 12/4-10
[2]
Yusuf, 12/11-15
[3]
Yusuf, 12/16-18
[4]
Yusuf, 12/19-37
[5]
Yusuf, 12/38-42
[6]
Yusuf, 12/43-49
[7]
Yusuf, 12/50-54
[8]
Yusuf, 12/55-57
[9]
Yusuf, 12/58
[10]
Yusuf, 12/59-69
[11]
Yusuf, 12/70-75
[12]
Yusuf, 12/76-77
[13]
Yusuf, 12/78-82
[14]
Yusuf, 12/83
[15]
Yusuf, 12/84-92
[16]
Yusuf, 12/93-101
[17]
Fatma Keskin, Sabır, Misyon Yayınları.
Hz. Yakup (a.s.)'ın
Sabrı
Kur'an-ı Kerim'de Hz. Yakup (a.s.)'ın sabrını
okuduğumuz zaman yine bizim için güzel örnekler olduğunu görüyoruz.
"Bir zaman Yusuf babasına (Yakub'a) demişti
ki: «Babacığım! Gerçekten ben (rüyamda) on bir yıldızla güneşi gördüm. Yani
onları bana secde ederken gördüm.»
(Babası:) «Yavrucuğum! Rüyanı kardeşlerine
anlatma, sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan insana apaçık bir
düşmandır.» dedi.
İşte böylece Rabbin seni seçerek sana (rüyada
görülen olayların yorumunu öğretecek) ve daha önce iki atan İbrahim ve İshak'a
nimetini tamamladığı gibi sana ve Yakup soyuna nimetini tamamlayacaktır. Çünkü
Rabbin çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.
Andolsun, Yusuf ve kardeşlerinde (onların
haberlerinden) soranlar için ibret vardır.
(Kardeşleri) dediler ki: «Yusuf'la kardeşi (Bünyamin)
babamıza bizden daha sevgilidir. Halbuki biz kalabalık bir cemaatiz, her hâlde
babamız bir yanlışlık içindedir.»
(Yusuf ile Bünyamin) bir anadan, diğer oğulları
ise başka bir anadan idiler.
(Aralarında dediler ki:) «Yusuf'u öldürün veya
onu (uzak) bir yere atın ki, babanızın teveccühü yalnız size kalsın. Ondan sonra
da (tevbe ederek) salih kimseler olursunuz.»
Onlardan bir sözcü: «Yusuf'u öldürmeyin, onu
kuyunun dibine atın da geçen kervanlardan biri onu alsın (götürsün).» dedi."[1]
Bu teklifi yapan Yehuda isminde birisiydi.
Kardeşlerine bunu kabul ettirdi ve babalarına geldiler.
"Dediler ki: «Ey babamız! Sana ne oluyor da
Yusuf'u bize emanet etmiyorsun. Oysa ki, biz ona iyilik eden kimseleriz.
Yarın onu bizimle beraber (kıra) gönder de bol
bol yesin (içsin) oynasın, biz onu mutlaka koruruz.»
(Babaları) dedi ki: «Onu götürmeniz beni
mutlaka üzer, siz ondan habersizken, onu bir kurdun yemesinden korkarım.»
Dediler ki: «Vallahi biz (kuvvetli) bir
topluluk olduğumuz hâlde eğer onu kurt yerse o zaman biz gerçekten aciz
kimseler sayılırız.»
Onu götürüp de kuyunun dibine atmaya ittifakla
karar verdikleri zaman, biz Yusuf'a «Andolsun ki, sen onların bu işlerini
onlar farkına varmaksızın (bir gün) kendilerine haber vereceksin.» diye
vahyettik."[2]
Kardeşleri Yusuf'un gömleğini çıkardılar. Onu
önce kuyunun yarısına kadar sarkıttılar, sonra da salıverdiler. O büyük bir
taşa tutundu ve o yüzden boğulmadı.
"Akşamleyin ağlayarak babalarına geldiler.
«Ey babamız! Biz (atışta) yarışmak için
(sahraya) gittik. Yusuf'u da eşyamızın yanında bırakmıştık (ne yazık ki) onu
kurt yemiş. Fakat biz doğru söyleyenler de olsak sen bize inanmazsın.» dediler.
Gömleğinin üstünde yalancı bir kan ile
geldiler, (Yakup) dedi ki: «Belki de nefisleriniz size (kötü) bir işi güzel
gösterdi. Artık (bana düşen) güzel bir sabırdır. Sizin anlattığınıza göre
yardımına sığınılacak ancak Allah'tır."[3]
Rivayet edildiğine göre kardeşleri, Yusuf'un
gömleğini kana bulayıp babalarına getirdiklerinde acı haberi alan Yakup
(a.s.) feryada başladı. Onun gömleğini istedi, onu yüzüne sürüp ağladı ve dedi
ki: "Bugüne kadar böyle yavaş huylu bir kurt görmedim. Oğlumu yemiş de
sırtındaki gömleğini yırtmamış."
