Sihirbazlardan Medet Uman Firavun

Sihirbazlardan Medet Uman Firavun

Sihirbazlardan Medet Uman Firavun:



"Firavun kavminden ileri gelenler dediler ki: Bu
çok bilgili bir sihirbazdır. Sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?
Dediler ki: O'nu da kardeşini de beklet, şehirlere toplayıcı (memurlar) yolla.
Bütün bilgili sihirbazları (toplayıp) sana getirsinler. Sihirbazlar Firavun'a
geldi ve ‘eğer üstün gelen biz olursak, bize kesin bir mükâfat var mı?' dediler.
(Firavun:) ‘Evet, hem de siz mutlaka yakınlarımdan olacaksınız' dedi."
(7/A'râf, 109-114)

Firavun'un yardımcıları ona, Mûsâ ve Harun'u
halkın önünde rezil olana kadar bırakmasını öğütlediler. Firavun da polislerini
göndererek sihirbazları getirtti.

Firavunlar, günümüzde bu tür bir sihirden medet
ummuyorlar. Dâvet sahiplerine karşı çağdaş Firavunların kullandıkları büyücüler,
eskisinden daha iğrençtir. Yazarlar, gazeteciler, sanatçılar, televizyon
yayıncıları, emniyet yetkilileri ve istihbarat büroları vs. bunlar sihirden daha
etkili ve güçlüdür. Belki bütün dünya sihri bir araya getirilse, bunlardan
yalnız birinin verdiği zehiri verebilmesi mümkün
değildir.

Sistemini korumaya çalışan Firavun'la,
sihirbazlar arasında artık pazarlık başlamıştır. Yalan düzmede uzman bir
sihirbaz ne isteyebilir? Hediyeler, ödüller, bahşişler... "Eğer biz
kazanırsak, kesin bir mükâfat var mı?" Ne ödülü? Bu, bir devlet sorunudur.
İslâm dâvetine karşı tâğutî düzeni koruma meselesidir. Cevap, kesinlikle
‘evet'tir. Belki binlerce evet... Ödüller, bahşişler, armağanlar değil sadece;
makam ve mevkiler de var. ("devlet sanatçısı" ilân edilecektir sihirbazlar.)
Onların devlet başkanına yakınlaşmalarını sağlamak, makam ve rütbe...

Bu tablo aynı zamanda bize, Firavnî-şeytanî
rejimlerde makam sahibi olmanın ölçülerini de öğretiyor. Firavunu ve onun
küfrünü, zulmünü, işkencesini ve yoksulları ezmesini sağlayanlar ve
koruyanlardır ona yakın olanlar. Dolayısıyla makam ve mevkiler onlarındır. Bu
kişiler kara câhil, sihirbaz, yalancı ve dalkavuk olsa bile durum değişmez.

Mûsâ (a.s.)'nın büyücülerle buluşma zamanı,
bayram günü insanların toplandığı kuşluk vaktidir (20/Tâhâ, 59). Vaktin tâyini,
Hz. Mûsâ'ya aittir. Rasülün böyle bir vakti seçmesi, o ortamda insanlara tebliğ
etmenin uygun zamanını kolladığını göstermektedir. Büyücüleri Allah'a karşı
yalan uydurmamaya dâvet eder ve azapla uyarır (20/Tâhâ, 61). Ancak Firavun
onların etkilenmesini ve misyonlarını terk etmelerini önlemek için gizli bir
görüşmede bulunarak onları şeytan yolunda sâbit kılmaya çabalar. Firavun'un
verdiği moral destek ve vaadlerle (20/Tâhâ, 62-64) Allah'ınki kıyaslanabilir mi?
(20/Tâhâ, 68).

"(Sihirbazlar,) ‘Ey Mûsâ, sen mi (önce hünerini
ortaya) atacaksın, yoksa önce atanlar bizler mi olalım?' dediler. ‘Siz atın'
dedi. Onlar atınca insanların gözlerini büyülediler, onları korkuttular ve büyük
bir sihir (ortaya) getirdiler. Biz de Mûsâ'ya, ‘asanı at' diye vahyettik. Bir de
baktılar ki; bu, onların uydurduklarını yakalayıp yutuyor. Böylece gerçek ortaya
çıktı ve onların yapmakta oldukları yok olup gitti."
(7/A'râf, 115-118).

Kur'an, burada başka bir çehre sergiliyor. Mûsâ
(a.s.) ve sihirbazların karşılaşma sahnesi. Bütün insanlar etraflarına
toplanmışlar ve geniş halkalar oluşturmuşlardı. Ve artık yarışma başlıyor.
"Ey Mûsâ, önce ya sen at, ya da biz!" "Siz atın" dedi. Böylece kendisi sonra
atıp, onlarınkini bozacak ve yarışmayı kazanacaktı.

Sihirbazlar ip ve sopalarını atınca insanların
gözlerini –bir çeşit onları kandırma yöntemiyle- büyülediler ve onları
korkuttular. Sanat ve çeşit itibariyle büyük bir sihir ortaya koymuş oldular. O
sırada da Allah "asanı at" diye Hz. Mûsâ'ya vahyetti. Asa da onların
büyüsünü yok etti. Sihirbazlar yenilgiye uğradı, Mûsâ (a.s.) kazandı.