"Bir kervan geldi ve sucularını kuyuya
gönderdiler. O da (gidip) kovasını saldı, (Yusuf'u görünce:) «Müjde, işte bir
oğlan!» dedi. Onu bir ticaret malı olarak sakladılar. Halbuki Allah onların
yaptıklarını çok iyi bilir.
(Kafile Mısır'a vardığında) onu değersiz bir
pahaya, sayılı bir kaç dirheme sattılar. Onlar zaten ona karşı rağbetsiz
idiler.
Mısır'da onu satın alan (Maliye Bakanı Katfır)
karısına dedi ki: «Ona değer ver ve güzel bak. Umulur ki bize faydası olur ya
da onu evlat ediniriz.»
İşte böylece (Mısır'da adaletle hükmetmesi) ve
kendisine (rüyadaki) olayların yorumunu öğretmemiz için Yusuf'u o yere
yerleştirdik. Allah, emrini yerine getirmeye kadirdir, fakat insanların çoğu
bunu bilmezler.
(Yusuf) buluğ çağına ulaşınca ona hüküm ve
ilim verdik. İşte güzel davrananları biz böyle mükâfatlandırırız.
Evinde bulunduğu kadın, onun nefsinden (murad
almak) istedi. Kapıları iyice kapattı ve «Haydi gel!» dedi. O da: «Kocanız benim
efendimdir, bana güzel davrandı. Durum şu ki, zalimler felah bulmaz.» dedi.
Andolsun ki, kadın ona meyletti. Eğer Rabbinin
burhanını görmeseydi, o da kadına meyledecekti. İşte böylece biz kötülük ve
fuhşu ondan uzaklaştırmak için (delillerimizi) gösterdik, çünkü o, ihlasa
erdirilmiş kullarımızdandır.
İkisi de kapıya koştular. Kadın onun gömleğini
arkadan yırttı. Kapının yanında onun efendisine (kocasına) rastladılar. Kadın
dedi ki: «Senin ailene kötülük etmek isteyenin cezası zindana atılmaktan ya da
acıklı bir işkenceden başka bir şey midir?»
(Yusuf:) «Hayır, o kendisi benim nefsimden (murad
almak) istedi.» dedi. Kadının akrabasından biri şöyle şahitlik etti: «Eğer
bunun gömleği önden yırtılmışsa kadın doğru söylemiştir, o ise
yalancılardandır.
Eğer gömleği arkadan yırtıldı ise, kadın yalan
söylemiştir, o ise doğru söyleyenlerdendir.»
(Efendisi, Yusuf'un gömleğinin) arkadan
yırtılmış olduğunu görünce (kadına): «Şüphesiz bu sizin tuzağınızdır, çünkü
sizin tuzağınız gerçekten büyüktür.» dedi.
«Ey Yusuf! Sen bundan uzak dur (bu meseleyi
kimseye söyleme). («Ey kadın»:) «Sen de günahının affını dile. Çünkü sen,
günahkarlardan oldun.»
Şehirdeki bazı kadınlar dediler ki: «Aziz'in
karısı delikanlısının nefsinden (murad almak) istiyormuş. Yusuf'un sevdası onun
kalbine işlemiş. Biz onu gerçekten açık bir sapıklık içinde görüyoruz.»
(Zeliha) onların dedikodusunu duyunca, onlara
(davetçi) gönderdi. Bir yandan da onlar için dayanacak yastıklar hazırladı.
Her birine bir bıçak verdi. (Kadınlar meyveleri soyarlarken Yusuf'a:) «Çık
karşılarına!» dedi. Kadınlar onu görünce (gözlerinde) büyüttüler.
(Şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve dediler ki: «Allah'ı noksan
sıfatlardan tenzih ederiz. Bu asla bir beşer değildir, bu ancak değerli bir
melektir.»
Dedi ki: «İşte hakkında beni kınadığınız şahıs
budur. Ben onun nefsinden (murad almak) istedim. Fakat o, (bundan) şiddetle
sakındı. Andolsun, eğer o kendisine emredeceğimi yapmazsa mutlaka zindana
atılacak ve elbette zelillerden olacaktır.»
(Yusuf:) «Ey Rabbim! Bana zindan, bunların
benden istediklerinden daha iyidir. Eğer sen, onların hilelerini benden
çevirmezsen onlara meyleder ve cahillerden olurum.» dedi.
Rabbi onun duasını kabul etti ve onların
hilesini uzaklaştırdı. Çünkü O, çok iyi işiten, pek iyi bilendir.
Sonra, (Aziz ve arkadaşları) kesin delillerini
görmelerine rağmen (halkın dedikodusunu kesmek için) yine de onu bir zamana
kadar mutlaka zindana atmaları kendilerine uygun göründü.
Onunla birlikte zindana iki delikanlı daha
girdi. Onlardan biri dedi ki: «Ben (rüyamda) şarap sıktığımı gördüm.» Diğeri
de: «Ben de başımın üstünde kuşların yediği ekmeği taşıdığımı gördüm. Onun
yorumunu bize haber ver, çünkü biz, seni güzel davrananlardan görüyoruz.»
dediler.
(Yusuf) dedi ki: «Size yedirilecek yemek size
gelmeden önce onun yorumunu mutlaka size haber vereceğim. Bu Rabbimin bana
öğrettiklerindendir. Çünkü ben, Allah'a inanmayan bir kavmin dinini terk ettim.
Onlar ahireti inkar edenlerin kendileridir.»"[4]
Hz. Yusuf, gençlerin bu durumundan istifâde
ederek, onlara tevhid dinini tebliğ etmek istedi. Dolayısıyla onların
rüyalarını yorumlamadan önce kendisinin hak din üzerinde olduğunu, bilgilerinin
Allah tarafından öğretildiğini ve Mısırlıların yanlış yolda olduklarını
bildirerek, bir mukaddime hazırladı ve hak dini onlara tebliğ etti. İşte bu ve
bundan sonraki üç ayet bununla ilgilidir.
"«Atalarım, İbrahim, İshak ve Yakub'un
dinine uydum. Allah'a herhangi bir şeyi ortak koşmamız bize yaraşmaz. Bu bize
ve insanlara Allah'ın lütfundandır. Fakat insanların çoğu şükretmezler.
Ey zindan arkadaşlarım! Çeşitli tanrılar mı daha
iyi yoksa kahredici olan bir tek Allah mı?
Siz Allah'ı bırakıp, sadece sizin ve
atalarınızın taptığı (birtakım anlamsız) isimlere tapıyorsunuz. Allah, onlar
hakkında herhangi bir delil indirmemiştir, hüküm Allah'tan başkasının
değildir. O da kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte o
dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Ey zindan arkadaşlarım! (Rüyalarınıza gelince)
biriniz (daha önce olduğu gibi) efendisine şarap içirecek, diğeri ise asılacak
ve kuşlar onun başından (beynini) yiyecekler. Yorumu hakkında sorduğunuz iş
(bu şekilde) kesinleşmiştir.»
Onlardan kurtulacağını bildiği kimseye dedi ki:
«Beni efendinin yanında an (umulur ki beni çıkarır).» Fakat şeytan ona
efendisine anmayı unutturdu, dolayısıyla (Yusuf) bir kaç sene daha zindanda
kaldı."[5]
Hz. Yusuf, Allah'tan başkasından yardım istediği
için beş yıllık hapisten sonra yedi yıl daha hapiste kalmaya mahkum oldu.
Böylece hapis süresi on iki yıl oldu.
"Kral dedi ki: «Ben (rüyada) yedi cılız
ineğin yediği yedi semiz inek görüyorum. Ayrıca yedi yeşil başak ve diğerlerini
de kuru gördüm. Ey ileri gelenler! Eğer rüya yorumluyorsanız, benim rüyamı da
bana yorumlayınız.»
(Yorumcular) dediler ki: «Bunlar karma karışık
yalancı düşlerdir. Biz, böyle yalancı düşlerin yorumunu bilenlerden değiliz.»
(Zindandaki) iki kişiden kurtulmuş olanı uzun
bir zaman sonra (Yusuf'u) hatırlayarak dedi ki: «Ben size onun yorumunu haber
veririm, beni hemen (zindana) gönderin.»
(Yusuf'un) yanına gelerek dedi ki: «Ey Yusuf,
ey doğru sözlü kişi! (Rüyada görülen) yedi cılız ineğin yediği yedi semiz inek
ile yedi yeşil başak ve diğerleri de kuru olan (başaklar) hakkında bize yorum
yap. Ümit ederim ki, insanlara (isabetli yorumunla) dönerim de belki onlar da
doğruyu öğrenirler.»
Yusuf dedi ki: «Adetiniz üzere yedi sene ekin
ekersiniz, sonra yiyeceklerinizden az bir miktar hariç biçtiklerinizi
başağında (stok edip) bırakınız.