"(Firavun ve kavmi) orada yenildi ve küçük
düşerek geri döndüler. Sihirbazlar ise secdeye kapandılar. ‘Mûsâ ve Harun'un da
Rabbi olan âlemlerin Rabbine inandık' dediler. Firavun dedi ki: ‘Ben size izin
vermeden O'na iman mı ettiniz? Bu hiç şüphesiz şehrin (Mısır'ın) kıptî olan
halkını oradan çıkarmak için kurduğunuz bir tuzaktır. Ama yakında (başınıza
gelecekleri) bileceksiniz! Mutlaka ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama
keseceğim, sonra da hepinizi asacağım.' Onlar, ‘Biz zaten Rabbimiz'e döneceğiz.
Sen sadece, Rabbimiz'in âyetleri geldiğinde onlara inandığımız için bizden
intikam alıyorsun. Ey Rabbimiz, üstümüze sabır yağdır ve bizi müslüman olarak
öldür' dediler." (7/A'râf, 119-126).

Bu karşılaşmada Firavun ve zümresi kaybetmekle,
halkın önünde rezil olmuştu. Sihirbazların ise kalpleri uyandı; hakikat onları
kuşatarak teslime zorladı. Secde etmeleri bunu gösteriyor. Sanki biri onları
secdeye itmişti. Kur'an'ın buradaki ifadesi gâyet açıktır. Bu âyette Firavun'un,
sihirbazların âlemlerin Rabbine iman etmelerini engelleyecek hiçbir tepkisi yok.
Onu kızdıran tek şey, izni olmaksızın iman etmeleridir. Bu da Firavunluğun
boyutunu tasvir ediyor. Zira o, kalplere ve vicdanlara hükmetmeyi istiyor ki;
onun emri olmaksızın kimse hakka inanıp bağlanmasın.

Hz. Mûsâ, Rabbinin yardımıyla muzaffer olur.
Bunun üzerine büyücüler secdeye kapanarak iman ederler (20/Tâhâ, 60). Hem de ne
iman! Firavun'un onların ellerini ayaklarını çaprazlama kesip hurma dallarına
asma tehdidine karşı, zerre kadar imanlarından kuşkuya düşmezler. Şerefi, ezelî
ve ebedî olan'ın yanında ararlar. Firavun'un zor kullanmasına rağmen, dayatılan
gayr-ı resmî ajanlığa, bir daha geri dönmezler (20/Tâhâ, 73). Çünkü onların
kalbine artık iman yazılmıştır.

Büyücüler, meslekleri icabı büyü ile büyü
olmayanı ayırt edebilirler. Onlar iman ettiği halde, Firavun'un iman etmemesi
gösteriyor ki Firavun, inanmak için mucize istemesinde samimi değildir. Hz.
Mûsâ'yı âciz kılacağını düşünerek böyle bir istekte bulunmuştur.

Firavun'un tuzağı geri tepince, bu sefer
kendisinin ve rejiminin şerefini içine düştüğü pisliklerden kurtarmak için
bahaneler aramaya başladı. İnsanlara, "Mûsâ bâtıl üzeredir' mi diyor;
sihirbazlar Firavun'un adamları olduğu halde ‘niçin iman ettiler' mi diyor?
Hayır! O takdirde bir kurnazlık gerek. Ve iftiraya başvuruyor: "Bu yenilgi,
devlet aleyhine bölücü bir grubun yaptığı tezgâhın sonucudur. Onlar, devlet
yetkililerini yönetimden uzaklaştırmak ve hükümetin yasal başkanını alaşağı
etmek için aralarında anlaştılar." Görüldüğü gibi Firavun'un bu buluşu, tarih
boyunca süregelen bütün Firavunların yöntemlerine son derece uygundur.

Firavun'un iman eden sihirbazlara tehdit ettiği
ve sonra uyguladığı "taslib" asarak idam etmektir. Genelde, kişinin boynuna ip
geçirerek asıp ölmesini sağlamak şeklinde uygulanır. İbnül-Münzir ve
başkalarının da İbn Abbâs'tan naklettiklerine göre bu tür idamı ve organları
parçalama şeklini Firavun başlatmıştır. Anlaşıldığı gibi Firavun, muhâliflerini
bastırmak için birçok işkence çeşidi icad etmiştir. Bunları ister kendi
kafasıyla bulsun, isterse içişleri bakanlıklarının, istihbaratçıların, emniyet
güçlerinin yardımlarıyla bulsun ve hatta yabancı devletlerden getirtsin, durum
değişmez.

Sihirbazlar, Rablerine duâda bulunuyorlar:
"Ey Rabbimiz, üstümüze sabır yağdır ve bizi müslüman olarak öldür." Bize
sabır ve tahammül yağdır ki, işkence acıları, sopa ağrıları, bıçak kesikleri ve
boyunların vurulmasından doğan dehşet, bize caydırıcı etki etmesin. İbn Abbas ve
Süddî'den nakledildiğine göre, Firavun bu tehditlerini uyguladı, kimini
parçaladı kesti, kimini de idam etti. Suç? Hakkı görüp teslim olmak,
müslümanlığı kabul etmek.

Firavun, muvahhidleri altetmek için cedeli,
kitle haberleşme araçlarını (büyücüler) kullanmış ve son çare olarak da sâdık
askerlerini devreye sokmuştur (20/Tâhâ, 68). Kendisi, kesin çözümden yanadır.
İktidarını ordusuna ve halkına borçlu olmasına rağmen, ordusuyla tuzak kurarken,
Allah'ın ondan çok daha etkili tuzak kurabileceğini (3/Âl-i İmran, 154) gözardı
etmektedir.

[1]









[1]
Mevdudi, Kur'an'da Firavun, s. 9, 38-43