Sonra bunun ardından (tohumluk olarak)
saklayacaklarınızdan az bir miktar hariç o yıllar için biriktirdiklerinizi
yiyip bitirecek yedi kıtlık yılı gelecektir.
Sonra bunun ardından da bir yıl gelecek ki, o
yılda insanlara (Allah tarafından) yardım olunacak ve o yılda (meyve)
sıkacaklar.»"[6]
Yani bol bol meyve ve sebzelere kavuşacaklar.
Üzüm, hurma, zeytin ve susam gibi şeyleri sıkarak sularından istifâde
edeceklerdir. Bu bolluk senesine dair rüyada bir işaret yoktur. Hz. Yusuf bunu
sadece bir vahiy ile, ilham ile onlara müjdelemiş, ileride aynı şekilde
tezahür etmiştir.
"(Adam bu yorumu getirince) kral dedi ki: «Onu
bana getirin.» Elçi, Yusuf'a geldiği zaman (Yusuf) dedi ki: «Efendine dön de
ona, ellerini kesen o kadınların zoru neydi? diye sor. Şüphesiz benim Rabbim
onların hilesini çok iyi bilir.»
(Kral) dedi ki: «Yusuf'un nefsinden (murad
almak) istediğiniz zaman durumunuz neydi?» (Kadınlar:) «Haşa, Allah için biz
ondan kötülük görmedik.» dediler. Aziz'in karısı da dedi ki: «Şimdi hak meydana
çıktı, ben onun nefsinden (murad almak) istemiştim (şüphesiz ki o, doğruyu
söyleyenlerdendir).»
(Yusuf) dedi ki: «(Onların) bu (itiraflarına
lüzum görmem), benim kendisine gıyabında hainlik etmediğimi ve Allah'ın
hainlerin hilesini başarıya ulaştırmayacağını onun da bilmesi içindir.
(Bununla beraber) nefsimi temize çıkaramam.
Çünkü Rabbimin acıyıp koruduğu hariç, nefis aşırı şekilde kötülüğü
emredicidir. Zira Rabbim, çok bağışlayan, pek acıyandır.»
Kral dedi ki: «Onu bana getirin. Onu kendime
özel (danışman) edeyim.» Onunla konuşunca dedi ki: «Bugün sen yanımızda yüksek
makam sahibi ve güvenilir birisin.»"[7]
Kral gördüğü rüyanın yorumunu bir de Hz.
Yusuf'tan dinlemek istedi. O da kralın gördüğü rüyayı ve yorumunu anlattı.
Kral nasıl bir tedbir almak gerektiğini sorunca Hz. Yusuf: "Bolluk yıllarında
çok ekin ekip, ürünü (stok etmek) gerekir. Böylece kıtlık yıllarında hem
kendinizin geçimini sağlarsınız, hem de ihracat yaparak hazineye bol döviz
kazandırırsınız." dedi. Kral: "Peki, bu işi kim yapacak?" diye sorunca Hz.
Yusuf:)
"«Beni bu yerin (Mısır'ın) hazinelerine
tayin et. Çünkü ben onları çok iyi koruyan ve (tasarrufunu) pek iyi bilenim.»
dedi.
Ve böylece Yusuf'u orada dilediği yerde
konaklamak üzere o yerde yerleştirdik. Biz dilediğimiz kimseye rahmetimizi
eriştiririz ve güzel davrananların mükâfatını zayi etmeyiz.
İman edip de (kötülüklerden) sakınanlar için
ahiret mükâfatı daha hayırlıdır."[8]
Bütün Mısır Hz. Yusuf'un idaresine ve
tasarrufuna verildi. Kral, salahiyetlerini dahi kullanmasına müsaade etti.
Rivayet edildiğine göre, o sıralarda Aziz (eski maliye bakanı) ölmüş. Kral,
Yusuf'u Aziz'in eşi Zeliha ile evlendirmiştir. Hz. Yusuf, tarıma önem verdi,
üretimi arttırdı, ihtiyaç fazlası olan ürünleri stok etti. Nihayet kıtlık
yılları geldi. Bu sefer stok edilmiş olan ürünleri yemeye ve ihraç etmeye
başladılar. Her taraftan insanlar gelerek Mısır'dan erzak satın aldılar. Yakup
(a.s.) da Yusuf'un öz kardeşi Bünyamin hariç diğer oğullarını erzak almak için
Mısır'a gönderdi.
"Yusuf'un kardeşleri gelip, onun huzuruna
girdiler. (Yusuf) onları tanıdı, onlar ise onu tanımıyorlardı."[9]
Hz. Yusuf, kardeşlerine kim olduklarını ve
nereden geldiklerini sordu. Onlar da Yakup isminde bir peygamberin oğlu
olduklarını, kendileri on iki kardeş olup birisinin çöle gidip öldüğünü, bir
diğerinin de babalarının yanında kaldığını anlattılar.
"(Yusuf) onların yüklerini hazırlayınca dedi ki:
«Babanızı ve kardeşinizi de bana getirin, görmüyor musunuz ben ölçeği tam
dolduruyorum ve ben misafirperverlerin en iyisiyim.
Eğer onu bana getirmezseniz, benim yanımda size
verilecek bir ölçek erzak yoktur. Bana hiç yaklaşmayın.»
Dediler ki: «Onu babasından istemeye
çalışacağız, kuşkusuz bunu yapacağız.»
(Yusuf) genç adamlarına dedi ki: «Sermayelerini
yüklerinin içine koyun. Olur ki ailelerine döndüklerinde bunun farkına varırlar
da belki yine geri gelirler.»
Babalarına döndüklerinde dediler ki: «Ey
babamız! Ölçek bize yasaklandı. Kardeşimizi (Bünyamin'i) bizimle beraber gönder
de (onun sebebine) ölçüp alalım. Biz onu mutlaka koruyacağız.»
Yakup dedi ki: «Daha önce kardeşi (Yusuf)
hakkında size ne kadar güven duyduysam bunun hakkında da size ancak o kadar
güvenirim. Bu yüzden (ben
onu sadece Allah (c.c.)'a emanet ediyorum. Koruyucu olarak Allah (c.c.) en
hayırlı olandır. Acıyanların en merhametlisidir.»
Eşyalarını açtıklarında sermayelerinin
kendilerine geri verildiğini gördüler. Dediler ki: «Ey babamız, daha ne
istiyoruz! İşte sermayemiz bize geri verilmiş (onunla yine) ailemize yiyecek
getiririz. Kardeşimizi koruruz ve bir deve yükü de fazla alırız, çünkü bu (sefer
aldığımız) bir ölçek azdır.»
(Yakup) dedi ki: «Etrafınızın kuşatılması (ve
çaresiz kalma durumunuz) hariç onu bana mutlaka getireceğinize dair Allah
(c.c.)'ın adına bana sağlam bir söz vermediğiniz takdirde onu sizinle beraber
göndermem.» Ona (istediği şekilde) teminat verdiklerinde dedi ki:
«Söylediklerimize Allah (c.c.) şahittir.»
Sonra şöyle dedi : «(Ey oğullarım! Mısır'a)
hepiniz bir kapıdan girmeyin. Ayrı ayrı kapılardan girin; ama Allah (c.c)'tan
(gelecek) hiçbir şeyi sizden savamam. Çünkü hüküm Allah (c.c.)'tan başkasının
değildir. Onun için ben yalnız O'na dayandım. Dayananlar yalnız O'na
dayansınlar.»
Babalarının emrettiği şekilde (çeşitli
kapılardan) girdiklerinde (onun emrini yerine getirdiler); fakat bu tedbir
Allah (c.c.)'tan gelecek hiçbiri şeyi savamazdı. Şüphesiz o ilim sahibiydi.
Çünkü ona biz öğretmiştik, fakat insanların çoğu bilmezler.
Yusuf'un yanına girdiklerinde, kardeşini
(Bünya-min'i) yanına aldı.
«Şüphesiz ben senin kardeşinim, onların
yaptıklarına üzülme.» dedi."[10]
Rivayet edildiğine göre; Hz. Yusuf, kardeşlerine
ziyafet verdi. Onları sofraya ikişer ikişer oturttu. Bünyamin yalnız kalınca
ağladı ve dedi ki: "Kardeşim Yusuf sağ olsaydı o da benimle otururdu." Yusuf
(a.s.) onu kendi sofrasına aldı. Yemekten sonra kardeşlerini ikişer ikişer
evlere misafir verdi. Bünyamin yine yalnız kalmıştı. Hz. Yusuf dedi ki :
"Bunun ikincisi yok, o hâlde bu da benim yanımda kalsın." Böylece Bünyamin onun
yanında geceledi. Yusuf dedi ki: "Ölen kardeşin yerine beni kardeş olarak kabul
eder misin?" Bünyamin: "Senin gibi bir kardeşi kim bulabilir? Fakat seni Yakup
ile annem Rahiyle doğurmadılar." dedi. Hz. Yusuf bunu duyunca ağladı, kalkıp
Bünyamin'in boynuna sarıldı ve "Ben senin kardeşinim" dedi.
"(Yusuf) onların yükünü hazırladığı zaman
maşrapayı kardeşinin yükü içine koydu. (Kafile hareket ettikten) sonra bir
münadi: «Ey kafile! Herhâlde siz hırsızlardansınız!» diye seslendi.
(Yusuf'un) kardeşleri ona dönerek: «Ne
yitirdiniz?» dediler.
«Kralın su kabını yitirdik, onu getirene bir
deve yükü (bahşiş) var. Ben de buna kefilim.» dediler.
«Allah (c.c.)'a andolsun ki bizim yeryüzünde
fesat çıkarmak için gelmediğimizi siz de biliyorsunuz. Biz hırsız da değiliz.»
dediler.
(Yusuf'un adamları) dediler ki: «Peki, siz
yalancıysanız onun cezası nedir?»
«Onun cezası, kayıp eşya, yükünde bulunan
kimseye verilir. İşte ona el koymak onun cezasıdır. Biz zalimleri böyle
cezalandırırız.» dediler."[11]
Yakup (a.s.)'ın şeriatına göre; hırsız
yakalandığında, çaldığı malın karşılığında mal sahibine bir sene köle olarak
hizmet ettirilirdi. Mısır kanunlarında ise, hırsıza sopa vurulur ve çaldığı
malın iki misli ödettirilirdi. Hz. Yusuf, onlara babalarının şeriatına göre
ceza vermek istedi.
"Bunun üzerine Yusuf, kardeşinin yükünden
önce onların yükünü (aramaya) başladı. Sonunda onu kardeşinin yükünden
çıkarttı. İşte biz Yusuf'a böyle bir tedbir öğrettik. Yoksa kralın kanununa
göre, kardeşini tutacak değildi. Ancak Allah (c.c.)'ın dilemesi hariç, biz kimi
dilersek onu derecelerle yükseltiriz. Zira her ilim sahibinin üstünde daha iyi
bilen birisi vardır.
(Kardeşleri) dediler ki: «Eğer o çaldıysa, daha
önce onun kardeşi de çalmıştı.» Yusuf bunu içinde sakladı, onlara açmadı.
(Kendi kendine) dedi ki: «Siz (onlardan) daha kötü durumdasınız! Allah (c.c.)
sizin anlatmakta olduğunuzu çok iyi biliyor.»"[12]
Rivayete göre, Hz. Yusuf'un halası onu çok
severdi. Yusuf büyüyünce babası onu yanında bulundurmak istedi. Halası da
Yusuf'un kendi yanında kalmasını istiyordu. Bunun için İbrahim (a.s.)'dan miras
kalmış olan kuşağını Yusuf'un beline bağladı. Sonra kaybolduğunu söyledi. Kuşak
arandı ve Yusuf'un üzerinden çıktı. Kanun gereği Yusuf'u yanında alıkoydu. İşte
Yusuf'un kardeşleri bu duruma işaret etmek istemişlerdi.
"Dediler ki: «Ey Aziz! Gerçekten onun yaşlı
babası var (onunla kendini teselli ediyor). Onun yerine bizim birimizi alıkoy.»
«Eşyamızı yanında bulunduğumuz kimseden
başkasına yakalamaktan Allah (c.c.)'a sığınırız. Çünkü o takdirde biz
gerçekten zalimler oluruz.» dediler.
Ondan ümitlerini kesince (meseleyi) gizli
görüşmek üzere ayrılıp, (bir kenara) çekildiler. Büyükleri dedi ki: «Babanızın
sizden Allah (c.c.) adına söz aldığını, daha önce de Yusuf hakkında işlediğiniz
kusuru bilmiyor musunuz? Ben babam izin verinceye veya benim için Allah (c.c.)
hükmedinceye kadar bu yerden asla ayrılmayacağım. O hükmedenlerin en
hayırlısıdır.
Siz babanıza dönün ve deyin ki: «Ey babamız!
Şüphesiz oğlun hırsızlık etti, biz sadece gördüğümüze şahitlik ettik (ötesini
bilmiyoruz). Çünkü biz gaybın bekçileri değiliz.
(İstersen) içinde bulunduğumuz şehre (Mısır
halkına) ve birlikte geldiğimiz kafileye de sor, şüphesiz biz doğru
söyleyenlerdeniz.»"[13]
Kalkıp babalarına geldiler. Ve kardeşlerinin
söylediklerini aynen söylediler.
"(Babaları) dedi ki: «Bilakis nefisleriniz
size (böyle bir) işi güzel gösterdi. (Bana düşen) artık, güzel bir sabırdır.
Umulur ki Allah (c.c.) onların hepsini bana getirir. Çünkü O, çok iyi bilendir,
hikmet sahibidir (Beni mutlaka bir hikmete binaen imtihan etmektedir).»[14]
(Yusuf'un) kardeşleri daha önce babalarına karşı
yalan söylediklerinden dolayı, bu seferki doğrularına babası inanmak istemedi.
Onlara: "Hayır, sizi nefisleriniz aldatıp böyle büyük bir işe sürüklemiş,
yoksa bizim şeriatımızda hırsızın esir olarak yakalanacağını Aziz ne bilir?"
dedi.
"Ve onlardan yüz çevirdi ve gamını yutarak
dedi ki: «Ey Yusuf'un üzerindeki gamım (gel senin zamanındır)!» Ve üzüntüden
iki gözü ağardı (görmez oldu).
(Oğulları:) «Allah (c.c.)'a andolsun, sonunda ya
hasta olacaksın ya da helak olacaksın!» dediler.
(Yakup:) «Ben sadece gam ve kederimi Allah
(c.c.)'a arz ediyorum, ve ben sizin bilemeyeceğiniz şeyleri Allah (c.c.)
tarafından (vahiy ile) biliyorum.» dedi.
«Ey oğullarım! Gidin de Yusuf'u ve kardeşini
iyice araştırın. Allah (c.c.)'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kafirler
topluluğundan başkası Allah (c.c.)'ın rahmetinden ümit kesmez.»
(Bunun üzerine Mısır'a döndüler.) Yusuf'un
yanına girdiklerinde dediler ki: «Ey Aziz! Bizi ve ailemizi kıtlık bastı, ve
biz değersiz bir sermaye ile geldik. Bize yetecek miktarı tam ve ayrıca fazladan
bize biraz da sadaka ver. Çünkü Allah (c.c.) sadaka verenleri mükâfatlandırır.»
Yusuf dedi ki: «Siz cahilliğiniz yüzünden Yusuf
ve kardeşine yaptıklarınızı bilmiyor musunuz?»
«Yoksa sen gerçekten Yusuf musun?» dediler. O
da: «(Evet) ben Yusuf'um. Bu da kardeşim. (Birbirimize kavuşmayı) Allah (c.c.)
bize lütfetti. Çünkü kim (Allah (c.c.)'tan) korkar ve sabrederse, şüphesiz Allah
(c.c.) güzel davrananların mükâfatını zayi etmez.»
(Kardeşleri) dediler ki: «Allah (c.c.)'a
andolsun, hakikaten Allah (c.c.) seni bize üstün kılmış. Hakikat şu ki, biz
elbette hataya düşenlerden olduk.»
(Yusuf) dedi ki: «Bugün sizi kınama yok. Allah
(c.c.) sizi affetsin. Çünkü O, merhametlilerin en merhametlisidir.»"[15]
Hz. Yusuf, kardeşlerine sabah akşam ziyafet
veriyordu. Kardeşleri ise, önceleri ona yaptıklarını hatırlayarak
sıkılıyorlardı. Ona bir adam göndererek dediler ki: "Siz, bizi sabah akşam
yemeğe davet ediyorsunuz. Fakat biz sana karşı yaptıklarımızdan dolayı senden
utanıyoruz."
Hz. Yusuf da onlara şöyle cevap verdi:
"Mısırlılar şimdiye kadar bana hep ilk gördükleri gözleriyle bakıyorlar ve
"Yirmi dirheme satılmış bir köleyi ulaştığı mertebeye yükselten Allah (c.c.)'ı
tenzih ederiz." diyorlardı. Şimdi ise sizin sayenizde şeref kazandım. Çünkü
benim, sizin kardeşiniz ve İbrahim (a.s.) gibi büyük bir peygamberin torunu
olduğumu anladılar.
"«Şu benim gömleğimi götürün de onu babamın
yüzüne koyun, (gözleri) görecek duruma gelir ve bütün ailenizi bana getirin.»
Kafile (Mısır'dan) ayrılınca, babaları
(yanındakilere): «Eğer bana bunak demezseniz, inanın ben Yusuf'un kokusunu
alıyorum.» dedi.
(Onlar da:) «Vallahi sen hala eski
şaşkınlığındasın.» dediler.
Müjdeci gelince, gömleği onun yüzüne koydu ve
(gözleri) görecek duruma geldi. O zaman şöyle dedi: «Ben size Allah (c.c.)
tarafından (vahiy ile), sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim, demedim mi?»
(Oğulları) dediler ki: «Ey babamız! Allah
(c.c.)'tan bizim günahlarımızın affını dile! Çünkü biz gerçekten günahkarlar
idik.»
(Yakup:) «Sizin için Rabbimden af dileyeceğim.
Çünkü O, çok bağışlayan, pek esirgeyendir.» dedi.
(Hep beraber Mısır'a gidip) Yusuf'un yanına
girdikleri zaman o ana babasını kucakladı. «Emin olarak Allah (c.c.)'ın
iradesiyle Mısır'a girin.» dedi.
Ana ve babasını tahtının üstüne çıkartıp oturttu
ve hepsi onun için secdeye kapandılar. (Yusuf) dedi ki: «Ey Babacığım! İşte bu
daha önce (gördüğüm) rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Beni
zindandan çıkarıp, şeytan benimle kardeşimin arasını bozduktan sonra sizi
çölden getirdiği için Rabbim bana ihsanda bulundu. Şüphesiz ki Rabbim
dilediğine lütfedicidir. Çünkü O, çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.»
«Ey Rabbim! Mülkten bana (nasibimi) verdin ve
bana (rüyada görülen) olayların yorumunu da öğrettin. Ey gökleri ve yeri
yaratan! Sen dünyada da ahirette de benim sahibimsin. Beni müslüman olarak öldür
ve beni salihler arasına kat.»"[16]
Rivayet olduğuna göre, Hz. Yakup Mısır'da
oğlunun yanında yirmi dört sene yaşadıktan sonra vefat etti. Önceden yaptığı
vasiyet üzerine naaşı Şam'da defnedilmiş bulunan babası İshak (a.s.)'ın yanına
gömüldü. Hz. Yusuf da babasından sonra yirmi üç yıl daha yaşadı. Onun naşını
da Mısırlılar mermer bir sandık içine koyarak Nil'e gömdüler. Mısırlılar onu
çok sevdikleri için onun naaşının kendi memleketlerinde kalmasını istemişlerdi.
Daha sonra, Hz. Musa onun naaşını bularak babası Yakup (a.s.)'ın yanına
götürerek defnetti.
Burada demek isteniyor ki, ne kadar zamandan
sonra Yakup (a.s.) ile Yusuf (a.s.)'ın buluşmaları bu da sabra dayanıyor. İşte
sabrın sonu.
[17]
[1]
Yusuf, 12/4-10
[2]
Yusuf, 12/11-15
[3]
Yusuf, 12/16-18
[4]
Yusuf, 12/19-37
[5]
Yusuf, 12/38-42
[6]
Yusuf, 12/43-49
[7]
Yusuf, 12/50-54
[8]
Yusuf, 12/55-57
[9]
Yusuf, 12/58
[10]
Yusuf, 12/59-69
[11]
Yusuf, 12/70-75
[12]
Yusuf, 12/76-77
[13]
Yusuf, 12/78-82
[14]
Yusuf, 12/83
[15]
Yusuf, 12/84-92
[16]
Yusuf, 12/93-101
[17]
Fatma Keskin, Sabır, Misyon Yayınları.
SABIR
- Sabır Ve Namaz.
- SABIR..
- Önsöz.
- Sabr'ın Tanımı ve Mahiyeti
- Sabrın Anlamı Ve Çeşitleri
- Sabrın Önemi
- Sabırlı Olmak.
- Sözlü Saldırı Ve Eziyetlere Karşı Sabır
- Fiilî Saldırı Ve Eziyetlere Karşı Sabır
- Merhametli Olmak.
- Mütevazi Olmak.
- Daveti Allah İçin Yapmak.
- Kur'an-ı Kerim Sabrı Anlatıyor
- Asr Sûresinin Meali
- Asr Sûresi Hakkında Açıklama.
- Kur'an-ı Kerim'de Sabır
- Sabırda Israrlı Olmak
- Hadis-i Şeriflerde Sabır ve Sabrın Fazileti
- Tahrife Kurban Giden Sabır Kavramı Sabır; Pasiflik, Zillet ve Miskinlik midir?.
- Sabır Aktif Bir Direniştir
- Sabrın Sözlük Anlamları
- İman-Sabır İlişkisi
- İslâmî Hareket Mücadeleyi; Mücadele de Sabrı Gerektirir
- Sabrı Tavsiye.
- Kur'an-ı Kerim'de Peygamberlerin Sabırlarından Örnekler
- Hz. Musa ile Hızır Kıssası
- Eyyüb (a.s.)'ın Sabrına Dair Birkaç Söz..
- Hz. Yakup (a.s.)'ın Sabrı
- Sabır Çeşitleri
- 1. İbadetlerin Getirdiği Çilelere Sabır